İran Aceleci Bir Reaksiyona Girmeyecek
Tahran’da herkes için Trump yönetimiyle ilişki kurmak artık çok daha zor. ABD daha önce de İran’ı hırpalayan söylemlerle ekonomisini felce uğratmak için hareket etti ama bu kez Süleymani’yi hedef alarak eşi görülmemiş bir şekilde çıtayı yükseltti.
Kasım Süleymani’nin İran için anlamı neydi?
Süleymani İran’ın devlet yapısı içerisinde, dış politika karar verme süreçlerinde ve Tahran’ın bölgesel politikalarının hayata geçirilmesinde önemli rol oynayan çok başarılı bir stratejistti. 1999’da İran Devrim Muhafızları Ordusu Kudüs Gücü Komutanı olarak atandı. Ancak o dönemde Kudüs Gücü ne İran’ın politikalarının karar verme süreçlerinde ne de bölgesel politikasının uygulanmasında o kadar önemli değildi. Ancak Süleymani’nin başarılı rolü tüm denklemi değiştirdi. Ulusal olarak, 1980’lerde İran-Irak savaşından IŞİD’e karşı mücadeleye kadar İran’ın düşmanlarıyla savaşarak, İran topraklarını ve ulusal güvenliğini savunan ulusal bir kahraman olarak ün kazandı. 2017’de İran’ın Dini Lideri’ne gönderdiği bir mektupta IŞİD’in sona erdiğini duyuran Süleymani, IŞİD ve kardeş örgütüyle mücadele eden en etkili güç olarak görülüyordu. Şöhreti pek çok kişinin onun ülkeye liderlik edebilecek bir potansiyeli olduğuna, hatta başkanlık seçimlerinde adaylık ihtimaline inanmasını sağladı. Açıkça farklı kesimlerle kurduğu dostluklar, siyasetteki tarafsız görüntüsü onun halk üzerindeki cazibesini ve karizmatik havasını artırdı. İran’ın azılı düşmanı tarafından öldürülmesi de bu karizmayı daha da güçlendirdi. Bölgesel olarak, stratejik yetenekleri İran’ın bölgesel ittifak ağını destekleme ve güçlendirmede tartışılmazdı. Bunun bir sonucu olarak İran’ın bölgesel müttefikleri arasında ve Direniş Ekseni (benzer düşünen devletlerin ve İran’la müttefik olmayan devlet aktörlerinin ittifakı) için Süleymani’nin değerini artırdı.
Süleymani’nin öldürülmesi, İran’ın bölgesel politikası ve ABD-İran rekabetinin yeni aşaması için ne ifade ediyor?
İranlıların Trump yönetimiyle diplomatik bir iletişimi deneyip denemeyeceği konusundaki tartışmaları suikasttan sonra ortadan kayboldu. Tahran’da herkes için Trump yönetimiyle ilişki kurmak artık çok daha zor. ABD daha önce de İran’ı hırpalayan söylemlerle ekonomisini felce uğratmak için hareket etti ama bu kez Süleymani’yi hedef alarak eşi görülmemiş bir şekilde çıtayı yükseltti.
Bölgesel ve dış politikasını daha geniş bir şekilde yürütme konusundaki orantılılık geleneğinin bir sonucu olarak, İran’ın ABD karşısındaki girişimlerini artırması bekleniyor. Ayrıca, Kata’ib Hizbullah’ın komutanı Ebu Mehdi El-Muhendis’in aynı saldırıda suikasta uğramasının da bir sonucu olarak tüm Direniş Ekseni’nin Bağdat’ta ABD tarafından hedeflendiğini hissettiği için bütün angajman kurallarının değişmesi bekleniyor. Genel olarak bu suikast, diplomasi kapısının neredeyse kapalı olduğu anlamına geliyor ancak İran Dışişleri Bakanlığı’na göre ABD yaptırımları kaldırırsa ve Ortak Kapsamlı Eylem Planı (Nükleer Anlaşma) ihlalini telafi ederse, İran müzakerelere hazır olacaktır. Fakat şuan için, İran ve ABD arasında iki tarafın içinde bulunduğu tüm fay hatlarında işlerin daha da kızışması bekleniyor.
İran’ın bölgesel politika ve ittifak ağı açısından değerlendirildiğinde Süleymani’nin yeri ne kadar kolay doldurulabilir?
Örgütsel olarak, Süleymani’nin 1980’lere ve İran-Irak savaşına dayanan özgeçmişine yakın olan binlerce değilse de yüzlerce İran Devrim Muhafızları Ordusu komutanı var. Bu nedenle, Süleymani sonrasında herhangi bir örgütsel boşluk olmayacaktır. Dini liderin, suikasttan saatler sonra General İsmail Kaani’yi görevlendirmesi, bu mesajı vermek için yapılan bir hareketti ve Hamaney, atama mektubunda da Kudüs Gücü’nün stratejisinin Süleymani’nin stratejisiyle devam edeceğini yineledi.
Ancak, kişisel fikrime göre burada doldurulması için zamana ihtiyacı olan iki ana boşluk var. Birincisi, Süleymani’nin yirmi yılı aşkın bir süredir İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun Kudüs Gücü’ne liderlik ettikten sonra sahip olduğu halk üzerindeki çekiciliği ve karizmatik havası. Bu kısa vadede değiştirilmesi veya yerinin doldurulması zor bir şey. 2006’dan suikasta kadar kendi yardımcısı olmasına ve Süleymani’ye yakın yeteneklere sahip “stratejik akıl” olarak bilinmesine rağmen, yine de İsmail Kaani’nin karizması İran’ın bölgesel politikalarında oldukça iyi bir rol oynadı.
İkinci boşluk ise, Süleymani’nin -ikisini Kudüs Komutanı olarak- 40 yıl boyunca kurduğu kişisel bağlantılar. Bu bağlantılardaki boşluğu doldurmak Süleymani’nin karizmasının yerini doldurmaktan daha kolaydır. Çünkü Süleymani’nin 14 yıldır yardımcısı olarak çalışan Kaani’nin Süleymani’nin inşa ettiği kişisel ağın büyük bir kısmına zaten iyi bir şekilde bağlı olduğuna inanılmaktadır.
Genel olarak Süleymani, İran’ın stratejik karar alıcıları için büyük bir kayıptır ama yine de İran’ın bölge ve ötesindeki stratejik geleneğinin bir kaybı değildir.
İran Süleymani’nin öldürülmesine nasıl misillemede bulundu? İran’ın tepkisinin doğasını hangi dinamikler şekillendiriyor?
Milyonlarca yas tutan ve intikam isteyen insanların sokaklara dökülmesinden ve hem kamu hem de resmi seviyelerde orantılı olarak görülen ABD üslerine yapılan füze saldırısından sonra, kısa ve orta vadede daha fazla beklenti olduğu söylenebilir. İran’ın coğrafi konumu, bölgesel ittifakları ve askeri yetenekleri tepki vermek için geniş bir seçenek yelpazesi sunuyor. Yine de, İran’ın tepkisinin geleneksel kademecilik ve bölgesel davranışlarıyla uyumlu olması bekleniyor. Irak’taki ABD üslerine yapılan füze saldırısından sonra, İran’ın aceleci bir reaksiyona girmesi muhtemel değildir. Ayrıca, Trump’ın örtük kırmızı çizgilerin ötesine geçmesiyle Tahran, Irak ve bölgedeki eski güvenlik konularını ABD ve bölgesel müşterileriyle uzun süre aşamalı bir çatışmanın önünü açmak için daha geniş bir şekilde yeniden ele almaya başlayacak görünüyor.
Dikkate alınması gereken bir diğer nokta da İran’ın stratejik orantısallığıdır. Çünkü orantılılıktan yoksun olan herhangi bir misilleme nihai misilleme olamaz. Bu nedenle, suikasttan sonra İran’ın ABD’ye karşı politikasında dikkate alması gereken üç ana nokta var. Birincisi, ABD’yi bir düşman olarak tasvir etmek, açık bir kamu desteği kazandırdı ve bu nedenle ABD ile müzakereler yakında beklenmiyor. İkincisi, İran’ın müttefikleri bölgede kendilerini daha fazla tehdit altında hissediyorlar ve bu da başka alternatifleri olmadığı için onları Tahran’a yaklaştırıyor. Son olarak, İran’ın ABD’ye karşı tepkisi bir önceki safhanın ötesine geçecek ve askeri alanı da İran ve müttefiklerini ABD’ye karşı daha az hoşgörülü bir konuma doğru genişletecektir.
İran misillemesinde nereleri hedef alacak? Karşı karşıya olduğu riskler nelerdir?
İran’ın suikasttan sonraki asıl hedefi, Irak’taki ABD üslerine yapılan füze saldırısıyla kısmen ulaşıldığına inanılan ABD karşısında caydırıcılığı yeniden tesis etmekti. Ancak, orantılılık söz konusu olduğunda misilleme orantılı olmaktan uzak olduğu sürece caydırıcılık pek mümkün değildir. İran’ın misillemesi için bir diğer amaç, İran’ın direniş eksenindeki kilit rolünü yinelemek. İran Direniş Eksenini koruma konusunda, karşısında en büyük askeri güç olsa bile tereddüt göstermeyecektir.
İran’ın ABD’nin çatışmayı kızıştırmasına kademeli tepkisinin üçüncü noktası, bunun ulusal bütünleşmeye katkı sağlamasıdır. Ancak, herhangi bir misilleme, ciddi bir çatışmaya dönüşebilecek kızışma riskini taşır. ABD’nin ilk olarak Kapsamlı Ortak Eylem Planı’nı ihlal ederek, İran’a “ekonomik savaş” uygulayarak ve daha sonra İranlıların ulusal bir kahramanını hedef alarak çatışmayı kızıştırmaya/arttırmaya başladığına dikkat çeken İranlı yetkililer, bunların yankılarını ABD’nin omuzlarına yükledi. Fakat bunu belirtmek yankıların veya risklerin yeni aşamada İran’ın hesaplamalarında ciddiye alınmadığı anlamına gelmez. ABD, İran ile arasındaki yasadışı kırmızı çizgilerin ötesine geçerek İranlıları kendi rahatlık alanlarından uzaklaştırmaya çalıştı ama İranlıların bunu yapması ve ABD’nin tuzağına düşmesi beklenmiyor. Onlar, geçmişten daha acı verici olması gereken kademeli davranış geleneklerine sadık kalacaklardır. Çünkü bu, suikasttan önce bile orada bulunan riskleri içermektedir.
Son olarak, ABD’nin “maksimum baskı” politikası İran’ı iki seçenek arasında seçim yapması gereken bir duruma sokuyor: 1) Trump’ın taleplerine teslim olması veya kendi şartlarıyla bir müzakere yapması, 2) ABD’ye zarar verebilecek ve politikasını değiştirmeye itecek şekilde direnip onu geri itmesi. Şimdilik, ikinci seçeneğin İran’ın seçimi olduğu ve böyle bir durumda risklerin sadece yönetilmesi gerektiği anlaşılıyor.
Çeviri: Esra Subaşı
En son çıkan yazılardan anında haberdar olmak için bizi @PerspektifOn twitter hesabımızdan takip edebilirsiniz.