İsrail’in Gazze’ye Saldırısının Zalimliği Tam da Vadedildiği Gibi

Uluslararası mahkeme soykırım iddialarını görüşürken, gündemdeki konu kasıt olup olmadığıymış gibi görünüyor. Netanyahu’nun ve ona arka çıkanların söylediklerine bakmak yeterli.

israil gazze

Daima sözcüklerle başlıyor. Soykırım önemli ölçüde uygulamalarıyla hatırlanırsa da dilde türüyor. Sözcükler bir nüfusa kara bir büyü gibi etki ederek kendilerini sıradan, uygar, normal görenlerde bir nefret uyandırabiliyor.

 

İşte bu nedenle 1948 tarihli Soykırım Sözleşmesi, “doğrudan ve aleni suretle soykırım suçu işlemeyi kışkırtmayı” suç saymaktadır. Britanya gibi İsrail de sözleşmeyi imzalayan ülkelerden biriydi. İmzaladıktan iki yıl sonra sözleşmeyi iç hukukuna dahil etti. Suçluya “soykırım suçlusu gibi muamele edilmesini” sağlayan dört eylem bulunuyordu: Bunlardan biri de “soykırıma teşvik.”

 

Britanyalı avukat Daniel Machover, İsrail’in soykırıma teşvik edenler hakkında soruşturma yürütmek gibi hukuki bir yükümlülüğü olduğunu belirtiyor. Ancak Hamas ve diğer silahlı grupların İsrail’deki sivillere yönelik ağır savaş suçu işlediği 7 Ekim’den bu yana, bakanlar, parlamenterler, askeri yetkililer ve gazeteciler bu yükümlülüğü yerine getirmek yerine kendilerini imha diline teslim ettiler. Soykırımın azmettiricileri genellikle suçlarını örtbas etmek için ellerinden geleni yaptıkları için, bu tüyler ürpertici olgunun tarihsel örneği yok denecek kadar az. İsrailli-Amerikalı soykırım ve Holokost çalışmaları doçenti Raz Segal’in söylediği gibi, İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırısı “olduğunu düşündüğüm şey gibi, yani soykırım olarak, tartışma bakımından benzersiz, çünkü niyet oldukça açık bir biçimde ifade ediliyor. İsrail medyasında, toplumda ve siyasette de dile getiriliyor.” 

 

Güney Afrika’nın Gazze savaşı nedeniyle İsrail’e karşı açtığı soykırım davasını ortaya koyan belgede, soykırım kışkırtmasına ayrılmış dokuz sayfa bulunuyor. Belgede Benjamin Netanyahu’nun iki defa “Kitab-ı Mukaddes’teki Amalek’in tamamen yok edilmesiyle ilgili hikâyesine” başvurarak “Kutsal kitabımız ‘Amalek’in sana yaptıklarını hatırla’ diyor. Hatırlıyoruz” dediği belirtiliyor. Kitab-ı Mukaddes’te yer alan sonraki pasajlarından biri yoruma açık herhangi bir şüpheye yer bırakmıyor: “Şimdi git, Amalekliler’e saldır. Onlara ait her şeyi tümüyle yok et, hiçbir şeyi esirgeme. Kadın erkek, çoluk çocuk, öküz, koyun, deve, eşek hepsini öldür.” Bu öylesine söylenmiş bir söz değildi. Filistinli çocukların daha önce görülmedik bir biçimde katledildiğini göz önünde bulundurmak ve Netanyahu’nun ulusa seslenirken Amalek’ten bahsetmesinden altı gün sonra ordudaki asker ve yetkililere yazdığı mektupta yine bundan bahsettiğini unutmamak gerek.

 

Ayrıca İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’un şu sözlerini de hatırda tutmalıyız: “Bundan ulusun tümü sorumludur. Sivillerin olan bitenin farkında olmadığı, bunlarla ilgisi olmadığı yönündeki bu söylem doğru değil. Kesinlikle doğru değil.” Burada militanlarla siviller arasında bir ayrım yok. Savunma Bakanı Yoav Gallant da aynı suçları tekrarlıyordu. 9 Ekim’de, utanmadan toplu cezalandırma taahhüdünde bulunarak, İsrail’in “Gazze Şeridi’ni tamamen kuşatma altına aldığını” ilan etti. “Elektrik olmayacak, yiyecek olmayacak, yakıt olmayacak, her şey kapanacak. İnsan görünümünde hayvanlarla savaşıyoruz ve buna uygun hareket ediyoruz” demişti.

 

İsrail askerlerinin TikTok’ta sivil altyapıyı neşeyle yok ettiğine tanık olanlardan bazıları, ordunun disiplininde bir bozulmanın söz konusu olduğunu öne sürdü. Gallant, askerlere İsrail kuvvetlerinde “tüm kısıtlamaları kaldırdığı” ve “tüm engellemelerden vazgeçildiği” bilgisini verdiği için Gallant’ın sözünü dinlemiş olmaları daha muhtemel.

 

Şu anda dışişleri bakanı olan bir diğer üst düzey yetkili, Israel Katz, geçtiğimiz yıl enerji bakanıyken “Gazze’deki sivil nüfusa bölgeyi derhal terk etmelerinin söylendiğini” açıklamıştı. “Biz kazanacağız. Bu dünyayı terk edene kadar ne bir damla su ne de tek bir pil alabilirler.” Bu arada Miras Bakanı Amihai Eliyahu, “Nazilere insani yardımda bulunamayız” diyerek insani yardıma karşı çıkmıştı. Eliyahu “Müdahil olmayan sivil gibi bir şeyin söz konusu olmadığını” belirterek Gazze’ye nükleer bir saldırıda bulunulmasını da önermiş, bu önerisi Netanyahu tarafından görevden alınmasına yol açmıştı. 

 

Ordudaki subayların bazıları olan bitene katılmaya gönüllü oluyor. Tümgeneral Ghassan Alian, Gazze’de yaşayanlara hitaben çektiği bir videoda, Hamas’ın aşırıcılığını kutladıkları gerekçesiyle “Gazze vatandaşlarını” kınayarak “İnsan görünümündeki hayvanlarla buna göre başa çıkılıyor. İsrail Gazze’yi topyekûn ablukaya aldı, elektrik yok, su yok, sadece hasar var. Cehennemi istediniz, cehennemi göreceksiniz” diye ant içmişti. Bir diğer emekli tümgeneral ve aynı zamanda Savunma Bakanı’nın danışmanı Giora Eiland, diğer ülkelerin yardım göndermesinin engellenmesini, Gazze halkına “kalmak ve açlıktan ölmek ya da ayrılmak” olmak üzere iki seçenek bırakılmasını istedi. Gazze’nin “bir süreliğine ya da daima yaşanması imkânsız bir yer” haline getirilmesini savunan Eiland, kadınların masum olmadığını, “hepsinin Hamas katillerinin anneleri, kız kardeşleri veya eşleri” olduğunu söyledi ve savaşın hedeflerine ulaşması için “insani felaketi” ve “şiddetli salgın hastalıkları” savundu. Maliye Bakanı Bezalel Smotrich de Twitter’da bu önerilere “kelimesi kelimesine” katıldığını belirtti.

 

Güney Afrika’nın sunduğu belgeler eksik: Yayımlandığından bu yana sayısız yeni örnek ortaya çıktı. İsrailli başsavcının, Uluslararası Adalet Divanı soruşturmasının arifesinde İsrail’in suçlu bulunmasından açıkça endişe ederek meslektaşlarını “sözlerine dikkat etmeleri” yönünde uyarmasını ardından, Knesset Başkan Yardımcısı Nissim Vaturi daha önce dile getirdiği “Gazze yakılmalıdır” tezinde üsteledi. 

 

Netanyahu’nun bakanlarını hassasiyet göstermeleri konusunda uyardığı söyleniyorsa da her geçen gün soykırım kastı ve kışkırtmasına yeni örnekler ortaya çıkıyor. Medyanın ele alması gereken bu olmalıyken, oransallığa ilişkin bir tartışma olmakla beraber, bunun Hamas’a karşı bir savaş olduğu fantezisine müsamaha ediliyor. Batı’nın desteği olmazsa İsrail’in kitlesel katliamı derhal sona erer. Bu nedenle suça iştirake de değinmeliyiz: Hayatlar buna bağlı.

 

Bu da sadece, eğer insan hayatına değer veren bir toplumda yaşıyor isek, bizlerin artık ıslah olmayacak bir biçimde ahlaki bir bozulma yaşamış sayıldığı bu kötü duruma alkış tutmakta olanları eleştireceğimiz anlamına gelmiyor. Bir zamanlar Jean-Paul Sartre’ın söylediği gibi: “Her sözün sonuçları vardır. Her sessizliğin de.” İşte, çağımızın en büyük suçlarından biri gözümüzün önünde işleniyor. Filistinli aktivist Omar Barghouti’nin tanımladığı gibi, “dünyanın canlı yayınlanan ilk soykırımı.” Bu denli vahim bir suçun faillerinin işledikleri suçu bu kadar dürüstçe dile getirdiği çok nadir olur. Hamas’ın zulmünü haklı olarak ve tutkulu bir şekilde kınayanların birçoğunun, İsrail’in bizim hükümetlerimizin de doğrudan müdahil olduğu eylemleri hakkında söyleyecekleri çok az şey var ya da yok. Bu oldukça kötü bir durum ve ara sıra sızlanmak bu utancı ortadan kaldırmaz. Örtük rıza vahşetin sürmesini sağlar. Sözcüklerin varlığı kadar yokluğu da tehlikeli olabilir.

 

Bu yazı The Guardian sitesinde yayınlanmış olup, Evrim Yaban Güçtürk tarafından Perspektif için çevrilmiştir. Yazının orijinal linki için burayı tıklayınız.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.