Hey Corç, Versene Borç – Olmaz Maykıl, Bende de Yok
KKM’den gelecek ve ihracatçıların bozduracakları %25 döviz ile TCMB rezervleri artacak, iyice değersizleşen TL nedeniyle cari açık kapanacak, yaz aylarında turizmin başlamasıyla güneşli güzel günler görecektik. Bu hayaller ancak 2 ay sürebildi. Mart başından itibaren TL değer kaybetmeye, cari açık artmaya, TCMB rezervleri azalmaya başladı.
1970’li yılların başında TRT Televizyon yayınları Ankara’dan yapılırken, henüz yeterli altyapısı olmayan şehirlere ise “paket yayın” yapılırdı. Böylece Ankaralı bir iş insanı evinde bir ay önce seyrettiği filmi Anadolu’da kaldığı otelin lobisinde tek kanallı ekranda tekrar seyretmek zorunda kalabilirdi.
Türkiye’de ekonomi ve finans üzerine yazı yazmaya girişip de yazı sıklığınız iki haftada bir olunca da benzer bir durum oluşuyor. Piyasalar, düzenlemeler ve kurallar öyle hızlı değişiyor ki yazmayı düşündüğünüz konular hızla gündemden çıkmış oluyor.
Değişen Gündem
Bundan bir ay önce gündemde ne Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın gece yarısı “sıkı durun hiçbir şey olmasa bile bir şeyler olacak” açıklaması ne gelire endeksli senetler ne de bankalara getirilen tahvil yükümlülüğü vardı.
Bundan iki hafta önce bankaların kredi kullanmak isteyenlere %40 ve üstü faiz teklif edeceğini ve ticari kredi faizlerinin 2019’dan bu yana en yüksek seviyesine ulaşacağını da bilmiyorduk.
Bundan bir hafta önce konut kredilerinde kuralların değişeceğini, şirketlerin yurtdışı ile türev işlemi yaptığında artık kredi kullanamayacağını da bilmiyorduk.
Son düzenleme ise geçen Cuma akşamı ortaya çıktı.
Bu karar şimdilik sadece şirketleri ilgilendiriyor. Alınan BDDK kararıyla, bilançosuna veya cirosuna oranla belli bir sınırın üstünde döviz varlığı olan şirketler artık Türk lirası kredi kullanamayacaklar. Bu döviz varlığına riskten korunmak için sahip olduklarını ispatlasalar da, 3 ay vadenin üzerindeki riskleri dikkate alınmayacak.
Yasaklarsak Etkin Çalışır mı?
Görev tanımında “Kredi sisteminin etkin bir şekilde çalışması” olan kurum, Cuma akşamı aldığı kararla bankalarda limiti ve itibarı olan firmaların kredi kullanmasını döviz sahipliğine göre kısıtlamış oldu. Şirketlerin risklerini basiretli bir şekilde yönetmesi yerine “3 ayın üzerindeki risklerinizi göz önüne almayın, dağınık kalsın” diyerek günübirlik yaşamalarını da teşvik etti. Bunun görevi kötüye kullanmanın yanı sıra yetki aşımı olduğunu avukat Atasoy Zer’in paylaşımında görebilirsiniz.
Aslında bu kararın bıçak kemiğe dayanınca siyasiler tarafından alınan bir “kambiyo işlemleri veya sermaye sınırlaması” kararı olduğu net. Ancak daha 10 Haziran tarihinde Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından “Serbest piyasa kurallarından taviz verilmeyecek” diye yazılı açıklama yapıldığı için bu kararı paketleyip paydaşlara sunma işi BDDK’ya düşmüş.
Hayaller Cari Fazla, Gerçekler Sermaye Kontrolü
2021 yazından çıkarken Cumhurbaşkanı’nın ve hükümetin hayalleri oldukça büyüktü. Faizleri düşürüp, kısa vadede ortaya çıkabilecek sınırlı TL değer kaybı ve enflasyondan kaynaklanan sorunlar siyaseten göğüslenecek, ardından yatırım ve istihdam cennetine dönüşecek olan ülkemizde enflasyon ve cari açık sorunu ebediyen tarihe gömülecekti.
Ancak bu model Cumhurbaşkanı’nın “faiz sebep, enflasyon netice” teorisinden başka bir temele dayanmadığından ve B planı da olmadığından 3 ayda doların Türk lirasına karşı %100’den fazla artmasıyla duvara tosladı. 20 Aralık’ta KKM’nin ilanı ile “kur nereye giderse gitsin” söyleminden vazgeçildi ve “yönetilen kur” rejimine geçilmesi amaçlandı.
Hayallerin duvara toslaması da aslında sürpriz olmadı. Dünyada enflasyon endişeleri başlamış ve merkez bankaları faiz artırırken, Türkiye yükselen enflasyon ortamında faizleri düşürme deneyine girişiyordu. Dünyanın en derin negatif faizine sahip olması nedeniyle de hızlanan krediler yoluyla parasal genişleme artıyordu.
Tüm Cevaplar Rezervlerde
9 ayda bu noktaya nasıl geldik diye soranlar aslında tüm cevapları TCMB rezerv hesabında bulacaklar. Bu hesabı sizlere aktarmak için de Sevgili Fuat’ın hazırladığı geçen Eylül ayından bu yana Merkez Bankası’nın swap sonrası net rezervini gösteren grafiğini kullanacağım.
Yeni Hazine ve Maliye Bakanı’nın 2 Aralık’ta koltuğuna oturmasıyla beraber TCMB tarafından 128 milyar doların satıldığı “kapı arkası” yönteme geri dönüldü.
Bakan değişiminden 21 Aralık tarihinde KKM ilanı ile çekilen teslim bayrağına kadar 20 gün geçmişti. Sadece o sürede Merkez Bankası rezervlerinden 15 milyar dolar civarında swap sonrası net rezerv kaybı yaşandı. Dolar 18 liraya çıkınca cari fazla, ihracatla büyüme söylemleri rafa kaldırıldı ve KKM adında palyatif bir tedavi yöntemine geçildi.
KKM’nin Verdiği Doping
KKM aslen devletin “faiz sebep, enflasyon sonuç” söylemine kefil edilmesinden başka bir şey değildi. Yine de Cumhurbaşkanı’na ve yeni Bakan’a kısa süreliğine olsa da doping etkisi yaparak moral verdi.
Geçen sefer kazaya uğramıştık ama bu kez planlanan şuydu;
KKM’den gelecek ve ihracatçıların bozduracakları %25 döviz ile TCMB rezervleri artacak, iyice değersizleşen TL nedeniyle cari açık kapanacak, yaz aylarında turizmin başlamasıyla güneşli güzel günler görecektik. Bu hayaller de ancak 2 ay sürebildi.
Mart başından itibaren TL değer kaybetmeye, cari açık artmaya, TCMB rezervleri azalmaya başladı.
Alınan Dövizler İtinayla Satılır
Buna önlem diye ihracatçıların dövizlerinin %40’ının TCMB’ye satılması mecbur tutulunca döviz piyasasının denge tankı iyice bozuldu. Artık ithalatçının piyasadan döviz satın alabilmesi için TCMB’nin döviz piyasasında satıcı olması gerekiyordu.
Bizi yönetenlere sorarsanız bu plan Ukrayna savaşı ve petrol fiyatlarının yükselişi ile bozuldu. Oysa yüksek enflasyon ve krediler yoluyla oluşan parasal genişleme nedeniyle zaten hammadde ve gayrimenkul talebi ile iç tüketim çoktan patlamıştı bile. Enflasyon, freni patlayan kamyon gibi dar gelirlileri daha yılın başında ezmeye başlamıştı.
TCMB yılın ilk 6 ayında kendisine KKM’den gelen 30 milyar dolar ile ihracatçılardan geldiği tahmin edilen 35 milyar doların hepsini sattı. Bu satışın 18 milyarını enerji ithalatı için yaparken, kalan kısmını da ağırlıklı cari açığın finansmanı için sattı. Artık ihracatçı ile ithalatçı birbiriyle döviz piyasasında değil TCMB koridorlarında karşılaşabiliyorlardı.
Allah’ını Seven Defansa Gelsin
KKM girişleri yavaşlayınca işler rezervler yönünden iyice tatsızlaştı. KKM vadeleri de Temmuz ayından itibaren yüklüydü. KKM’den ilk 6 ayda 30 milyar dolar döviz toplayan Merkez Bankası, bu kez hem net döviz geri ödemesi yapmak, üstüne de ithalat talebini karşılamak zorundaydı.
İşte bu noktada kamunun cin fikirli finans mühendisleri tekrar ortaya çıktılar. “Enflasyonun çok altında kredilerle kârlılıklarının patlamasına yardımcı olunan şirketler de Con Ahmet’in devri daim makinesine bir el atsalar ölürler miydi? Her şeyi devletten beklemek doğru muydu?”
Böylece Cuma akşamı alınan kararla şirketlerin TCMB döviz satışlarına yardımcı olup defansa gelmeleri için alelacele bir genelge yayınlandı.
Kahvede Kumar, Karnede Zayıf Var
Bu girişimin işe yarayıp yaramayacağını anlamak için Haluk Bürümcekçi’nin hazırladığı Mart 2022 itibarıyla Türkiye Döviz Pozisyonu verilerine bakmak yeterli.
(Veriler: Haluk Bürümcekçi, Tablo: Kerim Rota)
Tablodan görülebileceği gibi elini taşın altına koyması istenen reel sektör aslında Mart sonu itibarıyla 114 milyar dolar net döviz pozisyon açığına sahip. Yani bırakın döviz satmayı, daha döviz alarak risk küçültme ihtiyacı içindeler. BDDK kararı ile mecburen satacakları dövizi de ilk fırsatta geri almaları gerekiyor.
Finans mühendislerinin göz diktiği şirketlerin yurtiçi bankalarda bulunan 75 milyar dolara yakın likit döviz varlıkları da, aslında çoktan bankalar tarafından Merkez Bankası’na swap veya zorunlu karşılık yoluyla devredilmişti. O emaneti de Merkez Bankası defalarca satarak, sonra sattığını swapla tekrar borçlanıp tekrar satarak Con Ahmet makinasının dişlilerinin içinde un ufak olmasına sebep olmuştu.
Bugün artık bankaların TCMB dışında sadece 30 milyar dolara yakın likit döviz varlığı bulunmakta. Bundan 5 yıl önce bu tutar 100 milyar doların üzerindeydi.
Finans mühendisleri kâğıt üstünde bu 30 milyarın toplayıp çarpıp karesini alsa da sistemin büyüklüğü artık bu. İtibarlı bir yönetim ve ekonomi politikaları ile enflasyonla akılcı bir mücadele olmadan artık bu çukurdan mühendislik yoluyla çıkış kalmadı.
Tabloya bakınca finans mühendislerinin fedakârlığı gerçekten döviz pozisyon fazlası bulunanlardan değil de net yükümlülüğü bulunanlardan istediğini görüyoruz. Şimdilik buna cesaret edebildiler demek ki.
Hakan Peker’in şarkısındaki gibi borç isteyenin alacağı cevap belli: “Olmaz Maykıl, bende de yok.”
https://www.youtube.com/watch?v=mLceGyrK8-A
Finans mühendislerinin tabloya bakıp “O zaman olana bi soralım” demesine sıra gelmeden seçimler yapılsa iyi olacak. Çünkü onlarda da yok Maykıl, onları da 2019’dan başlayarak sattınız bitirdiniz ya.