Filistinlilere Karşı Dijital Apartheid
Zoom’dan Facebook ve Twitter’a kadar birçok sosyal medya şirketi, İsrail’in Filistin’i silmesine destek oluyor.
Filistinli Amerikalı entelektüel ve Columbia Üniversitesi Profesörü Edward Said, 1984’te Filistinlilere “söz söyleme izni” verilmediğini öne sürmüştü.
30 yıldan daha uzun bir zaman sonra, 2020’de, Arizona Üniversitesi’nde Filistinli Amerikalı bir doçent Maha Nassar, iki günlük gazete (The New York Times ve The Washington Post) ve iki haftalık haber dergisinde (The New Republic ve The Nation) 50 yıldan daha uzun bir zaman zarfında, 1970 ile 2019 yılları arasında, yayımlanan görüş yazılarını analiz etti. Olasılıkla pek şaşırtıcı gelmeyecek şu sonuca vardı: “Editör kurulları ve köşe yazarları Filistinliler hakkında konuşma konusunda, genellikle küçümseyici ve hatta ırkçı yollarla, oldukça tüketilmiş görünüyorlar. Yine de, her nasılsa Filistinlileri daha çok dinleme ihtiyacı hissetmiyorlar.”
Nassar’ın araştırması, daha önce yapılan benzer araştırmalar gibi, Said’in Filistinlilerin sessizleştirilmesine dair çığır açan makalesinin yayınlanmasından bugüne geçen otuz yıldan daha uzun bir zaman sonra, Filistinlilerin Batı’daki ana akım medya anlatılarının dışında bırakılmasının ve insanlıklarını silme ya da İsrail’in Filistinlilere karşı işlediği suçları örtbas etme girişimlerinin tüm hızıyla sürdüğünü açıkça ortaya koyuyor.
Ama, ne yazık ki bu adaletsizlik, Said’in dikkatleri bu konuya çekmesinden bu yana aynı kalmadı. Daha da kötü bir hal aldı.
Son yıllarda sosyal medya, ana akım medya kuruluşları tarafından görmezden gelinen ya da önemsizleştirilen sorunlara ve mücadelelere farkındalık sağlamak isteyen pek çok kişinin tutunacak dalı oldu.
Gelgelelim teknoloji şirketleri şu aralar Filistinli sesleri platformlarının dışında bırakmak için var güçleriyle çalışıyorlar; dolayısıyla bu hesaplı yok saymayı sosyal medya alanında da genişletiyor ve sosyal medyada Filistinlileri sessizleştiriyorlar.
Örneğin Nisan ayında Zoom, Facebook ve Youtube, San Francisco Devlet Üniversitesi’nin Arap ve Müslüman Etnisiteler ve Diasporalar Çalışmaları (AMED) Programı, Kaliforniya Üniversitesi Fakülte Dernekleri Konseyi (CUFCA) ve Kaliforniya Üniversitesi Beşeri Bilimler Araştırma Enstitütüsü (UCHRI) tarafından desteklenen “Kimin Anlatıları? Filistin için Hangi İfade Özgürlüğü?” başlıklı online akademik etkinliği engelledi.
Etkinlikte Filistin’in direniş ikonu Leyla Halid ve Güney Afrika’nın Afrika Ulusal Kongresi (ANC) eski askeri lideri Ronnie Kasrils de dahil olmak üzere dünya genelinden apartheid karşıtı aktivistlere yer verilecekti.
Bu etkinlik aslında, San Fransisco Devlet Üniversitesi’nden Dr. Rabab Ibrahim Abudulhadi (AMED Çalışmaları) ve Dr. Tomomi Kinukawa (Kadın ve Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları) tarafından organize edilen, Zoom’un 2020 Eylül’ünde de sansürlediği, herkesin katılımına açık bir dersin bir tekrarıydı. Zoom ve diğer sosyal medya şirketleri Leyla Halid’in katılımının planlandığı gerekçesiyle platformlarında bu etkinliği engellemeye karar verdiklerini açıkladılar. Halid’in, “ABD tarafından terör örgütü olarak gösterilen”, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC) üyesi olduğunu, bu nedenle etkinliğin devam etmesine müsaade etmenin terörizme maddi destek sağlamayı yasaklayan ABD kanunlarını ihlal etmek olacağını öne sürdüler.
Birçok hukuk uzmanı tarafından defalarca iddia edildiği gibi, sosyal medya şirketlerinin öne sürdüğü bu argümanın dayanağı yok. Üstelik bu durum ilgili tüm içtihadın gözardı edilmesiyle ve ABD yasalarının ihlal edildiği gibi asılsız bir iddiayla ilgili olmakla kalmıyor, akademik özgürlüklere bir saldırı anlamına da geliyor.
Aslında Filistin ve diğer hukuk örgütlerinden uzmanlar, Zoom yöneticilerine yazdıkları ve geçtiğimiz yıl Ekim ayında yayınlanan bir açık mektupta Zoom’un AMED etkinliklerine yönelik sansürünün “ifade özgürlüğü ve akademik özgürlüklere yönelik tehlikeli bir saldırı ve kamu üniversiteleri sistemlerimizle yapmış olduğunuz sözleşmenin bir ihlali” olduğunu vurgulamışlardı. Şunu da eklemişlerdi: “[Zoom’un] temel bir kamu hizmeti statüsünde olması size ülkenin derslerinin ve kamusal etkinliklerinin içeriği üzerinde veto yetkisi vermez.”
Ancak taraflı politikalarına yönelik artan eleştirileri tamamen görmezden gelen ve Filistinlilerin konuşmasını platformlarında susturmaya yönelik çabalarını tırmandıran Zoom ve diğer sosyal medya şirketleri bu uyarıları göz ardı etti.
Nisan ayında, İsrail Hükümeti’nin bir uygulamasının ve bir takım sağcı Siyonist örgütlerin baskısının ardından, Zoom ikinci kez “Kimin Anlatıları?” etkinliğine ev sahipliği yapmayı reddetti. Facebook ise sadece bu etkinliğin ilan duyurularını kapatmakla kalmadı, AMED Çalışmaları programının sayfalarını, Filistinin kurtuluş mücadelesi ve dünyadaki özgürlük hareketleriyle ilişkilerine dair konuşma, tartışma ve belgelerden oluşan muazzam bir arşivini de bilfiil silerek platformundan tümüyle çıkardı. Bu materyaller, akademisyenler, aktivistler, organizatörler ve grup üyeleri bunlardan ücret ödemeden ve herhangi bir kısıtlama olmadan faydalanabilsin diye Facebook’ta paylaşılıyor ve kaydediliyordu.
Zoom’un akademide neyin kabul edilebilir ifade, neyin kabul edilemez olduğu konusunda hakemlik yapma teşebbüsünü yinelemesinin hemen ardından Facebook’un da AMED sayfalarını kaldırması İsrail-Filistin söz konusu olduğunda Teknoloji Devleri’nin işleyiş tarzını netleştirdi: İsrail’in talebi üzerine Filistin mücadelesine ilişkin materyalleri sansürleyin ve bu hukuksuz ve adaletsiz eylemlere yönelik her türlü eleştiriyi görmezden gelin.
İsrail ve müttefikleri Teknoloji Devleri’nin Filistinlileri susturması konusunda sadece dışarıdan baskı oluşturmuyor. Platformun içeriğine ilişkin kararları ölçüp biçmekle görevli bağımsız bir organ olan Facebook gözetim kurulunda İsrail Adalet Bakanlığı’nın eski genel direktörü Emi Palmor da bulunuyor. Palmor geçmişte, Filistinli içeriklerinin binlerce parçasının Facebook’tan kaldırılması için başarılı bir şekilde lobiler yürüten İsrail Siber Birimi’ni yönetiyordu.
Palmor’un gözetim kurulunda bulunuşunun Facebook’un Filistin karşıtı eylemlerine katkı sağlamakta olduğunu varsaymak mantıklıysa da Teknoloji Devleri’nin Filistinlileri sessizleştirme rutini sadece üst kademelerinde İsrail yanlısı aktörlerin bulunmasından kaynaklanmıyor.
Sosyal medya şirketleri, başından beri ABD’nin kapitalist ve emperyalist yapılarındaki güç merkezine doğru çekildi ve onlara uyum sağladı. Gözetleme ve büyük veri analizini düzenleyen ABD Savunma Bakanlığı ile işbirliği de yaptılar. Bu nedenle birkaç güçlü İsrail yanlısı ses sosyal medya şirketlerini karşıt düşünceleri susturmaya yönelik sistemin bir parçası haline getirmiyor; bu sektör temelden bozuk. Teknoloji Devleri’nin yönetici ve çalışanlarının San Francisco Körfezi Bölgesi’nde binlerce işçiyi ve beyazlar dışındaki yoksul toplulukları yerlerinden ederek devasa bir arazi gaspını ve kentsel dönüşümü nasıl planladıklarını unutmayalım.
AMED Çalışmaları’nın Facebook sayfası geri yüklenmedi. Ancak etkinliği organize edenlerin haklı bir biçimde dikkat çektikleri gibi, sorun sadece Teknoloji Devleri’nin sansürü değil: AMED etkinliğinin sansürlenmesinin ardından üniversite yetkilileri bu etkinliğe yer verecek alternatif platformlar sunmayı reddettiler ve bu etkinliği etkili bir biçimde yasa dışı kılan iletiler ve programlamalarla meşgul oldular.
Üniversiteler bu hikayede yansız arabulucular olmaktan uzaklar: Teknoloji şirketlerinin pedagojik programlama üzerindeki tekelini kabul ederek ve Filistin karşıtı retoriği normalleştirerek, bu şirketlerin kendilerinin ötesine geçerek Filistini ve Filistinlileri müfredattan silmesi suçunun ortağı onlar.
Filistinlilerin seslerinin sosyal medyada bastırılması akademinin çok daha ötesine uzanıyor. Son günlerde, işgal edilen Doğu Kudüs’ün Şeyh Cerrah semtindeki Filistinli ailelere yönelik İsrailli yerleşimci ve devlet şiddetini belgeleyen pek çok kişi Facebook, Twitter ve Instagram’ın (sahibi Facebook) içeriklerini “sistematik bir biçimde sansürlediklerini” bildirmektedir.
İsrail’in süregiden Filistin etnik temizliğinin en yeni bölümünde, Şeyh Cerrah’ın Filistinli aileleri, gerçekleşmesi an meselesi olan, evlerinden zorla çıkarılmayla karşı karşıyalar ve İsrail Devleti’nin her kesiminin desteklediği ve devreye soktuğu şiddetli baskılarla mücadele ediyorlar.
Geçtiğimiz Cuma günü, İsrail polisi Mescid-i Aksa’da Filistinlilere plastik mermiyle ateş açıp ses bombası attığında 200’den fazla kişi yaralandı. İsrail güçleri sağlıkçıların yaralılara müdahale etmesini engellemeye çalıştı ve saldırılar sonucu en az üç Filistinli gözünü kaybetti. Pazartesi günü İsrail işgal kuvvetleri bir kez daha, Mescid-i Aksa’da dua etmek ve evlerini yerleşimci şiddetinden korumak için toplanmış olan Filistinlilere plastik mermi, ses bombası ve göz yaşartıcı gaz kullanarak ateş açtı. Yaralananlar arasında gazeteciler, muhabirler ve sağlıkçılar da vardı. İsrail toplu cezalandırmanın en son eyleminde, Pazartesi gecesi Gazze Şeridi’nde mülki altyapıyı ve medya bürolarını yerle bir eden zalimane bir bombalama operasyonuna başladı. Bugün [makalenin ilk yayın tarihi -13 Mayıs – P] ölü sayısının en az 65 olduğu tahmin ediliyor. Gazze Sağlık Bakanlığı’na göre bunların 16’sı çocuk. Yaralı sayısı ise 365. Çarşamba gecesi Lod kentindeki Filistinlilere yönelik yerleşimci ve polis şiddeti tepe noktasına vardı. Yüzlerce İsrailli kente hücum etti, 33 yaşındaki Filistinli bir adamın, Musa Hassouna’nın, öldürülmesini protesto eden Filistinli göstericilere saldırdı. Sonunda İsrail Sınır Kuvvetleri Batı Şeria’dan Lod’a getirildi. Buna ek olarak, faşist İsrailliler Bat Yam kentinde Filistinli bir adamı arabasından zorla indirip, öldüresiye döverek linç etmeye kalkıştılar.
İsrail Yüksek Mahkemesi Şeyh Cerrah’takilerin zorla yerinden edilmesini 30 gün süreyle erteledi. Ancak aktivistler bunu Şeyh Cerrah sakinlerine verilen desteği ve hareketliliği dağıtmaya yönelik bir oyalama taktiği olarak tanımlamaktalar.
Kısa bir zaman önce bir CNN röportajında, Şeyh Cerrah’tan Filistinli bir şair ve aktivist olan Muhammed El-Kürd, muhabirin başlıca sorusuna bir soruyla cevap vererek onun kafasındaki, Filistinlilerin özü itibariyle “şiddete eğilimli” olduğuna dair, asırlık medya yargısını güçlü bir şekilde tersine çevirdi: “Ben ve ailemin şiddete başvurularak evimizden çıkarılmasını destekler misiniz?” Adet olduğu üzere ABD ana akım medya kuruluşları İsrail’in Filistin halkına yönelik son ve süregelen saldırılarını “çarpışma” ya da bir “çatışma” olarak tanımlamak yoluyla İsrail’in saldırganlığının asimetrik yapısını gizlemeye çalışıyor.
Ana akım medyanın İsrail’in amansız işgalini örtbas etmeye yönelik süregelen çabaları, Şeyh Cerrah’taki Filistinlilerin vahim ve hızla kızışan durumuyla ve tüm Filistinlilerin kendilerine destek verilmesi, sosyal medyaya kısıtlanmadan erişmenin Filistinliler ve müttefikleri için özellikle önemli olduğu konusunda gösterdikleri dirençle ilgili.
Ancak sosyal medya şirketleri şiddete ve yerinden edilmeye direnen Filistinlilerin haklı mücadelesini yükseltmektense, onlara saldıran hükümetlerin çıkar ve davalarına destek oluyorlar.
İsrail ve sosyal medya şirketleri arasında Filistinli içerik ve hesaplarının düzenlenmesi ve sansürlenmesi konusunda yazılı kayıtlara dayanan uzun süreli suç ortaklığı dikkate alındığında, Filistinlilerin Şeyh Cerrah’a ilişkin gönderilerine yönelik sosyal medya sansürünün bu son raundu geniş bir baskı örüntüsünün parçasıdır. Instagram, sayfalardaki içerikleri silmesini resmi olarak “küresel teknik bir konu”ya atfetti. Twitter da benzer şekilde, Filistinli yazar Mariam Barghouti’nin önce kısıtlanan, sosyal medyada büyük bir tepki yaratmasının ardından da yeniden açılan hesabındaki sınırlamanın bir “kaza” olduğunu iddia etti. Aktivistler ve gözlemci örgütler, içerik kaldırma ve sansürlerin hedefinin mahiyetini dikkate alarak, bu tür açıklamalara ilişkin şüphelerini ifade ettiler.
Edward Said’in ABD medyasının Filistinlilerin kendi hikayelerini anlatmalarına izin vermeyi reddetmekteki ısrarına ilişkin eleştirisinden onlarca yıl sonra, Filistin’in kurtuluş mücadelesine destek veren sesler sadece ana akım medya kuruluşlarınca değil sosyal medya şirketlerince de sessizleştiriliyor.
Yine de pes etmemeliyiz. Sosyal medya şirketlerinin ve medya kuruluşlarının Filistinlileri sessizleştirme çabalarına rağmen, eşitlik, adalet ve özgürlüğe gerçekten inananlar Şeyh Cerrah’ın kurtarılması, yasa dışı İsrail yerleşimlerinin genişletilmesinin durdurulması, İsrail’e sağlanan tüm askeri fonların sonlandırılması, İsrail’in Filistin topraklarındaki işgaline ve Filistinlilere yönelik devlet destekli ayrımcılığa son verilmesi çağrısına destek vermeyi ve bu çağrıyı yükseltmeyi sürdürmelidir. İsrail koloniyel ve apartheid uygulamasını tamamen ve bir daha geri dönmemek üzere sonlandırmayı kabul edene kadar Boykot, Tecrit ve Yaptırımlar (BDS) Hareketi’ni desteklemeliyiz. Medya kuruluşları ve sosyal medya şirketleri Filistin hakkındaki anlatıları kontrol altında tutmaya ve bozmaya çalışabilir, ama gerçeği saklayamazlar ve Filistinlilerin haklı adalet taleplerini sonsuza kadar susturamazlar.
Tabii bu, bu şirketlerin ve kuruluşların ahlak dışı ve hukuka aykırı icraatlarını yargılamayacağımız ve ifşa etmeyeceğimiz anlamına gelmiyor. İsrail devletinin Filistinlilere yönelik süregelen yapısal baskısını ve Filistinli seslerin sistematik olarak silinmesini aksettiren ve güçlendiren planlı, çok platformlu sansürle mücadele etmek zorundayız. Sosyal medya şirketleri bu tür davranışlarda bulunarak dijital apartheid uyguluyorlar. Buna kayıtsız kalamayız. Filistinlilerin özgürlüğü ve kurtuluşu mücadelesinin bir parçası olarak, şimdi bu ayrımcı sessizleştirmeyi ifşa etmeyi ve buna direnmeyi sürdürmeye her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.
Bu yazı Al Jazeera sitesinde yayınlanmış olup özeti Evrim Yaban Güçtürk tarafından Perspektif için çevrilmiştir. Yazının orijinal linki için burayı tıklayınız.