Eğitimde Alarm Zilleri…

Türkiye’nin geleceği, eğitimde fırsat eşitliğini sağlamaktan ve tüm çocukların eğitimde kalmasını temin eden sürdürülebilir çözümlerden geçiyor. Eğitimden kopan her çocuğun geleceğe dair kaybedilen bir umut olduğu bilgisiyle kayıpların telafisi, günü kurtaran palyatif çözümlerle değil, uzun vadeli ve eşitlikçi politikalarla sağlanmalı.

“2024 Eğitim İzleme Raporu”, eğitimdeki eşitsizliğin giderek kalıcılaştığına dair çarpıcı veriler ortaya koyuyor. Eğitim Reformu Girişimi’nin (ERG) hazırladığı rapor, ekonomik kriz ve yapısal eşitsizliklerin eğitimden kopuşu artırdığına vurgu yapıyor. Rapora göre, 2023-2024 eğitim-öğretim yılında eğitim dışında kalan çocuk sayısı 612.814’e yükseldi ve bu, bir önceki yıla göre yüzde 38,4’lük bir artış anlamına geliyor. Bu artış, Türkiye’de eğitime erişimde ciddi sorunlar yaşandığını gösteriyor. Ayrıca, geçici koruma altındaki Suriyeli çocuklardan 199.087’sinin, diğer yabancı uyruklu çocuklardan ise 43.273’ünün eğitim dışında kaldığı ifade ediliyor. Türkiye genelinde eğitim dışında kalan çocuk sayısı böylelikle toplamda 855.174’e ulaşıyor.

 

Ekonomik kriz ve eşitsizlik derinleştikçe eğitimden kopuş belirginleşiyor. Raporun önsözünde yer verilen bir ebeveyn deneyimi, bugün binlerce evde her gün yaşanan durumlardan. Ebeveynler çoğu zaman acil ihtiyaçlarını bile erteleyerek çocuklarının artan eğitim masraflarını karşılamaya çalışıyorlar. İşin acı tarafı eğitimin niteliğinin ailelerin sosyoekonomik durumlarına göre şekillenmesi. Özel okullar, dershane sistemi kadar devlet okullarında da eğitim imkânları ve nitelik, velilerin ekonomik gücüyle çok orantılı. Benzer arka plandan gelen çocuklar benzer okullara gidiyor. Raporun önsözünde yer verilen deneyimde bu durum şöyle dile getiriliyor: “Şu okul iyidir dendiğinde biliyorum ki velinin durumu iyidir, destekliyorlardır okulu. Durumu iyi olan velilerin 30-40 bin TL bağış yaptığı okullar var. Duyuyorum, görüyorum; o okullarda etüt ve farklı alanlarda kurslar var. Eve de özel öğretmen geliyor. Bu velilerin çocuğuyla kıyaslayamam kendi çocuklarımı. Arada uçurum var… İşin ucu paraya geliyor hep. İmkânı olanın çocuğu iyi yerlere geliyordur.” 

 

İktidarın sıklıkla vurgu yaptığı ders kitaplarının ücretsiz temin edilmesi dahil Türkiye’de eğitim büyük ölçüde kamu tarafından sağlansa da ailelerin eğitim harcamalarındaki oranı açısından OECD sıralamasında üçüncü sırada yer alıyoruz. Ve tabii ki bu harcamalarda yukarıda bahsettiğim sosyoekonomik durumlar çok belirleyici. En yüksek gelir diliminde yer alan aileler eğitim harcamalarının yüzde 63,1’ini üstlenirken, en alt dilimde bu oran sadece yüzde 1,5’te kalıyor. Asıl çarpıcı olan ise, eğitimin kuşaklar arasındaki aktarımı; annesi üniversite mezunu olan bir bireyin üniversite mezunu olma olasılığı yüzde 83,5 iken, annesi sadece ortaöğretim altı eğitim seviyesinde olanların üniversiteye devam etme oranı yüzde 21,9’a düşüyor. Bu durum, eğitimsel eşitsizliğin kuşaktan kuşağa nasıl aktığını ve sosyoekonomik şartların bireylerin geleceklerini çizdiğini gösteriyor.

 

Dramatik Bölgesel Farklılık…

 

Kuşaktan kuşağa aktarım konusundaki diğer bir etken de bölgesel farklılıklar. Rapor, okullaşma oranında bölgesel farklılıkların belirginleştiğini vurguluyor. Genel olarak bakıldığında 15-17 yaş grubunda eğitim dışındaki öğrenci sorununun Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yoğunlaştığı görülüyor. Muş, yüzde 35,6 oranıyla eğitimden kopma oranının en yüksek olduğu il olarak dikkat çekerken; onu yüzde 32,4 ile Ağrı ve yüzde 28,7 ile Gümüşhane takip ediyor. Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki bu tablo, kız çocuklar açısından daha da çarpıcı. Siirt, Bitlis ve Ağrı’da 17 yaşındaki her üç kız çocuktan birinin eğitim dışında olması, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin eğitim alanındaki yansımalarını gösteriyor. 2023’te 15-17 yaş grubundaki kızların işgücüne katılım oranı yüzde 11,5’ken, oğlanlarda aynı yaş grubundaki oranın yüzde 32,2 olduğu belirtilen raporda kız çocuklarla ilgili şu tespitler de önemli: “14-17 yaş grubundaki kız çocukların oğlanlara kıyasla neredeyse benzer oranlarda eğitim dışında olduğu, ancak işgücüne oğlanlara kıyasla daha düşük oranlarda katıldığı düşünüldüğünde, kız çocukların nerede olduğu ve neden eğitim dışına çıktığı önemli bir sorudur. Türkiye Çocuk Araştırması 2022’ye göre, kız çocuklar; bulaşık yıkamak, ev temizlemek, yemek pişirmek, çocuklara bakmak ve çamaşır yıkamak gibi sadece ev içinde gerçekleşen ve bu nedenle ‘görünmez emek’ olarak adlandırılan ve işgücü istatistiklerinde yer almayan faaliyetlerle daha çok meşguller.”

 

Ekonomik Kriz Eğitim İsteksizliğine Yol Açıyor

 

Rapor, ortaöğretimden olduğu kadar üniversite eğitiminden kopuşun da her geçen gün arttığına ve bunun temel sebebinin ekonomik kriz olduğuna dikkat çekiyor. Eğitim masraflarındaki artış ve ekonomik krizle gelirlerin daralması, eğitime karşı isteksizlik olarak kendini gösteriyor. Gerek ortaöğretim gerekse üniversite eğitiminden ayrılan öğrenci sayısı her geçen yıl artıyor. 2002-2015 yılları arasında üniversite mezunlarının ortalama maaşı asgari ücretin 2,5 ila 3,5 katıydı. Ancak, 2016 itibarıyla başlayan sert düşüş eğilimiyle birlikte 2022’de üniversite mezunlarının ortalama geliri asgari ücretin 1,5 katına kadar geriledi.

 

İstanbul Planlama Ajansı’nın (İPA) “Barınma Krizini Üniversite Öğrencileri Üzerinden Okumak” başlıklı raporu da üniversite öğrencilerinin en önemli sorunu olan barınma sorununa odaklanıyor. Rapora göre, İstanbul’daki KYK yurtları, İstanbul dışından gelen öğrencilerin yalnızca yüzde 30’una hizmet verebiliyor. Bu yetersizlik, öğrencileri özel yurtlara ya da yüksek maliyetli ev kiralamalarına zorluyor. Ekonomik yükün artmasına ve öğrencilerin eğitimden çekilmesine yol açarken, kamu yurtlarının yetersiz fiziki koşulları da öğrenciler için uzun vadede ciddi sosyal ve psikolojik sorunları beraberinde getiriyor. 2023-2024 eğitim döneminde İstanbul’da yaklaşık 800 bin öğrencinin eğitim gördüğü göz önünde bulundurulduğunda, KYK yurtlarının yalnızca yüzde 30 oranında bir hizmet kapasitesine sahip olması, ciddi bir planlama eksikliğine işaret ediyor. Devlet politikalarının bu sorunu çözüme kavuşturacak adımlar atmakta yetersiz kalması, öğrencileri sosyal ve ekonomik açıdan kırılgan hale getiriyor. 

 

Bugünlerde yine gündemde beka tartışmaları var. Böyle görülmese de bu da bir beka sorunu… Türkiye’nin geleceği, eğitimde fırsat eşitliğini sağlamaktan ve tüm çocukların eğitimde kalmasını temin eden sürdürülebilir çözümlerden geçiyor. Eğitimden kopan her çocuğun geleceğe dair kaybedilen bir umut olduğu bilgisiyle kayıpların telafisi, günü kurtaran palyatif çözümlerle değil, uzun vadeli ve eşitlikçi politikalarla sağlanmalı.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.