Gençlik, Kaygısızlık ve Temsiliyet
Muhalefete düşen, gençleri “karanlık bir tünele girmek”le korkutmaktan ziyade, gençlerin bireysel ve toplumsal kaygılarla mücadele edebilecekleri yolları inşa etmelerine olanak sağlamak, dertlerini paylaşabilecekleri platformların sayısını artırmak, karar süreçlerine anlamlı katılımlarını sağlayacak mekanizmalar oluşturmak ve en önemlisi gençleri umut, demokratik mücadele ve dayanışma üçgeninde tutmaktır.
Türkiye kritik bir öneme sahip olan genel seçimleri geride bırakırken seçimin etkileri gündemi işgal etmeye devam ediyor. Kurulan ittifaklar, kaybedilen/kazanılan oylar, farklı kesimlerin sandıktaki tutumları çokça tartışılıyor. Şüphesiz sandıktaki tutumu tartışılan gruplardan birisi de gençler. Her seçim döneminde ‘anlamlı ve katılımcı temsiliyet’ sözü verilen gençler, bu seçimde de ‘oy deposu’ işlevi görmekten öte başka bir kazanım elde edemedi.
İlk turda seçimi geride tamamlayan Millet İttifakı adayı Kemal Kılıçdaroğlu ikinci turda çok daha sert bir dille kampanya yürütürken, kampanya boyunca en çok hitap ettiği gruplardan birisi de gençlerdi. Gençliğin “kaygısızlık” olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, ikinci tur kampanyası boyunca dipsiz karanlıktan tek çıkış yolunun sandığa gidip kendisine oy vermekten geçtiğinin altını çizdi. Her şeyden önce bu dili iki sebepten ötürü sorunlu bulduğumu belirtmeliyim. Birincisi, Sayın Kılıçdaroğlu bu söylemi ile yıllardır ağır koşullar altında yaşamaya çalışan gençlerin sırtına psikolojik anlamda taşıyabileceğinden daha fazla yük ve sorumluluk bindirdi. Mevcut siyasal düzlemde en son eleştirilebilecek gruplardan olan gençliğe -söylemle dahi olsa- kurtuluşun tüm yükünü yüklemek ve kendilerini ‘karanlıkla tehdit etmek’, zaten umutsuzluk ve kaygı kıskacında kıvranan gençleri yıpratmaktan başka bir anlam taşımaz. Hele ki hiçbir temsiliyet hakkı tanınmamış gençlere, anti-demokratik siyasal sistemden kurtuluşun anahtarının kendilerinde olduğunu söylemek pek inandırıcı değil. Yani bir nevi orantısız aktörleştirme durumu var.
Gençlik Kaygısızlık mıdır?
İkincisi, yıllardır sosyal medyada yayılan ve en son Sayın Kılıçdaroğlu’nun belirttiği ‘gençlik kaygısızlıktır’ durumu. Bu söylem de niyet itibarıyla kabul edilebilir olsa da çıkarılacak anlam itibarıyla oldukça problemli. Evet, gençler içeceği kahvenin, gideceği tatilin, çalışacağı işin endişesini taşımamalı. Fakat, gençliği salt eğlence, kaygısızlık ve ‘gençler her şeyin en iyisine layıktır’ söylemi üzerinden okumak yıllardır sokakta, üniversitede, varoşlarda var olma mücadelesi veren gençleri pasifleştirmekten ve ortaya koydukları demokratik mücadeleyi göz ardı etmekten öteye gitmemekte. Ben, yıllardır giderek daha da sahiplenilen bu dilin gençlere yönelik seçim çalışmalarının imtiyazlı gençlik gruplarından öteye geçememesinden de kaynaklandığını düşünüyorum. Özellikle yıllardır ekonomik, sosyal ve siyasal dışlanmanın getirdiği kaygı ile mücadele etmek zorunda kalan gençlere kulak verilmemesi, gençlik mücadelesinin ‘kaygısızlık’ ve ‘eğlence’ üzerinden okunmasına sebebiyet verdi. Ben de bu durumu daha iyi anlamak ve aktarmak için genç temsiliyet meselesini ve Kılıçdaroğlu’nun gençlerle ilgili sözlerini Gazi Mahallesi’nden gençlerle konuştum.
90’lı yıllarda güçlü politik kimliği ile ön plana çıkan Gazi Mahallesi, özellikle 2010’lu yıllardan sonra çete şiddetinin sık yaşandığı bir muhit. Mahalle, son olarak İçişleri eski Bakanı Süleyman Soylu’ya yapılan protestolarla gündeme geldi. Kalkınma Ajansları Genel Müdürlüğü’nün 2022 raporuna göre, sosyo-ekonomik gelişmişlik olarak en alt basamakta yer alan beş İstanbul ilçesinden biri olan Sultangazi’nin bir parçası olan Gazi Mahallesi, işçi ve emekçi sınıfından insanların yoğun yaşadığı bir bölge. Son yıllarda önemli oranda bir mülteci göçü de alan mahalle, farklı kimliklerden gençlere ev sahipliği yapıyor. Ülke genelinde yaşanan ekonomik krizi derinden hisseden muhit, bunun yanı sıra politik kimliğinden ötürü birçok farklı sosyal, ekonomik ve siyasal sorunun kıskacında. Görüştüğüm gençler, son dönemde mahallede yaşanan kriminal olayların, çete şiddetinin ve uyuşturucu bağımlılığındaki artışın bu sorunlardan bağımsız düşünülemeyeceğini iddia ediyor. Bu şiddet sarmalında hayata tutunmaya çalışan gençlerin en çok yabancı olduğu kelime ise ‘kaygısızlık’. Görüştüğüm gençlerin hepsi kötü yaşam koşullarından dolayı yoğun kaygı içinde. Öğrenci gençler niteliksiz eğitimden, çalışan gençler güvencesizlikten, ne eğitim ne de çalışma hayatı içinde yer alan gençler ise belirsizlikten şikâyetçi. Yaşadıkları sorunlar ve şiddet tecrübeleri, temsiliyet eksikliği ile birleşince konvansiyonel siyasal katılıma olan inançsızlıkları artmış durumda.
Kesinleşen sonuçlara göre bu yıl itibarıyla Meclis’te 30 yaş altı beş genç milletvekili olacak. Bu sayı bir önceki yasama döneminde sekizdi. Meclis’te 600 milletvekilinin olduğunu göz önünde bulundurursak, aslında genç temsil eksikliği yalnız Gazi Mahallesi’nde ikamet eden gençlerin değil, ülkede yaşayan tüm gençlerin yakındığı bir problem. Fakat mahallede yaşayan gençler, mevcut Meclis’teki genç temsilci sayısının artmasının da ‘nitel’ manada temsiliyet sıkıntısını çözemeyeceği görüşünde.
Temsiliyet meselesinin imtiyazlı dar bir genç gruba sıkıştırıldığını ve özellikle sosyo-ekonomik gelişmişliğin düşük olduğu mahallelerde yaşayan gençlik gruplarına seçim sürecinde bile temas edilmediğini iddia ediyorlar. Aslında, gençlerin tepkili olduğu mesele temsiliyetten ziyade göz ardı edilme, dikkate alınmama durumu. Gençler kendileriyle göz hizasında temas kurulmadığını, görüşlerinin ve tecrübelerinin dikkate alınmadığını ve fikirlerini paylaşabilecekleri bir ortam bulamadıklarını, dolayısıyla köpürtülerek tartışılan genç temsiliyetinin kendileri için çok bir anlam ifade etmediğini belirtiyorlar. Yine gençler, Meclis’teki genç temsilci sayısı artsa bile parti içi hiyerarşinin ve kutuplaşmanın üst safhada olduğu bir ortamda bu temsilcilerin kendi problem ve sorunlarını aktarmakta yetersiz kalacağından endişeli. Son olarak, güçlü bir politik kimliği olan bir mahallede ikamet eden bu gençler, dinî, politik, etnik ve mezhepsel kimliklerinden dolayı damgalandıklarını ve dışlandıklarını belirtirken, bunun sadece temsiliyetle aşılamayacağını ve her gençlik grubunun kendine özel talepleri ve sorunları olduğunun altını çiziyor. Dolayısıyla, mahalledeki gençler nicel manada temsiliyet sorununun çözülmesinden ziyade anlamlı ve kapsayıcı bir temsiliyet mekanizmasının oluşturulması gerektiği kanısında.
Partilere ve Yöneticilere Güvensizlik
Parti elitlerinin birincil amaçlarının gençlerden oy toplamak olduğunu söyleyen gençler, bu elitlerin ajandasında gençlerin ne düşündüğüne dair gerçek bir gündem olmadığını iddia ediyor. Bu nedenle partilere ve yöneticilere yönelik bir güvensizlik hali mevcut. Partilerdeki yöneticilerin sadece siyasal sistemi kilitlemekle kalmayıp aynı zamanda çeşitli sebeplerden dolayı gençlerin kritik roller almalarından rahatsız olduğuna inanan gençler, elitlerin kültürel ve geleneksel saiklerle gençleri karar alma mekanizmalarından uzak tuttuğunu düşünüyor.
Prof. Dr. Emre Erdoğan’ın deyimiyle siyasetteki bu yaşlı ve donmuş elit kesimin gençleri tüm süreçlerden dışlaması, gençlerde konvansiyonel siyasal katılıma olan inançsızlığı da beslemiş durumda. Görüştüğüm gençlerin çoğunluğu akranlarıyla dayanışma ağları oluşturan, karşılaştıkları maddi ve manevi sorunları aşmak için çeşitli mücadele yolları geliştiren gençler. Bu gençlerin geleneksel siyaset yapma metotlarına, yani seçimlere katılım ve partilerde temsilci olmaya ilgileri görece daha az olsa da bu, onların siyasete ilgi duymadıkları anlamına gelmiyor. Bilakis, gençlerin konvansiyonel yollarla siyasete katılıma olan güvenlerini kaybettiklerini gösteriyor. Zira, mahalledeki gençler yerelde kurdukları dayanışma ağları, demokratik sokak protestolarıyla, internette girdikleri diyaloglarla, yaptıkları analizlerle yaşadıkları sorunlara dikkat çekmeye çalışıyorlar. Sosyal medyada çok çabuk organize olup, sahaya inebiliyorlar. Bir bakıyorsunuz sosyal medya üzerinden bir ağ kurup depremzedeler için yardım topluyorlar, bir bakıyorsunuz mahallede artan kriminal olaylara dikkat çekmek için çalışma yapıyorlar. Evet, belki bir partiye üye olmaktan veya işin sivil toplum ayağında yer almaktan imtina ediyorlar ama geliştirdikleri yeni yöntemlerle kendilerine alan açmayan siyasal düzleme ısrarla eklemleniyorlar.
Gerontokratik Sistem
Burada asıl sorgulanması gereken, güvensizliğin iki yönlü oluşu. Gençler geleneksel siyasi yapıları seslerini duyurmakta yetersiz görürken, resmî siyaseti yöneten kurumlar ve kişiler gençlere yeterince güvenmiyor ve alan açmıyor. Geleneksel ve kültürel ilkelere sıkı sıkıya bağlı, uzmanlığı yaşla eşleyen ve genci arka plana iten gerontokratik bir sistem mevcut. Mahalledeki gençlerin konvansiyonel siyasal katılıma ilgisizliğe de bununla bağlantılı. Fikirlerine şans verilmediğini ve görüşlerinin dinlenilmediğini hisseden gençler, klasik siyaset anlayışından uzaklaşıp kendi geliştirdikleri metotlarla siyasal ve toplumsal yaşama katılıyorlar. Aslında bu gençlerin siyasete ilgisini görmek için seçim ve seçilme dışında gerçekleştirdikleri eylemlere bakmamız gerekiyor.
Yıllardır mahallenin kimliğinden dolayı farklı damgalanmalara maruz kalan gençler, genç kimliğiyle mahalle kimliği birleştiğinde ekstra sorun yaşadıklarını düşünüyorlar. Geliştirdikleri sivil mücadele metotlarından dolayı dışarıda ‘sorunlu’, ‘terörist’ gibi kavramlarla etiketlendiklerini aktaran gençler, son olarak Süleyman Soylu’nun mahalle ziyareti sırasında sarf ettiği sözlere dikkat çekiyor. Kendilerini hiçbir şekilde güvende hissetmediklerini belirten gençler, derinleşen ekonomik kriz, şiddet ve dışlanma yüzünden yoğun kaygı ve korku içinde. “Gelecek dediğimde aklınıza ne geliyor?” diye sorduğumda gençlerin çoğunun “belirsizlik” diye cevap vermesi, bu kaygı ve korku düzeyini çarpıcı bir şekilde gözler önüne seriyor. Gençlerin şikâyetçi olduğu durum ise yaşadıkları bu sorunları duyurabilecekleri bir mekanizmadan mahrum olmak. Kendilerini ifade edemediklerini, günlük şiddetin etkilerini paylaşamadıklarını ifade eden gençler, buna dair bir politika geliştirilmediğinden dolayı da mevcut siyasal düzleme güvensiz ve eleştirel bakıyor.
Gençler, ülkedeki tüm siyasi partilerden içi boş, anlamsız ve gerçekleşmeyecek vaatler yerine daha anlamlı ve gerçekçi vaatler duymak istiyor. Çünkü bu gençler her ne kadar kendi kişisel kaygılarının geliştirilecek kapsayıcı politikalarla aşılabileceğine inansa da toplumsal sorunların çözülmesinin uzun yıllar alacağının farkında. Görüştüğüm gençler, sadece bireysel düşünmeyen, toplumsal iyileşmeyi de arzulayan ve bunun için de mücadele veren gençler. Bu aşamada muhalefete düşen, gençleri “karanlık bir tünele girmek”le korkutmaktan ziyade, gençlerin bireysel ve toplumsal kaygılarla mücadele edebilecekleri yolları inşa etmelerine olanak sağlamak, dertlerini paylaşabilecekleri platformların sayısını artırmak, karar süreçlerine anlamlı katılımlarını sağlayacak mekanizmalar oluşturmak ve en önemlisi gençleri umut, demokratik mücadele ve dayanışma üçgeninde tutmaktır. Zira gençlik sadece bir eğlence dönemi değil, aynı zamanda bireysel ve toplumsal hayatta karşılaşacağımız kaçınılmaz sorunlar için mücadele mekanizmaları inşa ettiğimiz bir süreç. Böylesi bir dönemde de gençlerin en çok ihtiyaç duyduğu şey umudu çağrıştıran aydınlık söylemler.