Dindar Seçmenler, İktidar ve Muhalefet
Kamuoyu yoklamaları Cumhur ve Millet ittifaklarının aldıkları desteğinin birbirine yakın olduğunu gösteriyor. Yarışın muhtemelen nefes nefese geçecek olmasından ötürü bir seçmen grubundaki küçük bir dalgalanma bile seçimin sonucuna doğrudan tesir edebilir. Bu bağlamda dindar seçmenlerin tercihlerindeki kısmi bir değişim dahi büyük çaplı bir dönüşümün önünü açabilir.
Toplumsal Etki Araştırmaları Merkezi (TEAM) “Dindar Seçmenler” başlıklı araştırmasını yayınladı. Araştırma kapsamında 11 ilde 2424 kişiyle 8 başlık üzerinden yüz yüze görüşmeler yapıldı, 68 kişiyle derinlemesine mülakatlar gerçekleştirildi. Özel olarak dindar seçmenleri merkeze alan bu araştırmada gaye dindarların yoğun olarak yaşadığı bölgelerde farklı dindar profillerini tespit etmek, dindar seçmenlerin siyasi eğilim ve tercihlerini, bunların nedenlerini ve yakın zamandaki seyrini anlamaktı.
TEAM’in araştırmasına göre dindar seçmenleri tanımlayan iki önemli özellik var: Birincisi, siyasi kimliklerinin parçalı olmasıdır. Dindarlık bu kimliğin inşasında temel değer ama tek değer değil. Bu seçmeler dindarlıklarının yanında milliyetçiler, ataerkiller, pragmatikler, kendilerine demokratlar. Bir lokma bir hırkaya gönül indirmiyorlar, varlıklarını başkalarıyla/Suriyelilerle paylaşmaktan hoşlanmıyorlar, ötekilerin derdiyle pek hemhal olmuyorlar. Refahı arzuluyorlar. Liyakatsizlikten, yolsuzluktan ve israftan şikayetçiler.
Erdoğan’da en beğendikleri özelliklerin başında “dik duruşunun” gelmesi ataerkilliğin, en yakın ikinci partilerinin açık ara MHP olması (%82) ve milliyetçiliğin dindarlık kadar toplumda yaygın olması gerektiğini düşünmeleri de milliyetçiliğin dindarlar açısından ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.
Keza, Kürtçenin eğitimde ve idarede kullanılmasına karşı çıkmaları kendine özgürlükçü olduklarını, Erdoğan’ın en beğenmedikleri özelliklerinin başında göçmen sorununu zikretmeleri ve Suriyelilerin ülkelerine dönmesi gerektiğine dair güçlü kanaatleri de rızklarını göçmenlerle paylaşmaya ya da ensar olmaya razı olmadıklarını gösteriyor.
Benzer bir biçimde, İslam ülkeleri kadar olmasa da Batı’yla iyi ilişkiler kurulmasına önem vermeleri pragmatizmlerine, AK Parti’nin en beğendikleri özelliklerinin başında sağlık sistemi ve hizmet siyaseti alanında yaptıklarının gelmesi, Erdoğan giderse en çok korkulanın ekonominin kötüye gitme ihtimali oluşu dindarların bir lokma bir hırka anlayışında olmadıklarını gösteriyor.
Dindar seçmenleri tanımlayan ikinci özellik ise bu seçmenin muhalefete olan uzaklığıdır. Araştırmanın muhalefet ve CHP algısına odaklanan bölümünde verilen cevaplar dikkate alındığında dindar seçmenler ile muhalefet partileri arasında çok büyük bir mesafenin olduğu görülür. Muhalefetin mevcut haliyle bu seçmen kitlesiyle arasını kapatması ve onlar için güven duyulacak bir adrese dönüşmesi çok güç.
Hülasa dindarların siyasi kimlikleri farklı hassasiyetleri mezcettiğinden Erdoğan ile dindarlar arasındaki ilişki de sadece din/inanç üzerinden kurulmuyor. Tabanın karmaşık bir siyasi kimliğe sahip olması AK Parti üzerinde iki taraflı etkide bulunuyor. Bir taraftan bu kimliğin milliyetçilik, ataerkillik, kendine özgürlükçülük ve muhalefet karşıtlığı gibi yönleri dindarları Erdoğan’a bağlıyor ve AK Parti’nin oy zemini genişletiyor. Diğer taraftan aynı kimliğin refah ve adalet talebi, israf ve yolsuzluktan duyulan rahatsızlık gibi yönleri ise bu bağın kayıtsız şartsız olmasını engelliyor ve dindarları Erdoğan’dan uzaklaştıran bir işlev görüyor.
Dindarlık Seviyesi, Etnik Kimlik ve Oy Tercihleri
Nitekim son üç yılda dindarların Erdoğan’a, AK Parti’ye ve MHP’ye verdikleri destekte kayda değer bir gerileme var; Cumhur İttifakı’nın seçmen desteğinde 2018’den bu yana 10 puanlık bir azalma (%68’den %58’e) gözleniyor. Kürtler, Aleviler ve dini inancı olmayanlar dışarıda bırakılıp sadece Sünni Türkler baz alındığında da Cumhur İttifakı’ndaki düşüş 10 puanı (%74’ten %64’e) buluyor.
Dindarların Cumhur İttifakı’na verdikleri destek dindarlık seviyelerine ve etnik kimliklerine bağlı olarak farklılaşıyor. Dindarlık seviyesi yükseldikçe Cumhur İttifakı’nın desteği de yükseliyor. Cumhur İttifakı dindarlık seviyesi düşük olanların %46’sının, orta olanların %63’ünün, yüksek olanların %78’inin tercihini oluşturuyor. Dindarların yoğun olarak yaşadığı bölgelerde yaşayan dindar olmayan seçmenlerin %37’si de seçimini Cumhur İttifakı’ndan yana kullanıyor.
Araştırma verileri dindar seçmenlerin siyasi parti ve cumhurbaşkanı adayı tercihlerinin Türkiye ortalamasından önemli oranda farklılaştığına işaret ediyor. Türk dindarlar AK Parti ve MHP’ye Türkiye ortalamasının çok üzerinde (%53 ve %11), CHP’ye bu ortalamanın çok altında (%16), İYİ Parti’ye de biraz altında (%12.5) destek veriyorlar. HDP ise Türk dindarların radarına giremiyor.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de Türk dindarlar Türkiye ortalamasından farklı olarak kahir ekseriyetle (%62) Erdoğan’ın arkasında duruyorlar. Buna mukabil Kürt dindarlarda Erdoğan’ın eli bu kadar güçlü değil. MHP ile yapılan ortaklık, milliyetçi bir atmosferin ülkeye egemen olması ve Kürt siyasetçiler üzerindeki baskılar Erdoğan’ın bu seçmen kitlesindeki gücünü aşındırıyor ve desteğini %50’nin altına (%46’ya) düşürüyor.
“Erdoğan İyi, Çevresi Kötü”
Dindarların Erdoğan’a ve AK Parti’ye Türkiye ortalamasının üzerinde destek vermelerinin altında üç temel neden var: Birincisi, ekonomik büyüme (altyapının gelişmesi, sağlık ve eğitim alanında imkanların artırılması, sosyal yardımlarla dar gelirlinin desteklenmesi gibi). İkincisi, yasakları kaldırması ve ülkeyi özgürleştirmesi (dindarlara konan engellerin aşılması, başörtü sorununun giderilmesi). Üçüncüsü de terörle kararlı bir şekilde mücadele etmesi, savunma sanayiinde ve dış politikada büyük hamleler yapması. Bu sayede içte huzuru koruması, dışta da Türkiye’yi güçlü ve itibarlı bir aktör konumuna getirmesi.
Dindar seçmen Erdoğan ile AK Parti’nin arasına belirgin bir çizgi koyuyor. Siyasette elde edilen kazanımları ve galibiyetleri, tereddütsüz olarak Erdoğan’ın hanesine yazıyor. Fakat bir yanlış, hata veya mağlubiyet olduğunda Erdoğan’ı sakınıyor ve sorumlu olarak AK Parti kadrolarını işaret ediyor. Direkt Erdoğan’la irtibatlı bir mevzuda bile eleştirilerini Erdoğan’a, onun seçimlerine veya liderlik özelliklerine yöneltmekten imtina ediyor, suçu veya kabahati çevresindekilere ya da sorunun kendisine yüklüyor. Bu itibarla muhaliflerin iğnelemek veya alaya almak için kullandıkları “Erdoğan iyi, çevresi kötü” ifadesinin dindar seçmenler nezdinde tercihlerini şekillendiren bir anlamı var.
Ancak dindarların Erdoğan’a bağlılığının bu denli kuvvetli olmasından bunun kategorik bir bağlılık olduğu neticesi çıkarılmamalıdır. Zira dindarlar da rahatsızlıklarını dillendirmekten geri durmuyorlar. Ekonominin kötüye gittiği, mahkemelerin iyi çalışmadığı, çarpık bir kentleşmenin yaşandığı, krizlere müdahalede yetersiz kalındığı, yolsuzluk ve israfın arttığı, liyakatin göz ardı edildiği, çıkar ilişkilerinin ön plana çıktığı hususunda toplum genelinin iktidara yönelttiği eleştirileri dindar kesim de paylaşıyor. Hoşnutsuzluk duyulan alanların çoğalması Erdoğan’a olan desteği de azaltıyor. Üç yıl önce %74 olan destek şimdi %62 olarak görülüyor.
“Oylarını Makarnaya, Kömüre Satıyorlar”
Yani Türkiye’deki genel eğilime uygun olarak dindarların da Erdoğan ve AK Parti’ye verdiği destekte bir düşüş var. Ancak bu düşüş Türkiye ortalaması ile aynı hızda ve oranda yaşanmıyor. Dindarların desteği Türkiye ortalamasına nispetle daha yavaş ve daha az düşüyor. Bu da muhalefete duyulan güvensizlikten kaynaklanıyor.
TEAM, dindar seçmenlerin CHP ve İYİ Parti’ye karşı tutumlarını ikiye ayırıyor: İlki, dindar seçmenlerin bir kısmı ile bu muhalefet partileri arasında “yapısal” denebilecek bir mesafenin varlığıdır. Bu mesafe muhalefetin güncel performansından bağımsızdır. Dolayısıyla muhalefet yapabileceklerinin azamisini sahaya yansıtsa bile bu aranın kapanması çok zor. İkincisi ise muhalefete güven duymamanın meydana getirdiği mesafedir. Bu durum yapısal veya muhalefetin ne yaparsa yapsın kapatamayacağı bir mesafe değil, muhalefetin icraatlarından doğan bir mesafedir. Muhalefetin siyaset tarzını değiştirmesiyle üstesinden gelebileceği bu mesafeyi yaratan üç temel nedenden bahsedilebilir.
Birincisi, muhalefetin yönetim kapasitesinin yeterli olmadığı düşüncesidir. Dindarlara göre muhalefet ülkeyi yönetemez. Eğer iktidara gelirse hizmete ve büyümeye dayalı yaklaşımı terk eder, ideolojik bir çerçeveye sıkışır. Birbirine benzemeyen aktörlerden oluşan Millet İttifakı istikrarlı ve ahenk içinde hareket edemez, ülkeye düzen yerine kaos getirir. Zaten muhalefet, iktidarın takdire layık çalışmaları da içinde olmak üzere, her şeyi sürekli eleştirir ama çözüme dair ortaya bir plan ve program koymaz. Bu nedenle yanlış gidenleri düzeltmek bir yana, yanlışları daha da büyütür ve yıkıma yol açar.
İkincisi, sosyal desteklerdir. Bazı muhalif çevrelerin uzunca bir süre “Oylarını kömüre veriyorlar, makarnaya oylarını satıyorlar” yollu küçümsemelerine ve aşağılamalarına maruz kalan sosyal destekler, bilhassa dindar kadınlar için hayati bir önem arz ediyor. Muhalefete dair ciddi kaygıları var bu konuda. Dindarlar, iktidar olması halinde muhalefetin bu destekleri keseceğinden, kesmese bile eşit davranmayıp kimliklerinden ötürü kendilerini bu desteklerden mahrum edeceğinden ve sivil toplumun çalışmalarını engelleyeceğinden endişe ediyorlar. Keza CHP ve Millet İttifakı’nın, AK Parti’nin başarılı olduğu eğitim ve sağlık alanındaki kazanımları heba edeceğinden ve ülkeyi geriye götüreceğinden kaygı duyuyorlar.
Üçüncüsü de rövanşizm korkusudur. AK Parti iktidarında başörtüsü, Kur’an kursları ve imam hatip okulları gibi alanlarda sağlanan ilerlemeye dindarlar çok büyük bir değer veriyorlar. Olası bir muhalefet iktidarında bu kazanımların elden gideceğinden ve eskisi gibi tekrar baskıya uğrayacaklarından korkuyorlar. Özellikle kadınlarda bu korkunun daha derinden hissedildiğini söylemek gerekiyor.
Bu yönde CHP’de yaşanan dönüşümün farkında olsalar da henüz güven duymuyorlar. Birçoğu parti yönetimini yeteri kadar samimi bulmazken, parti seçmenine güven neredeyse hiç yok. Samimi bulanlar bu hamlelerin yeterli olmadığını ve parti örgütü ile seçmenin buna direneceğini düşünüyor. CHP’nin iktidara gelmesiyle kadrolaşma ve rövanşizmin hâkim olacağı ve AK Partililerin dışlanacağı düşünülüyor ve hukuki güvence bekleniyor.
Dindarlar rövanşizmin işaretlerini şimdiden gördüklerini belirtiyorlar. Muhalefetin güçlendiğini hissettiği anlarda kendilerine karşı saldırganlaştığını söylüyorlar. Henüz iktidar olmadan açığa çıkan bu saldırganlığın iktidar olunduğunda çok daha artacağını düşünüyorlar. Keza AK Parti iktidardan düştüğünde toplumsal saygınlıklarını da yitireceklerine inanıyorlar.
Aslında, dindarları muhalefet partilerinden uzak tutan sebeplerin üçü tek bir sebep olarak düşünülebilir: Güvensizlik. Dindar seçmenler belli ki muhalefet partilerine güvenmiyorlar.
Dindarların Tercihi ve Seçimin Kaderi
Araştırmanın bulguları bir bütün olarak değerlendirildiğinde dindarların siyasi seçimlerini biçimlendiren iki faktörün altı çizilebilir: Bunlardan biri Erdoğan ve AK Parti’nin yapıp ettikleri ile bunların dindarlar nezdindeki algılanışlarıdır. Diğeri ise Erdoğan ve AK Parti’nin dışında kalanlara dönük kanaatleri ile bu aktörlerin söylem ve icraatlarıdır. Dolayısıyla dindarların oylarına talip olanların öncelikle onları tanıması, onların endişe ve taleplerini anlamaya çalışması icap eder.
Bu itibarla TEAM’in bu araştırmasından iktidarın da muhalefetin de alabileceği çok dersler bulunuyor. Dindarlar, kimlikleriyle özdeşleştirdikleri Erdoğan ve AK Parti ile çok sıkı bir irtibat içindeler. Lakin bu asla kopmaz, hiçbir şart altında sarsılmaz bir bağ değil. Dindarlar arasında eleştirel tutum yaygınlaşıyor. Şayet Erdoğan seçime kadar olan sürede dindarların memnuniyetsizliklerini dillendirdiği meselelerde bir iyileşme sağlayabilirse bu bağı koruyabilir. Aksi halde dindarların Erdoğan’dan uzaklaşmaları ivme kazanabilir.
Muhalefetin ise dindarların bir kısmının desteğini alması iki yönlü bir siyaset izlemesine bağlıdır. Muhalefet bir yandan ülkeyi yönetebilecek kabiliyette ve ehil bir hükümet kuracağına, rövanşizme asla geçit vermeyeceğine ve sosyal yardımları geliştirerek sürdüreceğine dindar seçmenleri ikna etmelidir. Diğer yandan da “dindar seçmenlerin Erdoğan’a bağlılığını kuvvetli tutan dış politika, savunma ve terörle mücadele alanlarındaki ‘kararlılık ve dik duruş’ imajlarını karşılayabilen bir cumhurbaşkanı adayında ya da hükümet önerisinde” ortaklaşmalıdır.
Kamuoyu yoklamaları Cumhur ve Millet ittifaklarının aldıkları desteğinin birbirine yakın olduğunu gösteriyor. Yarışın muhtemelen nefes nefese geçecek olmasından ötürü bir seçmen grubundaki küçük bir dalgalanma bile seçimin sonucuna doğrudan tesir edebilir. Bu bağlamda dindar seçmenlerin tercihlerindeki kısmi bir değişim dahi büyük çaplı bir dönüşümün önünü açabilir.
Ezcümle her iki ittifakın kaderini de onların dindar seçmenleri kendilerine çekmekte gösterecekleri muvaffakiyetin çizeceği söylenebilir.