Hürriyet ve Özgürlük
Hürriyet ve özgürlük; politik, sosyolojik ve hatta felsefî açıdan iki farklı kökene sahip olsa da hürriyetin olmadığı yerde insanlığın gelişiminden bahsedilemeyeceği gibi özgür olmayan bir insanın da insanlığı eksik mahiyettedir. Zira “hür” olma algısı, her şeyden önce insan olma bilincinden gelmektedir.
- TUNAY ŞENDAL
- 26 Ocak 2023

Hürriyet ve özgürlük, eşanlamlı olduğu sanılan ancak farklı değerleri karşılayan iki simbiyotik kavramdır. Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinin modernizasyonundaki önemli unsurlardan olan hürriyet ve özgürlük kavramları, kavramsal olarak genellikle eşanlamlı algılanan ancak politik, sosyolojik ve hatta felsefî derinliğinde farklı alanları kapsayan iki önemli nosyondur. Özgürlük, Batı-dışı modernizasyonda salt bir kavramı ifade etmediği gibi evveliyatında özgürleşme süreci şeklinde tezahür eden modernizasyonun atfettiği ifade ve tartışmaların yansımalarını taşımaktadır. Osmanlı ve Cumhuriyet modernizasyonunda siyasal özgürlüklerle Batı-dışı gelişerek yapısal problemler kaynaklı politik çerçeve dışında bir zeminden kimlik ve kültür üzerinden yükselen modernleşme veya özgürleşme bilinci arasında çıkan çatışma; farklı iki özgürlük anlayışının doğmasına neden olmuştur. Politik bir zeminde özgürlük şeklindeki hürriyet ile politika dışında özgürleşme şeklindeki özgürlük olarak tezahür eden bu iki özgürlük telakkisi, farklı tarihsel ve düşünsel şartlar altında olgunlaşmaktadır.
1839 Tanzimat Fermanı’nın getirmiş olduğu düzene karşı, Osmanlı’daki ilerlemeler ışığında bariz önemli bir rol oynayan muhalefet, Kalemiye adı verilen Osmanlı bürokrasisi kökenli bir hareketten mütevellittir. Bu sınıf, zamanla kendi içinden Tanzimat siyasetinin yüzeyselliği ile beraber otoriter karakterine tepki gösteren ve İbrahim Şinasi, Ziya Paşa, Namık Kemal ve Ali Suavi gibi dönemin ileri gelen aydınlarını barındıran Genç Osmanlılar oluşumunu doğurmuştur. 1867 yılında Osmanlı siyasi tarihini derinden etkileyecek hadiseler vuku bulmuştur. Mustafa Fazıl Paşa’nın valilik görevinin sona ermesi sonucu görev sırası kardeşi İsmail Paşa’ya gelmiş ancak Fazıl Paşa’nın, Fuat Paşa ile yaşadığı anlaşmazlık neticesinde görevinden azledilip Avrupa’ya sürülmesiyle Mısır valiliğinde uygulanan veraset usulü sistemi değiştirilerek İsmail Paşa’dan sonra yerine kardeşi değil, oğlu geçmiştir. Bunun üzerine Osmanlı Devleti’nin sorunlarından oluşan uzunca bir mektup kaleme alan Fazıl Paşa, Genç Osmanlılar’dan bahsederek imparatorluğun sorunlarının çözümü adına meşruti yönetimi işaret etmiştir. Böylelikle basın özgürlüğü kavramında ve hürriyetin ötesinde, meşrutiyet talebini de içeren bir hürriyet ifadesi ilk defa mevzu bahis olmuştur.
Osmanlı’da Hürriyet ve Özgürlük
Hürriyet, 1860’lı yıllarda Genç Osmanlılar’ın saltanat karşısında verdikleri siyasal özgürlük mücadelesi kapsamında, kendi düşün kaynaklarının, siyasî kültür ve etimolojik anlamındaki dilde kazandığı derin felsefî atıfla Batı-dışı modernizasyon deneyimi şeklinde tezahür eden bir siyasî kavramdır. Özetle hürriyet; Genç Osmanlılar’ın özgürlüğün olmadığı bir ortamda, Meşrutiyet ile birlikte özgürlük aradıkları ve bu arayışta ürettikleri şahsına münhasır siyasal bir kavramdır. Osmanlı’daki hürriyet kavramı, Batı’dan salt taklit yoluyla alınmış bir unsur olmadığı gibi öz deneyimle keşfedilmiş bir hareketi teşkil etmektedir. Dolayısıyla Osmanlı’daki hürriyet telakkisi, belirli düşünce sahiplerinin kalıplarındaki gibi entelektüel birikim ve felsefeden uzak, yalnızca baskı altında Batı’dan kopyalanan bir zihniyetten doğmamıştır.
Özgürlük ise daha ziyade zihinlerde Fransız İhtilali, Rousseau ve Avrupa-merkezci literatürdeki “liberté” kavramını canlandırırken Yıldıray Oğur’un (2005) tezinden atıfla Osmanlı’da ilk zamanlar liberté kavramını “serbestiyet” kelimesi karşılamıştır. Osmanlı’daki klasik dönemde devlet, toplum üzerinde değil, toprak üzerinde bir hâkimiyet inşa etmiştir. 19’uncu yüzyıl sonrasındaki modern devlet modelinde ise iktidar, kendisini devlet dairelerindeki şekli uygulamalar ve telgraf, demiryolları, jurnalcilik vasıtasıyla kamuda daha belirgin olarak hissettirmiştir. Keza Genç Osmanlılar’ın devlet tenkidi de işte bu modern devlet hakimiyetine karşı gelişmiştir. Oğur, modern devletin hâkim anlayışını “Hobbesçu bir özgürlük” olarak nitelendirirken Hobbes’un özgürlük ile iradeyi eşitlediğini ancak herkesin istediğini yapamadığını söylediğini ekleyerek Hobbes’un herkesin tamamen özgür olduğu koşulların bir tek doğa için geçerli olduğunu belirttiğini aktarmıştır.
Bireylerin diğer kişilerin haklarına saygı duyarak hiç kimse tarafından zorlanmadığı ve engellenmediği, Locke’un doğal haklar geleneği kaynaklı özgürlük ise 1930’lu yıllar Türkiye’sinde yürütülen kültür devrimi çalışmaları ve dilde sadeleştirme çabaları neticesinde hürriyetin karşısında üretilen bir kavram olarak doğmuştur. Özgürlük, apolitik bir kimlikle insanın iç dünyasındaki felsefî bir egemenlik anlayışını karşılamaktadır. Niyazi Berkes’in yorumuyla kutsalın tahakkümünden kurtulmak anlamına gelen bu özgür olmak halinin aksi alternatifi “Batılı olmayan toplum” manasına gelirken, bu bağlamda Garplılaşma, Batılılaşma, laikleşme, çağdaşlaşma, terakki gibi nosyonlar özgürlüğün kapsamı alanını işaret etmiştir.
Kavramlar Arası Temel Farklar
Hürriyet ve özgürlük kavramları arasındaki temel fark, hürriyetin politik bir tartışma alanı içinden doğarken özgürlüğün ise siyaset sahası dışındaki bir zeminde yükselmesinden kaynaklanmıştır. Osmanlı’nın son dönemlerinden başlayarak Cumhuriyet’in erken dönemlerinde karakteristik bir hal kazanan modernizasyondaki siyasal özgürlükler ile özgürleşme süreci arasında vuku bulan çatışma; özgürlük kavramının siyaset arenasından sıyrılarak insanın düşün dünyasındaki içsel bir alana dönüşmesiyle ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla hukukî, ahlâkî, vicdanî, aklî ve kurallı hayat anlamına gelen hürriyet, siyasetin doğurduğu ve devlet ölçülü bir iradeyi kapsarken, özgürlük ise sınırları insanın felsefî dünyasında çizilen ya da çizilemeyen bir “sınırsızlığı” resmetmiştir. Toplumun hürriyetini âdil yasalar sağlarken yasaların gayesi; bireysel hak ve hürriyetleri güvence altına alarak başkalarının baskılarının engellendiği adil paylaşımı tesis etmektir. Bu düzeni inşa edecek olan da bireylerin ortak bir akılda buluştuğu anayasal düzenlerdir. Dolayısıyla anayasada “özgürlük” kavramından daha ziyade “hürriyet” vurgusunun kullanılması da tesadüf değildir.
Hürriyet ve özgürlük arasındaki tartışmalara farklı bir biçimde yaklaşan İsmet Özel (1996): “Neden ‘hürriyet’ demiyorum da Türkiye’de Batıcılaşmış aydınların kullanmaktan hoşlandıkları ‘özgürlük’ kelimesini kullanıyorum? Çünkü hürriyet kelimesi Türkçeye Batılı bir kavramın tercümesi olarak girmiş: Fransızcadaki liberté veya İngilizcedeki freedom kelimelerini ifade etmek için ‘hürriyet’ demişler 19’uncu yüzyıl Türk aydınları. Hürriyet kelimesinin felsefi veya siyasi bir anlamı var. Bu anlamı itibarıyla da İslâmî anlayışa cephe alan bir kavram. Ama benim görüşüme göre hürriyet kelimesini Türkçeleştirmek gayretiyle türetilen özgürlük kavramı bu nakısadan arınmış” ifadeleriyle başka bir pencere açmıştır. Taha Akyol ise: “Özgürlük kelimesini de yeri geldiğinde kullanırım ama asıl tercihim ‘hürriyet’tir. Neden mi? Namık Kemal unutulmasın diye. Arapçada ve fıkıhta “hür” kelimesi, köle statüsünde olmamak anlamındadır. Namık Kemal’den itibaren hürriyet kelimesi artık seçme hürriyeti, din ve vicdan hürriyeti, fikir ve ifade hürriyeti, eleştiri hürriyeti, yani otorite karşısında hür olmak anlamını kazandı” cümleleriyle hürriyetin tarihsel önemini vurgulamıştır. Özellikle tasavvuf ve felsefe kitaplarında hürriyet, ahlâkî anlamıyla daha fazla yer edinirken Fârâbî, kerem ile eşanlamlı tuttuğu hürriyeti, kibirlenme ve alçalma gibi iki aşırı insani kutbun ortasında yer alan ahlâkî bir erdem olarak ifade etmiştir.
Hürriyet ve özgürlük; politik, sosyolojik ve hatta felsefî açıdan iki farklı kökene sahip olsa da hürriyetin olmadığı yerde insanlığın gelişiminden bahsedilemeyeceği gibi özgür olmayan bir insanın da insanlığı eksik mahiyettedir. Zira “hür” olma algısı, her şeyden önce insan olma bilincinden gelmektedir. Zygmunt Bauman’ın (2015) ifade ettiği gibi, “Özgür olanlar yönetir, özgür olmayanlar yönetilir.”
En son çıkan yazılardan anında haberdar olmak için bizi @PerspektifOn twitter hesabımızdan takip edebilirsiniz.

TUNAY ŞENDAL
