İklim Değişikliği Hakkında Ne Düşünüyoruz?
İklim değişikliğinin artık bireysel çabaları desteklemek veya teknolojik gelişmeleri teşvik etmekten ziyade kapsamlı bir kamu politikası olarak tartışılması gerekiyor. Toplumun bu konuda nabzını tutmak şüphesiz çok önemli ama daralan fırsat penceresi hızlı ve radikal politikaları acil kılıyor.
İklim değişikliğinin etkilerini gün geçtikçe daha fazla hissediyoruz. Batı Avrupa sıcak hava dalgasıyla karşı karşıya. İngiltere’de tarihteki en yüksek sıcaklıklar ölçüldü. İspanya ve Portekiz yoğun orman yangınlarıyla boğuşuyor. Dünya Meteoroloji Örgütü, bundan sonra sıcak hava dalgalarının daha sık bir şekilde yaşanacağını belirtiyor. Bilim dünyasının iklim değişikliğine dair senaryoları düşünülenden çok daha erken hayata geçiyor. BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, “Dünyanın yarısı sel, kuraklık, aşırı fırtınalar ve orman yangınlarının yaşanabileceği tehlike bölgelerinde bulunuyor. Hiçbir ülkenin bağışıklığı yok ama buna rağmen fosil yakıt bağımlılığımızı desteklemeye devam ediyoruz” diyor.
İklim Krizi Endişeyi Artırıyor
Peki toplumlar iklim değişikliğini nasıl algılıyor? Etkilerini hissettikleri gelişmeleri nasıl yorumluyorlar? ABD’de PEW Research ve Yale Program on Climate Change Communication (Yale İklim Değişikliği İletişimi Programı), Avrupa’da ise Eurobarometer düzenli yaptıkları kamuoyu araştırmaları ile Avrupa ve Amerikan toplumlarının iklim ile ilgili görüşlerini kayıt altına alıyor. Araştırmalarda iklim değişikliğinin nedenlerine, sonuçlarına, mücadele için geliştirilen politikalara, sorumluluğu olan aktörlere dair sorular soruluyor.
Ülkemizde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, 2012 yılında Türkiye’nin İklim Değişikliği II. Ulusal Bildiriminin Hazırlanması Projesi çerçevesinde Türkiye genelini temsil eden 3.166 kişiyle bir anket yaptı. Bu tür anketlerin başat sorusu olan “İklim değişikliğinden endişe duyuyor musunuz” sorusuna katılımcıların yüzde 66’sı “evet” yanıtını verdi. Tam 10 yıl önceki bu anketin sonuçlarına göre toplumun ilgi düzeyinin yüksek, bilgi düzeyinin düşük olduğu, iklim değişikliğinin nedenleri ve alınması gereken önlemlerin yeterince bilinmediği tespit edildi.
Anket, kentte yaşayanların iklim değişikliğini mevsim değişikliği, hava kirliliği, küresel ısınma, ozon tabakasının delinmesi ile; kırsalda yaşayanların ise kuraklık/susuzluk, hava şartlarının bozukluğu, doğal dengenin bozulması ile ilişkilendirdiği ortaya koydu. O dönemde iklim değişikliği henüz doğrudan insan yaşamıyla ilişkilendirmiyordu. Araştırmaya katılanların sadece yüzde 10’u kamu kurumlarının iklim değişikliği ile mücadele kapsamında yaptığı çalışmaları biliyordu. İklim ve çevre ile ilgili konularda en çok bilgi alınan kaynakların başında TV programları (yüzde 46,7) ve TV haberleri (yüzde 43,9) geliyordu.
İklim Haber ve KONDA Araştırma, son yıllarda yaptıkları ortak araştırmalarla bu literatüre önemli katkılar sunuyor. 2018, 2019, 2020 ve 2021 yıllarında Türkiye’de iklim değişikliği algısı üzerine gerçekleştirdikleri anketler karşılaştırmalı sonuçlar elde etmek açısından önem arz ediyor. Elbette dört yılda büyük değişimler gözlemlemeyi beklemek yanıltıcı olur. 10 yıl ise iklim konu olduğunda anlamlı bir kesit olabilir. İklim alanı yerel, ulusal ve uluslararası dinamiklerin iç içe geçtiği, çok değişkenli, çok aktörlü bir süreç.
İklim Politikaları ve Hedefleri Bilinmiyor
Türkiye, 2015’te imzaladığı Paris Anlaşması’nı Ekim 2021’de TBMM’de onayladı. İklim Haber ve KONDA’nın Aralık 2021 tarihli son araştırmasına göre toplumun sadece yüzde 25’lik bir kesimi anlaşma hakkında bilgisi olduğunu söylerken, yüzde 24 ise mecliste onaylandığını bildiğini ifade ediyor. Ekim 2021’de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıkladığı 2053 yılında sıfır karbon emisyonuna ulaşma hedefi hakkında bilgi sahibi olanların oranı yalnızca yüzde 17. İklim değişikliğine karşı ne yapılması gerektiğine dair ankette sunulan çözümlerde (yeşil alanların korunması, enerji verimliliği, termik santrallerin kapatılması gibi) 2020’ye kıyasla 5 ila 10 puan artış gözlemleniyor.
2019 tarihli ankette toplumun yüzde 55’i merkezi hükümetin ve yerel yönetimlerin iklim krizi konusundaki çabalarını yetersiz buluyordu. İklim inkârcılığı Türkiye’de karşılık bulmuyor. Toplumda etkili iklim politikalarına dair bir talep olduğunu söylemek mümkün. İktidar ve muhalif seçmen kümelerinin iklim krizi konusunda da yavaş yavaş ayrıştığını gözlemleyebiliyoruz. Medya, özellikle de televizyon iklim konusunda da temel bilgilenme kaynağı olmaya devam ediyor. Bakanlık’ın 2012 anketine katılanların yüzde 74’ü ilköğretim ve liselerde iklim değişikliği dersi verilmesi gerektiğini ifade etmişti. Geçtiğimiz 10 yılda müfredata iklim ile ilgili dersler ancak seçmeli olarak eklenebildi.
Araştırmalarda Sorulmayanlar
Ülkemizde son 10 yılda iklim değişikliği ile ilgili yapılan tüm kamuoyu araştırmalarının öne çıkan yönü, toplumun iklim değişikliğini endişe verici bulması. Dünyada farklı toplumların düşüncesi de bu yönde. Ekonomik, siyasal ve sosyal krizlerle uğraşırken bir de iklim krizi ile yüz yüzeyiz. İklim değişikliği kaynaklı sorunlara maruz kalma arttıkça endişe ve farkındalık artıyor. Eğitim düzeyi arttıkça bilgi düzeyi de yükseliyor. Bununla beraber, net sıfır karbon emisyonu hedefi gibi somut ve teknik hedefler bilinmiyor. Aynı zamanda iklim alanındaki uluslararası hedefler ve politikalar konusunda da bilgisizlik söz konusu.
Anketlerde pek değinilmeyen bir konu ise iklim politikaları için harcanan veya harcanacak kamu kaynakları. Fosil yakıt şirketlerine verilen teşvikler, yeni planlanan kömürlü termik santral yatırımları da konu edilmiyor. İlk dönem anketlerde yurttaşların çevresel ürünlere ne kadar daha fazla ödeme yapacağına dair sorular bulunuyordu. Genellikle şirketler, yeşil ürünlere dair kamuoyu algısını iklim değişikliği ile ilişkilendirerek anlamaya çalışıyorlar. İklim değişikliği ile mücadelede azaltım politikaları ön plana çıkarılıyor, yakın gelecekte daha çok ihtiyaç duyacağımız uyum politikaları ise es geçiliyor. Türkiye genelini kapsayan araştırmaların yanı sıra yerel yönetimleri de içine alacak şekilde bölgesel düzeydeki araştırmalar da yerelin ihtiyacına uygun iklim politikaları geliştirilmesinde destek olabilir. İklim değişikliğinin artık bireysel çabaları desteklemek veya teknolojik gelişmeleri teşvik etmekten ziyade kapsamlı bir kamu politikası olarak tartışılması gerekiyor. Toplumun bu konuda nabzını tutmak şüphesiz çok önemli ama daralan fırsat penceresi hızlı ve radikal politikaları acil kılıyor.