İran’ın “Stratejik Sabrı” Direniş Ekseni’nde Nasıl Karşılanıyor?

16 Ekim’de devlet televizyonuna konuşan Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan “Direniş Ekseni” olarak adlandırdıkları İran’ın bölgedeki milis güçlerinin savaşa katılıp katılmayacağına dair açıklamasında “sabırdan” bahsetti ve bu eşiğin aşılması durumunda bölgenin yeni bir savaşa sürükleneceğine dikkat çekti. 

direniş ekseni

Hamas’ın 7 Ekim 2023’te İsrail’e karşı düzenlediği harekâtın ardından İsrail’in Gazze’de gerçekleştirdiği saldırılar bölgede yeni bir savaşın fitilini ateşledi. “Aksa Tufanı’’na karşı “Demir Kılıçlar Operasyonu’’ ile hareket eden İsrail’in sivillere karşı orantısız gücü İslam ülkelerini harekete geçme konusunda baskı altında bıraktı. 

 

Aksa Tufanı’nın planlayıcılarından olan Hamas’ın İran ile olumlu ilişkileri ve İran’ın “Filistin davası” üzerine şekillenen söylemini göz önünde bulunduranlar en büyük tepkinin İran’dan geleceğini düşündü. İran’ın savaşa dahil olup olmayacağı konuşulurken ülkenin Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan son yılların en büyük diplomasi trafiğini yürütüp Lübnan, Suriye ve Irak arasında mekik dokuyarak bölgedeki milis güçlerin liderleri ile bir araya geldi. 16 Ekim’de devlet televizyonuna konuşan Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan “Direniş Ekseni” olarak adlandırdıkları İran’ın bölgedeki milis güçlerinin savaşa katılıp katılmayacağına dair açıklamasında “sabırdan” bahsetti ve bu eşiğin aşılması durumunda bölgenin yeni bir savaşa sürükleneceğine dikkat çekti. 

 

Ülkenin lideri Ayetullah Hamaney ise Hüseyniyelerde yaptığı konuşmalarda İran’ın 7 Ekim’in planlayıcılarından olmadığını belirtirken aynı zamanda çeşitli ayet ve hadisler aracılığıyla Filistin’deki direnişe destek verdiklerini de ima etmekten geri durmuyordu. İran doğrudan destek yerine dolaylı desteği bölgedeki milis güçleri yardımıyla sağlamayı tercih ederken burada her milis güce bulunduğu ortama göre hareket etme rolü biçildi. Lübnan’da Hizbullah, Yemen’de Husiler (Ensarullah), Irak’ta Bedir Tugayları, Ketaib Hizbullah, Asaib Ehl el-Hak, Nuceba Hareketi ve diğerleri bu milis ekseninin tamamını oluşturuyordu. 

 

Lübnan’da Hizbullah İran’ın en eski vekil gücü olarak Hamas’tan daha donanımlı bir yapıya sahipti fakat yeni bir savaşa da hazır olmadığının da bilincindeydi. Hizbullah lideri Hasan Nasrallah, Hizbullah’ın savaşa dahil olup olmayacağı sorusuna “zaten savaştayız” yanıtını verirken İsrail’i sınırda zorlamayı, onların ifadesiyle “oyalamayı” tercih etti. 

 

Bu “oyalamaların” sonucunda Hizbullah, 8 Ekim’den bu yana 167 savaşçısının öldürüldüğünü duyurdu. İsrail-Gazze savaşında dikkatli bir strateji izleyen Hizbullah, İsrail’e tam anlamıyla savaş açacak hamlelerden uzak dursa da dikkatle ayarlanmış Hizbullah saldırılarının dozu kitlelerinin de bir anlamda hayal kırıklığına uğramasına yol açtı.

 

Irak’taki Amerikan güçleri için en büyük tehdit unsurlarından biri olarak görülen Irak Direnişi, Gazze’deki savaşın başından beri Irak’taki ABD üslerini hedef alırken bu saldırılarda ABD güçlerinin kayıp vermemesi de yine gerilimi tırmandırmamak adına uygulanan stratejinin devamıydı. 

 

İran Devrim Muhafızları’nın İran dışındaki faaliyetlerini yürüten Kudüs Gücü birimi Yemen’de Suudi destekli hükümete karşı ayaklanan Zeydileri destekleyerek burada Ensarullah adını verdikleri milislerin güçlenmesini sağlamıştı. Ülkenin büyük bir kısmını ele geçiren Husiler, uluslararası deniz ticaretini etkileyecek kadar güç elde ettiler. Kızıldeniz’de İsrail’le ilişkisi bulunan ticari gemileri hedef alan Husiler, Gazze’de savaşın başlamasından bu yana popülerliğini korurken ABD ve İngiltere 12 Ocak’ta Husi kontrolündeki bölgelere hava saldırısı düzenleyerek Husilerin eylemlerine karşı caydırıcı olmaya çalıştı. 

 

Hizbullah her gün sınır ötesi çatışmayla gerilimi tırmandırmayacak eylemlerde bulundu. Husiler Kızıldeniz’deki ticari gemilere ve İsrailin Eilat limanına İHA ve füzelerle 30’dan fazla saldırı düzenledi. Iraklı milis güçler ABD güçlerine 140’tan fazla füze ve İHA ateşledi ve Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Birimi tüm bu süreci Suriye üzerinden yönetmeye gayret etti. 

 

Bölgedeki bu Lübnan, Irak, Suriye, Yemen merkezli milis güçlerinin faaliyetlerine dair İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu “yılanın başı İran’dır” söyleminde tekrar ederken bu milis güçlere yönelik suikastler de gecikmedi. İlk olarak 2 Ocak’ta Hamas’ın üst düzey isimlerinden olan Salih el-Aruri suikaste uğradı. Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın olası suikatlara binaen “karşılığı verilir” demesinin hemen ardından yaşanan bu duruma misliyle bir karşılık Hizbullah tarafından verilmedi. 

 

Ardından 25 Aralık 2023’te Kasım Süleymani’nin de arkadaşı olan İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü komutanlarından Seyyid Razi Musevi, Şam’ın Zeynebiyye bölgesinde öldürüldü. Musevi yaklaşık 30 yıldır İran’ın bölgedeki silah sevkiyatından sorumluydu. 3 Ocak’ta İran’ın Kirman kentinde Kasım Süleymani’nin ölüm yıldönümünde türbe yakınlarında iki büyük bombalı saldırı düzenlendi. Saldırıyı IŞİD’in Horasan kolu üstlense de İranlı yetkililer bundan İsrail ve ABD’yi sorumlu tuttu. 

 

4 Ocak’ta Haşdi Şabi’ye bağlı milis gücü olan Nuceba Hareketi liderlerinden Ebu Takva es-Saidi öldürüldü. 12 Ocak’ta Yemen’de Husi güçlerine karşı hava saldırısı düzenlendi. Tüm bunlara yanıt olarak İran “Mossad üssü vurdukları” iddiasıyla 16 Ocak’ta Erbil’i ve aynı günün gecesinde IŞİD üssü bulunduğu iddiasıyla İdlib’i balistik füzelerle vurdu. Devrim Muhafızları Ordusu Hava Kuvvetleri Komutanı Emir Ali Hacızade Erbil ve İdlib’e yapılan saldırıları Kirman’daki patlamalar ile Şam’daki suikastların intikamı olduğunu ifade etti. İran bununla yetinmeyip 16 Ocak’ta Sistan Belucistan’da terör eylemlerinde bulunan Ceyş’ul Adl örgütünün üslerini hedef almak amacıyla Pakistan sınırına füze saldırısında bulundu. Saldırı iki ülke arasında gerilimi tırmandırırken Pakistan’ın 18 Ocak’taki seviyeli misillemesiyle bir anlamda sulh sağlandı. Balistik füzelerle gerçekleştirilen güç gösterileri ABD ve müttefiklerine gözdağı vermeyi de amaçlamaktaydı fakat aynı zamanda İran, Gazze savaşı devam ettiği sürece bunun oluşturabileceği tehdit konusunda uyararak, varlık hatırlatmasında da bulunuyordu.

 

Son olarak 20 Ocak’ta Şam’da Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanlarının bulunduğu bir binaya düzenlenen hava saldırısında 5 Devrim Muhafızı Komutanı öldürüldü. Bunların içinde İran’ın milis güçleri ile bağlantısını sağlayan Kudüs Gücü İstihbarat sorumlusu Huccetullah Ümidvar (Hacı Sadık) da bulunuyordu. Diğer suikastlarda intikam söylemini güçlü tutan müesses nizam bu sefer bu isteği o kadar da yüksek sesle dillendirmemeye gayret gösterdi.

 

3 Ocak 2020’de Irak’ın başkenti Bağdat’ta ABD tarafından düzenlenen hava saldırısında öldürülen ve İran’ın bölgedeki milis güçlerinden sorumlu en önemli ismi olan Kasım Süleymani suikastı sonrası İran’da intikam söylemi hiç olmadığı kadar güçlüydü. Bu söylem, dört yılın ardından unutulmaya yüz tutmuş ve Kasım Süleymani’nin ölüm yıldönümlerinde hatırlanıyor olsa da milis güçlere düzenlenen yeni suikastlar ve ülke içindeki terör eylemleri ile kendini yeniden hatırlattı. İran’da müesses nizam taraftarları “intikam” söylemine sarılırken ülkenin önemli meydanlarına intikam yeminleri asıldı, mescitlere kızıl bayraklar çekildi. 

 

Erbil, İdlib ve Pakistan saldırıları 7 Ekim’den bu yana İran’ın ilk doğrudan saldırılarıydı ve bu anlamda “anlamlıydı”. Çünkü İran hem içerde hem de dışarıda kendisine gönül vermiş olanların kalplerine güven aşılamak zorundaydı. Konuyla ilgili fikirlerine başvurduğum İranlı kaynaklardan biri ülkenin mevcut dış politikasına dair İran’da yaşayan Lübnanlı Hizbullah mensuplarından dahi “İran neden harekete geçmiyor?” sorularını işittiklerini ve İran’ın Kasım Süleymani suikastının ardından Gazze savaşıyla birlikte yaşadığı yeni kayıplarla itibar kaybı da yaşadığını aktardı.

 

Aynı zamanda İran’daki müessses nizam taraftarlarının özellikle Erbil ve İdlib saldırılarına verdikleri sevinç tepkilerinin Tahran’ın sessizliğinden kaynaklı “abartılı” tepkiler olduğunu da aktarmak gerekir. 

 

Savaş şu durumda her iki tarafın da istemediği bir sonuç fakat İran’ın ve bölgedeki İran destekli milis güçlerin mevcut İsrail-Gazze savaşını İranlı siyasetçi Hamid Reza Taraghi’nin de dediği gibi “iyi bir askeri tatbikat’’ olarak görmesi de olası. Şu durumda tüm bu yaşananlar asıl savaş değilse, tatbikatı dışarıdan yöneten bir komutan olarak İran’ın gözlemci fakat yönlendirici konumunda kalmaya devam etmeyi sürdürmesinden daha doğal bir durum olamaz. Bu da İran destekli milis güçlerinin farkında olduğu bir durum. Fakat askeri bir tatbikat yalnızca askerler için anlamlı. Bölgedeki İran/Direniş Ekseni yanlısı halkların özellikle ülke güvenliğini tehdit altında hissettikleri noktada eylemsellik görmediklerinde direnişin gücünü sorgulamaları mümkün. Bunun yanı sıra İran ve İran’a bağlı milis güçlerin mevcut politikalarından emin olarak ilerlediğini de belirtmek gerekiyor. 

 

Yine bu konuyla ilgili “Direniş Ekseni”nin İran’ın doğrudan tepkisizliğine karşı ne düşündüğünü sorduğum İranlı kaynaklardan biri, “Ülkenin lideri Ayetullah Hamaney ne düşünürse onlar da onu düşünür. Sınırlar onları birbirinden ayrı düşürmüyor. Bu eksenin imamı belli; Hamaney. İmamı belli olan bir harekette imama tabi olanlar emniyette olduklarını ve her şeyin kontrol altında olduğunu bilirler.’’ yanıtını verdi. 

 

Evet, hareketin imamı Hamaney, mimberiyse İran. Öyleyse İmama biatliler mimberin bir yerde onların varlık sebebi olduğunun farkında olarak gerektiğinde onun için kendinden verecek kadar cesur olmaya devam edeceklerdir.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.