Husilerin Amacı Ne?

Kasım’ın ortasından beri Yemen’deki İran destekli Husi hareketi hâkim oldukları Hudeyde Limanı’nı kullanarak Kızıldeniz’den geçen gemilere saldırılar düzenliyor. Peki bu saldırıların Filistin’e bir faydası olur mu? Husilerin bu hamlelerle temel amacı ne?
7 Ekim’den bu yana Ortadoğu zor bir dönemden geçiyor. Gazze savaşının etkilerini ve unsurlarını anlamak için bölgesel politikalara farklı açılardan yaklaşıyoruz ve ‘tünelin sonunda Filistin için ne çıkar’ sorusuna bir cevap arıyoruz. Fakat bölge siyaseti yeni etkenleri dahil ederek hem Filistin hem de diğer aktörler için süreci daha da zorlaştırıyor.
Kasım’ın ortasından beri Yemen’deki İran destekli Husi hareketi hâkim oldukları Hudeyde Limanı’nı kullanarak Kızıldeniz’den geçen gemilere saldırılar düzenliyor. Öncelikle şunu söylemekte fayda var, bir İran eksenli direniş grubu olan Husiler için İsrail’e savaş açma söylemi, kısacası Filistin’e destek yeni bir durum değil. Henüz ‘Husilere’ dönüşmeden önce bile Zeydilerin temel sloganı ‘Amerika’ya Ölüm, İsrail’e Ölüm, Kahrolsun Yahudiler’ idi. Gerek Hüseyin el-Husi’nin konuşmalarından oluşan Risaleler’de (Malazim), gerek Abdülmelik El-Husi’nin 2004’ten bu yana yaptığı konuşmalarda İsrail nefreti temel bir unsur oldu. Bu noktada asıl sorulması gereken iki soru var: Birincisi, Husilerin Kızıldeniz’deki saldırılarının Filistin’e bir faydası olur mu? İkincisi, Husilerin bu hamlelerle temel amacı ne?
Önce saldırıların tabiatına ve Yemen’deki sürece dair biraz bilgi verelim.
Husiler Yemen’de Ne Durumdalar?
Husilerin şu an Suudi Arabistan’la bir yumuşak müzakere süreçleri var. Gazze savaşı başlamadan hemen önce bir iletişim kanalı oluşmuştu ve Riyad-Tahran arasında buzların erimesi, Muhammed bin Selman’ı (MbS) Yemen’den çıkaracak bir adım haline gelmeye başlamıştı. Fakat Gazze’de yaşananlar hem bölgenin ve liderlerin odağını kaydırdı hem de MbS’nin diplomatik olarak düşük profil bir liderlik sergilemesi, İsrail’le ilişkileri yumuşatma beklentisi olarak okundu ve İran çevrelerinde iyi görülmedi. Suudi Arabistan kurumsal olarak adımlar atıyor ve Dışişleri Bakanı oldukça görünür, öne çıkan bir figür, fakat Krallığın Filistin direnişi için tam performans çalışmadığı imajı İslam dünyasında yerleşik bir kanı. Bu durumu tetikleyen fiziki unsurlar da oldu, aşağıda bahsedeceğim.
Husilerin Kızıldeniz’deki Saldırıları
Husiler ABD’nin deniz filosu Akdeniz’e konuşlandığından bu yana füze ve roketlerle bir şekilde kuzeydeki hedefleri ve temelde donanmayı vurmaya çalışıyorlar. ABD’nin Kızıldeniz’de güvenliği sağlayan füze kruvazörleri (USS Carney) Husilerin ataklarına karşı savunma yaptılar ve uluslararası camiayı bu noktada uyardılar. Burada paylaşılan bir detaya göre, füzelerden birisi Suudi Arabistan hava savunma sistemine takıldı ve düşürüldü. Husi lider, Abdülmelik el-Husi’nin kuzeni olan ve siyasi büro için çalışan Muhammed el-Husi, Suudi Arabistan’ı Hamas direnişine katılmalarına fiziken engel olmakla suçladı. El-Husi, X üzerinden yaptığı paylaşımda, Hamas’a destek olmak için Husilerin önünde Suudi Arabistan sınırının ve Kızıldeniz hakimiyetinin engel olduğunu yazdı. Diğer bir deyişle, Suudi Arabistan Ortadoğu’da Filistin’e askeri olarak destek oluşmasına engel bir unsur olarak tasvir edildi. Bu söylemin elbette bölgede büyük bir karşılığı yok, temelde İran destekli grupların ortak ifadeleri bu yönde oluyor. Fakat burada asıl mesele, Husiler ve Suud yönetimi arasında ilişkilerin tekrar daha gergin bir hatta taşınması. Husilerin Yemen’de hem ekonomik hem de siyasi olarak hâkimiyet sorunları var. Marib’deki petrol kaynaklarına hâlâ ulaşabilmiş değiller. Fakat Hudeyde Limanı sayesinde Kızıldeniz’deki atakları gerçekleştirebiliyorlar.
İlk olarak 19 Kasım’da sahibinin İsrailli bir işadamı olduğunu öne sürerek bir gemiye el koydular ve sonrasında da gemilere saldırıları devam etti. Bunun üzerine, Kızıldeniz’i ve Babülmendep Boğazı’nı geçiş olarak kullanmayı planlayan firmalar (Hapag-Lloyd ve Maersk gibi) alternatif güzergâhları tercih edeceklerini açıkladılar. Husilere dair haberleri duyuran sosyal medya hesaplarına göre, hareketin temel amacı İsrail’le ilişkili gemilere saldırmak ki diğer gemilerin endişe etmesine gerek yok. Hareketin sözcülerinden Yahya Saree de benzer bir açıklama yaptı. Fakat ABD bu geçiş yolunu kullanan diğer ülkeleri de kolektif bir savunma mekanizması kurmaya çağırarak Husilere karşı tedbir alacağını ve gerekirse saldıracağını açıkladı. ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin’ın açıkladığı Refah Muhafızı Operasyonu adı verilen bu ortak savunma grubuna, İngiltere, Fransa, İtalya, Hollanda, Norveç, İspanya ve Bahreyn’in katıldığını duyuruldu.
ABD, Husileri uyardı ve devam ederse saldırıyla karşılık verebileceğini söyledi, fakat Gazze’de savaş devam ederken böyle bir hamle rasyonel olur mu yoksa bölgede daha büyük çapta bir sorun mu yaratır? Gazze savaşının yalnızca Filistin-İsrail arasında kalmasını isteyen hâkim siyasi tavrın, Husilere saldıracağını düşünmüyorum, fakat başla şekillerde hareketi sıkıştırabilirler.
Husilere Yeni Bir İmaj
Önceki yazılarda Husilerin Yemen’in merkezi hükümetinin tekdüze politikalarına ve Suudi Arabistan baskısına direnmek amacıyla yerel bir Zeydi hareketten nasıl önce paramiliter bir gruba sonra da yarı devlet modeline evirildiğini yazmıştım. 7 Ekim’den bu yana gerek Husi siyasi bürosundan isimlerin, gerek sosyal medyada oluşturulmuş ve grup adına paylaşım yapan hesapların hareketlerini takip ettiğimizde, yeni bir imaj söylemi etrafında birleştiklerini görüyoruz ki asıl tehlike de bunun altında yatıyor. Yukarıda belirttiğim gibi Filistin desteği Husiler gibi İran tarafından desteklenen ve Şii söyleme yakın bir grup için yeni bir durum değil. Üstelik hareket, Suudi Arabistan’ın Batılı güçlerin de içinde olduğu bir bölgesel askeri koalisyona yenilmemiş bir gerilla olarak kendini başarılı bir yerde görüyor. Askeri başarıya ek olarak Husiler, idaresinde olan alanlarda Hizbullah’a benzer şekilde, toplumu ilgilendiren hemen her sosyal unsura ‘Husice’ bir tutum ekliyorlar. Ek vergiler, kızların okuması, kadınların giyinmesi, medya propagandası, eğitim kampları, evlilik kuralları ve aşiretler arası ilişkiler Husi liderinin telkin ettiği şekilde yapılıyor. Bu durum yalnızca Yemen’in yerleşik ve kadim toplumsal kültürünü bozmuyor, organik olmaktan uzak bir ideolojik yeni düzen de kuruyor. Bu yeni düzen, Husilere bağlı alanların Yemen’in diğer kısımlarından iyice kopmasına neden oluyor ve Yemen’in ileride tekrar birleşmesine engel teşkil ediyor. Yemen’de büyüyen nesil, Husilerin oluşturduğu parçalı devlet sisteminde büyük Yemen’den kopuk yapay bir kimlikle büyüyorlar.
Şimdi bu oluşturulan kimliğe 2015’ten beri Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne (BAE) yenilmemiş bir askeri imajı da ekleyerek kendilerini Filistin’e destek veren bir direniş grubu olarak tanıtıyorlar. Bu durum doğru, Husiler Hamas’a ve temelde Filistin direnişine destek veriyorlar, fakat bu durum Yemen’de yol açtıkları hasarı görmezden gelmeyi sağlar mı? Husilerin adını ilk kez Kızıldeniz’deki saldırılarıyla ve İsrail karşıtı propaganda videolarıyla duyan insanlar, muhtemelen siyasi isimleri Yemen’in resmî temsilcisi sanıyorlar. Çünkü sosyal medya özgeçmişlerinde Yemen devleti sözcüsü, Yemen ordusu üyesi vesaire yazdığı için ve bu konularda oldukça kısıtlı internet bilgisi olduğu için dünya genelinde pek çok insanın Husileri bir yasal kuruluş, grup sandığına nerdeyse emin olabiliriz. Yemen’de savaş sürecindeki rolleri, kıyımları ve süregelen baskıları basında az biliniyor ve halk arasında sosyal medya unsurlarıyla adeta meşhur oldular. Hesaplarında yapılan paylaşımların altındaki yorumlar, bir dönem bölgedeki başka silahlı örgütlerin yaptığı gibi küresel destekçi topladıklarını ve isimlerini Filistin davasıyla -tabiri caizse- ‘temize çektiklerini’ gösteriyor.
Husiler, Kızıldeniz’deki saldırılarını ön plana çıkarırken İngilizce altyazılı videoları da sık paylaşmaya başladılar. Yahya Saree’nin Gazze’de yaşananlar ve Yemen’in 2015’ten bu yana yaşadıklarını karşılaştırdığı konuşmasında, ‘Orada ne yaşanıyorsa biz de aynı yaşıyoruz, ikisinin de arkasında Amerika var. Eğer Suudi Arabistan ve BAE bizi hâlâ yeneceklerini düşünüyorlarsa, buradayız ve savaşa hazırız’ vurgusu önemliydi. Çünkü İngilizce altyazı ile paylaşılan videoda, Yemen, Husiler, yalnızca bütün imkânsızlıklarına rağmen Filistin’e destek olmuyor bir de Filistin gibi bir zulüm yaşıyor mesajı vardı. Bu video yalnızca bir örnek, 7 Ekim’den bu yana benzer pek çok yayın yapıldı.
Peki Filistin’e Bir Faydaları Dokunuyor mu?
Husileri yakından takip eden araştırmacı Nadwa Dawsari’ye göre, Husiler zaten Kızıldeniz’de bir saldırı planlıyorlardı, Gazze onlara sadece bunun için ‘gerçek’ bir neden verdi. Kızıldeniz üzerinden küresel ticareti riske atmak ve ilgi toplamak, hareketin imajı ve bilinirliği açısından önemli oldu. Husiler, El-Kaide ya da DAEŞ gibi doğrudan savaşçı ithal ederek büyüyen bir hareket değiller ama yabancı savaşçılara tamamen kapalı olduklarını da söyleyemeyiz. Burada asıl önemli olan, kendilerini Filistin meselesi ile bir kere daha güçlü bir direniş grubu olarak göstermek, buna paralel olarak bölgenin ve dünya siyasetinin ilgisini Gazze’den alıp Aden Körfezi’ne getirmek. İsrail soykırımı bitirene kadar bu saldırılara devam edeceğini söyleyen Husilerin beklentisi gerçekten Kızıldeniz’de güvenliği sağlamak adına Gazze savaşının duracağı mı? Buna pek ihtimal vermiyorum.
Bir diğer soru, İran destekli gruplar arasında bir rekabet var mı? Hizbullah çatışmayı Lübnan’a taşımamak üzere temkinli bir çizgide ilerlerken ve Hamas, operasyonun beyninin yalnızca Filistin direnişi olduğunun altını çizerken, yıldızı parlayan İran unsuru Husiler mi oluyor? Bütün bu sorular ve propaganda etrafında ‘Husilerin amacı nedir sorusu’ kısa bir cevapla açıklanamıyor, fakat Gazze savaşı sonrasında Ensarullah’ın daha küresele seslenen bir hareket olmaya çabaladığını görüyoruz. Filistin davasına paralel olarak Yemen’deki sorunları dünyanın gündemine taşımak ve Husilerin ‘haklı davasını’ duyurmak beraber ilerleyen hedefler diyebiliriz. Bu durum her halükârda Körfez monarşilerini zora sokabilir, Filistin’e bir faydası olur mu, muallak bir soru.

BETÜL DOĞAN AKKAŞ
