Gene Başörtüsü Tartışması mı?
CHP’nin girişimini, bir AKP’lileşme hamlesi ve laiklikten sapma olarak görmek, son derece yanlıştır. Sorun, bir din-devlet ilişkileri sorunu değil, bir insan hakları sorunudur. Zaten CHP’nin sunduğu metinde özel olarak başörtüsünden söz edilmemekte; genel olarak giyim hürriyeti savunulmaktadır. Bu anlamda, metin kanunlaştığı takdirde sadece başörtüsünü değil, aşırı dinci çevrelerin hedef aldığı çağdaş kadın kıyafetlerini de koruyacaktır.
Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun başörtülülerin haklarının kanunî güvenceye kavuşturulması yolundaki demeci ve bunu takiben CHP Meclis Grubu’nun TBMM’ye sunduğu kanun teklifi, yoğun tartışmalara yol açtı. Yürürlük maddeleri hariç tek bir maddeden oluşan bu teklifin 1’inci maddesi aynen şöyledir: “Kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilen ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile üst kuruluşlarına bağlı olarak bir mesleği icra eden kadınlar, yürüttükleri mesleğin icrası kapsamında giyilmesi gerekli cübbe, önlük, üniforma vb. dışında kıyafet giymek ya da giymemek gibi temel hak ve özgürlükleri ihlal edecek biçimde herhangi bir zorlamaya tabi tutulamaz.” Bu girişimin yol açtığı tartışma ve eleştirileri üç grupta toplamak mümkündür:
1. Bazı muhalif çevrelere göre bu girişim, CHP’nin AKP’lileşmesi yolunda atılmış bir adım ve laiklik ilkesinden verilmiş önemli bir tavizdir. Bu görüşün, CHP içinde de katı ya da dayatmacı laiklik anlayışına bağlı kalan bazı taraftarlarının olduğu düşünülebilir. Kanımca CHP’nin girişimini, bir AKP’lileşme hamlesi ve laiklikten sapma olarak görmek, son derece yanlıştır. Sorun, bir din-devlet ilişkileri sorunu değil, bir insan hakları sorunudur. Bireylerin diledikleri kılık kıyafeti ve diledikleri hayat tarzını seçmeleri, Anayasamızın 26’ncı maddesi ile korunan ifade hürriyetinin (düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti) bir unsurudur. Zaten CHP’nin sunduğu metinde özel olarak başörtüsünden söz edilmemekte; genel olarak giyim hürriyeti savunulmaktadır. Bu anlamda, metin kanunlaştığı takdirde sadece başörtüsünü değil, aşırı dinci çevrelerin hedef aldığı çağdaş kadın kıyafetlerini de koruyacaktır.
2. İkinci görüş, girişimin özüne aykırı olmamakla birlikte, onun gerekli olmadığını savunmaktadır. Buna göre, başörtüsü sorunu uzun zaman önce çözülmüştür. Bu hürriyetin yeniden kısıtlanması yönünde ciddi bir tehlike mevcut değildir. Sayın Meral Akşener de kapanmış yaralar değil, kanayan yaralar üzerinde yoğunlaşılması gerektiği yolundaki sözleriyle bu görüşü ifade etmiştir. Kanımca bu görüşte ancak kısmî bir haklılık payı vardır. Gerçekten, geçmişte dayatmacı laikliğin savunucusu gibi görünen CHP, Sayın Kılıçdaroğlu’nun liderliğinde önemli bir değişim gerçekleştirmiş ve pasif ya da liberal laiklik anlayışına doğru kaymıştır. Nitekim Sayın Kılıçdaroğlu, çeşitli vesilelerle, CHP’nin geçmişteki başörtüsü tutumunun hatalı olduğunu ifade etmiştir. Ancak öte yandan, AKP çevrelerinin de bu değişimi görmezden geldikleri, CHP iktidara geldiği takdirde dindar muhafazakârların AKP döneminde elde ettikleri kazanımları kaybedecekleri yolundaki propagandalarını sürdürdükleri bir gerçektir. Bu tutum, zaman zaman CHP tek-parti döneminde camilerin ahır, hatta genelevleri olarak kullanıldığı gibi, asılsız ve ahlâk-dışı söylemlere kadar uzanmaktadır. Dolayısıyla CHP’nin son girişimi, bu çabaları etkisiz kılmaya mâtuf bir meşru müdafaa hamlesi olarak görülmelidir.
3. Üçüncü bir eleştiri, girişimin zamanlaması ile ilgilidir. Bu görüşe göre girişim, AKP’ye sunulan gollük bir pastır ve usta bir santrfor olan Sayın Erdoğan, konuyu bir anayasa değişikliği düzeyine taşıyarak bunu kolayca gole çevirmiştir. Böylece kamunun dikkatini yakıcı ekonomik sorunlardan ve sansür yasası tartışmalarından uzaklaştırarak, ne kadar süreceği belirsiz bir anayasa tartışmasına yöneltmek mümkün olabilecektir. Kanımca, burada bir pas ve gol değil, Sayın İsmail Saymaz’ın ifadesiyle topu taca atmak söz konusudur. Bir defa, görev süresinin bitimine aylar kalmış bir Meclis’in, anayasa gibi hayatî bir konuyu ele alması mantıklı değildir. İkincisi, Sayın Erdoğan’ın bu anayasa değişikliği çerçevesinde ailenin korunmasından ve LGBT’ler sorunundan söz etmesi, iktidarın bu anayasa değişikliği ile neyi gerçekleştirmek isteyeceği konusunda ciddi şüpheler uyandırmaktadır. Anayasamızın 41’inci maddesi, zaten ailenin korunmasına ilişkin hüküm getirmiştir. Buna göre “Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğine dayanır.” Nihayet, Cumhur İttifakı’nın böyle bir anayasa değişikliğini gerçekleştirecek Meclis çoğunluğu yoktur. Buna rağmen iktidarın bu projeye dört elle sarılması, gerçek amacın bir gündem değiştirme ve seçmen kütlesini oyalama olduğu izlenimini uyandırmaktadır. Dolayısıyla muhalefet partileri, bu oyuna gelmemeli ve bu gereksiz tartışmanın bir an önce bitmesini sağlayacak bir tutum geliştirmelidirler.