İran’da Sessiz Kadınlar
İranlı kadınlar, gerçekleştirdikleri son eylemlerde her ne kadar istedikleri sonucu alamasalar da kamuoyunda ciddi destek buldular. İranlı kadınların mağduriyetini ve hak taleplerini dile getiren birçok İranlı aktivist ve kadın platformu sosyal medyada ciddi bir görünürlük kazandı. Bu görünürlüğün İranlı yetkiler nezdinde nasıl bir karşılık bulacağı ise bilinmezliğini sürdürüyor…
Mahsa Amini’nin hayatını kaybetmesinin ardından yaklaşık 1,5 yıl geçti ve İran’da protestolar durmuş durumda. Amini, başörtüsünü İslami usullere göre takmadığı gerekçesiyle İran’da devrim sonrasında kadınları daha iyi denetlemek için görevlendirilen ve ahlak polisi olarak adlandırılan İrşad Devriyeleri tarafından gözaltına alınmıştı. Gözaltına alınmasının ardından kalp krizi geçirdiği iddia edilmiş ve ardından hayatını kaybetmişti. Amini’nin yaşamını yitirmesi ülkede büyük bir infiale sebep olurken halkın -birçok konuda- biriken öfkesi sokaklarda büyük gösterilere dönüşmüştü. 22 yaşında hayatını kaybeden Amini’nin trajik ölümü sonrasında kadınlar benzer olayların yaşanabileceği endişesiyle bu yasakların sona erdirilmesi çağrısında bulunarak sokaklara dökülmüşlerdi…
İran’da kadın hakları konusu 1979 İslam Devrimi’nden beri güncelliğini koruyarak tartışılmaya devam ediyor. Kadınların kamusal ve özel hayatını belirli yasalarla kontrol altına alan İran İslam Cumhuriyeti, kadınların bütün çabalarına rağmen büyük değişimler yapmamakta kararlı. Kadınlar son yaşanan Mahsa Amini protestolarıyla geniş bir kamuoyu oluşturmuş, dünyanın birçok yerinde ciddi destek görmüştü. Fakat öngördükleri değişimler karşılanmadı, aksine daha büyük bir baskının oluşmasına neden oldu. Nitekim Mahsa Amini protestolarına karışmış binlerce kişi hapiste kalmaya ve idam edilmeye devam ediyor.
Politik Bir Alan Olarak “Sokak”
İranlı kadınlar sokağı politik bir alan olarak değerlendirmeye ne şimdi ne de devrimle birlikte başladılar. Daha genel bir perspektifle bakıldığında İranlı kadınlar sadece devrim sonrasında haklarını aramak gibi bir girişimin peşine düşmemişler, aksine devrimden önce de -farklı alanlarda- kendi haklarının teslim edilmesi yönündeki taleplerinin yerine getirilmesini vurgulamak için birleşmişler ve sokağı politik alan olarak kullanmaya çalışmışlardır. Bu sadece “kadın hakları” özelindeki konularda değil birçok sosyal ve siyasi olayda (1891-92 Tütün Protestoları, 1905-11 Anayasa Devrimi, 1979 İslam Devrimi gibi…) sokakta aktif bir şekilde yer almışlardır. Özellikle İslam Devrimi sırasında kadınlar “monarşinin son bulması, Batı boyunduruğundan kurtulmak” gibi birçok gerekçeyle sokaklarda devrimin ilk ışıklarını yakan kişiler olmuşlardır. Devrimin kadınlar için en büyük trajedilerinden biri de kadınların büyük bir katılımla gerçekleştiği ender girişimlerden biri olmasına karşın kadınlar nezdinde kazanımdan çok büyük kayıplara neden olmasıdır. Kadınlar ilan edilen anayasayla birlikte kaybettikleri haklarının farkına varmışlar ve 8 Mart 1979 Uluslararası Dünya Kadınlar Günü’nde büyük katılımlı bir eylem düzenlemişlerdir. “Çarşafa hayır”, “Özgürlük İçin Devrim Yaptık Fakat Elimize Geçen Tutsaklık” söylemleri ile sokaklarda büyük bir eylem düzenleyen kadınlar, devrimin acı tadı ile tanışmışlar ve bu eylemlerin ardından 1980 yılı itibarıyla 8 Mart Kadınlar Günü’nün kutlanması yasaklanmıştır.
1979 devrimi sırasında, kadınların devrime olan ilgisini artırmak ve devrimi kadınlar üzerinden bir “Batı karşıtlığına” dönüştürmek amacıyla “militan kadın” figürü oluşturulmuştur. Bununla birlikte kadınlar, İslam peygamberi Hz. Muhammed’in kızı ve son halife Ali’nin eşi olan Fatıma figürüyle özdeşleştirilerek, İslam’ın temsilcisi olarak konumlandırılmıştır. Bu şekilde, İran’da kadınlar günü, Fatıma’nın doğum günü ile eşitlenerek her yıl “Kadın-Anneler Günü” ve “Kızlar Günü” olarak kutlanmaya başlanmıştır. Bu nedenle, Batı odaklı suni günlerin yerine kendi dinî değerlerine dayalı daha kayda değer günlerin öne çıkarıldığı ve kadınların yüceltilip İslami bir zeminde konumlandırıldığı argümanlar geliştirilmiştir.
Hatemi döneminde oluşan göreceli olarak daha hoşgörülü atmosferin ardından, 2000 yılının 8 Mart’ında kadınlar tarafından ilk defa “Kadınlar Günü” kutlanmış ancak 2006 yılına gelindiğinde, ülkenin çeşitli bölgelerinde gerçekleştirilen protestolar nedeniyle polis müdahalesiyle karşılaşan kadınlar ciddi cezalara maruz kalmışlardır. 2009 yılında ise kadınların hem “Kadınlar Günü” özelinde hem de diğer eylemlere katılımı yasaklanmıştır.
2023 yılında, devam eden protestolar sırasında 8 Mart’ı kutlayan kadınlar (bu durumu bir protesto aracı olarak değerlendirmişlerdir), kız öğrencilerin bulunduğu okullarda meydana gelen kimyasal zehirlenmelerden dolayı devleti suçlamışlar ve protestoların ardından idamların durdurulması için çağrıda bulunmuşlardır.
“Kadın, Yaşam, Özgürlük” sloganları ile aylarca sokaklarda eylemlerini sürdüren kadınlar, İran’da talep ettikleri değişimin yalnızca hijab konusunda değil, bu konuyu aşan daha derin ve kapsamlı bir çerçevede ele alınması gerektiğini vurguluyorlar. Protestoların bu kadar büyümesi ve geniş bir kitleye ulaşmasının arkasında; İran’ın ekonomik sorunları, nükleer alandaki açmazları ve toplumun bütün bunlar arasında sıkışması gibi faktörlerin de rol oynadığı biliniyor. Amini’nin Kürt kökenli olması ve protestoların bundan dolayı etnik soruna dönüştüğünü vurgulayan birçok kişi olsa da İran’da kadın sorunu devrimden önce ve sonra ülkenin en büyük sorunsallardan biri.
Bu hareketler medyada kadınlar eliyle geniş bir alana yansımış, milyonlarca kadın gerek protestolar düzenleyerek gerekse sosyal medya aracılığıyla İranlı kadınlara destek vermişlerdir. Ancak bu hareketlerin bu denli büyümesi İran halkının sadece kadınlar özelinde değil birçok konuda rejime karşı tahammül kapasitelerinin de bir yansımasıdır.
Son yaşanan Mahsa Amini protestolarının ardından İranlı kadınlar ikinci kez “Kadınlar Günü” kutladı. Ancak İran’da kadın hakları özelinde ne değişti? Protestoların ardından İranlı yetkililer “ahlak polislerini” görevden aldığını duyurmuştu. Fakat aylar sonra ahlak polislerinin hâlâ sokaklarda kadınların kılık kıyafetini denetlediği görüntüler ortaya çıktı. Bunun yanı sıra kıyafet kurallarına uymayan kadınlar eskiye nazaran daha ciddi para cezalarına çarptırılıyor ve bu yasalara uymayan esnaflar itibarsızlaştırılarak dükkânları kapatılıyor. Başörtüsü yasalarına uymayan öğrenciler ise okullarından atılma tehdidi ile karşı karşıya kalmış durumda ki birçok öğrenci okulu değiştirmek zorunda bırakıldı. Yine protestolara katılan birçok kişinin gözaltı süreçlerinin devam ettiği ve idamların sürdüğü de görünmekte. Hükümet, Amini’nin ardından sokaklarda başörtüsü takmadan gezerek eylem gerçekleştiren kadınları daha iyi denetlemek adına 2023’ün sonlarında “İffet ve Başörtüsü” yasasını kabul etti. Bununla birlikte kadınların sokaklarda yasalara aykırı giyinmelerine karşı ciddi kurallarla kadınların gerçekleştirdiği eylemlere sınırlama getirilmiş olacak.
Herhangi bir eylem ve kutlamalar için getirilen yasakların sonucunda İranlı kadınlar geçtiğimiz 8 Mart’ı oldukça hareketsiz geçirdi. Sosyal medya platformlarından tepkilerini ortaya koyan kadınlar, farklı topluluklarla bir araya gelip son baskı ve yasakları konuşmaya devam ettiler.
Kadınlar Günü öncesinde Uluslararası Af Örgütü’nün yapmış olduğu açıklamalar ise İranlı yetkililerin kamusal alanda kadınlara yönelik baskıcı politikalarını doğrular nitelikte. Kadın ve kız çocuklarının gözetlenerek polis gözetiminde tutulduğunu vurgulayan örgüt, başörtüsü yasası, kadın sürücülerin hedef alınması ve polis kontrollerinin yaygınlaşmasının kadın ve kız çocuklarının her alanda gözetlenmesine ve hareket kısıtlılığına sebep olduğunun altını çizdi.
Bununla birlikte Norveç ve Paris merkezli örgütlerin yayınladığı yeni bir rapora göre Mahsa Amini protestoları sonrasında, 2023 yılında İran’da uygulanan idam cezaları son sekiz yılın en yüksek seviyesine çıkarken; bu protestolar esnasında, Kasım 2022’de BM İnsan Hakları Konseyi’nin başlatmış olduğu soruşturma da geçtiğimiz günlerde sonuçlandı. Komisyon üyeleri İran güvenlik güçlerinin orantısız güç kullandığı, protestolar sonucu haksız tutuklamaların olduğu ve yargısız infazların yaşandığı gibi birçok konuda İranlı yetkililerin insanlık suçu işlediğinin altını çizdi. Komisyon heyeti, İranlı yetkililere, özellikle kadınlara ve kız çocuklarına yönelik baskılarına son vermeleri konusunda çağrıda bulundu.
İranlı kadınlar, gerçekleştirdikleri son eylemlerde her ne kadar istedikleri sonucu alamasalar da kamuoyunda ciddi destek buldular. İranlı kadınların mağduriyetini ve hak taleplerini dile getiren birçok İranlı aktivist (başta Masih Alinejad olmak üzere) ve kadın platformu sosyal medyada ciddi bir görünürlük kazandı. Bu görünürlüğün İranlı yetkiler nezdinde nasıl bir karşılık bulacağı ise bilinmezliğini sürdürüyor. Zira son bir yıl içinde kadınlar üzerinde baskıcı politikalarını artıran İranlı yetkililer, bunu yeni yasalarla da desteklemeye devam ediyor.