Ensest “Tabusu” Konuştukça Yıkılır

Özellikle kapalı, geleneksel, ataerkil ve zaman zaman da dağılmış aile yapılarında, sosyo-ekonomik koşulların da kötüleşmesiyle birlikte çocuklar kırılgan bir kesim olarak cinsel istismar ve enseste daha çok maruz kalabilir.

Mersin’in Gülnar ilçesinde kaybolduktan 10 gün sonra cansız bedeni bulunan Müslüme Yağal’ın, daha sonradan biyolojik babası olduğu anlaşılan 70 yaşındaki dedesi tarafından cinsel istismara uğradıktan sonra öldürüldüğü ortaya çıktı.

 

Her ne kadar son dönemde sosyal medyanın da etkisiyle ensest olgusu yetişkinler arasında giderek daha fazla tartışılır bir kelime olsa da, on kişilik bir ailenin aynı çadırda dip dibe uyuduğu, içlerinden çoğunun hayatında bir kez olsun şehre inmediği, kendi gerçekliğini derin yoksulluk ve çaresizlik üzerinden kurguladığı bir dağ ortamında tabu olmaya devam ediyor ve ancak bir ölüm sonucunda gün ışığına çıkıyor.

 

Oysa toplumların ahlakını Netflix değil, tam da “kutsal aile efsanesi”ni korumak adına çocuklara ve genç kızlara yaşatılan bu sonsuz travma döngüsü bozuyor. Ve yaygın kanının aksine Türkiye’de ensest sosyo-ekonomik katmanların tümünde ve her türlü kültürel çevrede yaygın bir cinsel istismar olarak görülüyor. Doğu Anadolu’da, Karadeniz’de, İç Anadolu’da yaylalarda, gözden uzakta, izole dağ başlarında da yaşanıyor, şehrin orta yerinde fertlerinin en az üniversite mezunu olduğu, “elit” olarak sınıflandırılan bir ailede de. Sadece bazı kesimlerde bu mesele görece daha “iyi” örtbas edilebiliyor, hepsi bu.

 

Bunun sonucunda da babaların, dedelerin, dayıların ve amcaların kurbanların gözünde güven ve otorite kaynağı olarak görüldüğü toplumsal kodlarda, bu tür cinsel saldırılara uğrayan gelinler ve çocuklar halen yaşanan bu aile-içi istismarı sümen altı ediyorlar, onunla yüzleşmeye cesaret edemiyorlar. Köylerinde veya mahallelerinde farkındalık sahibi bir doktor veya öğretmen gelmedikçe de halı altına süpürülen bu kronik sorunlar kangren oluyor.

 

Ensestten yargılanan bir kişi ise, rahatlıkla hakime dönerek “bahçenize diktiğiniz ağacın ilk meyvesini başkasına verir misiniz?” diye sorarak eylemini gerekçelendirebiliyor. Çünkü erken yaşta çocuklara cinsel bilgi verilmemesi, “ayıptır” tabusunun yaygınlaştırılması, “kutsal aile yapısı” diye pompalanan bir yapının sorgulanmaksızın kabul edilmesi, ensestin rızaya dayalı bir ilişki olarak görülüp normalleştirilmesi bu çarkı adeta besliyor. Ayrıca, kadın yoksulluğunun salgın süreciyle birlikte artması, kadının erkek karşısında ekonomik olarak güçsüzleşmesi ve susan annelerin susan çocuklar yetiştirmeleri de, “ağabeyin evlenene kadar idare et”, “dedendir, sevgisinden yapıyordur” şeklinde gerekçelere başvurulmasına yol açabiliyor.

 

Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu ve başkanı Canan Güllü’nün on yıllardır bu konu üzerinde yaptığı çalışmalar, 2015 yılında Türkiye’nin 56 ilini kapsayacak şekilde hazırladığı Türkiye’nin Ensest Atlası ve bu çalışma çerçevesinde Türkiye’de ensest oranının yüzde 40 olduğuna dair bulgusu ise bu meseleyi çözmede bir yol haritası sunacakken, kendisinin ve kurumunun “şeytanlaştırılmasıyla” sonuçlanmıştı.

 

Oysa Canan Güllü’nün bu cesurca ve bilimsel yaklaşımı sonucunda temel politika önerilerini o yıllarda dinleseydik, belki bugün birçok vaka daha yaşanmadan engellenecekti. Güllü, ensest kurbanı çocuklara, gençlere ve kadınlara yönelik rehabilitasyon merkezleri açılması, sekiz yıl devam eden yargılama süreçlerinin en fazla altı ayda sonlandırılması gerektiğine dikkat çekiyor. Zira dava sürecinde tutuksuz yargılama ısrarı “cezasızlık” anlamına gelerek ensest mağduru ile fail aynı evde kalabiliyor. Öte yandan dava uzadıkça yaşı büyüyen mağduru bu travma sürekli takip ediyor, kişinin birçok kez örselenmesine yol açıyor.

 

Covid-19 salgını nedeniyle cezaevlerinin nüfusunun artması üzerine Nisan 2020’de çıkarılan infaz paketiyle izinli çıkarılan mahkumlar arasında ensest ilişkiden tutuklu kişiler de vardı. Evlere kapanmalarla birlikte aile-içi cinsel saldırılar ve istismar vakaları da devam etmesine rağmen Acil Yardım Hattı gibi uygulamalara başvurular karantina döneminde azaldı. Dijital eğitim ortamında çocukların sınıf öğretmenleri ve rehber öğretmenlerle etkileşimleri ortadan kalktığı için tamamen bir suskunluk sarmalı hâkim oldu. Zira önceki dönemlerde uyku zorlukları, korkular ve anksiyeteler yaşadığını kendilerine bir şekilde “çıtlatan” öğrencilerin yaşamış olabileceği istismar vakalarını dikkatli bir göz fark edip ilgili mercilere onlar adına başvurabiliyordu.

 

 

Ensest gibi yüzyıllara dayalı bir geçmişi olan bir sorunu birkaç altın formülle çözmek elbette mümkün değil. Ancak yasal çerçevenin güçlendirilmesi, toplumsal farkındalığı artıracak kampanyaların sivil toplum-devlet işbirliğiyle geliştirilmesi, gerektiğinde başvurulacak yardım hatlarına erişimin bilgilendirilmesi ve erken yaşta çocuklara aile içinde ve okul ortamında cinsel eğitim verilerek vücutları üzerinde hâkimiyetlerinin sağlanması oldukça önemli. Zira birçok ensest vakasında İngilizcede “grooming” denen cinsel temas amacıyla çocukları kandırmaya yönelik planlı eylemler devreye giriyor ve çocukla güven bağı kuran kişi zaman içerisinde cinsellik dozunu artırarak çocukta mâkul davranış ile kabul edilemez davranış arasındaki çizginin bulanıklaşmasına yol açıyor.

 

Ensest vakalarının haberleştirilmesi ise, olayın “tıklanma” değeri arttıkça istismar pornografisinin dozajının da artırıldığı, çocukların ve kadınların yararının gözetilmediği, sabah programlarına peşkeş çekilen bir bataklık adeta. Ensest vakalarına dair yayın yasağını bilgilenme hakkının ihlali olarak görmek yerine, çocukların unutulma hakkının bir gereği olduğunu anlamak gerekiyor. Zira bu haberlerde çocuk adeta bir anda devasa bir medya deryasının ortasına bırakılıyor ve medya bir yargılama mercii haline geliyor.

 

Burada medyaya düşen şey; aileyi veya faili yargılamak yerine, ortada bir suç unsuru olduğunun altını çizmek, böyle durumlarla karşılaşıldığında hangi mercilere başvurulacağına dair bilgilendirici bir dil kullanmak, mağduriyeti yansıtırken çözüm ve başvuru yollarını da öğreterek, örneğin ilgili kişinin Çocuk İzlem Merkezi’ne gitmesini sağlayarak kamuya yol göstermektir. Bizim ensesti konuştuğumuz kadar ensest konusunda doğru şekilde bilgilendirme yapmamız ve bunun utanılacak değil, çözülmesi ve yaşanmadan önlenmesi gereken bir şey olduğu mesajını vermemiz gerekiyor.

 

Halk ekmek büfelerinin önünde kilometrelerce kuyrukların oluştuğu, çok çocuklu ailelerin tek göz odanın kirasını zar zor denkleştirdiği, derin yoksulluğun her gün daha da derinleştiği bir ortamda, bu durum çocuklarda büyük bir yoksunluğu ve çaresizliği de tetikleyecek. Özellikle kapalı, geleneksel, ataerkil ve zaman zaman da dağılmış aile yapılarında, sosyo-ekonomik koşulların da kötüleşmesiyle birlikte çocuklar kırılgan bir kesim olarak cinsel istismar ve enseste daha çok maruz kalabilir. Dolayısıyla derin yoksulluk ve eğitimsizlikle mücadele, ailelere insanca yaşam standartlarının sağlanması, çocuk hakları savunuculuğunun bütüncül bir politikayla ele alınması ve çocuğun dinlenip anlattıklarının önemsenmesi gerekiyor.

 

Şuna eminim ki; karanlık köşelerde çocukluğu çalınan, kocası askere gitti diye kayınpederi tarafından cinsel bir objeye indirgenen kadınların görmezden gelindiği, ancak herkesin ahlakçı bir kisve altında enseste dair tartışmaları engellediği bir toplum, hepimizin ortak aklı ve sağduyusuyla dönüşecek.

En son çıkan yazılardan anında haberdar olmak için bizi @PerspektifOn twitter hesabımızdan takip edebilirsiniz.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.