Geçmişe Dürüstçe Bakmak

Rusya ve Çin gibi otoriter devletler önyargılarını sürdürmek ve güç yapılarını ayakta tutmak için geçmişi kendi kurgularına uygun bir biçimde anlatmak ister. Oysa özgürlüğe değer veren açık ve demokratik toplumların geçmişleri hakkında cesur ve dürüst olmaları gerekir.

Geçmişe Dürüstçe Bakmak

Sevdiğim karikatürlerden birinde, kıdemli bir profesörü andıran yaşlıca bir adam, kendinden çok daha genç bir meslektaşıyla, belki de bir öğrenciyle konuşuyor. Yaşlı adam “Geçmişi araştırmayanlar, onu yeniden yaşamaya mahkûmdur” diyor ve ekliyor “Geçmişi araştıranlar da diğerlerinin geçmişi yeniden yaşamasını çaresizlik içinde izlemeye mahkûmdur.”

 

Esprilerin çoğu gibi bu espride de bir gerçeklik payı var ve bu nedenle de iyi bir espri. Yine de ben, rahatsız edici de olsa geçmişte gerçekten neler olduğunu keşfetmeye çalışmanın daha iyi olduğuna inanıyorum. Temiz ve açık bir toplum, dünün bugünün şekillenmesine nasıl katkıda bulunduğunu, edinilen tecrübenin bugünü daha iyi kılmak için nasıl kullanılacağını keşfetmeye çalışmaktan hiçbir zaman kaçınmamalı.

 

Bu keşif bazen isyana, bazen tarihte bir temizleme girişimine yol açabilir şüphesiz. Otoriter devletlerin kendi kurgularına dayanan, siyasi çıkarlarına da uygun anlatılarını empoze etmeyi istemesinin bir nedeni budur. Özgürlüğe kıymet veren açık ve demokratik toplumlarınsa geçmişleri hakkında cesur ve dürüst olmaları gerekir.

 

Mesela Britanya’nın İrlanda’ya müdahalesinin tarihi, Britanya’nın geçmişinin utanç verici kısımlarının bir parçası olmaktan fazlasıdır. Baba tarafı 19’uncu yüzyılda, Britanya yönetimindeki İrlanda’dan patates kıtlığı nedeniyle göç eden bir aileden geliyorum. Bu kıtlıkta 1 milyondan fazla kişi hayatını kaybetti. Muhtemelen 2 milyon kadar kişi de kendini ve ailesini kurtarmak için İrlanda’yı terk etti.

 

1921’de Kuzey İrlanda’nın yaratılmasıyla (tutucu Protestan militanları satın almak üzere düzenlenmiş hileli bir yapı) 50 yıldan uzun süre Katolik azınlığının medeni haklarını ayaklar altına alan bir devletçik kurulmuştur. Westminster’daki parlamenterler, özellikle de Muhafazakârlar, Amerika’nın güneyindeki ırk ayrımı ve haklardan mahrum bırakma da dâhil olmak üzere, genellikle diğer ülkelerdeki baskı ve hak ihlallerinin kötülüğünü açığa vurdular. Ancak bir zamanlar Sunday Times’ın “John Bull’un siyasi gecekondusu” olarak adlandırdığı Kuzey İrlanda’da olan biteni görmezden geldiler.

 

Tüm bunlar, en azından bölgeye barış getiren 1998 Hayırlı Cuma Anlaşması’nın (Good Friday Agreement) Britanya ve İrlanda’nın siyasi yaşamında neden önemli bir tarihi dönüm noktası olduğunu açıklıyor. Aynı zamanda bu anlaşmayı Başbakan Boris Johnson ve sağcı Muhafazakârların neredeyse gelişigüzel tehditlerinden korumanın önemini de vurguluyor. Johnson ve muhafazakârlar İrlanda Cumhuriyeti ve Kuzey İrlanda’ya Birleşik Krallık’ın Brexit ile anlaştığı ticaret ve sınır düzenlemelerine ilişkin sözleri geride bırakacaklarını söyleyerek Avrupa Birliği’ne baskı yapmaya çalışıyorlar.

 

Tarihimizin diğer yanlarını da dürüst bir biçimde gözden geçirmeliyiz. Britanya’da, ülke tarihinin en az savunulabilir kısımlarıyla ilişkili olduğu varsayımıyla, her şeyi yerle bir edecek anarşik bir kültürel devrimi teşvik etmeye çalışmıyorum. Ama köle ticareti ile şeker ve pamuk endüstrileri arasındaki ilişki ve Atlantik ekonomisinin ve siyasi kültürünün gelişimine dair anlayışı derinleştirmeye yönelik girişimleri de hoş karşılamamız gerektiğine inanıyorum.

 

Sonuç olarak Britanya, New York Times’ın eski muhabirlerinden Howard W. French’in kısa bir süre önce yayımlanan kitabı Born in Blackness’ta ikna edici bir biçimde ve hatırı sayılır bir bilgi birikimiyle belirttiği gibi, Afrikalıların peşinde olan ve emelleri sadece Afrika ile sınırlı olmayan en önemli aktörlerden biriydi. French’in kitabı Britanya’da nadiren işitilen argümanları ortaya koyuyor.

 

Bu ve diğer konularda ciddi, dikkatli ve bilinçli tartışmalara ihtiyacımız var, slogan atmaya değil. Dünyada tarihi sırf erdemli kahramanlarla ve ahlaki zaferlerle dolu bir ülke yok.

 

Bununla birlikte, bir yandan ifade özgürlüğü ile propagandaya dayanmayan eğitim, diğer yandan da tarih hakkında dürüstlük arasında güçlü bir ilişki söz konusu. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in hükümeti, 1989’dan itibaren Stalin döneminde ölen ve kaybolanların pek çoğunun hikâyesini ortaya çıkaran Memorial International adlı insan hakları grubunu yakın bir zaman önce kapattı. Bu yolla, eleştiri ve görüş ayrılığı olasılığını daha da azaltmaya çalışıyordu. Putin’in Karadeniz kıyısındaki lüks sarayının görüntülerine yer verdiği iddia edilen videonun da silinmesi gerekti; zira pek çok Rus kendi yaşam standartlarını Putin’inkiyle kıyaslayabilir.

 

Benzer şekilde Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in rejimi, tarihsel nihilizm olarak adlandırılan şeyi hedefliyor, Çin Komünist Partisi’nin (ÇKP) resmi tarih anlayışına ters düşen ne varsa saldırıyor. Bu şekilde de ÇKP’nin geçmişteki zulmüne dair herhangi bir tartışmanın önüne geçmeyi amaçlıyor.

 

Mao Zedong’un çılgın Büyük İleri Atılımı’nın tetiklediği kıtlıkta kaç insan öldü? 1989’da Tiananmen Meydanı’nda ve dolaylarında kaç kişi öldürüldü? Sincan’da kaç kişi hapis? Kaç Müslüman kadına tecavüz edildi, kaç kadın zorla kürtaja ve kısırlaştırmaya maruz bırakıldı?

 

ÇKP liderliğine göre bu soruları sormak Çin’i yeterince sevmemeye işaret ediyor. Bir kişi olağanüstü başarılarla dolu uzun ve zengin bir tarihe sahip bir ülkeye duyduğu sevgiyi göstermek için neden Şi’nin diktatörlüğünü sevmek zorunda olsun ki?

 

Hong Kong’da yaşayanların önemli bir çoğunluğunun -komünist zulümden kaçan ailelerin çocukları- ülkelerini sevdiklerini göstermek için ÇKP’yi sevmek zorunda olmayı kabul etmemelerinin nedeni bu. Tiananmen Meydanı’nda neler olduğunu oldukça net hatırlayabiliyorlar. ÇKP, ne Hong Kong’daki kurbanların anısına dikilen “Utanç Sütunu” heykeli gibi anıtları kaldırarak ne de insanlara her yıl 4 Haziran’da ölenleri anmak için biraya gelip mum yaktıkları için dava açarak bu olayı tarihten silebilir.

 

Çin’in komünist liderlerinin, uydurma bir geçmiş yazarak bugüne ve geleceğe sahip çıkmaları mümkün değil. Hong Kong’da yaşayanların hafızası ve ahlak ve özgürlüğe asli bağlılıkları, önünde sonunda onlara daha iyi bir gelecek sağlayacak. Ve o zaman tüm Çin’e, komünizm adı altında gerçekte neler olduğunu hatırlatma gibi önemli bir kültürel ve siyasal görevi yerine getirebilecekler.

 

Bu ihtimal, liberal demokrasinin ve açık toplumun tüm destekçilerini cesaretlendirmeli. Geçmişi incelemeye gelince, gerçek bazen acı verici olabilir, ancak dürüstlük en iyi politikadır.

 

Bu yazı The Project Syndicate sitesinde yayınlanmış olup, Evrim Yaban Güçtürk tarafından Perspektif için çevrilmiştir. Yazının orijinal linki için burayı tıklayınız.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.