Gümrük Birliği Neden Güncellenmeli?
Gümrük Birliği’nin güncellenmesi durumunda, son dönemde yıpranan ve gerileyen Türkiye-AB ilişkilerinin onarılması ve yeniden dinamik bir gündem oluşturulması mümkün olabilecek. Bunun için ise mevcut siyasi engellerin aşılması ve asgari bir güven ortamının oluşturulabilmesi gerekiyor.
AB Türkiye’nin dış ilişkilerinde ve iç reform süreçlerinde kritik öneme sahip bir oluşum konumundadır. Son yıllarda üyelik süreci ciddi anlamda donmuş olsa da, Türkiye hâlen AB adayı ve katılım müzakereleri yürüten bir ülke konumunda olmaya devam ediyor. Üyelik sürecine dair karşılıklı oldukça olumsuz açıklamalar dillendirilse de, resmî ağızlardan Türkiye’nin AB üyeliği hedefini korumaya devam ettiği de yakın geçmişte birçok defa ifade edildi.
AB’nin Türkiye’deki ekonomik ve siyasi süreçleri etkileyecek dönüştürücü gücünden artık pek söz edilmese de, kişisel verilerin korunmasından rekâbet yasasına, medeni kanundan tüketici koruma yasasına kadar birçok alanda mevzuat, AB modeli uyarınca ve AB katılım sürecinde şekillendi. Ekonomik açıdan da AB kaynaklı yatırımların doğrudan uluslararası yatırımların 2/3’ünü oluşturması, ihracatımızın yarıya yakınının AB ülkelerine yapılması AB ile ilişkilerin önemini vurgulayan diğer bir unsur oldu. Ancak özellikle 2016 sonrasında ilişkilerin giderek çıkmaza girmesi, Suriyeli sığınmacı krizinin tetiklediği mülteci işbirliğinin ilişkileri pragmatik ve çıkara dayalı, “transaksiyonel” olarak adlandırılan bir zemine taşıması ve Türkiye’nin AB umudunun giderek yitirilmesi tam üyelik hedefinin gerçekçiliği konusunda var olan şüpheleri daha da derinleştirdi. . TOBB, TEPAV ve İKV’nin 2019 tarihli kamuoyu araştırmasına göre, halkın %60’ı Türkiye’nin AB üyeliğini desteklerken, sadece % 23’ü üyeliğin yakın bir gelecekte gerçekleşeceğine inanıyor. Tüm bu süreç içinde AB kendi geleceğini sorgularken, Türkiye de değerler ve kimlik açısından AB’den ve Avrupa’dan uzaklaştı.
Türkiye-AB ilişkilerinin önemli konularının başında gelen ekonomik ve ticari ilişkiler alanında Gümrük Birliği merkezî bir konuma sahip. Türkiye ve Avrupa Ekonomik Topluluğu arasındaki Ankara Anlaşması ile öngörülen ortaklık ilişkisinin son dönemini oluşturan Gümrük Birliği, 1996 yılından bu yana yürürlükte. Sanayi ürünleri ticaretinde gümrük vergisi, miktar kısıtlaması ve eş etkili her türlü önlemin kaldırılması ve Türkiye’nin AB Ortak Gümrük Tarifesine ve dış ticaret politikasına uyumunun yanında piyasa düzeni ile ilgili rekâbet, fikrî mülkiyet ve tüketici hakları gibi konularda mevzuat uyumunu öngören Gümrük Birliği oldukça ileri bir ekonomik entegrasyon yöntemi.
Gümrük Birliği kararının alındığı tarihlerde, Türkiye’nin Birlik üyesi olmadan Gümrük Birliği’ne girmesi çokça tartışılmıştı. Nitekim Türkiye üye olmadan AB ile Gümrük Birliği oluşturan Andorra ve San Marino gibi şehir devletleri dışındaki tek ülke oldu. Ancak üyeliğin henüz ufukta görünmediği bir ortamda, AB ile ilişkileri geliştirmenin ve siyasi ve ekonomik zorluklardan geçen Türkiye’nin Avrupa’ya eklemlenerek uluslararası güven kazanmasının önemli bir aracı olarak benimsenmişti. O dönemde Gümrük Birliği kararını kabul eden liderlerin halka sunduğu temel argüman ise Gümrük Birliği’nin AB’ye tam üyelikten önceki son aşama olduğu ve 4-5 yıl içinde Türkiye’nin AB’ye girerek bu bütünleşmeyi tamamına erdireceği yönündeydi.
Ancak Gümrük Birliği’nin üzerinden 25 yıl geçmesine rağmen, AB üyeliği hedefi gerçekleşmedi. Üyelik müzakereleri 3 Ekim 2005 tarihinde başlatılmasına rağmen, hemen akabinde Güney Kıbrıs menşeli gemilerin Türkiye tarafından limanlara kabul edilmemesini gerekçe gösteren AB Konseyi, Gümrük Birliği ile ilişkili olarak addedilen 8 faslın açılmaması ve diğer hiçbir faslın da geçici olarak kapatılmaması kararını aldı. Bu sebeple, o günden bu yana Gümrük Birliği ile ilgili konuları üyelik müzakereleri çerçevesinde ele almak mümkün olmadı. Ancak gerek Türkiye’nin gerekse AB’nin, Gümrük Birliği’nin işleyişiyle ilgili sorunlar yaşaması, üyeliğin gerçekleşmemesi sebebiyle Gümrük Birliği’nin danışma ve uyuşmazlıkların çözümü gibi prosedürlerinin yetersiz kalması ve geçen süre içinde dünya ticaretinde ve AB ticaret politikasında önemli değişimler yaşanması Gümrük Birliği’nin güncellenmesi ihtiyacını gündeme getirdi.
Bunun yanında, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi yönünde bir sürecin başlatılması sadece ticari ilişkilerin geliştirilmesinin ötesinde durma noktasına gelen üyelik sürecine de bir alternatif olarak ön plana çıkmaya başladı. Kimileri için bu tamamen üyelik sürecinin yerini alacak bir opsiyon olarak benimsenirken, kimileri için de üyelik sürecinin alternatifi olarak değil ancak ilişkileri ileriye taşımaya yarayacak bir araç olarak kabul edildi. Özellikle Türkiye’de iş dünyasının çatı örgütü Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) başta olmak üzere TÜSİAD, DEİK, TİM, TÜRKONFED, YASED ve UND gibi iş dünyası kuruluşları üyelik hedefi saklı kalmak kaydıyla Gümrük Birliği güncellenme sürecine destek verdiler. AB alanında uzmanlaşmış olan İktisadi Kalkınma Vakfı (İKV) de, Gümrük Birliği güncellenme sürecinin üyelik sürecinin yerini alamayacağını ancak ilişkilerdeki tıkanıklığı aşmak için bir fırsat sunacağını savundu. AB tarafında ise birçok düşünce kuruluşu, üyelik hedefinin gündemden iyice düştüğünü ve modernize edilmiş bir Gümrük Birliği’nin gelecekteki AB-Türkiye ilişkisinin temelini oluşturacağını düşündüler. Eurochambres ve Business Europe gibi AB iş dünyasının çatı örgütleri de Türkiye ile Gümrük Birliği’nin modernize edilmesini yeni iş imkânları yaratacağı düşüncesi ile desteklediler.
Gümrük Birliği’nin güncellenmesi ve modernize edilmesi sürecinde Avrupa Komisyonu’nun Dünya Bankası’na hazırlattığı ve 28 Mart 2014’te yayımlanan rapor önemli bir rol oynadı. Raporun içeriği hem Türkiye’nin hem de AB’nin önceliklerini içeren bir paket yaklaşımı ile Gümrük Birliği’nin güncellenmesini öneriyordu. Dünya Bankası raporunun ardından, AB ve Türkiye’den kıdemli memurlardan oluşan bir çalışma grubu oluşturuldu ve 27 Nisan 2015’te söz konusu grup üzerinde uzlaşılan noktaları içeren raporunu yayımladı. Bu doğrultuda, dönemin Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi ve Avrupa Komisyonu’nun ticaretten sorumlu üyesi Cecilia Malmström, 12 Mayıs 2015’te Brüksel’de bir araya gelerek sürecin başlaması için uzlaşıya varıldığını açıkladı. Türkiye açısından o dönemde Gümrük Birliği’nin güncellenmesini acil hâle getiren önemli bir husus da, 2013 yılında AB ve ABD arasında başlatılan Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTIP) görüşmeleri idi. Bu görüşmelerin AB ile ABD arasında kapsamlı bir serbest ticaret alanı yaratması demek Türkiye’nin bu sürecin dışında kalması ancak Gümrük Birliği nedeniyle kendi pazarını ABD’den gelecek ürünlere karşı koruyamaması anlamına gelecekti. Türkiye bu sebeple TTIP görüşmeleri tamamlanmadan Gümrük Birliği’ni güncelleyerek, bu sürece dahil olmayı hedefliyordu. Ancak TTIP görüşmelerinin 2016’da askıya alınması durumun aciliyetini bir ölçüde ortadan kaldırmış oldu.
Gümrük Birliği’nin Güncellenmesi Ne Anlama Geliyor?
Türkiye ve AB arasında 2015 yılında varılan uzlaşıya rağmen, Gümrük Birliği‘nin güncellenmesi için müzakereler henüz başlatılamadı. Bunun sebeplerine geçmeden önce, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi ve modernize edilmesi ile nelerin hedeflendiğine değinmek gerekiyor. Öncelikle Gümrük Birliği’nin güncellenmesiyle, son dönemde yıpranan ve gerileyen AB ile ilişkilerin onarılması ve yeniden dinamik bir gündem oluşturulması mümkün olacak. Yani eğer bu süreç başlatılabilirse, Türkiye ve AB’nin yine karşılıklı olarak masaya oturup kendilerini ilgilendiren ortak konularda görüş alışverişi ve etkileşim içine girmesi mümkün olabilecek. Bunun için ise mevcut siyasi engellerin aşılması ve asgari bir güven ortamının oluşturulabilmesi gerekiyor.
Gümrük Birliği’nin güncellenmesi ve modernize edilmesi iki ana konudan oluşuyor. Bunlardan birincisi mevcut Gümrük Birliği’nin güncellenmesi ve işlemeyen yönlerinin düzeltilmesi. Yani Gümrük Birliği’ni oluşturan 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi kararının revize edilmesi gerekecek. Bu kapsamda, AB ticaret politikası oluşturulurken Türkiye ile danışma prosedürlerinin güçlendirilmesi, iki taraf arasında çıkabilecek uyuşmazlıkların çözümü için etkin bir mekanizma oluşturulmasının yanında, Türkiye’nin AB’nin üçüncü ülkeler ile imzaladığı serbest ticaret anlaşmalarının dışında kalması sorununun çözümlenmesi ve karayolu taşımacılığındaki engellerin kaldırılması gibi konular yer alıyor. Yine Gümrük Birliği ile ilgili olarak görülen bir diğer konu da vize serbestisi. İş görüşmeleri yapma, iş anlaşmaları imzalama, ticaret fuarlarına katılma gibi sebeplerle AB ülkelerine seyahat etmek isteyen iş insanları için vizenin hem maddi bir külfet, hem zaman kaybı hem de psikolojik bir bariyer oluşturması Gümrük Birliği’nin işleyişini olumsuz etkiliyor. Ancak vize serbestisi AB ve Türkiye arasında ayrı bir çerçeve içinde görüşülüyor.
İkinci önemli konu ise sanayi ürünleri ticareti ile kısıtlı olan Gümrük Birliği’nin kapsamının yeni alanlara genişletilmesi. Bu alanlar ise tarım ürünleri, hizmet sektörleri ve kamu alımları olarak öngörülüyor. Büyük ihtimalle bu alanlar ile ilgili düzenlemeler için ayrı araçlar kullanılabilecek. Yani Gümrük Birliği kararını revize etme ve ekleme yapmaktan öte ayrı anlaşmalar ile bir ikili ticaret paketi oluşturulacak. AB’nin Gümrük Birliği’nin modernizasyonu konusunda hazırlattığı etki analizi çalışmasında, Gümrük Birliği’nin ötesinde Türkiye ve AB arasındaki ticari ilişkiler, AB-Türkiye İkili Tercihli Ticaret Çerçevesi olarak adlandırılmıştı. Bu kapsamda Ortaklık Konseyi’nin söz konusu sektörlerin karşılıklı tavizlerle liberalizasyonu amacıyla ek kararlar alması, örneğin tarım ticareti ile ilgili ayrı bir ticaret çerçevesi, hizmetler ile ilgili hangi sektörlerin serbestleştirileceğine ilişkin ayrı bir kararın gündeme gelmesi söz konusu olabilir. Hepsinin toplam etkisiyle Türkiye-AB ticari ilişkilerinin ileriye taşınması ve modernizasyonun sağlanması mümkün olabilir.
Gerek Türkiye’nin, gerekse AB’nin yaptırdığı çalışmalar Gümrük Birliği’nin güncellenmesinin olası etkilerini ortaya koyuyor. AB’nin Ekim 2016’da yayımlanan etki analizinin yanında, çeşitli düşünce kuruluşları ve iş dünyasını temsil eden örgütlerin konuyla ilgili çalışmaları önemli bulgulara işaret ediyor. Bu çalışmalarda Türkiye ve AB ticari ilişkilerinin geleceğine ilişkin farklı senaryolar ele alınmış. Gümrük Birliği’nin olduğu gibi devam etmesi, bir serbest ticaret anlaşmasına dönüştürülmesi, derinleştirilip kapsamının genişletilmesi bu senaryolar arasında yer alıyor. Çalışmalar genel olarak, gerek AB gerekse Türkiye için en fazla ekonomik fayda getirmesi beklenen opsiyonun Gümrük Birliği’nin derinleştirilmesi ve genişletilmesi olduğuna işaret ediyor. Diğer senaryolarda ise orta ve uzun vadede Gümrük Birliği’nin ekonomik büyümeye, ticarete, istihdama ve katma değere olan etkilerinin azalacağı öngörülmekte.
Avrupa Komisyonu’nun 21 Aralık 2016 tarihinde yayımlanan çalışması, AB ve Türkiye ikili tercihli ticaret ilişkisinin kapsamının genişletilmesi ve Gümrük Birliği’nin modernize edilmesinin ekonomik etkilerini ortaya koyuyor. Bu çalışmada, üç politika seçeneği ele alındı ve mevcut durumun aynen devam ettiği seçenek uygulanabilir bulunmayarak, diğer iki seçenek ekonometrik analize tâbî tutuldu. Buna göre, gerek AB gerekse Türkiye için en fazla fayda yaratacak olan tercih Gümrük Birliği’nin modernize edileceği ve ek STA’lar ile kapsamının genişletileceği seçenek olarak görüldü. Bu seçeneğin uygulanması hâlinde, AB’nin Türkiye’ye ihracatı 27 milyar avro, refahı 5 milyar 388 milyon avro, GSYİH’sının ise % 0,01 oranında artması öngörüldü. Türkiye için ise beklentiler 4 milyar 960 milyon avro ihracat artışı, 12 milyar 522 milyon avro refah artışı ve % 1,44 GSYİH artışı olarak hesaplandı. Gümrük Birliği’nin yerini derin ve kapsamlı bir ticaret anlaşmasının alacağı tercihin uygulanması hâlinde ise, AB için ihracat artışının yukarıdaki seçeneğe göre yaklaşık 20 milyar avro azalarak, 7 milyar 978 milyon avro, refah artışının 1 milyar 150 milyon avro olması beklenirken, GSYİH’da ise %0,01 oranında azalma olacağı öngörüldü. Söz konusu seçeneğin uygulanması hâlinde, Türkiye için AB’ye ihracatta 4 milyar 342 milyon avro azalma, refahta 144 milyon azalma ve GSYİH’de sadece %0,26 artış olacağı hesaplandı.
Türkiye’de 2016 yılında dönemin Ekonomi Bakanlığı tarafından yaptırılan çalışmada ise 4 senaryo analiz edilmişti. Buna göre; Türkiye için en fazla faydayı sağlayacak seçeneğin, Gümrük Birliği’nin yapısal sorunlarının çözülmesi ve buna ek olarak tarım ürünlerinde tam liberasyon sağlanması, hizmetler ve kamu alımları piyasalarının karşılıklı olarak açılması tercihi olacağı sonucuna varılmıştı. Bu senaryoda GSYİH’nın %1,9, AB ülkelerine ihracatın %24, toplam ihracatın %15, hanehalkı tüketiminin %1.6 artacağı ve tüketici fiyatlarının %1,5 oranında azalacağı öngörülmüştü. Söz konusu çalışmalar Gümrük Birliği’nin mevcut sorunlarının çözülmesi ve tarım, hizmetler ve kamu alımları gibi ek alanları kapsayacak şekilde genişletilmesinin gerek AB gerekse Türkiye için olumlu etkiler yaratacağına işaret etmişti. Aradan geçen zamanı dikkate aldığımızda, bu çalışmaların güncel verileri kullanarak yenilenmesinin gereği de ortaya çıkıyor. Söz konusu çalışmalarda olası sektörel etkilere bakıldığında ise tarımda Türkiye’nin taze meyve, sebze, yağlı tohumlar gibi sektörlerde avantajlı olacağı, AB’nin ise et, tahıl, süt ürünleri, şeker gibi sektörlerde liberalizasyondan fayda sağlayacağı tahmin ediliyor. Hizmetlerde ise Türkiye turizm, ulaştırma, inşaat gibi sektörlerde daha rekâbetçi iken, profesyonel hizmetler ve danışmanlık hizmetleri kategorilerinde ise AB’nin daha fazla fayda sağlaması bekleniyor.
Gümrük Birliği modernizasyonunun kamu alımları piyasalarını içermesi ise Türkiye’nin kamu alımlarında eşit muamele ve ayrımcılığın yapılmaması ilkelerini benimsemesi ve mevzuatını AB’ye yakınlaştırmasını gerektirecek. Tarımda karşılıklı ticaret tavizlerinin genişletilmesi AB’nin özellikle tarım ürünlerine uyguladığı gıda güvenliği, sağlık ve bitki sağlığı standartlarına uyum sağlanması, çevre dostu ve organik üretimin desteklenmesi sürecini getirecek. Türkiye’nin AB’nin ortak tarım politikasına taraf olmadan Gümrük Birliği kapsamına tarım ürünlerinin dahil edilmesi oldukça şüpheyle karşılanan bir konu olduğu için, büyük ihtimalle bazı ürün grupları ile sınırlı kalması beklenebilir. Hizmet sektörlerinde de seçilmiş sektörlerin karşılıklı liberalizasyona taraf olması söz konusu olacak. Burada uzun süredir Gümrük Birliği içinde mal taşımacılığında sorunlardan muzdarip olan karayolu taşımacılığı sektörünün yaşadığı kota ve geçiş ücretleri sorunu gibi sorunların da ele alınması, hizmet sektörlerindeki çalışma koşulları ve hizmet elemanlarının gerekli sertifikalara sahip olması gibi konuların yanında vize serbestliğinin sağlanması da önemli bir ön koşul olarak belirebilir.
Gümrük Birliği’nin Güncellenmesinin Önündeki Engeller
Gümrük Birliği’nin güncellenmesine yönelik olarak işleyen süreç 2016 sonrasında tıkandı. Avrupa Komisyonu yaptırdığı etki analizine dayanarak, AB Bakanlar Konseyi’nden Türkiye ile modernizasyona yönelik müzakerelere başlama yetkisini talep etmişti. Ancak Türkiye’de 15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrasında ilan edilen olağanüstü hâl kapsamında hak ve özgürlüklerde meydana gelen kısıtlamalar, özellikle 16 Nisan 2017’deki Anayasa referandumu sonucunda Cumhurbaşkanlığı yürütme sistemine geçilmesi ve yargı bağımsızlığı ve hukuki prosedürler konusundaki sorunlar bu yetkinin verilmesini engelledi. Başta Avusturya ve Almanya olmak üzere üye devletler, Konsey’de yetki verilmesinin önüne set çekti. Türkiye’de olağanüstü hâlin kalkmasından sonra dahi AB’nin eleştirdiği konularda ilerleme olmaması Konsey’in tutumunun yazılı olarak kayda alınması sonucunu doğurdu. 26 Haziran 2018 tarihinde toplanan Genel İşler Konseyi sonuç belgesinde şu ifade yer aldı: “Konsey, Türkiye’nin AB’den uzaklaşmaya devam ettiğini not eder. Bu nedenle, Türkiye’nin katılım müzakereleri durma noktasına gelmiştir ve yeni fasılların açılması veya kapatılması düşünülememektedir ve AB-Türkiye Gümrük Birliği’nin modernizasyonuna yönelik çalışma gerçekleştirilmesi öngörülmemektedir.”
2019’da Kıbrıs karasularında ve münhasır ekonomik bölgesinde hidrokarbon arama çalışmaları Türkiye ve AB arasında ilişkileri daha da gergin bir noktaya taşıdı. 15 Temmuz 2019’da Konsey Türkiye’ye karşı bir dizi yaptırım kararı aldı. Bu zamana dek zaten AB-Türkiye ilişkilerinde işleyen tek alan mülteci işbirliğine yönelik FRIT (Türkiye’de Mültecilere Yönelik Araç) olduğu için, AB’nin Türkiye’yi belirli bir yöne doğru sevk etmek için baskı uygulayabileceği bir konu başlığı da kalmamıştı. Konsey kararında, Türkiye ile Kapsamlı Hava Taşımacılığı Anlaşması müzakerelerinin askıya alınması, mevcut durumda Ortaklık Konseyi ve Yüksek Düzeyli Diyalog toplantılarının yapılmaması, 2020 için öngörülen katılım öncesi yardımın azaltılması ve Avrupa Yatırım Bankası’nın Türkiye’ye yönelik borçlanma faaliyetlerini gözden geçirmeye davet edilmesi yer alıyordu. Bu yaptırımlar Türkiye’nin Kıbrıs politikasını değiştirmekte etkili olmadı. Ancak ilişkilerdeki kısmi normalleşmenin dahi yerini daha çatışmacı bir ortama bırakması ve AB ve Türkiye yetkililerinin bir araya gelmesini sağlayacak hiçbir platformun kalmaması sonucunu ortaya çıkardı. Son olarak, Türkiye’nin mülteci ve göçmenleri Yunanistan sınırına yönlendirmesi ile alevlenen göç krizi kapsamında Cumhurbaşkanı Erdoğan Avrupa Komisyonu ve AB Konseyi Başkanı ile bir araya geldi. Ayrıca Alman Şansölyesi Merkel, Fransa Cumhurbaşkanı Macron ve Birleşik Krallık Başbakanı Johnson ile de bir video konferansta bir araya geldi. Bu toplantılarda mülteci konusunda Türkiye’ye yardımın devam ettirilmesi ve Suriye’de Türkiye’ye destek sağlanması taleplerinin yanında, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi de gündeme geldi. Ancak siyasi sorunlar ve AB’nin Türkiye’ye yönelik yaptırımları nedeniyle mevcut koşullarda müzakerelerin başlatılması mümkün gözükmüyor.
Gelinen noktada, Gümrük Birliği modernizasyonu müzakerelerinin başlatılması için çalışmaların yapıldığı 2016’dan bu yana dünya gündemi ve Türkiye-AB ilişkileri hızlı bir değişimden geçti. AB Brexit süreci ile sarsıldı. Hâlen de Brexit sonrasında Birleşik Krallık ile AB arasında kurulacak yeni ilişkiyi belirleyecek müzakereler AB’nin gündemini işgal ediyor. Ayrıca Birleşik Krallık’ın Türkiye için Avrupa’da Almanya’dan sonra ikinci ihracat ortağı olması bu ülkeyle Brexit sonrası Türkiye’nin de bir anlaşma müzakere etmesini zorunlu kılıyor. ABD’de Trump yönetimi ticaret savaşlarını başta Çin olmak üzere AB’ye karşı da bir politika aracı olarak kullandı. ABD’nin demir çelik ve alüminyum gibi sektörlerde gümrük tarifelerini artırması ve korumacı önlemlere başvurmasının yanında, Dünya Ticaret Örgütü’nü de baltalayacak şekilde hareket etmesi serbest ticaret sistemini olumsuz etkiledi. Buna rağmen AB Kanada ve Japonya gibi önemli ticari oyuncularla kapsamlı serbest ticaret anlaşmaları imzalayarak bu alanın lideri konumuna geldi.
AB’nin genişleme politikasını reforme etmesi ve yeni üye alımını sınırlaması zaten kötü giden Türkiye ile ilişkileri de etkiledi. Türkiye ile üyelik perspektifinin yerini alacak yeni bir ilişkinin tesis edilmesi ve Birleşik Krallık ile AB arasındaki yeni anlaşmanın Türkiye için de bir örnek oluşturabileceği beklentisi yükseldi. Önümüzdeki süreçte Gümrük Birliği’nin güncellenmesi gündemde olmaya devam edecek. Çünkü yukarıda sözü edilen sorunlar devam ediyor ve Gümrük Birliği’ni yıpratıyor. Ancak değişen koşullar ışığında Gümrük Birliği’nin müzakere çerçevesinin yeniden gözden geçirilmesi talebi ile de karşılaşabiliriz. Türkiye’nin AB’nin siyasi çekincelerini ortadan kaldıracak reform adımları atması sürecin başlamasını hızlandıracaktır. Son olarak, Covid-19 salgınının tetiklediği küresel durgunluk ortamında mevcut uluslararası bağların zayıflaması tehlikesine karşı, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi yoluyla Türkiye-AB ilişkilerinin canlandırılması iki taraf için de önemli bir öncelik hâline gelebilir.
Başlıkta sorduğumuz soruya geri dönersek, Gümrük Birliği’nin tüm bu olumsuz gelişmelere rağmen Türkiye-AB ilişkilerinin payandası olduğunu söylemek mümkün. İki taraf için de vazgeçilmez ve yerinin kolay doldurulamayacağı bir ilişki oluşturuyor. Ancak gelinen noktada, mevcut gelişmeler doğrultusunda güncellenmesi önemli bir zorunluluk hâline geldi. Eğer engeller aşılabilir ve müzakereler başlatılabilirse, o zaman gelecekteki Türkiye-AB ilişkileri açısından, üyelik olmasa da yakın bir ortaklık için fırlatma rampası işlevini de yerine getirebilir.
En son çıkan yazılardan anında haberdar olmak için bizi @PerspektifOn twitter hesabımızdan takip edebilirsiniz.