Filistin Yanlısı Hareketin Geleceği Ne Olacak?
Gazze’ye yönelik savaş yüz binlerce göstericiyi bir araya getirdi. Bu güç, içi boş demokrasilerimizi yeniden şekillendirebilir.

Filistin yanlısı hareket oldukça kısa bir süre içinde olağanüstü bir biçimde büyüdü. Hamas’ın İsrail’in güneyine saldırmasından ve Benjamin Netanyahu’nun Gazze’ye yönelik “şiddetli intikamının” başlamasının ardından, bir hafta içinde Londra’nın merkezi on binlerce savaş karşıtı göstericiyle dolup taştı.
Protestolar, ülke çapında haftalık ulusal ve yerel gösteriler, tren istasyonlarında oturma eylemleri ve Elbit Systems gibi İsrail’e silah tedarik eden fabrikalarda eylemler gibi bazı taktik yenilikleriyle hız kesmeden sürdü. Hızı da o günden bugüne azalmadı. Sağcı kesimin büyük bir kısmı göstericileri aşırılık yanlısı olarak göstermeye çalıştıysa da aslında gösterilerin ve eylemlerin büyüklüğü ve düzenliliği İngiliz toplumunda Filistin yanlısı hissiyatın ne kadar yaygın olduğunun bir göstergesi. Soru, bu hareketin İsrail saldırısını sona erdirmeyi başardığını varsayarsak, bundan sonra nereye gideceği. Hareket etmeyi bıraktığında hareketlere ne olur?
Geleneksel olarak toplumsal hareketler ortaya çıkma, kaynaşma, kurumsallaşma ve gerileme aşamalarından geçtikten sonra dağılır ve anaakım partiler tarafından benimsenir. Bu süreç genellikle onlarca yıl sürer. ABD’deki sivil hak hareketi bunun klasik bir örneğidir. 2011’de “Wall Street’i İşgal Et”ten (Occupy Wall Street) bu yana geçen dönem ise bir parlamayla yükselen kısa bir süre sonra sönen “ani hareketler”e (flash movements) sahne olan bir dönemdir. Black Lives Matter’dan (Siyahların Yaşamları Değerlidir) Gilets Jaunes’e (Sarı Yelekliler) kadar, hareketler şaşırtıcı bir hızla, hashtag sloganları etrafında birleşerek yükseldi, derin siyasi krizler yarattı, akabinde de yatıştı.
Gazze kampanyası da bu hareketlere benziyor. Bir anda ortaya çıkmadı. Filistin meselesi 1967’deki Altı Gün Savaşı’ndan bu yana uluslararası solun gündeminde ve Birleşik Krallık, İsrail’in Batı Şeria’yı dümdüz etmesi, Lübnan’ı işgali ve Gazze’ye yönelik seri bombardımanları nedeniyle defalarca protestolara sahne oldu. Palestine Solidarity Campaign (Filistin Dayanışma Kampanyası) ve Stop the War (Savaşı Durdurun) gibi örgütlerin oluşturduğu bir ağ var. Ancak bu protestolara katılım, ani hareketin özelliklerini gösteriyor: Kitleleri hızla harekete geçirebiliyor, çeşitli taktikleri tolere edebiliyor ve basit, açık bir talebe odaklanmayı sağlayabiliyor.
Birçok açıdan başarılı da oluyor. Birleşik Krallık’ta, protestoları “nefret yürüyüşleri” olarak şeytanlaştırma çabalarına ve dönemin İçişleri Bakanı Suella Braverman’ın aşırı sağı protestolara karşı beceriksizce kışkırtmasına rağmen, 11 Kasım’da 800 bin kadar insan sokaklara çıktı. Bu, Irak’ın işgalinden bu yana en büyük gösteriydi.
Birleşik Krallık yalnız da değildi. Tokyo, Kerala, Kahire ve Washington’dan Rio de Janeiro’ya kadar her yerde kitlesel protestolar vardı. Fransa ve Berlin’de protestocular resmî yasaklara meydan okudu. ABD’de Yahudi Solu harekete öncülük etti ve Manhattan Köprüsü’nü tutmak da dahil en militan taktiklere başvurdular. İsrail solu da polis baskısı ve linç ortamına rağmen protesto gösterileri yaptı.
Çatlaklar ve Bölünmeler
Filistin hareketi, geçmişte başarılı olan hareketlerin yaptığını yaptı: Kamuoyunu kazandı, elit konsensüsündeki çatlakları derinleştirdi ve devletteki bölünmeleri ortaya çıkardı. Bu bölünmeler ABD Dışişleri Bakanlığı’ndaki personelin muhalefeti, İşçi Partisi’nde Keir Starmer’ın ateşkesi desteklemeyi reddetmesi üzerine yaşanan üst düzey istifalar, Hollandalı memurların ve AB çalışanlarının protestoları, Macron’un ateşkes talebi ve son olarak Five Eyes (Beş Göz) İstihbarat Paylaşım Koalisyonu ülkelerinden Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda’nın “acil insani ateşkes” çağrısıyla görünür oldu. BM’nin ateşkes kararlarını artık sadece ABD veto ediyor. Ancak Kamala Harris’in geçici ateşkes çağrısı ve Chuck Schumer’in İsrail’de yeniden seçim yapılması çağrısı, Netanyahu ile Beyaz Saray arasında giderek büyüyen bir çatlağı dışa vuruyor.
Bunların hepsi savaş karşıtı hareketten kaynaklanmıyor. İsrail hükümetindeki üst düzey isimlerin soykırımcı söylemleri, savaş bittikten sonra bile on binlerce kişinin ölümüne yol açabilecek kampanyanın vahşiliği, Hamas’ı “yok etme” hedefinin imkânsızlığı ve savaş sonrası için gerçekçi bir planın olmaması, Netanyahu’nun uluslararası alanda yalnızlaşmasına ve Uluslararası Adalet Divanı’nın İsrail aleyhine ön karar vermesine katkı sağladı.
Bu tür hareketler resmî kaos ve beceriksizlikten faydalanarak kazanırlar. Tüm bunlar çok çabuk oldu. Amerikan askerlerinin Vietnam’dan çekilmesi 12 yıl, Afganistan’dan çekilmesi 20 yıl ve apartheid karşıtı hareketin Soweto’daki ırkçı rejime verilen uluslararası desteğe darbe vurması onlarca yıl sürmüştü. İsrail’in savaşı daha şimdiden Biden’ın o coşkulu kucaklamasının bile sınırlarını test ediyor.
Birleşik Krallık’ta ortaya çıkan siyasi kriz esas olarak İşçi Partisi’ne zarar verdi, çünkü İşçi Partisi seçmenleri ateşkesi güçlü bir şekilde desteklerken, liderlik sadık bir şekilde İsrail destekçisi. Azhar Ali’nin medyada “Yahudi mahalleleri” ile ilgili imalarını (daha sonra özür diledi) takip eden skandalı düşünün. Rochdale adaylığı sırasında ayrıntılar ortaya çıktığında İşçi Partisi’nin Ali’yi gönülsüzce görevden uzaklaştırması, kapıları ara seçimlerin yetenekli kampanyacısı George Galloway’e ardına kadar açtı. Galloway, sayesinde büyüdüğü demokratik çürümenin bir göstergesi olarak Rochdale’de büyük partileri bozguna uğrattı. Rishi Sunak sonuçların ardından Galloway’in zaferinin “endişe verici” olduğunu ve protesto haklarına yönelik yeni bir saldırıyı haklı çıkardığını söyledi. Ancak aslında bu sadece Gazze hareketinin demokratik rahatsızlığa neden olduğunun bir kanıtıydı.
Bu da gelecekte kurulabilecek bir İşçi Partisi hükümeti için kötü bir haber. Seçilmeden önce de bir dizi disiplin kriziyle karşı karşıya olan Starmer, seçildikten sonra kazanmanın tadını çıkaramayacak. Bir sonraki seçimden sonra, bazıları Starmer tarafından İşçi Partisi’nden uzaklaştırıldığı için bağımsızlara katılan çok sayıda bağımsız milletvekili olacak. Bristol West’te Yeşiller, Thangam Debbonaire’in koltuğunu alabilir. Filistin yanlısı bağımsız aday Leanne Mohamad’in Ilford North’ta Wes Streeting’e karşı duruşu Galloway’in kazanmasıyla güçlendi. İşçi Partisi’nin oylarının yumuşaklığı, daha fazla parçalanmaya ve yerel isyana açık olacağına işaret ediyor.
Starmer, politikalarına karşı daha fazla hareketle karşı karşıya kalacak. Westminster’ın tercih ettiği dış politikaya halk desteğinin ne kadar az olduğunu ortaya koyan Gazze hareketi, İngiltere’nin temsil krizini de vurguluyor. İklim krizinden ekonomik sıkıntıya kadar hiçbir büyük sorunu çözemeyen müesses nizamın halk hareketlerine tepkisi kırılgan, irrasyonel ve “İslamcılar”a yönelik son furyadaki gibi sinik bir biçimde İslamofobik.
Gelecekte hayat pahalılığından iklim krizine kadar her türlü konuda birçok hareket patlak verecek, ancak hepsi temelde yatan benzer bir soruna karşı konumlanacak: Demokrasinin içinin boşaltılması, çoğunluğun karar alma süreçlerinden dışlanması ve otoriterliğe doğru hızlanan gidişat.
Bu yazı The Guardian sitesinde yayınlanmış olup, Evrim Yaban Güçtürk tarafından Perspektif için çevrilmiştir. Yazının orijinal linki için burayı tıklayınız.

RICHARD SEYMOUR
