Irak Seçimleri 2021: İsyandan Siyasete
Protesto hareketi güçleri Iraklı gençleri kurumsal siyasete dahil olmaya ikna ederse 2021 seçimleri, tüm sorunlarına rağmen, önemli olabilir.
- AKEEL ABBAS
- 20 Ekim 2021

Irak’ta 10 Ekim’de gerçekleşen erken seçim büyük sürprizlerle sonuçlanmadı. Seçime katılımın düşük olacağı beklentisinin farkında olan iktidar partileri seçmenleri seslerini duyurmak için sandıklara akın ettiler ve seçimden kazançlı çıktılar.
Oldukça örgütlü siyasal aygıtı ve disiplinli bir parti tabanı olan, Irak’ın dini lideri Mukteda es-Sadr’a bağlı Sadr bloğu resmi olmayan sonuçlara göre yaklaşık 73 koltuğu alarak seçimden en kazançlı çıkan grup oldu.
Meclis Başkanı Muhammed el-Halbusi liderliğindeki Takaddüm koalisyonu 43 koltukla meclisteki en büyük ikinci koalisyon oldu. Irak Eski Başbakanı Nuri el-Maliki başkanlığındaki Dava koalisyonu ise 37 koltukla seçimden üçüncü çıktı.
Seçimin kazananı olan bu üç grup da siyasi iktidar sınıfından. Esasen bu seçimle oylar karılıp eski oyuncular arasında yeniden dağıtılmış oldu. Dolayısıyla seçimlerin erkene alınması çağrısının asıl nedenini oluşturan “değişim”i getirmedi.
Parçalı Bir Parlamento
Sonuçlara bakılırsa yeni parlamento öncekinden çok daha parçalı olacak ve bu dağınıklık o “eski” inatçı güç dağılımı siyasetinin bir kez daha egemen olmasını sağlayacak gibi görünüyor.
Bu durum her bir siyasi bloğun parlamentodaki ağırlığına dayanan, bu nedenle parti çıkarının ulusal çıkara üstün geldiği ve çok eleştirilen “kabine dağılımı”nın da dahil olduğu zor ve olasılıkla uzun bir hükümet kurma sürecine neden olabilir.
İkincisi, parçalı bir parlamento pek çok siyasi paydaşın önemli ölçüde farklılaşan ve kimi zaman birbiriyle uzlaşması mümkün olmayan çıkarlarının hesaba katılması gereken etkisiz ve beyhude bir karar alma süreci anlamına gelecektir.
Geçtiğimiz pazar günü yapılan seçim, katılım oranının düşüklüğü nedeniyle, Irak halkı arasında rejimin meşruiyetinin ciddi biçimde etkisini kaybetmiş olması sorununa dikkat çekememiştir.
Seçime daha yüksek oranda katılımın sağlanması bu sistemin tamahkar yandaşlığına ve çürümüşlüğüne kızgın olan çoğunluğun gözünde itibarını büyük ölçüde kaybeden 2003 sonrası siyasal düzenin sokaktaki meşruiyetini eniden kazanması bakımından önemliydi.
Eski seçim kanununun yaptığı gibi büyük partileri kayırmayan, daha iyi ve daha denkleştirici bir kanuna uygun olarak gerçekleşen bu erken seçim, siyasi sınıfın altı ay süren ve ülke genelinde sempati toplayan kitlesel protesto gösterilerinin ardından muhalif Iraklılara verilmesine razı geldiği önemli bir “taviz”di.
Seçimlerin organizasyonundan sorumlu olan Irak Yüksek Seçim Kurulu, 10 Ekim’de gerçekleşen seçime 22 milyon kayıtlı seçmenin 9 milyonunun katıldığını, yani seçime katılım oranının yüzde 41 olduğunu açıkladı. Analistler ve seçimi boykot edenler, bu açıklamanın hemen ardından bu rakamlara itiraz ettiler.
Bazı siyasi gruplar, gerçek rakamın oy vermek için kayıt yaptırmayı reddeden beş milyon Iraklıyı hesaba katmadan oy kullanma hakkına sahip yaklaşık 27 milyon seçmenin yüzde 34’üne denk geldiğini ileri sürerek Seçim Kurulu’nu sayıları şişirmekle suçladı. Hatta kimileri, seçim günü ülke sokaklarının büyük ölçüde boş olduğunu dikkate alarak fiili olarak dokuz milyonun oy kullanmış olduğu iddiasına da itiraz ediyor.
Buradan Çıkarılacak Sonuçlar
Bu seçimden çıkan üç sonuç var. İlki oylamanın şeffaflığı. Oyları kaydeden makinelerdeki teknik iyileştirmeler, oy vermenin daha çok bilgisayarlaşan bir süreç olması, daha iyi ve korumalı oy kartları ve sonuçların çabuk açıklanması (oy verme işleminden sonra 24 saat içinde) seçimde hile yapılması ihtimalini azaltıyor.
İran yanlısı Fetih koalisyonunun seçim sonucuna karşı olumsuz tepkisine rağmen, şeffaflığı artırmaya yönelik bu yeni tedbirler, bu konuda şüphesi olan çoğu Iraklının seçimlerin güvenilirliğine ilişkin kuşkularını biraz olsun gidermiş olmalı.
İkincisi ise Irak siyasetine taze bir soluk getirmek. Bu da “dışarıdakiler”in hep olduğu gibi parti kayırmacılığı yoluyla değil, halktan yetki alarak siyasi oyuna girmeleriyle mümkün olur.
Kaynak yetersizliği, yeterli kampanya tecrübesi olmayışı ve seçim boykotu gibi şanslarını azaltan ve başarılı olma ihtimalini düşüren olumsuzluklara rağmen, protesto hareketinden doğan yeni partiler ve protestodan taraf bağımsız adaylar yaklaşık 35 koltuk kazanmayı başarabildi.
Mecliste çürümüşlüğe bulaşmayan ve karanlık ittifaklara süreklenmeyen tutarlı bir muhalefet bloğu oluşturabilirlerse siyaset de eski çıkarcı partilerin dışlayıcı pençesinden uzakta, halkın menfaatlerini esas alan olumlu kanallar açabilir ve bu kanallardan ilerleyebilir.
Üçüncüsü, İran yanlısı güçlerin seçimdeki yenilgisi. Şii militanlar ile “direniş ekseni” ve Amerikan karşıtlığı davasının savunuculuğunu yapan küçük partilerin siyasi ittifakı olan dindar muhafazakâr Fetih koalisyonu sadece 14 koltuk kazandı. Bu blok 2018 seçimlerinde 47 koltuk almıştı.
Buna mukabil, Fetih koalisyonu lideri Hadi el-Amiri seçim sonucunun “uydurma” olduğunu iddia etti. Bir milis grup ise bunun üzerine şiddet eylemi gerçekleştirme tehdidinde bulundu. Gerçek şu ki bu ittifak perişan haldeki Şiiler arasında “IŞİD katili” olarak saldığı eski namını büyük ölçüde kaybetti ve şimdi ise temiz “yeni siyasi aktör” olduğunu iddia ediyor.
Fetih’in kötü seçim gösterisinin, devletin resmi Halk Seferberlik Güçleri (Haşdi Şabi) içinde veya dışındaki İran yanlısı silahlı grupları dizginleme yönünde daha ciddi bir çabaya dönüşmesi muhtemel. Mukteda es-Sadr’ın seçimin resmi olmayan sonuçlarının açıklanmasının ardından yaptığı zafer konuşması bu anlamda netti.
Devrim mi Parlamento mu?
Kazananların coşkusu ve kaybedenlerin hüsranı dağıldıktan sonra, protesto hareketinin ele alması gereken önemli uzun-vadeli yegane soru şudur: Protestocular şu sıra üstün bir çekiciliği olan sokak eylemleri yoluyla değişimi zorlayan devrimci yöntemler ile parti oluşumu, seçim ve parlamenter yöntem gibi hali hazırdaki kurumsal araçlara yatırım yapmak arasında bir seçim yapmalıdır.
Seçimi boykot edenlerin seçim karşıtı argümanlarının pek çoğu hilesiz bir oylamanın mümkün olmayacağı gibi genel bir kabul üzerine inşa edilmişti. Sonuç olarak protestocular ve gündemleri parlamentoyu biçimlendiremeyecekti. Dolayısıyla ileriye yönelik tek yol kitlesel ve kararlı sokak eylemleridir.
Devrim mi parlamento mu sorusunun yanıtı protestolardan yana olan çok sayıda yeni milletvekilinin, mecliste iktidar partilerinin son 16 yıldaki kötü uygulamalarıyla kendi aralarına mesafe koyarak nasıl örgütleneceğinde yatıyor.
Bu vekiller meclisteki çalışmalarında genç ve öfkeli protestocuların enerjilerini sokağın gücüyle rejim değişikliğinin mümkün olduğuna işaret eden devrimci senaryolardan uzağa, kurumsal siyasete yönlendirmeye ikna edecek olumlu bir model sunarlarsa 10 Ekim’deki seçim birçok eksikliğine rağmen verilen çabaya değmiş olacaktır.
Bu yazı Middle East Eye sitesinde yayınlanmış olup, Evrim Yaban Güçtürk tarafından Perspektif için çevrilmiştir. Yazının orijinal linki için burayı tıklayınız.
En son çıkan yazılardan anında haberdar olmak için bizi @PerspektifOn twitter hesabımızdan takip edebilirsiniz.

AKEEL ABBAS
