İşgal Avrupa’nın Çehresini İlelebet Değiştirecek

2014’ten bu yana Ukrayna’nın kendini savunma kapasitesini güçlendirmesine destek verme konusunu ciddiye almış olsaydık, Avrupa’nın enerjide Rusya’ya bağlılığını azaltmış, Rusya’nın Londra’da kirli para aklamasının neden olduğu pisliği temizlemiş ve Putin rejimine daha fazla yaptırım uygulamış olsaydık, bugün daha iyi bir yerde olabilirdik. 24 Şubat’ın sebep olacağı koşulların değişmesi yıllar sürecek ama Batı’nın Ukraynalılara destek olmak için yapabileceği birçok şey var.

İşgal Avrupa’nın Çehresini İlelebet Değiştirecek

Neden hep aynı hataları yapıyoruz? “Ah, evet, sadece Balkanlardaki bir sorun” diyoruz ve ardından Saraybosna’da bir suikast Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasına yol açıyor. Adolf Hitler Çekoslovakya’yı tehdit etmiş, aman n’olacak, “Çok uzakta bir ülkede, haklarında hiçbir şey bilmediğimiz kişiler arasındaki bir anlaşmazlık” diyoruz ve ardından kendimizi İkinci Dünya Savaşı’nda buluyoruz. Joseph Stalin’in 1945’ten sonra uzaklarda bulunan Polonya’yı ele geçirmesinden bize ne diyoruz ve çok geçmeden Soğuk Savaş’ımız doğuyor. Yine aynısını yaptık; Vladimir Putin 2014’te Kırım’ı ele geçirdi, vakit bu gaspın olası sonuçlarının ortaya çıkmasını sağlayacak kadar geç olana değin uykumuzdan uyanmadık. Ve sonra, 24 Şubat 2022 Perşembe. Üzerimizde kaybolmuş yanılsamalarımızdan kalan paçavralar, yine aynı yerde duruyoruz.

 

Böyle anlarda cesarete ve kararlılığa, bir o kadar da bilgeliğe ihtiyacımız var. Kullandığımız sözcüklere özen göstermek de bilgeliğe dahil. Bu bir üçüncü dünya savaşı değil. Yine de ve daha şimdiden Sovyetler’in 1956’da Macaristan’ı, 1968’de Çekoslovakya’yı işgalinden çok daha vahim bir şey. Eski Yugoslavya’da 1990’larda yaşanan beş savaş korkunç olsa da bu savaşların getirdiği uluslararası tehlikenin büyüklüğü, bugün karşımızdaki tehlikenin büyüklüğü ile aynı ölçüde değildi. 1956’da Budapeşte’de cesur direnişçiler vardı, bugünse Ukrayna’da büyük bir ordusu ve direnmeye kararlı olduklarını açıklayan halkıyla, tümüyle bağımsız, egemen bir devletimiz var. Büyük bir direniş olmazsa, bu bir işgal olur. Direnirlerse, Avrupa’da 1945’ten bu yana görülen en büyük savaş olabilir.

 

Karşılarında, iyi eğitilmiş ve donanımlı konvansiyonel kuvvetleri ve 6.000 kadar nükleer silahıyla dünyanın en güçlü askeri kuvvetlerinden birinin ezici gücü var. Rusya artık dünyanın en büyük haydut devleti. Bu haftaki histerik nutuklarına bakılırsa, tek başına kalan diktatörlerin er ya da geç yapmaya meyilli oldukları gibi, rasyonel hesaplar dünyasından uzaklaşan bir devlet başkanı tarafından komuta ediliyor. Açıkça ifade etmek gerekirse, Perşembe sabahı savaş ilan ederken “yolumuza çıkmaya çalışanları”, “tarihinizde hiç karşılaşmadığınız sonuçlarla” tehdit ettiğinde, bizi nükleer savaşla tehdit ediyordu.

 

Geçmişte yaptığımız bütün hataları yüzümüze vuracak bir an gelecek. 2014’ten başlarsak, Ukrayna’nın kendini savunma kapasitesini güçlendirmesine destek verme konusunu ciddiye almış olsaydık, Avrupa’nın enerjide Rusya’ya bağlılığını azaltmış, Rusya’nın Londra’da kirli para aklamasının neden olduğu pisliği temizlemiş ve Putin rejimine daha fazla yaptırım uygulamış olsaydık, bugün daha iyi bir yerde olabilirdik. Bunları yapmadık, şimdi bulunduğumuz yerden başlamak durumundayız.

 

Avrupa ve Batı’nın Ne Yapabilir?

 

Yeni başlamakta olan bir savaşın sisinde, Avrupa’nın ve Batı’nın yapması gereken dört şey var. Birincisi, NATO bölgesinin her karışının, özellikle de doğuda Rusya, Belarus ve Ukrayna ile sınırlarının, siber ve hibrit olanlar da dahil olmak üzere tüm olası saldırı biçimlerine karşı savunulacağını garantilemeliyiz. 70 yıldır, Britanya da dahil Batı Avrupa ülkelerinin tümünün güvenliği en nihayetinde NATO antlaşmasının 5’inci maddesinin “Birimiz hepimiz ve hepimiz birimiz için” andının güvenilirliğine emanet. Beğenseniz de beğenmeseniz de, Londra’nın uzun süreli güvenliği Estonya’nın Narva kentinin güvenliğiyle, Berlin’in güvenliği Polonya’daki Białystok’un güvenliğiyle, Roma’nınki Romanya’daki Cluj-Napoca’nın güvenliğiyle ayrılmaz bir biçimde iç içe geçmiş durumda.

 

İkincisi, Batı’yı Rusya ile doğrudan savaşa sokacak eşiği aşmadan, Ukraynalılara verebileceğimiz tüm desteği vermeliyiz. Kalmayı ve direnmeyi seçen Ukraynalılar, hukuken ve vicdanen mümkün olan her türlü hakları bulunduğu için ve bizlerin de kendi ülkelerimiz söz konusu olduğunda yapacağımız gibi, ülkelerinin özgürlüğünü savunmak üzere askeri ve sivil yollarla savaşıyor olacak. Müdahalelerimizin sınırlı kalması kaçınılmaz olarak hayal kırıklığı yaratacak. Örneğin Ukraynalı arkadaşlarımdan aldığım e-postalar, Ukrayna hava sahasını Rusya uçaklarına kapatmak için Batı’nın buraları uçuşa yasak bölge ilan etmesinden bahsediyor. NATO bunu yapmayacak. 1938’de Çeklerin, 1945’te Polonyalıların, 1956’da Macarların dediği gibi, Ukraynalılar da “Avrupalı dostlarımız, bizi yüz üstü bıraktınız” diyecek.

 

Yine de yapabileceğimiz şeyler var. Tamamen meşru bir biçimde, silahlı güce karşı silahlı güçle direnenlere silah, haberleşme ve diğer teçhizatı sağlamaya devam edebiliriz. Orta vadede önemli olduğu için, bir Rusya işgaline ve bir kukla hükümet dayatma teşebbüsüne karşı denenmiş sivil direniş tekniklerini kullanacak olanlara destek sağlayabiliriz. Ayrıca batıya kaçacak olan birçok Ukraynalıya yardım etmeye de hazır olmalıyız.

 

Üçüncüsü, Rusya’ya uyguladığımız yaptırımlar, önceden hazırlanmış olan yaptırımların ötesine geçmeli. Kapsamlı ekonomik önlemlerin yanı sıra Putin rejimiyle herhangi bir biçimde ilişkili olan Rusyalıların sınır dışı edilmesi söz konusu olmalı. 600 milyar doları aşan bir savaş sandığı ve eli Avrupa’ya giden gaz vanasında olan Putin buna hazır. Bu nedenle yaptırımların tam olarak etkisini göstermesi zaman alacak.

 

Nihayetinde Rusların kendilerinin fikir değiştirip “Yeter artık. Bu bizim savaşımız değil” demesi gerekecek. Rusların çoğu, Nobel ödüllü Dmitry Muratov da dahil, bu savaşı dehşet verici bulduklarını dile getirdi. Benzer şekilde, Ukraynalı gazeteci Nataliya Gumanyuk etkileyici bir biçimde, Rusya tankları içeri girerken kendisiyle telefonla konuşmakta olan Rus bir gazetecinin ağladığını yazdı. Durum karşısında hissedilen dehşet, genç Rus erkeklerin ölü bedenleri ceset torbalarında döndüğünde, yaşananların ekonomik ve itibari etkileri Rusya’da hissedildiğinde daha da artacak. Ruslar Vladimir Putin’in ilk ve son kurbanları olacak.

 

Bu da beni sonuncu ve hayati bir konuya getiriyor: Uzun sürecek bir mücadeleye hazır olmalıyız. 24 Şubat’ın sonuçlarının ortadan kalkması yıllar, belki de onlarca yıl alacak. Kısa vadede Ukrayna’nın durumu son derece iç karartıcı. Ama şu anda, 1956 Macar Devrimi hakkındaki bir kitabın şu harika başlığını düşünüyorum: Bir Yenilginin Zaferi (Victory of a Defeat). Batı’daki hemen herkes, Ukrayna’nın bir diktatörün saldırısına uğrayan ve bir diktatör tarafından parçalanan bir Avrupa ülkesi olduğunun farkına varmıştır artık. Kiev bugün dünyanın her yerinden gelen gazetecilerle dolu. Bu deneyim onların Ukrayna’ya bakışını sonsuza kadar değiştirecek. Soğuk Savaş sonrası yanılsamalarımızın olduğu yıllarda, ulusların kendilerini Avrupa’nın zihinsel haritasına kan, ter ve gözyaşı ile yazdırdıklarını unutmuştuk.

 

Bu yazı The Guardian sitesinde yayınlanmış olup, Evrim Yaban Güçtürk tarafından Perspektif için çevrilmiştir. Yazının orijinal linki için burayı tıklayınız.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.