Günümüzdeki Homo Sacer: Filistinliler
Filistinliler tıpkı homo sacer gibi kurban edilemezler, ancak öldürülmelerinin de bir cezası yoktur. Kurban edilemezler, çünkü kurbanlık bir masumiyet belirtisidir, oysa onlar birçok devlete göre İsrail’e saldırdıkları için suçlulardır. Öldürüldüklerinde de öldüren cezalandırılmaz. Tüm dünyanın şu anda İsrail’e hiçbir yaptırım ve ceza uygulayamaması bunun en somut örneğidir.
- GÜLNAZ YÜCEL DURMUŞ
- 21 Kasım 2023

7 Ekim’de başlayan Hamas ve İsrail arasındaki savaş, İsrail tarafından bir soykırıma dönüştürüldü. Gazze’de şu an insanların doğrudan hedef alındığı, hastanelerin ve birçok sivil yerleşimin bombalandığı bir katliam gerçekleştiriliyor. Elektrik ve suyun sistemli olarak kesildiği Gazze, planlı bir şekilde yaşanmaz hale getiriliyor. İsrail’in tüm dünyanın gözü önünde işlediği savaş suçlarının hâlâ Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından kınanamıyor olması, devletler tarafından hâlâ güçlü ve etkili bir ateşkes çağrısı yapılamaması ve kendini müdafaa eden Filistinlilerden oluşan Hamas’ın terör eylemi gerçekleştirdiğinin iddia edilmesi, apaçık yaşanılan insan hakları ihlallerinin bükülmesine, söylem ve propaganda üzerinden çarpıtılmasına neden oluyor. Özellikle Batı ülkelerindeki yönetimlerin İsrail’i destekleyen ve Filistinlilere karşı baskıcı tavrı, ölen Yahudi ve ölen Filistinli arasında insan olma bakımından bir eşitsizliği gösteriyor. Dünya (bilhassa ABD ve Avrupa), Filistinlilerin yaşadığı soykırımı bir cezaya tabi tutmuyor.
Homo Sacer (Kutsal İnsan) Kimdir?
İtalyan düşünür Giorgio Agamben, egemen olanın hukuksal alanın hem içinde hem de dışında hareket edebildiğini, hukuku kendi arzusuna göre askıya alabilme noktasında yasal bir yeterliliği haiz olduğunu ifade eder. Egemen, tıpkı Carl Schmitt’in de dediği gibi olağanüstü hâle karar verme yetkisine sahiptir ve istisna durumunda hukukun geçerliliğini askıya alabilir. Agamben’in bahsettiği istisna hâli bir tür dışlama anlamına gelir. İstisna olan, kurallardan ve hukuktan dışlanır, kendi hukukun dışına çıkmasa da hukuk ve kurallar kendini askıya aldığında istisna olan bu hukuk düzenindeki haklarından yararlanamaz hale gelir. Hukukun egemen tarafından askıya alınması yasanın ortadan kalktığını göstermese de kurallar devam eder. Bu kurallar istisna olduğu sürece varlığını sürdürür. İstisnanın yaşandığı en belirgin örnek toplama kamplarıdır. Burada hukuk yoktur, askıya alınmıştır ancak kurallar varlığını sürdürür ve her şey egemenin kontrolündedir. Egemen kuralları/yasayı devam ettirmek için şiddeti bir araç olarak kullanır. İstisna olanın yasalar altında şiddet görmesi hem hukuk alanının dışındadır hem de bu kişi hukuk tarafından terk edilir. Bu kişi, Agamben tarafından Roma hukukunda yer alan “Homo Sacer (Kutsal İnsan)” üzerinden açıklanır:
“Kutsal insan, bir suçtan dolayı halk tarafından yargılanan kişidir. Bu kişinin kurban edilmesine izin verilmez. Fakat bu kişiyi öldüren birisi cinayet işlemiş sayılmaz. Gerçekten de tribuna hukukunun ilk yasasında şöyle denmektedir: ‘Birisinin, plebisite/kamu oylamasına göre kutsal olan bir insanı öldürmesi cinayet sayılmaz.’ Bundan dolayı da kötü̈ ya da murdar (impure) bir adama kutsal demek âdettendir.”
Öldürülmesinin bir cezası olmayan ancak kurban edilmesinin de yasak olduğu homo sacer, murdar veya Tanrı’nın malı olarak iki farklı anlama gelir. Bu nedenle onu öldürmek hem Tanrı’ya saygısızlık hem de kirlenmek anlamına gelir. Kurbanlar kutsal oldukları için törenle ölürler ve ölümlerinden dolayı cezalandırılma yaşanmaz. Fakat buna karşın homo sacer’in ölmesi ceza gerektirmezken kurban edilmesi de mümkün değildir. O hem kurban edilemeyen hem de öldürülmesi ceza gerektirmeyendir.
Homo sacer’a uygulanan şiddet esasında bir saygısızlıktır; o, istisna halinin içinde hukukun askıya alındığı ve yasaların sınırları içinde şiddete maruz kalandır. Agamben’e göre egemenin sahip olduğu yasaklama gücü devlet olmakla ilişkilendirilir. Devlet birini yasaklar ve yasaklı olan toplumsal olarak kovulur, dışlanır. Yasaklanan kişi, öldürülebilirdir.
Agamben, insan haklarının gelişimini ulus-devlet oluşumunda egemenliğin tanrıdan krala geçişiyle beraber ele alarak onun vatandaş olmakla özdeşleştiğine vurgu yapar. Ona göre İnsan Hakları Bildirgesi, tebaanın vatandaşa yerini bıraktığı ve yalnızca vatandaş olanın hakka sahip olduğu bir düzen ortaya çıkarmıştır. Agamben’e göre insanın doğuştan sahip olduğu haklar onun bir ulusun parçası olmasıyla gerçeklik kazanır. Yani insan hakları olarak ortaya çıkan haklar esasında vatandaşlık haklarıdır. Bu nedenle vatandaş olmayanlar, insan haklarına sahip değildir ve bir egemenin korumasında bu haklardan yararlanamazlar. İnsan hakları ilk ortaya çıktığında vatandaş sayılmayan kadınlar, çocuklar, deliler ve mahkûmlar bu hakların dışında kalmışlardır.
Egemenin yaşam ve ölüm üzerindeki tahakkümünün “yaşanmaya değmeyen hayat” şeklinde tezahür ederek öldürme üzerindeki yetkisini gösteren Agamben, bu istisna haline örnek olarak toplama kamplarını verir. Sömürge dönemi kampları ve Nazi kamplarında geçerli olan yasa, hukukun dışında bir istisna halidir. Tehlikenin neden olarak gösterilmesiyle hukukun askıya alındığı bu yerlerde bulunan insanların hiçbir hak ve ayrıcalıkları yoktur. Egemenin hayata ve yaşama hükmettiği bu istisna halinde, egemen yanına doktorları, bilim insanlarını, hukukçuları alarak yaşanmaya değmeyen bu hayatların öldürülmesi konusunda normatif yaklaşımlar gösterir.
Filistinliler Homo Sacer Olarak İfade Edilebilir mi?
İsrail, bir devlet olarak kabul edildiğinden beri kendini Filistin toprakları üzerinde egemen olarak gördü. Yeri geldiğinde ona devlet olma statüsü veren uluslararası hukuku dahi askıya aldı. Agamben’in bahsettiği egemenin hukuksal alanın dışında ve içinde hareket etme gücünün belirgin bir örneği olan İsrail, olağanüstü hallerde hukuku askıya alarak istisna durumunu ortaya çıkardı. Bu istisna durumu İsraillilerin hukukun içinde olsa dahi, Filistinlilerin hukukun dışına itildiği bir biçim aldı. Özellikle Hamas’ın kurulması ve Gazze’de iktidara gelmesiyle İsrail, Gazze’ye karşı hukuksal sınırı sürekli ihlal etti. Bunun en büyük nedeni, İsrail’in kendini egemen görerek hukuku ortadan kaldırıp yerine kurallar getirmesidir. İsrail, Gazze’yi abluka altına aldığından beri hukuku değil, kuralları işletmekte ve adeta bir Nazi kampı gibi istisna halini sürekli devam ettirmektedir. Özellikle 7 Ekim’den beri herhangi bir sivil veya askeri ayrım gözetmeksizin yoğun bir bombardıman gerçekleştirmesi, insanları zorla evlerinden çıkararak göçe tabi tutması ve göç yolunda bombalaması, hastanelerin bombalanarak tüm sağlık hizmetinin çökertilmeye çalışılması istisna halinin en şiddetli örneğidir. İsrail kendini egemen görme arzusunun devam edebilmesi için Gazze’ye karşı şiddetin boyutunu ve dozunu artırıyor.
Filistinliler ve özellikle Gazzeliler tüm dünyanın önünde bir soykırıma maruz kalıyorlar. Bebekler, çocuklar, kadınlar, yaşlılar ve erkekler… Hayvanlar ve bitkiler… Gazze’deki tüm canlılar İsrail’in soykırımına maruz kalıyor. Bütün bir dünya, Birleşmiş Milletler ve diğer uluslararası örgütler İsrail’e ciddi bir yaptırım uygulayabilmiş değil. Hatta onun bir meşru müdafaa savaşı verdiğini ifade ediyorlar. Buradaki absürt tutumun temelinde yatan, Gazzelilerin hayatlarının İsraillilerin hayatlarına göre uluslararası sistem tarafından “yaşanmaya değmeyen hayatlar” olarak algılanmasıdır. Filistinliler bir devlete sahip olmadıkları gibi bir devletin vatandaşlığına tabi ve onun korucuyu misyonunu da haiz değildirler. Bu nedenle uluslararası sistem onların haklarını insan hakları olarak görmez. Onlar, diğer insanlar gibi Tanrı tarafından yaratılmış insanlar olsalar da İsrail’in varlığının en önemli tehdididir. Hem vatandaş olmamaktan kaynaklı bir dışlanma ile hukukun dışına itilmişlerdir hem de İsrail’e karşı gelmelerinden ötürü öldürülmelerinin bir cezası bulunmamaktadır. Bu istisna halinde Filistinlilerin homo sacer olarak algılandığını ifade edebiliriz.
Filistinliler tıpkı homo sacer gibi kurban edilemezler, ancak öldürülmelerinin de bir cezası yoktur. Kurban edilemezler, çünkü kurbanlık bir masumiyet belirtisidir, oysa onlar birçok devlete göre İsrail’e saldırdıkları için suçlulardır. Öldürüldüklerinde de öldüren cezalandırılmaz. Tüm dünyanın şu anda İsrail’e hiçbir yaptırım ve ceza uygulayamaması bunun en somut örneğidir. Filistin’e özgü her simgenin Avrupa’daki birçok ülkede yasaklanması da onların, yani homo sacer’in yasaklı kişi olmasındandır. Batı devletleri, halklarının aksine Filistinlileri homo sacer olarak, İsrail’i ise egemen olarak görüyor. Bu nedenle yaşanan bir istisna hali olarak benimsenerek İsrail’in işlediği bütün savaş suçları görmezden geliniyor ve soykırıma sadece tanıklık ediliyor.
Egemenin yaşama ve ölüme hükmederken yalnızca şiddetten aldığı güce değil normatif güce de ihtiyacı oluyor. Bu nedenle 100 İsrailli doktor meslek ahlakını hiçe sayarak Filistinlilerin öldürülmesi için imza toplayabiliyor. Yaşatılan vahşetin, hukukun askıya alınmasına rağmen kendi kurallarıyla gerçekleşmesi için norm inşa ediliyor.
Tüm dünyadaki vicdanlı insanların örgütlenerek sokaklarda ve sosyal medyada seslerini yükseltmesi aslında egemenler tarafından homo sacer olarak görülen Filistinlilerin “gerçek ve yaşanmaya değer hayatlar” olduğunu anlamaları açısından oldukça etkili. Bu hem İsrail’in ortaya çıkardığı istisna halinin ve soykırımın durdurulması için büyük bir adım hem de Filistinlilerin hayatlarının da en az onlarınki kadar değerli olduğunu gösteriyor.
Söylem; medya ve politika aracılığıyla büyük bir güçle beraber dönüşüyor, hakikat çarpıtılıyor ve tekrar tekrar inşa ediliyor. Hamas’ın 7 Ekim’deki saldırısına karşı verilen mukabele meşru müdafaa olarak isimlendirilirken, 75 yıldır süren bir işgale karşı gerçekleştirilen saldırının da bir meşru müdafaa olduğundan hiç bahsedilmiyor. İnşa edilen söylem, egemenin istisna halini besleyerek Filistinlileri kutsal insan olmaya itip katil İsrail’i egemen sıfatıyla cezasız bırakıyor.
En son çıkan yazılardan anında haberdar olmak için bizi @PerspektifOn twitter hesabımızdan takip edebilirsiniz.

GÜLNAZ YÜCEL DURMUŞ
