Deprem ve Uluslararası İlişkiler

Deprem sonrasında pek çok ülkenin üst düzey devlet görevlisi ve uluslararası kuruluş temsilcisi dayanışma sergilemek için Türkiye’ye geldi. Göreve başlamasının üzerinden iki yıl geçmesine rağmen Türkiye’ye ilk kez gelen ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın ziyareti ise özellikle ilgi çekti ve ziyaretin deprem nedeniyle gerçekleştirildiği varsayıldı. Ancak ziyaretin, iki ülkenin birbirine verdiği önemin yanı sıra çeşitli konulardaki görüş ayrılıklarının bir kez daha vurgulanmasının dışında çok dikkat çekici bir sonucu olmadığını söyleyebiliriz.  

Yazıma 6 Şubat Kahramanmaraş depremlerinde hayatını vatandaşlarımıza, Gazimağusa Türk Maarif Koleji’nin kız ve erkek voleybol takımı kafilelerine, sığınmacılara ve Suriye’de hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dileyerek; Türkiye, Suriye ve depremden etkilenen tüm ülkelere geçmiş olsun diyerek başlamak istiyorum.

 

Trajik olayların toplumların kenetlenmesini sağladığı söylenir. Başka ülkeleri bilmiyorum ama bizde pek öyle olmuyor. Deprem ülkemizdeki kutuplaşmayı, ötekileştirmeyi ve benden olan olmayan ayrımını maalesef bir kez daha gözler önüne serdi. Hiçbir karşılık beklemeden iyilik yapmaya çalışanların engellenmesi ve hatta tehdit edilmesi başka nasıl açıklanır ki?

 

Deprem aynı zamanda kamu yönetiminde kurumsallaşmanın ve liyakatin ne kadar önemli olduğunu, karar alma süreçlerinin aşırı merkezileşmesinin bedelinin ne kadar ağır olabileceğini de hepimize bir kez daha gösterdi. 

 

Deprem elbette çok iyi yanlarımızı da ortaya çıkardı. Depremin duyulduğu ilk andan itibaren on binlerce vatandaşımız kişisel imkânlarını kullanarak arama kurtarma faaliyetlerine katılmak üzere bölgeye hücum etti. Bölgeye gidemeyen ve gitse de işe yaramayacağını düşünenler farklı kanalları kullanarak ayni ve nakdi yardımları deprem bölgesine ulaştırmaya çalıştılar ki bu yardımlar hâlâ devam ediyor ve etmeli.

 

Deprem olduğu an Türkiye uluslararası yardım çağrısını da içeren 4. seviye alarm durumu ilan etti ve dünyanın dört bir tarafından imkânı olan birçok ülke Türkiye’nin yardımına koştu. Dışişleri Bakanlığı’nın 13 Şubat günü yayınladığı Twitter mesajına göre toplam 99 ülke yardım teklifinde bulunmuş, o gün itibarıyla 74 ülkeden 10 bine yakın arama-kurtarma personeli Türkiye’ye ulaşmıştı. Bunların arasında müttefik veya dost ve kardeş diye tanımladığımız ülkelerin yanı sıra son dönemde gerilim yaşadığımız ülkeler ve hatta diplomatik ilişkimiz bulunmayan Ermenistan bile vardı. Macaristan arama-kurtarma ekibinin bir üyesinin Macar TV’sine röportaj verirken gözyaşlarına hâkim olamaması, yaşanan trajedi karşılığında insanlığın gözyaşları olarak yorumlanabilir. 

 

Depremden sonra Katar Emiri Şeyh Temim Bin Hamed Al Sani, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Ürdün Başbakan Yardımcısı, Dışişleri ve Yurtdışında Yaşayan Ürdünlüler Bakanı Ayman Safadi, Bosna-Hersek Dışişleri Bakanı Elmedin Konakoviç, Ermenistan Dışişleri Bakanı Ararat Mirzoyan, Kosta Rika Dışişleri ve İnanç Bakanı Dr. Arnoldo André Tinoco, Özbekistan Cumhuriyeti Dışişleri Bakan Vekili Bahtiyor Saidov, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Kuzey Makedonya Dışişleri Bakanı Bujar Osmani, Komşuluk ve Genişlemeden sorumlu AB Komiseri Oliver Varhelyi, İsveç Uluslararası Kalkınma İşbirliği ve Dış Ticaret Bakanı Johan Forssell, Lübnan Dışişleri ve Göçmenler Bakanı Abdallah Bouhabib, Çevre Bakanı Nasser Yassin ile Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Ali Hamie, Macaristan Dışişleri ve Dış Ticaret Bakanı Peter Szijjarto, Mısır Dışişleri Bakanı Sameh Shoukry, NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, AGİT Genel Sekreteri Helga Schmid, İslam İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreteri Hissein Brahim Taha gibi birçok devlet görevlisi ve uluslararası kuruluş temsilcisi dayanışma göstermek amacıyla ülkemizi ziyaret ettiler. 

 

Bilinken’ın Ziyareti

 

Göreve geldiklerinden beri ne ABD Başkanı Biden ne de kendisi Türkiye’yi ziyaret etmemiş olduğu için ABD Dışişleri Bakanı Blinken’ın ziyareti özellikle ilgi çekti ve ziyaretin deprem nedeniyle gerçekleştirildiği varsayıldı. Hal böyle olunca Türkiye ve ABD Dışişleri Bakanları Çavuşoğlu ve Blinken’ın gerçekleştirdikleri ikili görüşmenin ardından yapılan basın toplantısında F-16, Türkiye’nin FETÖ ve PKK konusunda ABD’den beklentileri, Rusya-Ukrayna Savaşı, NATO genişlemesi gibi konuların gündeme gelmesi hem yadırgandı hem de eleştiri konusu oldu.

 

Öncelikle şunu belirtmek lazım. ABD ve Türkiye gibi iki ülke arasında üst düzeydeki siyasi temasların bu kadar ender olması olağan bir durum değil. Biden yönetimi göreve başlayalı iki yıl olmasına rağmen ABD ve Türkiye arasında devlet başkanları düzeyinde ikili resmi ziyaret gerçekleşmedi. Dışişleri Bakanları arasındaki karşılıklı ziyaretler ise Çavuşoğlu’nun 2022 yılı Mayıs ayında BM Genel Kurulu çatısı altında gerçekleştirilen Uluslararası Göç Gözden Geçirme Forumu’na katılmak üzre gittiği New York’ta Blinken ile yaptığı görüşme (ki bu aslında karşılıklı ziyaret kapsamına girmez) ve 2023 Ocak ayında yine New York’a yaptığı ziyaret sırasında Blinken ile yaptığı görüşme ile sınırlı kaldı. 

 

Bu mesafeli duruş büyük ölçüde ABD Yönetimi’nin tercihi olarak ortaya çıktı. Açıkçası Biden Erdoğan ile ne olumsuz bir gündemde söz dalaşına girmek istedi ne de olumlu bir gündemde aynı fotoğraf karesine. İlişkiyi teknik düzeyde yürütmeyi tercih etti. Türkiye seçim sath-ı mailine girince bu tutumu destekleyen iki faktör daha rol oynamaya başladı. Washington yönetimi doğal olarak Türkiye ile ilişkilerde önemli kararlar vermeden önce seçimlerden sonra ortaya çıkacak tabloyu ve seçim sonuçlarından bağımsız olarak göreve gelecek yeni yönetimin -ister yeni bir Erdoğan yönetimi olsun, ister yepyeni bir yönetim- tutumunu görmeyi tercih etti. İçinde bulunduğumuz dönemde Washington’un kaygısı ise seçimlere müdahil oluyormuş görüntüsü vermekten kaçınmak, zira Türkiye kamuoyunun bu konudaki hassasiyetinin farkındalar. Öte yandan bu mesafeli ilişkinin sürdürülebilir olmadığının da herkes farkında. Türkiye’deki seçimler sona erdikten sonra seçimin sonucundan bağımsız olarak ilişkinin daha normal bir seyre kavuşmasını bekleyebiliriz. 

 

Bu çerçevede Blinken’ın ziyaretinin amacı elbette sadece deprem sonrasında Türkiye ile dayanışma sergilemek değildi. Zaten ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price ziyarete ilişkin 15 Şubat’ta yaptığı açıklamada Blinken’ın önce deprem sonrası ABD’nin yürüttüğü çalışmaları görmek için İncirlik Üssü’ne gideceğini, ardından kendi ifadesiyle “ABD’nin Türkiye’ye ve Türk halkına sağlamayı sürdürdüğü desteği ve değerli bir NATO müttefiki olan Türkiye ile ortaklığımızı daha da güçlendirmenin yollarını ele almak amacıyla Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve diğer üst düzey Türk yetkililerle bir araya gelmek için” Ankara’ya gideceğini duyurmuştu.

 

Blinken’ın ziyaretini uzun uzadıya değerlendirmek bu yazının kapsamı dışında olsa da iki ülkenin birbirine verdiği önemin ancak aynı zamanda çeşitli konulardaki görüş ayrılıklarının bir kez daha vurgulanmasının dışında çok dikkat çekici bir sonucu olmadığını söyleyebiliriz. Türkiye’deki seçimlere kadar bundan fazlasını beklememek gerekiyor. 

 

Seçim demişken bir başka konuya değinmeden geçemeyeceğim. Malum olduğu üzere geçen hafta Anayasa hükümlerine aykırı olmasına rağmen seçimlerin 18 Haziran sonrasına ertelenebileceğine ilişkin bazı spekülasyonlar yapıldı. İktidar partileri ve Cumhurbaşkanlığı bu konuda sessiz kaldı. Bu sessizlik spekülasyonların uluslararası medyaya taşınmasına yol açtı ve Türkiye’nin uluslararası itibarına zarar verdi. Oysa Cumhurbaşkanlığı’nın seçimlerin ertelenmesinin gündemde olmadığına ve bunun zaten T.C. Anayasası’na aykırı olduğuna ilişkin yapacağı kısa bir açıklama bu spekülasyonların önüne geçebilirdi. Önümüzdeki seçim sürecinde benzer durumları yaşamamamızı dilerim.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.