DEVA Partisi’ni Bekleyen Riskler

Henüz yeni kurulan Deva Partisi ile ilgili keskin değerlendirmelerde bulunmak doğru olmaz. Ancak yine de muhafazakâr görünümden kaçmak kaygısıyla, kentli ve görece seçkinci bir üslupla siyaset yürütmenin konjonktürel olarak ciddi handikapları olduğunu belirtmek gerekir. Bu çerçevede, Deva Partisi’nin 24 Haziran 2018 seçimlerindeki İyi Parti ve Saadet Partisi örneklerini hatırlamasında fayda var.

DEVA Partisi'ni Bekleyen Riskler

24 Haziran 2018 seçimlerinin üzerinden iki yıl geçti. Kurulduğu andan itibaren Türkiye siyasetine damga vuran ve siyaseti şekillendirmeye devam eden, Cumhur İttifakı’nın net zaferiyle sonuçlanan bu seçimlerin üzerinden henüz dokuz ay geçmeden girilen yerel seçimlerde bu kez muhalefet bloğunun İstanbul, Ankara, Adana, Mersin, Antalya gibi illeri Cumhur İttifakı’nın elinden alması rüzgârı muhalefetin lehine estirdi. Seçim galibiyeti, 24 Haziran 2018 seçimlerinin hemen ardından muhalefet adına girilen derli toplu muhasebelerin unutulmasına yol açtı. Erken ve/ya baskın seçim senaryolarının konuşulmaya başlandığı bugünlerde AK Parti’den ayrılan Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan öncülüğünde kurulan iki yeni partinin varlığı 2018 seçimlerini yeniden hatırlamayı muhalefet adına hayati kılıyor.

 

24 Haziran 2018’de Bahçeli’nin önerisiyle bir baskın seçime gidilmesi sonrasında Saadet Partisi, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Abdullah Gül’ün muhalefetin ortak adayı olarak gösterilmesini önerdi. Bu öneri, HDP ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun yeşil ışık yakmasına rağmen CHP’deki sol ve ulusalcı grupların “İkinci Ekmeleddin Vakası” nitelendirmesiyle büyüyen mazi takıntısı ve Meral Akşener’in adaylıktaki ısrarcı tutumu sebebiyle hayata geçemedi. Böylece muhalefet bloğu partileri, seçmenlerinden en yüksek oyu alabilecek kişileri Cumhurbaşkanlığı seçimleri için aday göstererek seçim yarışına katıldı. Muhalefetin stratejisi, her partinin ulaşabileceği en yüksek oya ulaşarak Erdoğan’ın ilk turda seçilmesini engellemek, gerçekleşecek ikinci turda ise Erdoğan’ın karşısına çıkan aday etrafında kenetlenmek şeklindeydi. Ancak olası bir restorasyon süreci için AK Parti’nin memnuniyetsiz seçmenlerine güven vermeyen İnce, AK Parti iktidarındaki kazanımlarını kaybetmekten endişe duyan seçmenin –rahatsızlıklarını paranteze alarak- Erdoğan etrafında kenetlenmesine yol açınca, muhalefetin stratejisi işlemedi ve Erdoğan ilk turda seçilmeyi başardı.

 

24 Haziran Seçimlerinde İYİ Parti ve Saadet Partisi 

 

Başkan adayının yanlış belirlenmesi stratejisini bir tarafa koyarak partilerin söylemlerine gelecek olursak; Akşener, ikinci tura kalabilmek umuduyla kampanya yatırımını MHP ve AK Parti seçmeninden ziyade CHP kitlesine yaptı. İYİ Parti, kurulduğu ilk günlerde yüzde 15-20 potansiyel bandından başlayan oyunun yüzde 10’da, Akşener’in oyunun da yüzde 7 bandında kaldığı bir performansla seçimi sonlandırdı. Bu tabloda elbette Akşener ve İYİ Parti seçmeninin, haftalar içinde Akşener’in ikinci tura kalamayacağı endişesiyle ikinci turun müstakbel adayı İnce’nin elini güçlendirmek isteğinin payı vardı. Lakin bu başarısızlıktaki aslan payı, İYİ Parti’nin doğru kurgulanamamış seçim söylemlerindeydi. İYİ Parti seküler, kentli milliyetçiler veya sahil milliyetçilerinin MHP rahatsızlığı haricinde, kendi tabiriyle Selçuklu coğrafyası olarak tarif ettiği İç Anadolu’da milliyetçi seçmen gruplarını kazanacak bir söylem üretemedi. Ekonomik rahatsızlıklarına umut arayan taşra gençlerinden ziyade eğitimli ve şehirli milliyetçi gençlerin özgürlük arayışlarına kanat olmaya çalışan bir eylem ve söylem pratiği kurdu. Özellikle MHP’den rahatsızlıkları olan İç Anadolu milliyetçiliğinin memnuniyetsizliğini avantaja dönüştüremeyen, muhafazakârlığı es geçen ve milliyetçilikten ziyade seküler ulusalcılık yapan İYİ Parti, hem Karadeniz hem İç Anadolu’da Cumhur İttifakı’nın tabanına ulaşamadı.

 

24 Haziran seçimlerinin bir diğer başarısız partisi Saadet Partisi idi. Seçimlerin ilanını takip eden süreçte kısıtlı bir kampanya süresine sahip olması, Gül’ün ortak adaylığının Akşener’in tutumu sebebiyle mümkün olmaması ve bunun sonucu olarak seçimin kilit partisi olma şansını kaybetmesi gibi hususlar Saadet Partisi’nin başarısızlığının gerekçeleri olarak sıralanabilir. Lâkin burada da Saadet Partisi’nin İYİ Parti’ye benzer şekilde düştüğü iletişim hatalarına bakmakta fayda var. İttifaklar sisteminin yasal hale gelmesi ve seçim barajı, Saadet Partisi’ni Millet İttifakı içerisinde hareket etmeye zorlamış olsa da bu ittifak Saadet Partisi’nin “İslami bir parti” misyonunun genel ölçekte silikleşmesine ve hatta Saadet Partisi tarafından da daha az hatırlanmasına sebebiyet verdi.

 

İktidarı “Mavi Marmara” gibi meseleler üzerinden zorlaması ve geleneksel sermaye ile yaşanan kriz sebebiyle arası bozulan AK Parti seçmenlerinin oyunu alabilmesi bir ihtimalken Saadet Partisi buraya yönelik bir söylem kuramadı. Bunun yerine kendisine oy vermeyen ancak alkışlayan, halihazırda AK Parti’ye muhalif büyük kitlelerin övgüsünü alan başarılı reklam filmleriyle siyaseti renklendirdi. Kendi nostaljik seçmenini de sahada mobilize etmekten uzak bir tablo çizen Saadet Partisi sonuçta kabul gören dil ile alınan oy arasındaki makas nedeniyle muhtemelen hayal kırıklığı yaşadı.

 

Elbette tam da burada sayısal bir yenilgiye uğramış gibi olsa da siyaseti, yaşam tarzı ve kliklerden kurtarma misyonu edinmiş muhalif pozisyonu sebebiyle Saadet Partisi’ne siyasal bir başarı atfedilebilir ancak bu yazının esas konusu meselenin bu tarafı değil sayısal sonuçlarıdır. Saadet Partisi ve İYİ Parti’nin 16 Nisan 2017’deki anayasa referandumunda hayır oyu kullanmış, başkanlık sistemine dair çekincelerini açıkça ifade etmiş önemli orandaki MHP ve AK Partili seçmen ile güçlü bir temas kurmak yerine başka bir politik atmosferi tercih etmesi, hem bu partiler hem de yola henüz revan olmuş partiler açısından hatırlanması gereken notlar içeriyor.

 

Kısaca İYİ Parti ve Saadet Partisi, 24 Haziran seçimlerinde, oy alabilecekleri seçmen kitlesinin duygudaşlık kurmasını zorlaştıracak yanlış söylem ve siyasi stratejiler dolayısıyla oy potansiyellerini realize edemeyerek, alabileceklerinin altında bir oy oranıyla yetinmek durumunda kaldılar.

 

 

Deva Partisi’nin Siyasal Söyleminin Riskleri

 

Geride bıraktığımız 6 ay içinde AK Parti’nin önemli kurmayları tarafından iki yeni parti kuruldu. Süreci hızlı işleten eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun 13 Aralık 2019’da kurduğu Gelecek Partisi’nin ardından, Ali Babacan’ın liderliğindeki Deva Partisi de kamuoyuna göre bir türlü kurulamayan ama kendilerine göre rutininde devam eden bir sürecin sonunda nihayet 11 Mart’ta kuruldu. Türkiye’nin mevcut demokratik düzeni dikkate alındığında, AK Parti’den ayrılarak siyaset yapmanın zorluklarını göğüslemeyi göze almak başlı başına bir cesaret örneği sayılabilir.

 

Gelecek Partisi’nin ofansif ve İslami tonu belirgin muhalefetine karşın Deva Partisi’nin özellikle muhalif kamuoyunda yerleşik ve sıklıkla tekrar edilen “AKP de ilk çıktığında böyleydi”, “Bu tablodan onlar da sorumlu”, “Siyasal İslamcı” gibi suçlama ve tepkilere maruz kalmanın getirdiği bir savunma refleksi sebebiyle de AK Parti ve muhafazakâr siyasetin dilini kullanmaktan imtina eden bir siyaset pratiği geliştirdiği görülüyor. Bu partiler her ne kadar AK Parti nezdinde “reise ihanet eden eski refikler” olarak görülse de Deva Partisi için önemli bir kriterin de yeni bir parti olarak ortaya çıkmak, eski AK Partililerin partisi olarak görülmemek olduğu biliniyor.

 

Deva Partisi henüz çok yeni bir parti de olsa mevcut durumda CHP’ye zaruri sebeplerle oy vermeye başlamış apolitik şehirli genç seçmenin, İyi Parti’nin beklentisini karşılayamadığı merkez sağla barışık seçmenin ve Kürt illerinde HDP’nin iş yapabilme gücünden umudunu kesmiş kentli-liberal Kürt seçmenin aklına ve duygusuna daha çok hitap eden bir dille sınırlı kalma riskini taşıyor.

 

Türkiye’de artan enflasyon, yükselen işsizlik oranları, daralan ekonomi ve girilen kriz sonrası AK Parti’nin refahla hatırlanan yıllarının ekonomideki mimarı olarak hatırlanan Babacan, çıkışı öncesi özellikle iş dünyasının önemli bir kısmı ve belirli kesimlerce bozulan ekonominin kurtarıcısı olarak görüldü. Bu beklentinin odağı haline gelerek kurulan Deva Partisi’nin belirginleşen ve genel siyasetinde sürekli vurguladığı sermaye odaklı girişimcilik, kalkınma, teknolojik atılım perspektifinin ön planda olmasının siyasi açıdan ciddi handikapları olacaktır. Başarının, kalkınmanın, ilerlemenin girişim, rekabet ve sermaye ile özdeşleştirilmesi politikaları sınıfsal öncelikler konusunda bir fikir verir. Bilhassa gençlik politikaları gelecek vizyonunu temsil eder.

 

Deva Partisi’nin Babacan özelinde belirginleşen mevcut siyasi yaklaşımı seçkinci bir politika izlenimi oluşturma riskini de barındırıyor. Sabit ücretle çalışan, beyaz ve mavi yakalı genç gruplar için başarının statüsel bir atıfla ele alınması dışlanmışlık hissi uyandıracaktır. Kalkınmacı ve ilerlemeci perspektif, sosyal devlet perspektifiyle orta alt ve alt sınıfları kapsayan bir siyasi vizyonla dengelenirse ancak o zaman bu kesimin de kendini ait hissettiği bir ruh oluşması sağlanabilir. Özellikle sembollerin ve siyasi retoriğin üretilmesinde bunun göz önünde bulundurulması siyasi hareketin toplumsallaşması ve uzun vadede siyasi varlığını ikame edebilmesi için elzem görünüyor.

 

İçinden geçtiğimiz pandemi atmosferinin hâkim olduğu günlerde sınıfsal eşitsizlikler kristalize olarak ayan beyan ortaya çıktı. Sosyal devlet anlayışına olan ihtiyaç yakın tarihte hiç olmadığı kadar kendini hissettirdi. Bu konjonktürde eşitlik ve sosyal devlet anlayışının daha belirginleşmesi, siyasi hassasiyetlerin ve söylemin bu yönde kendini güncellemesi bu yeni toplumsal beklentiyi karşılamak için kaçınılmaz. Deva Partisi’nin şimdiye kadar gerekli sermaye ve networkten yoksun olması sebebiyle girişimciliği değil devlet kurumlarında istihdamı bekleyen taşrada ve kent varoşlarındaki kalabalık genç nüfus için tatmin edici bir vaadi yok. Halihazırda kentli orta ve üst sınıfa hitap eden bir siyasal söylem üretmesi ve AK Parti-MHP oyunun kümelendiği taşraya cazip gelecek ekonomik vaatler ile bağı güçlendirecek bir dil kuramıyor olması Deva Partisi için bir probleme işaret ediyor.

 

Gerek AK Parti’nin politikalarından uzak duruşları gerekse de AK Parti’den ağzı yanmış seçmen kitlesini gözeterek muhafazakâr dili üfleyerek kullanması, partinin kuruluşundan bu yana muhalif seçmeninin Deva Partisi’ne karşı olan defansını kırmakta başarılı olmuş görünüyor. Davutoğlu ve Gelecek Partisi’ne dönük olarak dile getirilen ‘’İslamcı’’ ve ‘’AK Parti’nin devamı’’ şeklindeki eleştirilerin buraya kaymasını engelleyen bu dilin Deva Partisi’nin hedeflediği AK Partili rahatsızları ne kadar tatmin ettiği ise önemli bir soru işareti olarak önümüzde duruyor.

 

Deva Partisi’nin muhalefet bloğundan kendisine akabilecek oyla da büyüyeceği aşikâr lâkin Türkiye’de muhalefet bloğu arasındaki kütlesel değişimlerden ziyade asıl ihtiyaç, muhalefetin teşkil eden yekûnunun büyümesi, dolayısıyla Gelecek Partisi ve Deva Partisi’ne esas olarak AK Parti’den oy akmasıdır.

 

Ömrü daha iki ayı doldurmuş Deva Partisi’nin teşkilat yapısını henüz yeni başlatmakta olduğu, partinin görüntüsünün teşkilat yapısı tamamlandığında tastamam ortaya çıkacağı izahtan vârestedir. Dolayısıyla böyle bir değerlendirmenin erken olduğu düşünülebilir. Ancak yine de muhafazakâr görünümden kaçmak kaygısıyla, kentli ve görece seçkinci bir üslupla siyaset yürütmenin konjonktürel olarak ciddi handikapları olduğunu belirtmek gerekiyor. Deva Partisi’nin 24 Haziran 2018 seçimlerindeki İyi Parti ve Saadet Partisi örneklerini çalışmasında ve hatırlamasında fayda olacaktır.

En son çıkan yazılardan anında haberdar olmak için bizi @PerspektifOn twitter hesabımızdan takip edebilirsiniz.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.