İsrail’in Strateji Değişikliğinin İlk Adımı: Salih el-Aruri

İsrail’in Gazze’deki katliamlarını durdurması ve esir takasına razı olması için bir zafer imajı yaratmak konusunda attığı ilk adım Aruri suikastı olmakla birlikte, bu suikastın savaşı genişletme riskini de barındırdığı söylenebilir.

salih al aruri صالح العاروري

İsrail ordusu, Filistin İslami Direniş Hareketi’nin (Hamas) 7 Ekim’de gerçekleştirdiği ve yüzlerce İsrailli asker ve Yahudi yerleşimciyi öldürerek onlarcasını esir aldığı Aksa Tufanı Operasyonu’nun ardından Gazze Şeridi’ne yönelik askeri harekâtını üç aydır sürdürüyor. Harekât, Gazze’deki sivil yerleşim alanlarına yönelik gelişigüzel bombardımanlarla başlarken son dönemde İsrail’in strateji değiştireceği Batı medyası ve İsrail medyasında sık sık konuşuluyor.

 

ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan’ın Aralık ayı başında Tel Aviv’e gerçekleştirdiği ziyaret, bu tartışmaların başlangıç noktası olurken söz konusu tartışmalarla eşzamanlı olarak esir takası konusunda da çeşitli senaryolar konuşuldu. Bu bağlamda, ABD’nin durduğu nokta her iki taraf için de önem arz ediyor. Washington yönetimi ise iç siyasetteki bazı değişkenleri de göz önünde bulundurarak Gazze’ye yönelik şiddetin tamamen sona erdirilmese de azaltılmasını ve İsrail’in Gazze’de kara hâkimiyeti kurma amacından şimdilik vazgeçmesini istiyor. Zira ABD’li yetkililer, henüz 8 Ekim’de İsrailli kurmaylara Gazze’ye düzenlenecek bir karar harekâtında çok ciddi kayıplar verileceğine dair açık uyarılarda bulunmuştu.

 

İsrail’in 25 Ekim’de sınırlı olarak başlattıktan sonra kapsamlı hale getirdiği kara operasyonunda çatışmalar kuzeydeki Cibaliye Kampı, güneydeki Han Yunus ve orta kesimdeki Deyr Beleh’te yoğunlaştı. Çatışmalarda ABD’nin öngörüleri tuttukça İsrail iç kamuoyunun da öfkesi arttı. Zira Hamas’ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları, neredeyse her gün öldürdüğü İsrail askerleri ve imha ettiği tanklara ilişkin görüntüleri kamuoyuyla paylaşmaya devam etti. Buna ek olarak Kasım sonunda yapılan esir takası dışında İsrail’in herhangi bir esiri askeri yollarla kurtaramaması ve son olarak Hamas’ın elindeki bir esiri “yanlışlıkla” öldürmesi iç kamuoyunda İsrail Savaş Hükümeti’ne olan baskıyı iyice artırdı.

 

Sullivan’ın ziyaretine dönecek olursak; görüşmenin hemen ardından Reuters’in aktardığı bilgilere göre ABD tarafı, Tel Aviv’de İsrail tarafına üç konuda baskı kurdu. Bunlardan biri Gazze’deki katliamların dozunun düşürülmesiydi ki İsrail ordusunun kadın-çocuk demeden sivil alanlara tonlarca bombayla saldırarak en az 8.000 çocuk ile 6.000 kadını öldürmesi ve Gazze’deki binaların yüzde 70’ini tahrip etmesi dünya kamuoyunda büyük infial yaratmıştı. İkinci talep, başta ABD vatandaşları olmak üzere Hamas’ın elindeki esirlerin kurtarılması için gerekli adımların atılmasıydı. Bu konuda da özellikle İsrail güçlerinin bir esiri yanlışlıkla öldürmesi ve kara operasyonunun iki ayı geride bırakmasına rağmen ciddi bir başarı kazanamaması nedeniyle esir ailelerinin baskısı artmıştı. Buna paralel olarak yayımlanan anketlerde hem İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun hem de ABD Başkanı Joe Biden’ın Gazze’deki katliamlar nedeniyle siyasi desteğini kaybettiği sonuçları göze çarpıyordu. ABD tarafının üçüncü talebi ise 7 Ekim’den beri hassasiyetle üzerinde durduğu savaşın daha geniş bir alana yayılmasının engellenmesi zorunluluğuydu. ABD yönetimi, buna karşı bir caydırıcılık oluşturmak için Gerald R. Ford uçak gemisini Aksa Tufanı saldırısından birkaç gün sonra Doğu Akdeniz’e çekmişti.

 

Sullivan’ın ziyareti sonrası medyaya yansıyan bilgilere göre taraflar tam bir uzlaşı sağlayamasa da esir takası konusunda Hamas ile daha önce başarılı bir arabuluculuk rolü oynayan Katar ve Mısır aracılığıyla yeni bir uzlaşı için irtibata geçilmesi konusunda uzlaşmıştı. Tarafların uzlaşı sağladığı bir diğer konu ise İsrail güçlerinin Gazze’deki saldırılarda strateji değişikliğine giderek gelişigüzel bombardımanlar yerine, Hamas ve diğer direniş gruplarının liderlerini hedef alan nokta saldırılara yönelmesi oldu. İsrail bu strateji ile hem uluslararası toplumun baskılarını hem Gazze’de verdiği kayıplarını azaltmayı hem de Hamas’ın kurmay aklını tasfiye ederek örgütün gücünü kırmayı hedefliyor. ABD, söz konusu stratejinin uygulanması için İsrail’in kara operasyonunu sonlandırmasını isterken Netanyahu ve koalisyondaki güçlü ortağı olan Ulusal Güvenlik Bakanı İtamar Ben-Gvir, operasyonların durmaması konusunda kararlılık göstermeye çalışıyor. Her ikisi de askeri operasyonların Hamas’a esirleri salıvermesi konusunda baskı unsuru olacağı konusunda hemfikir. İkili bu konuyu esir aileleriyle de görüşerek askeri operasyonların Hamas’a esirleri serbest bırakması için baskı unsuru olacağını anlattı. Netanyahu, esir aileleriyle yaptığı görüşmede, “Biz bütün tutukluları salıversek Hamas’ın esirleri bırakacağını mı düşünüyorsunuz? Bunu kabul edersek başka talepleri de olacak” derken, Ben-Gvir ise Hamas’ın mutlaka ortadan kaldırılması gerekliliğinden dem vuruyor. 

 

Hamas, yeni bir esir takası için arabuluculara İsrail’in Gazze’ye yönelik bombardımanlarını durdurmasını ve kuvvetlerini Gazze’den çekmesini ön şart olarak sunarken, İsrail tarafı bunun Hamas’a bir zafer görüntüsü vereceği gerekçesiyle kabul edilemez olduğunu ısrarla belirtiyor. Bu noktada, İsrail’in özellikle Aralık ortasından sonra Gazze’ye yönelik bombardımanları nispeten azaltması ve başta Golani Tugayı (bu tugay İsrail ordusunun en özel gücü olarak biliniyor) olmak üzere bazı tugayları Gazze’den çekmesi, yukarıda temas ettiğimiz yeni stratejiyi devreye soktuğuna dair önemli bir gösterge olarak görülüyor.

Aruri Suikastı Tatmin Edici Olacak mı?

 

Hamas’ın Siyasi Büro Başkanı Yardımcısı Salih el-Aruri’nin Lübnan’ın başkenti Beyrut’un güneyindeki Hizbullah’ın kalesi olarak bilinen Dahiye bölgesinde İHA saldırısıyla öldürülmesi tam da böylesi bir ortamda oldu. Salih el-Aruri, Hamas’ın kuruluş aşamasında önemli rol oynamış ve 1987-1992 yılları arasında Hamas’ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları’nın komutanları Yahya Ayyaş ve Muhammed Dayf’a Batı Şeria’da lojistik sağlama faaliyetlerinde etkinlik göstermişti.

Aruri, bu faaliyetleri nedeniyle 1992 yılında tutuklanmış, 2007 yılında Filistin’i üç yıllığına terk etmesi şartıyla serbest bırakılmış ancak kısa süre sonra yeniden tutuklanarak 2011’e kadar toplam 19 yıl hapishanede kalmıştı. Esir asker Gilad Şalit’in serbest bırakılması karşılığında bugün Hamas’ın Gazze Sorumluluğu rolünü üstlenen Yahya es-Sinvar ile birlikte serbest bırakılan 1.027 Filistinli arasında yer alan Aruri, bundan sonra Hamas’ın önemli liderlerinden biri olmuştu.

 

Aruri’nin Hamas açısından son dönemde oynadığı en önemli rol ise Hamas’ın Lübnan’daki Hizbullah örgütü ve İran ile (dolayısıyla İran’ın bütün proxy gruplarıyla) koordinasyonu sağlamaktı. Hamas’ın Ekim 2022’de Suriye’deki Esed rejimiyle ilişkilerini normalleştirmesi de Aruri’nin koordinasyonunda olmuştu. 19 Ekim 2022’de Suriye’nin başkenti Şam’a giderek Beşşar Esed ile görüşen heyetin ziyaretinin koordine edilmesinde ve kimlerin heyette olacağında heyetin başkanı Halil el-Hayye ile birlikte Aruri belirleyici rol oynamıştı.

 

Aruri’nin öldürülmesi, İsrail’in 7 Ekim’de başlattığı saldırılar kapsamında elde ettiği en önemli askeri başarı olarak sayılabilir. Zira bugüne kadar saldırıların ilk günlerinde yaşamını yitiren Cemile Şanti gibi bazı Siyasi Büro üyelerinden başka Hamas’a herhangi bir üst düzey kayıp yaşatmamıştı. İsrail’in kara operasyonundaki en önemli hedefi başta Aksa Tufanı’nın planlayıcısı olarak bilinen Yahya es-Sinvar olmak üzere Hamas’ın üst düzey liderlerini ortadan kaldırarak örgütün gücünü toparlanamayacak şekilde dağıtmaktı. İsrail, kara operasyonunda çok ağır kayıplar vermesine rağmen Gazze’de herhangi bir Hamas liderini bulup öldüremedi. Buna ek olarak binlerce masum sivili katletmesi kendisine ciddi bir uluslararası ve iç baskı olarak geri döndü. Bu noktada Sullivan’ın ziyareti sonrası kararlaştırılan yeni strateji kapsamında Aksa Tufanı Operasyonu’nun Sinvar ile birlikte mühendisi olarak öne çıkan Aruri’yi öldürmesi İsrail açısından bir askeri başarı olsa da Gazze savaşını bitirmeye yetecek kadar bir zafer imajı kazandırmaya yetmeyecektir. Dolayısıyla İsrail’in bundan sonra bir süre daha Hamas liderlerine yönelik suikastları sürdürmesi beklenebilir. 

 

Aruri suikastında öne çıkan bir başka done ise suikastın Beyrut’ta yapılmasıydı. Bu suikast, önceki hafta Suriye’nin başkenti Şam yakınlarında üslenen İran’a bağlı mezhepçi milis grupları koordine eden Rıza Musevi’nin öldürülmesi, 3 Ocak’ta İran’ın batısındaki Kirman’da bulunan Devrim Muhafızları’nın milis gruplarının kurucu babası olan Kasım Süleymani’nin türbesinin yakınlarında düzenlenen saldırı ve ertesi gün Irak’ın başkenti Bağdat’ta yine Rıza Musevi’ye benzer bir rolü Irak’ta oynayan Haşdi Şabi lideri Takva es-Saidi’nin öldürülmesiyle birleştiğinde İsrail ve ABD’nin yeni stratejiyi çoğunlukla Gazze dışında yürüteceğine dair önemli ipuçlarına ulaşabiliriz. Zira üç aydır süren operasyonlarda İsrail’in Gazze’de herhangi bir Hamas liderinin yanından bile geçememesi, bu liderlerin Gazze dışında olduğuna dair işgal yönetimini ikna etmişe benziyor. Dolayısıyla İsrail’in Gazze’deki katliamlarını durdurması ve esir takasına razı olması için bir zafer imajı yaratmak konusunda attığı ilk adım Aruri suikastı olmakla birlikte, bu suikastın savaşı genişletme riskini de barındırdığı söylenebilir.

 

Savaşın Genişleme Riski Ne Kadar Büyük?

 

ABD’nin 7 Ekim’den beri üzerinde durduğu en önemli konuların başında savaşın Gazze ve Filistin sınırlarını aşarak bütün Ortadoğu’ya yayılmaması konusuydu. Bu, Sullivan’ın Tel Aviv ziyaretinde masaya gelmişti ve ABD tarafı bu yüzden İsrail’in Gazze Şeridi’ni boşaltmasına ve operasyon sonrasında Gazze’nin yönetiminin başka bir tarafa verilerek Hamas’ın uzaklaştırılması seçeneğine karşı koymuştu. Zira Washington, Hamas’ın gücünün kırılmadığına kesin olarak ikna olmuş ve savaşın bu yoğunlukta sürmesi halinde İsrail’in geri dönülemez kayıplar vereceğine emin olmuş gözüküyor. 

 

Hamas ve İran’a bağlı diğer milis grupların liderlerini hedef alan suikastların Hamas’ın gücünü ne ölçüde zayıflatacağı belirsiz ancak bir noktadan sonra İsrail’e bir zafer hissiyatı verebilir. Buna karşılık, suikastların İran etkisi altındaki Beyrut, Bağdat ve Şam gibi bölgelerde yapılması ise savaşın genişleme riskini barındırsa da Tahran’ın bu konuda başlangıçtan beri takındığı tutum, bu riskin boyutunun büyük olmadığını gösteriyor. İran, 7 Ekim’den beri defalarca Aksa Tufanı saldırısı ile ilişkisini reddetmekle birlikte Gazze’deki katliamlara dikkate değer bir tepki göstermedi. Hizbullah ise saldırının ilk günlerinden beri Lübnan-İsrail sınırında İsrail ordusuyla küçük çaplı çatışmalara girişse de (ki bu çatışmalarda 150 unsurunu kaybetti) savaşı Lübnan’a genişletme konusunda tek başına karar alma konumunda değil.

 

İran’ın savaşı genişletme konusunda açık çek vermemesi, Hizbullah’ın savaşı Lübnan’a taşıma yönünde bir adım atması halinde Lübnan’daki diğer gruplarla da karşı karşıya gelme ve nihayetinde Lübnan’da güç kaybetme ihtimali uzak bir ihtimal değil. Bu konuda Hizbullah’ın Lübnan’daki en önemli partneri olan Emel Hareketi’nin bile savaşın Lübnan’a yayılmaması konusunda net bir tavır takındığı göz önünde bulundurulmalıdır. Öyle ki Emel Hareketi lideri Nebih Berri, henüz Gazze saldırılarının ilk günlerinde başta Hristiyan gruplar ve Lübnan ordusu olmak üzere çeşitli gruplarla koordineli bir halde Hizbullah ile görüşerek bu konuda Lübnan’daki taraflara garanti vermişti. Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah ise iddialı reklamlar yapsa da gerçekleştirdiği üç konuşmada örgütün Aksa Tufanı saldırısıyla ilişkisinin olmadığını ve saldırı kararının söylenenin aksine İran değil Hamas ve diğer direniş grupları tarafından alınan bağımsız bir karar olduğunu sık sık dile getirdi.

 

Sonuç olarak, İsrail’in başta Aruri olmak üzere çeşitli Hamas liderlerine yönelik nokta operasyonlarına başlamasının Gazze’deki operasyonların sona yaklaştığını gösteren önemli bir gösterge olduğu söylenebilir. Bu noktada, suikast silsilelerinin İran etkisi dışındaki ülkelere yayılmadan sürdürülmesi savaşın genişlememesi noktasında önem arz ederken suikastların İsrail ve ABD’yi ne kadar tatmin edeceği ve Hamas’ı taviz vermeye ne kadar zorlayacağı ise Gazze’de çözüme ulaşılması konusunda belirleyici olacaktır.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.