Güvenilir Gıda ve Toplum Sağlığı
Sağlıklı bir yaşam sürdürmek ve kronik hastalıklardan korunmak için hayati öneme sahip olan güvenilir gıdalara adil ve eşit erişim her bireyin temel hakkıdır ve erişimdeki adaletsizlikler dünya çapında genel bir sorun olmaya devam etmektedir. Kişilerin inisiyatifine bırakılmayacak derecede önemli olan gıda güvenliği konusunda politika yapıcılar, üreticiler ve tüketiciler ortak sorumluluk almalıdır.
Henry Kissinger’a atfedilen (kendisinin söylemediğine dair söylemler de var) ve günümüzde anonim hale gelen “Petrolü kontrol ederseniz ülkeleri, gıdayı kontrol ederseniz insanlığı yönetirsiniz” cümlesi insanlık için gıdanın ihtiyaçlar hiyerarşisindeki yerini göstermesi açısından önemli bir tanımlamadır. Tarih boyunca, çoğu medeniyet gıda kıtlığı ve bunun sonucunda ortaya çıkan sosyal ve ekonomik sorunlar nedeniyle çökmüştür. Günümüzde ise bazı toplumlarda gıdaya erişim kısıtlı iken birçok toplumda aşırı gıda tüketimi ve israf göze çarpmaktadır. Genel olarak kimyasal ve katkı maddeleriyle dolu olan bu aşırı gıda tüketimi, beslenmenin sağlıklı olduğu anlamını taşımamaktadır. Bununla beraber güvenilir gıda tüketiminin sağlanamamasının, toplum sağlığı açısından global ölçekte tarih boyunca insanlığın karşı karşıya kaldığı en ciddi tehditlerden bir tanesi olduğunu yazımızda irdelemeye çalışacağız.
Güvenilir Gıda Nedir?
Dünya Sağlık Örgütü, güvenilir gıdayı zararlı mikroorganizmalar, kimyasal madde ve yabancı cisim barındırmayan, tüketildiğinde sağlığa zarar vermeyen ve insan vücuduna zararlı olabilecek mikroorganizmaları içermeyen gıdalar olarak tanımlamaktadır. Başka bir tanımda ise gıdaların üretim, işleme, taşıma, depolama aşamalarında insan ve toplum sağlığını tehdit etmeyen şartların sağlanması olarak ifade edilmiştir.
İnsanlar yaşamları boyunca daha sağlıklı ve iyi şartlarda hayatlarını devam ettirebilmek için çaba sarf etmektedir. Yaşanılan çevre ve çalışma koşulları, barınma ihtiyaçlarının sağlanması, alınan eğitim, tüketilen gıdalar,ülkelerin sistemi gibi birçok sosyal değişken insanlarla beraber toplumların refah, sağlık ve güvenliğini etkilemektedir. Bu değişkenlerin olumlu olması insanların sağlık ve huzur içinde bir yaşam sürmelerini sağlarken, olumsuz değişkenler ise insanlar için yaşamın daha fazla zorlaşmasına neden olmaktave başta sağlıklı olma hali olmak üzere bireylerin tüm dengesini negatif yönde etkilemektedir. Bu değişkenler içerisinde beslenme olmazsa olmaz bir konumda olup gıda ve gıdaya ulaşma sadece insanlar için değil aynı zamanda yeryüzündeki diğer tüm canlıların da yaşamını sürdürebilmesi için en başta gelen temel gereksinimdir.
Kentleşme ve Üretimde Dönüşüm
Endüstri Devrimi ile beraber kırsal bölgelerden kentlere akan yüzbinlerce insan geleneksel üretim biçimlerini arkalarında bırakmış ve kısa sürede gelen bu nüfus yoğunluğunu karşılayacak altyapılara sahip olmayan kentlerin çeperlerinde hayata tutunmaya çalışmıştır. On yıllar boyunca kırsal kesimden kentlere akan yığınlar beraberinde ciddi nüfus artışı ile çarpık kentleşmeyi getirmiş ve geleneksel gıda üretim biçimleri de diğer bütün ürünler gibi Sanayi Devrimi’nin karakteristik yapı taşı olan seri üretim sistemlerine yenik düşmüştür. Artan kentli nüfusa gıda yetiştirmek amacıyla ortaya çıkan üretimdeki dönüşüm, insan odaklı üretim yapmak yerine kâr odaklı üretim yapan gıda endüstrisi yaklaşımları, besin değeri düşük gıdaları ve genel olarak gıdaların tamamının güvenilirliğinde azalmayı ortaya çıkarmıştır. Mevcut gıda endüstrisi besin değeri düşük ve kimyasal maddeler ile dolu gıdalarla insanların midelerini ve zihnini doyururken, doğal besin maddelerine ihtiyacı olan hücrelerimizi aç bırakarak kronik hastalıklara giden yolların önünü açmıştır. Bunun yanında küreselleşen gıda sistemine toplumların eklemlenmesi çok hızlı olmuş, gıdaya erişim ve geleneksel beslenme kültürü bu süreç boyunca doğallığını kaybedip zamanın ruhuna uygun bir hal almış, sağlıklı beslenme ise bu seri üretim çarkları arasında adeta yok olmaya mahkûm hale gelmiştir. Hayatın hızlı aktığı şehir yaşamında, sağlıklı ve doğal beslenme yerini tek tipleşen yapay bir beslenme kültürüne bırakmış ve bu durum beslenme üzerinden geleneksel toplum yapısının dönüşümünde önemli bir rol oynamıştır. Öyle ki günümüzde restoranlar ve evlere paket servisler geleneksel mutfak yapılarının yerini almış, binlerce yılda oluşan mutfak ve yemek kültürleri yok olmanın eşiğine gelmiştir. Neredeyse her köşe başında gördüğümüz fast food restoran zincirleri, genç nesiller başta olmak üzere tüm toplumun beslenme şeklini değiştirmekle kalmamış aynı zamanda şehirli nüfusun sağlıklı ve yerel gıdaya ulaşmasının önünü tıkamıştır. Sağlıklı yerel ve organik gıdaya ulaşabilenler ise bunların üreticileri, kısmen kırsal kesimde yaşayanlar ve şehirli üst gelir grubundakiler ve bu konuda hassasiyet taşıyan bireyler olmuştur. Kentli büyük bir kesim evde yemek hazırlama alışkanlığını terk etmiş ve neredeyse her gün kendi mutfaklarının dışında bir beslenme yöntemini seçmiştir. Şehirlerde yaşayan ve sosyoekonomik seviyeleri düşük olan kesimler ise evlerinde yemek sofralarını kurmaya devam etmiş ancak besin değeri düşük ve ucuz gıdalar ile beslenmeye adeta mahkûm olmuşlardır.
Adil ve Eşit Erişim
Dünya genelinde temel gıda maddelerine erişim günümüzde milyonlarca insan için ciddi bir sorun olmaya devam etmektedir. Sadece temel gıda maddeleri değil aynı zamanda besin değeri yüksek olan güvenilir gıdalara adil ve eşit erişim de herkes için mümkün değildir. Bu adaletsiz durum birçok ülkede toplum sağlığını olumsuz yönde etkileyen en başta gelen nedenlerden bir tanesidir. Sağlıklı bir yaşam sürdürmek ve kronik hastalıklardan korunmak için hayati öneme sahip olan güvenilir gıdalara adil ve eşit erişim her bireyin temel hakkıdır ve erişimdeki adaletsizlikler dünya çapında genel bir sorun olmaya devam etmektedir. Adaletsizliğin başta gelen nedenleri arasında ekonomik eşitsizlikler, yanlış tarım ve gıda politikaları, eğitim düzeylerinin düşüklüğü, iklim değişiklikleri, bilgi yetersizliği bulunmaktadır. Beslenme açısından sürdürülebilir ve adil bir paylaşım için beslenmede adalet kavramının politikaları belirleyen ana etmen olması, çevreye duyarlı, verimli ve doğru tarım uygulamalarının teşvik edilmesi, sağlıklı beslenme ve sürdürülebilir gıda tüketimi konusunda eğitim ve farkındalık oluşturulması, gıda güvenliği ve erişilebilirliğini artıracak politika değişikliklerinin yapılması sorunun çözümü için atılacak önemli adımlardır.
Aşırı Kimyasallaşma
Güvenilir gıda ve sağlıklı yaşam arasındaki ilişki hem bireysel hem de toplum sağlığı açısından hayati öneme sahiptir. Besin değeri yüksek güvenilir gıdalar, vücudun ihtiyaç duyduğu vitaminler, mineraller, proteinler ve diğer besin öğelerini sağlar. Besin değerleri azalan ve kimyasal katkı maddeleri ile dolu olan işlenmiş gıdalar ile yapılan beslenme şekli birçok hastalığa davetiye çıkarmakta ve kronik hastalıkların önemli bir nedenini oluşturmaktadır. Gıdaların üretiminde kullanılan kimyasal katkı maddeleri ve tarım ilaçlarının hem insan hem de çevre sağlığı açısından ciddi zararları olduğu artık günümüzde açıkça kanıtlanmıştır. Adına yiyecek dediğimiz ve içinde onlarca kimyasal katkı maddesini barındıran ultra işlenmiş ürünlerin gündelik diyetin önemli bir kısmını oluşturduğunu düşündüğümüzde, sorunun başta çocuklar olmak üzere herkes için ne kadar büyük olduğunu görmek zor olmayacaktır. Kısa ve uzun vadede birçok hastalığın gelişimine yol açacağı bilinen bu maddelerin anne karnından başlayarak tüm yaşam boyunca alınması, birey ve toplum sağlığı açısından en önemli tehlikedir. Üretim aşamasında kullanılan ve insanın yaradılışına uygun olmayan aşırı kimyasallaşma, fizyolojik bir gereksinim olan beslenmeyi ve beraberinde hücresel düzeyden başlayarak organlara kadar tüm sistemi bozmuş ve kronik hastalıkların fitilini ateşlemiştir. Tarım ve hayvansal üretimdeki geleneksel yöntemlerin yerini seri üretime bırakması binlerce yıldan bu yana belirli bir beslenme şekline adapte olmuş insan organizmasını son yüzyılda adeta dumura uğratmıştır. Su ve toprağın yoğun endüstrileşme sonrasında kirlenmesi ve özellikle minerallerin eksikliği başta olmak üzere toprak yapısının bozulması, tarımsal ürünlerin besleyici değerlerinin azalmasına yol açmıştır. Kırmızı ve beyaz et üretme çiftliklerinde antibiyotikler başta olmak üzere kullanılan tüm kimyasallar artık beslenme yoluyla çocuklarımızın hücrelerinin yapay yapı taşları olmuş ve geleceğimizi ipotek altına almıştır. Beslenmede aşırı kimyasallaşmanın etkisi artık gün yüzüne çıkmış ve ortaya çıkardığı kronik sorunlarla sağlık ekonomisi ve toplum sağlığını vurmaya başlamıştır.
Besinlerin üretimindeki tüm aşamaların kontrolü, uygulanması gereken güvenlik prosedürleri, ulusal ve uluslararası gıda güvenliği standartlarına uygun üretim yapılıp yapılmadığı, üretim esnasında kullanılan kimyasallar ve bunların düzeyleri gibi konuların gelişmiş ülkelerde bile tam anlamıyla denetlenemediği günümüzde, dünya genelinde bu kurallara yeterince uyulmadığı açıktır. Tükettikleri besinlerin tohum aşamasından sofralarına gelene kadar hangi üretim aşamalarından geçtiği konusunda çoğu insanın bilgisi yok denecek kadar az olmakla beraber bu konuda maalesef herhangi bir toplumsal talepte bulunmamaktadır. Üretici lobileri ciddi bir güç olarak hem toplum hem de politika yapıcılar üzerinde gün geçtikçe etkinliklerini artırmaktadır. Tarım ilaçlarının fazla üretim ve kâr hırsı ile üreticiler tarafından bilinçsizce kullanılması ve bunun yetkililer tarafından yeterli bir şekilde denetlenmemesi gıda güvenliğini tehlikeye atan en önemli etmenlerden bir tanesidir. Gıda güvenliğinin sağlanamaması ve insanlara neredeyse denetim konusunda seçim hakkının bırakılmaması sadece bireysel değil aynı zamanda toplumsal sağlığa da vurulan büyük bir darbe olup bu duruma yerinde ve zamanında müdahale edilmediği takdirde sağlığın yavaş yavaş yok oluşu gözlerimizin önünde yaşanacak bir realite olacaktır. Bu konuda toplumsal bilinçlenmenin tabandan başlayarak gelişmesi, insanlığın geleceği, uzun vadeli istikrarı ve refahının sağlanması açısından hayati derecede önem arz etmektedir.
Toplum Sağlığı
Güvenilir gıda ile beslenme yapılamamasının hem bireysel hem de toplumsal sağlık üzerinde ciddi manada olumsuz etkilerinin bulunduğu tüm dünya tarafından kabul edilen bir gerçekliktir. Besin değeri çok düşük ve kimyasal katkı maddeleri ile dolu yiyecekler ile beslenmenin yol açacağı devasa sorunlardan bir diğeri ise bu gıdaları düzenli olarak tüketen milyonlarca insanın, tüketmeyen ya da daha az tüketen küçük bir azınlığa karşı dezavantajlı olarak hayatlarını sürdüreceği gerçeğidir. Özellikle yeni nesillerin bu tarz beslenmesinin, ülkelerin sağlık finansmanı, sosyal yapı ve toplumsal sağlığı açısından adeta bir yıkım etkisi göstereceği açıktır. Bu şekilde beslenen nesillerin önümüzdeki yıllarda hem toplumun sağlık seviyesini aşağıya çekmesi hem de sağlık sistemleri ve finansmanını çökertecek seviyelere getirmesi kaçınılmaz hale gelecektir. Düzgün beslenemediği için gelişimi yetersiz olan çocukların erişkinliklerinde hem fiziksel hem de sağlık problemleri açısından toplumda dezavantajlı bireyler olacağı bilinmektedir. Çocukların gelişim çağında güvenli ve besin değeri yüksek gıdalarla beslenmesi hayati derecede önemli olup mikro plastikler, hormonal sistemi bozan kimyasallar, ağır metaller ve burada sayamayacağımız kadar çok olan kimyasal katkı maddelerini çocuklarımızın beslenmesinden mümkün olduğunca uzaklaştırmamız gerekmektedir. Bu konuda en büyük görev politika yapıcılar ile ilgili kurumlara düşmektedir. Bunun dışında ebeveyn bilinçlenmesi ve bu alanda çalışan sivil toplum kuruluşlarının desteklenmesi önem arz etmektedir. Herkesin bu toksik besinlere bir gün mutlaka maruz kalacağı gerçeğinden yola çıkıldığında, tehlikenin bertaraf edilmesi için alınması gereken tedbirlerin bir an önce hayata geçirilmesi gerekmektedir.
Ortak Sorumluluk
Güvenilir gıda tüketip sağlıklı beslenmek, bireylerin kendi başlarına çözebilecekleri bir sorunun ötesinde toplum bilinci ve düzgün işleyen politika ve kurallarla mümkündür. Kişilerin inisiyatifine bırakılmayacak derecede önemli olan gıda güvenliği konusu politika yapıcılar, üreticiler ve tüketicilerin ortak sorumluluk almaları gereken bir konudur. Gıda güvenliğinin sağlanması için ulusal ve uluslararası düzeyde yasal düzenlemelerin yapılması ve bunların titizlikle uygulanıp uygulanmadığının denetlenmesi önemlidir. Gıda üretimi ve tüketimi süreçlerinde standardizasyonun sağlanması ve gıda denetimlerinin topraktan başlaması, birey ve toplum sağlığı açısından son derece hayati bir konudur. Alınabilecek önlemlerin başında sıkı denetimler ile beraber gıda zincirinde izleme sistemlerinin daha katı bir halde kurulup işler hale getirilmesi bulunmaktadır. Yerel toplulukların güçlendirilmesi ve yerelden ulusala doğru kurulacak gerçekçi bir denetleme sistemi ile üreticilerin sıkı denetiminin yanında eğitimlerinin tamamlanması bu konuda atılacak adımlardan bir diğeridir. Gıda güvenliği eğitimi ve bilinçlendirme çalışmalarının eğitim hayatı boyunca verilmesi, çocukluktan başlayarak bireylerin tüm yaşamları boyunca bu konu hakkında okuryazarlıklarının artmasını ve sorumluluk almalarını sağlayacaktır.
Teknolojik Gelişmeler
Güvenli gıda üretimi ve ulaşımında teknolojinin getirdiği imkânlardan faydalanmak ise sorunların çözümüne ciddi manada katkı sağlayacaktır. Geleceğin dünyasını şekillendireceği artık net bir şekilde kabul edilen dijital devrim ve teknoloji devriminin gıda güvenliğini geliştirme açısından oynayacağı rol toplumlar açısından hayati bir öneme sahiptir. Özellikle biyoteknoloji sektörünün bu konuda ortaya çıkaracağı teknoloji ve inovasyon, doğayla barışık sürdürülebilir tarım uygulamaları ve güvenli gıda için yeni nesil üretim metotlarının ortaya çıkmasını sağlayacaktır. Gıda güvenliği alanındaki teknolojik gelişmeler ve inovasyonlar, gıda izlenebilirliği, hızlı tanı kitleri ve gelişmiş koruma yöntemleri yoluyla gıda güvenliğinin artırılması gibi konularda önemli rol oynamakla kalmayıp gıda kaynaklı hastalıkların erken teşhis ve kontrolünde de etkili olacaktır. Topraktan sofraya kadar tüm aşamaların izlenmesi ve denetimlerin tam yapılması, önümüzdeki yıllarda teknolojideki gelişmeler ile mümkün hale gelecektir.
Gıda kaynaklı hastalıkların önlenmesi, kronik sağlık sorunlarının azaltılması ve bunların sonucunda sağlıklı toplum hedefine ulaşılması anlamına gelen güvenilir gıda tüketimi daha sağlıklı olma açısından daha gelişmiş bir toplum oluşturma yolunda atılacak en önemli adımdır. Son yüzyılda hem üretim hem de tüketim noktasında bozulan gıda ekosisteminin düzeltilmesi için yapılması gereken çok fazla iş bulunmakta olup her bir bireyin kendi çevresinde alacağı kişisel önlemlerin kümülatif olarak toplumun tamamına yansıyacağı açık bir gerçekliktir. Ancak bu, problemin bireysel olduğu anlamına gelmemeli, aksine tamamıyla kamusal ve politik bir sorunla karşı karşıya olduğumuz gerçeği unutulmamalıdır. Bundan dolayı sorunun bütünüyle uzmanlara ya da devlete havale edilmesi çözüm noktasında etkili olmayacak, kamusal alanda halk tarafından sorunun sahiplenilip konuşulması ve farkındalık oluşturulması çözümün ana bileşenini oluşturacaktır. Sonuç olarak sivil toplum örgütleri ve insanların bu tehdidin farkında olması, karar alıcılara baskı yapması ve yeterli önlemlerin alınmasını sağlaması, toplumsal geleceğimiz açısından hayati derecede öneme sahiptir.