Eleştirel Bir Mefhum Olarak Erdoğanizm
Kimlik politikalarına saplanmış, statükocu anlayışı çare olarak sunan, kendi seçmenini “mecburiyet” gözlüğü ile okuyan ve en önemlisi kendini yenileyemeyen bir kurumsal muhalefetin, küçük ölçekli iktidar fantezilerine kapılarak alternatif bir siyasal projeksiyon ortaya koyamaması Erdoğanizm’in asli koşuludur.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yüzyıllık Cumhuriyet’in çeyrek asrına damgasını vuran bir siyasi hareketin liderliğini yürütürken ortaya koyduğu siyasal performans ile diğer aktörlerin yörüngelerini belirleyebilmekte.
Türk siyaseti, bu bakımdan, çeyrek asırdır Erdoğan’ın olmadığı bir düzlemi tahayyül bile edemez noktada.
Dolayısıyla Erdoğan, bir siyaset yapma biçiminden ziyade Türkiye’yi giderek çok kutuplu hâle gelen küresel ölçekte konumlandırma ve iç siyasette de siyasal istikrar olgusunun temelini oluşturacağı bir Erdoğanizm’i miras bırakmakla yükümlüdür.
Bu yükümlülüğün ana sebebi ise başta ana muhalefet olmak üzere kurumsal muhalefetin, içine düştüğü politik açmazlardan çıkış yolunu bulamayıp alternatif bir projeksiyon geliştirme hususunda uğradığı zayıflıktır.
Ayrıca şu hususu belirtmekte fayda var. Erdoğanizm, alternatif bir siyasal tahayyül ortaya koyamayan kurumsal muhalefetin yakın gelecekte bu başarısızlığı sürdürmekteki ısrarı karşısında bir emniyet supabı olarak göz önünde bulundurulmalıdır.
Buradaki amacımız, kurumsal muhalefetin içine düştüğü açmazlar derinleşmeyi sürdürdüğü ölçüde, Erdoğan gibi güçlü ve karizmatik otoriteye sahip bir liderin sonrasında açığa çıkacak siyasal alana dair tartışmaları soğukkanlı bir şekilde sürdürmektir.
Keza kurumsal muhalefetin mevcut aktörleri, kısa vadeli karar ve tercihlerinin uzun erimli sonuçları konusunda pek de kaygılı olmayan bir siyasal performans ortaya koymakta.
Neden Erdoğanizm?
Türkiye’de muhalefet, son üç genel seçimde Erdoğan’ı temel alan aday ve politika tartışmalarıyla nefesini tüketti.
Bu süreçteki varsayımları kısaca ifade edecek olursak; Ekmeleddin İhsanoğlu, Erdoğan gibi dindardı. Muharrem İnce, Erdoğan gibi kararlıydı. Muhalif kamuoyunun gönlündeki isimlerden biri olan Ekrem İmamoğlu ise bizzat Erdoğan tarafından “Erdoğan gibi” kılınan bir politik figürdü.
Hatırlayacak olursanız, İmamoğlu’na dair yargı kararları ile Erdoğan’ın Pınarhisar’dan başlayan iktidar öyküsü özdeş görülmüştü.
Uzun süredir kendi Erdoğan’ını arayan muhalif kamuoyu için İmamoğlu’na Erdoğan yazgısı biçen bir ideolojik fantezi analiz ve söylemlere sızmıştı.
Öte yandan Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığı bile, özellikle yurt dışı analizlerde Erdoğan’ın anti-tezi olarak, yani merkezinde Cumhurbaşkanı’nın yer aldığı bir çerçevede değerlendirilmişti.
Aday profillerinde olduğu gibi muhalefet, konjonktürel koşul ve beklentileri aşan alternatif bir siyasal projeksiyon, güçlü bir program oluşturmak yerine mevcut parametreler ekseninde hareket etmeyi tercih etti.
Aslına bakılırsa bugün giderek açığa çıkan muhalefetsizlik olgusunun temelinde de bu kısa vadeli stratejilerle yetinme anlayışı yatıyor.
Ve son üç genel seçimde, Türkiye’nin güçlü bir iktidar alternatifi olması gereken CHP’nin yönetimi de hemen hemen aynı kadrolar ve aynı genel başkandan oluşmakta.
Bu açıdan kurumsal muhalefet, alternatif bir siyasal iklimin temellerini atmak yerine mevcut parametrelere uyum sağlayarak kazanma güdüsüne kapılmış görünüyor. Sorun şu ki uyum sağlamaya çalışıldığı ölçüde asıl aktörü doğrulamaktan başka bir etkiniz olmaz.
Türkiye’de zaman zaman zirvelere çıkan siyasal polarizasyonun kökeninde sadece iktidarın konjonktürel tercihleri değil, muhalefetin alternatif bir siyasal tahayyül ortaya koyamaması ya da işaret ettiği tahayyülün iktidarın hükmündeki kavramlardan oluşması da yatıyor.
Nitekim mevcut siyasal kavram ve parametreleri kendi söyleminize dahil ederek elde ettiğiniz başarısızlıklar, “kutuplaşmanın” taraflarını da besleyen birer söylem ve olguya dönüşüyor.
Dolayısıyla Erdoğanizm’den söz etmemizi gerekli kılan husus, bir siyasal senaryodan ziyade kurumsal muhalefetin güçlü bir alternatif olamamasıyla ilgili.
Erdoğanizm Ne Olabilir?
Erdoğanizm, doktriner bir içerikten ziyade bir siyasal konumlandırma ve performans olarak ele alınmalıdır. Hâliyle Erdoğanizm, salt siyasal İslam olarak adlandırılan ideolojinin bir simülasyonu olarak işlev göremez.
Keza ideolojik endoktrinasyon, Erdoğan sonrası Türkiye’nin 90’lı yılları hatırlatacak siyasal istikrarsızlığının hem sebebi olacaktır hem de bu istikrarsızlığa eklemlenmiş rövanşist duyguların hükmünde bir siyaset alanının önünü açacaktır. Kendi kendini besleyen bir siyasi istikrarsızlık, ideolojik endoktrinasyon girişimlerinin sonucu olacaktır.
Dolayısıyla Erdoğanizm’den söz ederken bir politikacı olarak Erdoğan profilinin sahip olduğu ideolojik ve ahlaki ilkelerin ötesinde, onun Türkiye’yi konumlandırma biçimine referans veriyoruz.
Küresel ölçekte, Batı ekseninde hareket etmekten ve onun ideolojik beklentilerine dolaysız katkı sunmaktan ziyade kendi çıkarını sorgulayan bir Türkiye, Erdoğanizm’in güncel bir örneği olarak ele alınabilir.
Aslına bakarsınız, muhalefetin dış politikada istikrarsızlık ya da tutarsızlık olarak gördüğü kimi kararların kökeninde bu sorgulama yatıyor.
Dış dünyaya bakış, bu anlamda, hâlâ dünyayı belirleyen bir süper gücün varlığı varsayımının, tek kutuplu dünyanın hükmünde.
Kurumsal muhalefet de dünyayı büyük ölçüde bu minvalde okuduğu ve kendini “demokrat” olarak kodlayarak “demokrasilerin desteğini” talep ettiği, bunu da yeterli görüp ana çizgisi olarak ortaya koyduğu için kaybetti.
Oysa Paulo Gerbaudo’nun belirttiği gibi bir kuşak boyunca sorgulanmadan kabul edilen kavramlar tarihinin koordinatları zedelenmeye başlamıştı.
Gelelim iç siyasete…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, miras bırakacağı Türkiye’nin siyasal istikrarını inşa etmek için en önemli aktör konumunda.
Kurumsal muhalefetin gerek kendi seçmeniyle gerek örgütsel düzeyde gerekse kamuoyuyla ilişkilerinde çözemediği çatışkılar güçlü bir alternatif siyasi projeksiyonun önündeki en önemli engel olurken; Erdoğan, kendisinden sonrasını da düşünme sorumluluğuyla karşı karşıya.
Bu sorumluluk aynı zamanda en az çeyrek asırdır ülkenin kaderini belirleyen, sosyolojisini doğrudan etkileyen bir politik figür olmasının da sonucu.
Dolayısıyla konu, Erdoğan’ın ortaya koyduğu güncel politik seçimlerin ötesinde.
Kurumsal muhalefetin Altılı Masa mekanizması içinde sergilediği kriz potansiyeli, Erdoğan’ı izlediği politikalara rağmen alternatifsiz kılarken siyasal istikrarla da özdeşleştirmiş durumda.
Dolayısıyla Erdoğan’a yönelik teveccüh Türkiye’nin toplumsal ve siyasal hafızasına sinmiş; onun siyasal kültürünün bir parçası olan siyasal istikrarsızlık korkusu da.
Erdoğan bu korkuyu pozitif bir etkiye dönüştürebilir. Erdoğanizm bir yönüyle budur. Sadece kendi seçmenine yönelik değil, ülkenin diğer kesimlerine de hitap edecek bir söylem bu etkinin başlangıç noktası olabilir.
Bu başlangıç pragmatik bir kararın neticesi de olabilir. Neticede Erdoğan, Cumhurbaşkanlığında rakipsizliğini kanıtlasa da AK Parti oyları 2002’deki seviyesine gerilemiş durumda.
Bu gerilemenin durdurulması da kapsayıcı bir siyasal istikrar programından geçiyor ki somut gelişmelere bakıldığında iktidar partisinin, kurumsal muhalefete kıyasla kendi hataları üzerine düşünme potansiyeli çok daha etkin.
Erdoğanizm Popülizm mi?
Popülizm, güncel siyasi literatürde lanetli bir kavram. Rasyonel olmayanı işaret edecek şekilde gündeme getirilirken bir nevi “utangaç faşizm” olarak kodlanıyor.
Peki Erdoğanizm popülizm mi? Türk siyaseti bağlamında bu soruya yanıtım “hayır” olacaktır.
Bu bakımdan popülist bir siyasal liderlikten ziyade Erdoğanizm’i muhalefetsizlik olgusuna işaret eden eleştirel bir mefhum olarak okumayı öneriyorum.
Kimlik politikalarına saplanmış, statükocu anlayışı çare olarak sunan, kendi seçmenini “mecburiyet” gözlüğü ile okuyan ve en önemlisi kendini yenileyemeyen bir kurumsal muhalefetin, küçük ölçekli iktidar fantezilerine kapılarak alternatif bir siyasal projeksiyon ortaya koyamaması Erdoğanizm’in asli koşuludur.
Kavram üretemeyen bir muhalif siyasetin, iç ve dış politikaya dair ezberlerini savunmasını siyaset olarak adlandırması ve bunda ısrar etmesinin eleştirel bir tanımıdır Erdoğanizm.
Erdoğanizm, eskimiş siyasal kavgaların ötesinde siyasi istikrarı ve Türkiye’nin çok kutuplu dünyada bir güç olarak açığa çıkışını ana kılavuz olarak benimserken, bizzat muhalif aktörler tarafından muhalefetsiz bırakılmış bir Türkiye’nin eleştirisi olmalıdır.
Keza güçlü ve alternatif olma potansiyeline sahip bir muhalefet hem iktidarın kendisini yenilemesi hem de Türkiye’nin siyasi istikrarı için elzemdir.