Eşikteki Türkiye
Hak ve özgürlüklerden hukukun üstünlüğüne, denge ve denetlemeden ifade ve örgütlenme özgürlüğüne, kurumların çöküşünden yıkıcı kutuplaşmaya kadar uzanan geniş bir alanda Türkiye’nin demokrasi karnesi her geçen yıl daha da kötüleşiyor.
Hatem Ete, Perspektif’te yayımlanan Kritik Eşik yazısında yaklaşmakta olan seçimlere odaklanarak önemli tespitler içeren bir Türkiye çözümlemesini okuyucuya sunuyor.
Ete’ye göre, Türkiye kritik bir eşik noktasına geldi ve bu süreçte her ne kadar muhalefetin canlanması önemli rol oynadıysa da, “siyasal statükoyu bozan esas dinamik…iktidarın yönetim ve siyaset performansının gerilemesi ve bunun yansıması olarak oy tabanında yaşanmaya başlayan çözülme oldu”.
2018 yılında özellikle ekonomide başlayan savrulmalarla iktidarın gerek yönetim alanında gerekse siyaseti şekillendirmede güç kaybına uğradığını; gündem oluşturmada, yönetimin güçlü ve tek aktörü olma konumunu ve algısını sürdürmede ciddi sıkıntılar yaşamaya başladığını görüyoruz.
Bunun en önemli göstergesi, 2018’den başlayarak 2021’de sürekli hale gelen iktidarın oylarındaki düşme oldu. Seçim sürecine girdiğimiz bu dönemde, ciddi kamuoyu araştırmalarının çalışmalarında gördüğümüz gibi, Cumhur İttifakı-Millet İttifakı arasındaki oy farkı çok azalıyor. Dahası, DEVA, Gelecek, Saadet, HDP gibi partileri de eklersek muhalefetin toplam oy oranı %56-60’a yükseliyor.
Bu tablo, Türkiye’nin kritik eşiğe geldiğini gösteriyor.
Ete, yazısının ikinci bölümünde eşik nasıl aşılacak sorusuna odaklanıyor. “Türkiye, bir eşikte ama bu eşiğin kim tarafından, hangi siyasi enstümanlarla, ne şekilde aşılacağı henüz net değil” saptamasını yapıyor. Tümüyle katılıyorum.
Bu tespit siyasetin giderek daha da canlanacağı, şaşırtıcı siyasi manevraların yapılacağı, ilginç ilişkilerin kurulmaya çalışılacağı ve taktiklerin uygulanacağı bir döneme girdiğimiz anlamına geliyor. İktidar güç ve zemin kaybediyor, buna karşın muhalefet canlanıyor ama hala bu canlanmanın seçim kazanacak bir noktaya dönüşüp dönüşmeyeceği noktasında belirsizlikler var.
Türkiye eşikte; canlanan siyasi alan ve siyaset hala gelecek için muğlak ve belirsiz bir görüntü içinde. Eşiğin nasıl aşılacağını bugünden tahmin etmek zor.
Bununla birlikte, belirsizlik ve muğlaklığın diğer önemli bir nedeni de var: Eşikteki Türkiye, 1923’de kurulan Cumhuriyet Modernleşmesinin yüzüncü yılına yaklaştığımız ve Cumhuriyetin İkinci Yüzyılına girme eşiğinde olmamızın anlam verdiği bir tarihsel bağlamı da içeriyor.
Böyle bir tarihi dönemde, hem yaklaşan seçimlerle, hem de ülkemizin geleceğiyle ilgili tarihi önem taşıyan tartışmalar yapılıyoruz.
Eşikteki Türkiye, en az dört alanda tarihi önemde bir değişimin tablosunu da resmediyor.
Birincisi, ilk defa muhalefetin kazanma şansının giderek arttığı bir seçim sürecini yaşıyoruz. Nisan 2022, Kasım 2022, en geç Haziran 2023’de Cumhurbaşkanlığı ve Parlamento seçimlerini erken ya da zamanında yapacağız.
Seçimler hızla yaklaşıyor.
3 Kasım 2002’de başlayan ve yirmi yıldır Türkiye’yi yöneten Erdoğan liderliği ve AK Parti iktidarı bitebilir. Muhalefet her iki seçimi de kazanabilir. Bu ihtimal artık gerçekleşmesi mümkün bir nitelik kazanmış durumda.
Türkiye, bu seçimlerle, yirmi yıl sonra, “İktidar Değişikliği” yaşayabilir.
İkincisi, son beş yıldır Türkiye’nin yönetimini şekillendiren Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin bitmesi gerekliliği düşüncesi, AK Parti ve çevresi dahil olmak üzere toplumun farklı kesimleri içinde yaygınlaşıyor.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi işleyiş ve yönetim tarzıyla toplumun geniş kesimleri tarafından benimsenmiyor; sistemin çok ciddi yönetim sorunları yarattığı üzerine uzlaşılıyor; ve artık yeni bir “parlamenter sisteme” geçiş gerekliliği AK Parti içinden bile seslendiriliyor.
Altı muhalefet partisinin tercihi olan Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem ciddi bir alternatif olarak gündemde yerini almış durumda.
Türkiye, 1990’ların zayıf koalisyonlar ve vesayet temelli parlamenter sistemine dönmeyecek ama bugünkü Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi de bitecek.
İçerik, uygulama, anlayış temelinde yeni olan bir parlamenter sistem üzerinden Türkiye yönetilecek.
Bu, muhalefetin yaklaşan seçimleri kazanmak için verdiği en önemli sözlerden ve kazanma durumunda atacağı en önemli adımlardan birini oluşturuyor.
Türkiye, seçimlerde iktidar değişikliğine ek olarak, “Rejim/Yönetim Değişikliği” de yaşayabilir.
Üçüncüsü, muhalefetin seçimleri kazanması, iktidar ve yönetim değişikliği gibi, 2023’de “Yeni Türkiye”nin kurulması söylemini de önemli kılıyor.
Eskinin vesayet odaklı ve zayıf koalisyonlu parlamenter sistemine dönülmeyeceği, yürütmeci başkanlık sisteminden çıkılacağı ve “Güçlü Parlamenter Sistem” adı altında yeni bir yönetim sistemine geçileceği fikri ve bu fikir içinde 2002-2022/3 AK Parti iktidarı döneminin yeniyi yaratmadığı, aksine bir parantez olduğu saptaması üzerinden “İkinci Modernleşme”, “İkinci Yüzyıl”, “Yeni Türkiye” çağrıları yapılıyor.
Cumhur İttifakı, var olanın devamını istiyor. Muhalefetse, değişimi ve yeninin kurulmasını vaad ediyor.
Dördüncüsü, bugün Türkiye, Üçlü Kriz olarak tanımlayacağımız bir meydan okuma ile karşı karşıya. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin “denetimsiz güçlü yürütme-lidere mutlak sadakat-devlet güvenliği/bekası” anlayışıyla Türkiye’yi yönetme tarzı, “demokrasi krizi–yönetim krizi–devlet krizi” birlikteliğinden oluşan üçlü bir kriz durumu yarattı.
Hak ve özgürlüklerden hukukun üstünlüğüne, denge ve denetlemeden ifade ve örgütlenme özgürlüğüne, kurumların çöküşünden yıkıcı kutuplaşmaya kadar uzanan geniş bir alanda Türkiye’nin demokrasi karnesi her geçen yıl daha da kötüleşiyor. Otoriterleşme ya da Demokrasi Krizi diyebileceğimiz bu durum çoklu krizin sadece bir boyutunu oluşturuyor.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ciddi bir “yönetim krizi”ni de ortaya çıkarttı. Liyakat yerine mutlak sadakat temelinde işleyen yönetim anlayışı, bir taraftan yönetim aygıtı içinde her alanda kalitesizliği ve kurumlar arası güvensizliği güçlendirirken; diğer taraftan da sorunlara, risklere ve afetlere karşı etkisiz ve çözüm gücü zayıf bir yönetim yapısını ortaya çıkarttı. Bugün Türkiye, demokrasi krizinin yanında yönetim krizini de yaşıyor.
Üçüncü kriz yaşanan alansa, kurumsal zayıflama, hukuka güvensizliğin artması, yolsuzluk, liyakatın önemsenmemesi, şeffaflık/sorumluluk/hesap verilebilirlik ilkelerinin uygulanmaması ve kurumlar arası ve içi güvensizlik duygusunun yaygınlaşması, v.b sorunlar temelinde ortaya çıkan devlet aygıtında yaşanan ve devlet görevlilerinin hareket tarzından ve ilişkilerinden doğan devlet krizi oldu.
Cumhurbaşkalığı Hükümet Sistemi, “Eşikteki Türkiye” tablosuna, “demokrasi krizi + yönetim krizi + devlet krizi” üçlüsünün resmettiği “Yönetilmeyen Türkiye”yi de ekliyor.
Yönetilmeyen Türkiye’den Yönetilen Türkiye’ye geçiş nasıl olacak, hangi alana öncelik verilecek, devletin ve düzenin yeniden inşası mı yoksa yeniden demokratikleşme mi geçiş döneminin ana odak noktasını oluşturulacak soruları da seçim sonuçlarını belirleyecek önemli bir tartışmayı da gündeme sokuyor.
Eşikteki Türkiye tablosunda sarkacın nereye doğru yöneleceğini hep beraber göreceğiz ve tartışacağız.