“İsrail’in Hedefi Sinvar ve Ona Ulaşmak İçin Kaç Kişinin Öldüğü Umursanmıyor”

Oyunun kurallarını değiştirecek tek şey var. O da Hamas’ın Gazze Şeridi lideri Yahya Sinvar veya daha üst düzey Hamas liderlerini bulup öldürmek olabilir. Bu süreçte kaç Filistinlinin öldüğü önemli değil. İsrail’deki rehinelerin kaçının öldüğü de önemli değil. Netanyahu’ya göre onlar feda edilebilir.

israilin hedefi

Mülakat: Dora Mengüç

 

“Oyunun kurallarını değiştirecek tek şey var. O da Hamas’ın Gazze Şeridi lideri Yahya Sinvar veya daha üst düzey Hamas liderlerini bulup öldürmek…”

İsrailli politik aktivist Gershon Baskin ile röportaj için 30 Temmuz’da sözleşmiştik. Yaklaşık 40 dakika süren mülakat sonrası “En dikkat çekici cümle şüphesiz bu” diye düşündüm. 24 saat sonra Hamas’ın Siyasi Büro Şefi’nin İran’ın başkenti Tahran’da öldürüldüğü haberi geldi, ortalık karıştı. Bu sadece karizmatik bir liderin ölümü değildi. Aynı zamanda 300 koca günü, 40 bine yakın Filistinlinin can kaybıyla geride bırakan Gazze Savaşı’nın ne zaman biteceğine ilişkin soru işaretlerinin artması anlamına geliyordu.

 

Baskin’i kiminiz İsrail’in kıdemli rehine müzakerecisi, kiminiz gazeteci, kiminiz muhalif, kiminiz aktivist bazılarınız ise İsrail-Filistin barış süreci araştırmacısı olarak tanıyor. 2011’de Hamas’ın esir aldığı ve beş yıldan uzun bir süre elinde tuttuğu İsrail askeri Gilad Şalit’in serbest bırakılması sürecinde arabuluculuk görevi üstlenmişti. 

 

Son suikast haberinin ardından bölge iyice karıştı. Normal zamanlarda hayli kısa görünen bu olağanüstü uzun süreçte, yeni gelişmelere dair bakış açısını öğrenmek için birkaç kez daha temas ettik. Perspektif’in sorularını yanıtlayan Baskin, ateşkes şansının artık iyice azaldığını, İsraillerin son dönemde yaşananların ciddiyetinin yeterince farkında olmadığını ama hâlâ barış için bir ihtimal olduğunu söylüyor. Netanyahu’ya sert sözlerle yükleniyor. Söyleşi tam da burada başlıyor.

 

RABİN’İN ÇABALARI BAŞARIYA ULAŞSAYDI BUGÜN BU NOKTADA OLMAZDIK

 

Suikastları konuşuyoruz. Son suikastı ve etkilerini elbette soracağım ama farklı bir yerden başlayalım mı?

 

Başlayalım…

 

Bir ihtimalden bahsedeceğim. Eğer İsrail eski Başbakanı İzak Rabin 1995’te suikasta uğramasaydı, bugün İsrail farklı bir ülke olabilir miydi? Sonuçta Rabin’i bugünkü hükümetle ayna kefede yer alan dönemin radikal sağcıları hedef almıştı. Son yıllarda İsrail aşırı sağcı bir hükümet yerine Rabin gibi biri tarafından yönetilseydi olaylar buraya gelir miydi? Yoksa bu çok naif bir soru mu?

 

Büyük ihtimalle tamamen farklı bir durumda olabilirdik. Elbette, tarihte bu tür bir oyunun sonucu bilinmez. Rabin yaşasaydı ne yapardı, bilemeyiz. Ancak o, Filistinlilerle barış yapma yolundaydı. Başarıya ulaşsaydı, bugün olduğumuzdan çok farklı bir durumda olurduk. Rabin suikastının galipleri, bugün İsrail hükümetinde oturan kişilerdir.

 

ATEŞKES ŞANSI AZALDI, NETANYAHU’NUN İKTİDAR SÜRESİ UZADI

 

İran’ın başkenti Tahran’da Hamas liderlerinden İsmail Haniye, Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta Hizbullah’ın üst düzey isimlerinden Fuat Şükür suikast sonucu öldü. O zaman bir başka ihtimalden söz edelim. Gazze Savaşı için artık ateşkes ihtimali iyice zorlaştı mı? 

 

Ateşkes şansı suikastlardan önce de çok azdı. Ama şimdi kesinlikle bu ihtimal daha azaldı. 

 

O zaman ters orantılı olarak İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’nun koltuğunda kalma ihtimali arttı…

 

Evet. Lübnan ve özellikle İran’daki suikastların ardından kamuoyunun gözünden düşen Netanyahu anketlerde kesinlikle yükselecek. Her iki durumun da sonuçları sert olabilir. Pek çok can kaybı getirecek bu son olaylar beraberinde. İsrail şu anda Hizbullah, Hamas ve İran’ın askeri tepkilerini bekliyor. Olası karşılıklar için Gazze ve Lübnan haricinde Batı Şeria veya Doğu Kudüs adres gösterilebilir.

 

İSRAİL’İN YENİ HEDEFİ SİNVAR

 

Peki İsrailliler şu anda vaziyetin ne kadar ciddi olduğunun bilincinde mi?

 

Sorunuzu revize edeyim. İsrailliler durumumuzun ne kadar delice olduğunu fark ediyor mu? Günlerdir, İsrail’e karşı koordine edilmiş bir İran-Hizbullah-Hamas misilleme saldırısını bekliyoruz. Gerilim artıyor. Üstelik bu durum İsrail’in tercihiyle oluyor. 300 günü aşkın bir savaş deneyimimiz var. İsrail’in çalışma şekli açık: Mümkün olduğunca çok intikam almak, Gazze’nin mümkün olan en büyük kısmını yok etmek, sivillere önem vermeden tüm savaşçıları öldürmek ve stratejik seviyede hiçbir şeyi değiştirmeyen taktik suikastlar. 

 

Aslında geçmişte de böyleydi değil mi? Yani bu yol İsrail için yeni değil…

 

Evet, İsrail’in uzun yıllar boyunca kullandığı hedefli infaz politikası, bu savaşta da kesinlikle İsrail’in çalışma şeklidir. Gazze, Batı Şeria, Lübnan, İran, Suriye ve sonrasında neresi olursa olsun… Bana göre Netanyahu’nun son oyunu Hamas’ın Gazze Şeridi lideri Yahya Sinvar hayatta olduğu sürece sona ermeyecek. 

 

Buna ilk konuştuğumuzda da değinmiştiniz. O zaman Haniye sonrası Hamas liderliği için öne çıkan dört isimden biri şu anda hedef tahtasında diyorsunuz?

 

Evet. Sinvar şu anda ana hedef. Ve ona ulaşmak için kaç Filistinlinin öldüğü önemli değil. İsrail’deki rehinelerin kaçının öldüğü de önemli değil. Netanyahu’ya göre onlar feda edilebilir. Feda edildiler ve her gün feda ediliyorlar. Hepimizin anlaması gereken şey, bu politikaların Netanyahu ve sürekli olarak onu gerilimi artırmaya ve daha fazla öldürmeye iten gangster bakanları ve danışmanları tarafından yapıldığıdır. Hepimizin anlaması gereken şey, başka seçeneklerin de olduğudur. 

 

Nedir bu seçenekler?

 

Bir anlaşma yapıp rehineleri eve getirme seçeneği var. Gazze’deki savaşın sona erdiği gün, İsrail-Lübnan sınırındaki savaşın da sona ereceğini bilme seçeneği var. Uluslararası toplulukla -ABD, İngiltere, Fransa ve diğerleriyle- BM Güvenlik Konseyi’nin 1701 sayılı Kararının etkin bir şekilde uygulanması veya başka bir güvenilir diplomatik çözüm için çalışma seçeneği var. İsrail’in Arap komşularıyla bölgesel bir savunma ittifakının resmileştirilmesi yönünde çalışma seçeneği var. Bu ittifak 14 Nisan’da ortaya çıktı. Bu bölgesel savunma ittifakı, İsrail’in işgalini sona erdirmek ve Filistin halkının kendi kaderini tayin etmesini sağlamak karşılığında Suudi Arabistan ile normalleşme adımlarını içerecektir. Bölgesel anlaşma güvenlik, Filistinliler için kendi kaderini tayin, karşılıklı tanıma, istikrar, ekonomik kalkınma, sınır ötesi bölgesel işbirliği, ulusal onur ve insan onurunu içerir. Bu seçenekler gerçektir. Ancak, savaş suçlusu başbakanımızdan kurtulmadıkça dikkate alınmayacak hiçbir seçenek.

 

gershon baskın

Kaynak: New York Times

NETANYAHU’DAN KURTULMAMAMIZIN NEDENİ SİYASİ SİSTEMİMİZ

 

Neden muhalefet hâlâ Netanyahu’yu devirmeyi başaramadı? İsrail neden Bibizm’den kurtulamıyor?

 

Ana sebep, siyasi sistemimizin yapısıdır. Netanyahu, 120 sandalyeli parlamentoda 64 sandalyeye sahip olan Knesset’te çoğunluğun keyfini sürüyor. Netanyahu’yu değiştirmek, yeni bir hükümet kurmak veya seçimlere gitmek için, beş koalisyon üyesinin güven oylamasında veya Knesset’i dağıtıp seçimlere gitme oylamasında koalisyona karşı oy kullanması gerekiyor. Ve Netanyahu, hükümetindeki daha aşırı unsurlara rehin olduğu için, onlara istediklerinin hepsini veriyor. Koalisyonda kimsenin ittifaka karşı oy kullanması için bir nedeni yok. Bu yüzden hükümeti devirmek kolay değil. Ultra-ortodoksların askere alınması yasasının çıkarılması konusunda mümkün olabilir, çünkü bu konuda bir anlaşması yok ve savaştığımız için genç ultra-ortodoksların askere alınması konusunda büyük bir kamuoyu baskısı var. Ancak şimdi Knesset parlamentosu üç aylık bir tatile girdi, bu savaşta olduğumuz son 19 veya 20 yıldaki en uzun tatil, bu inanılmaz!

 

MUHALEFET SEÇMENE GÜVEN VERMİYOR, SOKAKLARDA KİTLESEL EYLEMLER YOK

 

Tamam, bunlar somut ve sayısal veriler. O zaman şöyle sorayım. Aslında bir makalenizde okumuştum. Gantz, Lapid ve Eisenkot’un neden lider olarak ortaya çıkmadığını irdeleyip, onları sözde liderler olarak tanımlıyordunuz. Bunun sebebi ne? İsrail siyaseti sadece boş sloganlara mahkûm mu kaldı?

 

Evet, sanırım öyle. Bugün İsrail siyasi arenasında yarın için herhangi bir vizyon ve umut sunan liderler yok. Lapid, Gantz ve Eisenkot, aşağı yukarı Netanyahu’nun söylediği şeyleri söylüyor. Aralarındaki tek fark, onların yolsuzluk yapmamış ve Netanyahu’dan daha inandırıcı olmaları. Ancak bu, halkı etraflarında toplamak için yeterli değil. Kimse güvenli bir İsrail’in, komşularıyla barış içinde yaşayan bir İsrail’in vizyonunu sunmuyor. Kimse barış kelimesini kullanmıyor. Kimse müzakerelerden bahsetmiyor. Dünyada konuşulan iki devletli çözümden kimse bahsetmiyor. Hepsinin konuştuğu tek şey Hamas’ı yenmek. Bu nedenle, İsrail’i gelecekte nereye götürmek istedikleri konusunda aynı noktadalar. Ve bu yüzden de kitleler onları desteklemiyor. Sokaklarda hükümete karşı protesto düzenleyen 1 milyon İsrailli yok mesela. Rehin ailelerini destekleyen, ateşkes isteyen ve seçim talep eden birkaç yüz bin kişi var sadece. İsraillilerin büyük çoğunluğu hâlâ sokaklara dökülmedi.

 

KENDİSİNİ “MUSA’DAN BU YANA YAHUDİ HALKININ EN BÜYÜK LİDERİ” OLARAK TANIMLAYAN BİRİNDEN NE BEKLENİR?

 

Evet, Netanyahu’nun zeki olduğunu düşünüyorum. Ama onun, şimdiye kadar sahip olduğumuz en zeki politikacı olduğu kanaatinde değilim. İyi bir politikacı ama kesinlikle bir devlet adamı değil. İsrail için bir yönü olan bir lider değil. Kendi siyasi çıkarlarını herkesin önünde tutuyor. Netanyahu, 7 Ekim’den önce, özel çevrelerde kendisini Musa’dan bu yana Yahudi halkının en büyük lideri olarak tanımlarken, aslında tarihte Yahudi halkının sahip olduğu en kötü lider olarak anılacak. O bir narsist. O kötü bir insan. Bölünme yaratıyor ve en çok kendisiyle ilgileniyor. Yolsuzluk yapıyor ve devrilmesi gerekiyor.

 

Peki ABD seçimleri Gazze savaşının kaderini nasıl belirleyecek? Kamala Harris Beyaz Saray’a taşınırsa iki devletli çözümü düşünmek gerçekçi mi olur yoksa bunu düşünmek bile hayal mi?

 

Harris seçimleri kazanırsa, seçimler ile yeni yılın 20 Ocak’ı arasındaki o meşhur dönem görevden ayrılacak olan başkanın siyasi kaygıları olmadan istediği şeyi yapabildiği zamandır. Bu, Reagan’ın FKÖ’yü tanıdığı zamandır. Obama’nın, işgal altındaki topraklardaki İsrail yerleşimlerinin yasa dışı olduğunu belirleyen Güvenlik Konseyi kararının geçmesine izin verdiği zamandır. Kamala Harris seçimi kazanırsa ve Biden harekete geçmekte özgür olursa ve eğer cesur bir liderse, ABD’nin Filistin devletini tanıması için doğru zaman olur. Harris, sadece iki devletli çözümü destekleyen değil, aynı zamanda Washington’da Filistin devleti için bir büyükelçilik açan ve Kudüs veya Ramallah’ta, istedikleri yerde bir ABD büyükelçiliği açan yeni bir Amerikan siyasi pozisyonunu devralır. Bu, durumu değiştirir. Trump seçimleri kazanırsa, Tanrı bilir ne olacak. Adam öngörülemez.

 

GAZZE SAVAŞI’NDAN HER İKİ TARAF DA SORUMLUDUR

 

Sizce savaşın bu noktaya gelmesinin birincil sorumlusu kim? Netanyahu mu yoksa Hamas mı?

 

Her iki taraf da sorumludur. Elbette, Hamas (son çatışma sürecini) 7 Ekim’de İsrail içindeki eylemleriyle başlattı. Ancak 8 Ekim’den beri İsrail, sadece Hamas’a değil, tüm Gazzelilere karşı bir savaş yürütüyor.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.