Gazze’yi Kanıksıyor muyuz?

Savaşa maruz kalanlara yönelik tehditlerin en korkutucusu, olan bitene alışmamız ve bu insanların durumunun hayatımızın arka planında bir uğultu haline gelmesidir.

gazze

2022’nin başlarını, bugünden en az iki yıl öncesini hatırlamaya çalışın. Vladimir Putin’in Ukrayna’yı işgali öyle büyük bir olay, onlarca yıllık siyasi uzlaşıda öyle bir kırılmaydı ki asla kabul edilemeyecek ya da kabullenilemeyecek, sadece derhal karşı çıkılması gereken bir saldırı olarak değerlendirilmişti. Kınamalar, feryatlar da, Ukrayna’nın askeri çabalarına ve yerinden edilen halka destek vaatleri de aynı şeye, olan bitenin gerçekleşmesine izin verilemeyecek bir anormallik olduğuna işaret ediyordu.

 

Ama oldu. Rusya o zamandan bu yana ağır kayıplar verdi ve savaş Putin için artık bir “çıkmaz” olarak anılıyor, ama yine de gerçekleşmesine izin verilemeyecek olan gerçekleşti. ABD’nin silah desteği azalıyor ve büyük bir yardım paketinin yerine ulaşması Temsilciler Meclisi’nde aylardır süren partizan çatışmalar nedeniyle engelleniyor. İşgalin haber ve siyaset gündeminden düşerek ilgi, sempati ve öfke toplamak için itilip kakılan bir konu haline gelmesi de en az bunun kadar çarpıcı bir diğer gelişme. Savaşın her şeyi hiçe sayan sıradanlığı, yeterince uzun sürmesi halinde hayatın onun etrafında yeniden düzenlenecek olması.

 

Şimdi de böylesine evrensel ve yüksek sesle kınanmayan, büyük yardım paketleri vaat edilmeyen, mülteciler için herhangi bir desteğin ya da planın olmadığı bir saldırı düşünün. Hatta, yardım ve askeri desteğin sağlandığını ama bu yardım ve desteğin sivilleri öldüren, onların topraklarını işgal eden tarafa yapıldığını düşünün. Böyle bir durumda öfke içinde olmamak, durumu manşette tutmak, politikacılara baskı yapmak ve bunu kalbinizde canlı tutmak ne kadar zor olabilir ki? İsrail’in Gazze’ye saldırı başlatmasının üzerinden neredeyse altı ay geçti. Ancak enkaza gömülmüş ölü çocukların görüntüleri yerini açlıktan bir deri bir kemik kalmış ölü çocukların görüntülerine bırakırken şüphe götürmez bir unutup gitme hali söz konusu.

 

Bu unutuşun bir kısmı planlı. Politikacılar açısından tuhaf sorulara gebe bir konu, İsrail’in eylemlerini destekleyen ya da kınamaya ayak direyen aynı politikacılar tarafından niye gündemde tutulsun ki? Sonuç sadece geçiştirme değil, seyreltme. Gazze’deki krizin boyutları, bizlere Rusya’nın savaş suçlarından ve bunların hoş görülmemesi ya da normalleştirilmemesi gerektiğinden bahseden (hâlâ rahatsız edici bir şekilde) türden temsilcilerce, ABD Başkanı’nın ya da onun sözcülerinin kürsülerinden aktarılmıyor. Ukrayna işgalinin birinci yıldönümünde ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde yaptığı konuşmada şunları söylemişti: “Rusya’nın vahşeti gün geçtikçe artarken, dehşet karşısında hissizleşmek, şok ve öfke duyma yetimizi kaybetmek çok kolay. Ancak Rusya’nın işlediği suçların yeni normalimiz haline gelmesine asla izin veremeyiz. Bucha normal değil. Maripol normal değil. Irpin normal değil. Okulların, hastanelerin ve apartmanların bombalanarak yerle bir edilmesi normal değil.”

 

Gazze normal değil, ama Blinken’ın bu duruma karşı duyarsızlaşmamanız için yalvardığını duymayacaksınız. Bunun yerine insan hakları örgütlerinden, uzmanlardan, gazetecilerden ve yardım çalışanlarından “topyekûn imha” anlamına gelen bu durumun sadece istisnai değil, tarif edilemez olduğu uyarıları gelecek. Ancak onların takdire şayan ve inandırıcı kolektif çabaları, bu konuda bir şeyler yapabilecek güçlere ulaştığında bir engele takılıyor.

 

Dolayısıyla, Gazze’ye yönelik saldırının “tarihteki en büyük çocuk ampütasyonuna” yol açtığı ya da olaylar bu şekilde devam ederse Gazze’nin “İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana yaşanan en yoğun kıtlığa” maruz kalacağı gerçeği, İsrail hükümetinin daha makul davranması yönünde giderek daha da saçma hale gelen taleplerin ötesinde, İsrail’in saldırısını hem pratik hem de ahlaki olarak destekleyenler ve ona sponsor olanlar tarafından dikkate alınmayacaktır. Bu tür tarihsel vahşetlerin yayıldığı ses seviyesi her daim yapay olarak, olması gerekenden çok daha kısık bir seviyeye ayarlanıyor ki şu anda maksimum seviye bu.

 

Bu susturma aynı zamanda, aylardır protesto ve kampanyalar yoluyla bu sesi olabildiğince yüksek tutmaya, bunun normal olmadığını dile getirmeye çalışan genel kamuoyundan olanları baskı altına alıyor ve işlerini zorlaştırıyor. Bu mesajlar sadece görmezden gelinmekle kalmıyor, protestoların tamamen yasaklanması ya da Gazze’dekilerin akıbeti ile ilgili öfke ve endişeden ziyade başka bir şeyle (başka herhangi bir şeyle) ilgili olduğunun ima edilmesi çabalarıyla aktif biçimde bastırılıyor. Neredeyse ürkütücü bir sonuç, yüzbinler her hafta dünyanın dört bir yanında sokaklara dökülüp kendilerini temsil edenlere ne hissettiklerini anlatırken, yüzbinlerin seslerinin kısılması ya da onlar adına başkalarının konuşması oluyor. Bu da kitleleri tehdit ve tehlike parodileri olarak sunan politikacıları, vantrolog kitleleri kukla haline getiriyor.

 

Tükenmişlik ve Normalleşme

 

Bir de tükenmişlik var. Öfkeden, politikacılar tarafından oyalanmaktan, hiçbir insanın bir tür uyuşma, kendini savunma dürtüsü olmadan uzun süre tanık olamayacağı olaylara maruz kalmaktan kaynaklanan bir tükenmişlik. İsrailli yetkililer tarafından gelişigüzel paylaşılan ya da kendi kameralarından çekilen, silahsız sivillerin insansız hava aracı füzeleriyle öldürüldüğü görüntülere ve açıklamalara maruz kalmaktan kaynaklanan çifte tükenmişlik; ama aynı zamanda bu görüntüler WhatsApp mesajlarında ve sosyal medyadaki zaman akışlarında dolaşırken bile resmî makamların bu konudaki sessizliği. Duyulmayan şeyler söz konusu olduğunda sorun, sadece bir kez dahi duyulur olduğunda hep duyulmaya başlamasıdır.

 

Normalleşme, insanların eylemlerinin başarılı bir şekilde Tanrı’nın eylemleri olarak sunulmasından da kaynaklanıyor. Zaman geçtikçe ve Gazze konusunda hiçbir şey yapılmadıkça, küresel çatışma havuzuna artık ele alınamayacak kadar karmaşık (isterseniz bir “çıkmaz” deyin) bir şey olarak yerleşiyor. Bu da bir bakıma bu doğanın bir eylemi, çünkü bunu mümkün kılan siyasi ittifaklar ve tarihsel miraslar, onlarca yıllık siyasi, askeri ve ırksal düzende büyük bir bozulma olmadan geri alınamayacak kadar sabit. İnsan hemen her güne jeopolitiğin tanrılarıyla savaşmaya uyanırken bir yorgunluk çökmemesi mümkün mü?

 

Failler ile faillere yardım ve yataklık edenler de buna güveniyor. Ne kadar ince elenip sık dokunursa dokunsun ve durum ne kadar zor olursa olsun meselenin insan doğasının, medya döngüleri ve siyasi içe dönüşün muazzam gücüyle, özellikle de kritik seçimler yaklaşırken bir eşiğe gelmesi kaçınılmaz. Girilen bu bahsin hesabının görüleceği gün yaklaşıyor gibi görünüyor.

 

Ancak angajman süreci ve bunun küresel ölçeği daha şimdiden umulandan uzun sürdü, siyasetçileri yanlış adım atmaya zorladı ve kamuoyunu yönetme çabalarında onları hayal kırıklığına uğrattı. Hem Refah’ın işgali hem de şiddetli kıtlık yaklaşırken, İsrail ve destekçileri üzerindeki baskı tüm siyasi bahislere meydan okumayı sürdürebilir.

 

Bu yazı The Guardian sitesinde yayınlanmış olup, Evrim Yaban Güçtürk tarafından Perspektif için çevrilmiştir. Yazının orijinal linki için burayı tıklayınız.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.