İsrail’in İlhak Planıyla İlgili En Yaygın Üç Yanlış Algı
İlhak önümüzdeki birkaç ay içinde gerçekleşmezse çok rahatlıkla yıllarca gündemden düşerek alakasız bir konu haline gelebilir. İlhakın durdurulmasından sonraki gün işgal o eski savaşılması gereken kötü işgal olacak ama siyasi durum bambaşka olacak.
- MICHAEL SFARD
- 30 Haziran 2020

İlhakla ilgili kamusal tartışmalar ilk başta bu adımın ciddiyetinden duyulan şüpheler ve daha sonra da korona virüsü pandemisi nedeniyle çok geç başladı. Tartışma için geriye kalan zaman aralığının darlığı bunun sonuçları etrafında dönen yanlış anlama ve kasıtlı yanıltmaların giderilememe riskini arttırıyor. İşte “derin” sol içerisinde bile yaygınlaşan üç hata!
Birinci ve en korkunç hata ilhakın hiçbir şeyi değiştirmeyeceği çünkü “her hâlükârda fiili bir ilhak durumu olduğu” ve “ilhak olmasa bile Filistinlilerin zaten acı çektiği” iddiası.
Bu görüş solda tehlikeli bir mutasyona uğrayarak “maskeleri indirmek” amacıyla ilhakı sessizce desteklemeye dönüşüyor. Bu yaklaşım İsrail hukukunun Batı Şeria’da uygulanmasının etkilerini yanlış anlamanın bir sonucu. İlhak zorunlu olarak Filistinlilerin toprak ve mülklerine bazı durumlarda otomatik olarak kitlesel çapta el konması, akabinde birey, aile ve topyekûn toplulukların ilhak edilen topraklardan sürülmesi ve bugün İsrail Savunma Güçlerinin kontrolündeki zayıf bir idari yapılanma olan yerleşimcilerin yerel yönetimlerinin gücünün ciddi anlamda artması gibi sonuçlar doğuracaktır.
İlhak Filistinlilerin mülksüzleştirilip İsrail’in bu bölgeleri genişletmesi sürecini başlatacaktır ki ilhak olmadan bunun bu kapsam ve hızda gerçekleşmesi imkânsız olacaktır. Bu süreç ilk defa İsrail hükümeti ve politikalarına değil daha çok yerleşimci liderlerine bağlı olacak. Mesela Başbakan Benjamin Netanyahu geçen hafta Israel Hayom’a verdiği bir mülakatta Ürdün Vadisi hakkında şunları söyledi: Filistinli topluluklar “kuşatılmış Filistinli bölgeler olarak kalacak. Jericho’yu ilhak etmiyorsunuz. Bir iki öbek var sadece.” Bu yorumlar rastgele yapılmadı. Ürdün Vadisi’nde 50 kadar Filistinli köyü ve hayvancılıkla uğraşan topluluklar var. İsrail açısından bunlar yasa dışı olduğundan ilhakla beraber buranın binlerce sakini “İsrail’de” kaçak göçmen konumuna getirilip vadiden çıkarılacak. Benzer bir süreç Kudüs bölgesinde de yaşanacak.
“İlhak hiçbir şeyi değiştirmeyecek” görüşünün gelişmiş bir versiyonu da ilhakla mücadele edilmesini salık verirken getireceği kötülüklerin mevcut durumun yanında o kadar da kötü durmadığını vurguluyor. Elbette ilhak olmasa bile mevcut durum berbat ama bu demek değil ki işler daha da kötüye gidemez. Hem işgale hem de ilhaka karşı çıkılabilir ve çıkılmalı da.
Popülerlik kazanan ikinci bir hata Trump’ın planına göre ilhakın dışında kalacak bölgelerde bir Filistin devleti kurulacağını öngörüyor.
Tasarıyı okuyun. Filistinlilerin bir devlete sahip olacak seviyeye yükseltileceği koşullara atıf yapan sömürgeci dili bir kenara bırakıp ne elde edeceklerini açıklayan kısma gidin. Yalnızca Amerikan başkanının Orwellci dilinde Trump planının Filistinlilere teklif ettiği şeyi tanımlamak için “devlet” terimi kullanılabilir. Bu yapı sınırlarından geçecek insan ve mal hareketliliği üzerinde hiçbir kontrole sahip olmayacak; kontrol İsrail’de olacak. Yine aynı şekilde hava sahasını da kendisi değil İsrail kontrol edecek. Belirli anlaşma ve konvansiyon çeşitlerini imzalama hakkı olmayacak, uluslararası kuruluşlara katılma hakkı kısıtlanacak ve hatta İsrail sınırına yakın bölgelerdeki (dolayısıyla neredeyse her yerindeki) imar ve planlama yetkisi İsrail’in vetosuna tabi olacak. Bir tavuk ne kadar kuşsa bu da o kadar devlet: Kanatları ve bir gagası var ama gerçekten uçamıyor.
Netanyahu bunu biliyor. Israel Hayom’a verdiği aynı mülakatta şunları söyledi: “[Filistinliler] tüm bölgelerde güvenliği bizim kontrol ettiğimizi kabul etmek zorunda. Tüm bunlara razı gelirlerse Başkan Trump’ın devlet diye tanımladığı kendilerine ait bir oluşumları olacak… Bir Amerikalı devlet adamı bana, ama Bibi, bu bir devlet olmayacak, dedi. Ben de ona, adına ne derseniz deyin, dedim.” Sadece sembolleri ve sembolizmi kutsal gören yerleşimci liderleri gibi köktenciler Trump’ın planına öngördüğü Filistin Bantustan’ına[1] “devlet” dediği gerekçesiyle karşı çıkabilir.
Geniş kabul gören bir üçüncü hata ise ilhakı durdurmayı başarırsak İsrail-Filistin çatışmasının siyasetinin ilhak öncesi statükoya, ‘iki devlet’ kampıyla ilhakçılar arasındaki mücadeleye geri döneceğini savunan görüş.
Bu analiz ilhakı durdurmanın alevlendireceği siyasi geri tepmeyi göz ardı ediyor. Son bir kaç yılda sağ oldukça şanslıydı: Trump ABD başkanı oldu; Avrupa Brexit ve diğer krizlerle zayıfladı; Netanyahu aleyhindeki adli davalar siyasi hesaplarını değiştirdi ve korona virüsü pandemisi halkın dikkatini İsrail’in tek taraflı bir tektonik kaymayı başlattığı anın öncesine kaydı. İlhakçı kamp için her şey yolunda gitti ve sadece bir süre önce hayali görünen bir anda gerçekçi hale geldi. Şimdi ilhakın geri teptiğini hayal edin. Sağcılar için sanki Mesih gelmiş, kapılarını çalmış da kapıyı açamamışlar gibi olacak. Bir daha ne zaman böyle mükemmel bir an yakalayabilirler?
İlhak önümüzdeki birkaç ay içinde gerçekleşmezse çok rahatlıkla yıllarca gündemden düşerek alakasız bir konu haline gelebilir. İlhakın durdurulmasından sonraki gün işgal o eski savaşılması gereken kötü işgal olacak ama siyasi durum bambaşka olacak. Her değişimde olduğu gibi bu da yeni fırsatlara kapı aralayabilir.
____
[1] Çeviren notu: Güney Afrika Apartheid döneminde siyahlara ayrılan bölgeye atıf
Bu yazı 3 Haziran 2020 tarihinde Haaretz sitesinde yayınlanmış olup, Mustafa Kaymaz tarafından Perspektif için çevrilmiştir. Yazının orijinal linki için burayı tıklayınız.
En son çıkan yazılardan anında haberdar olmak için bizi @PerspektifOn twitter hesabımızdan takip edebilirsiniz.

MICHAEL SFARD
