Israrlı Takip “Hayranlık” Değil Alenen Suçtur

Şiddetin her türlüsü ile, şiddetler arasında bir hiyerarşi kurmaksızın, kadının “insan” olma hakkını önemseyen, amasız, fakatsız bir mücadele şart. Toplumsal tepkilerin ve farkındalığın şekillendirilmesi ancak toplumsal normlardaki deformasyonun gözler önüne serilmesiyle, flört, sevgi, aşk gibi kavramların içinin medeni şekilde yeniden doldurulmasıyla olanaklı.

Her şey, yağmurlu bir akşamüzeri evinin kapısına bırakılan bir demet gülle başladı. Kan kırmızısı beş adet gül ve yanına da bir not: “Naz yapma, beni sevdiğini biliyorum”. Notu yazanı tanımıyordu. Tek hissettiği ise iliklerine dek işleyen korku oldu.

 

O akşamdan itibaren yaşadığı kâbustan beş yıl sonra, iki adres değişikliğine rağmen peşinden gölge gibi gelen bir erkek, başka şehre taşınmasına rağmen karakoldaki açık dosyadan adresine ulaşan bir saplantı, kapısını tornavidayla açmaya çalışırken tesadüfen akşam servisine çıkan kapıcının fark etmesi sonucu önlenen bir katliam ve cevval bir avukat ile hâkime denk gelmesi sayesinde elektronik kelepçeyle zapt edilen bir erkek erki… Virginia Woolf’un sözlerinde olduğu gibi, “Her şeye rağmen sıcaktı güneş ve her şeye rağmen üstesinden geliyordu insan”…

 

Ama bu öykü ne ilkti ne de son olacaktı. Bazen faile hayır demiş olmak, dostane bir selam vermek veya arzu edilmeyen bakışlara karşılık vermemiş olmak bile kadının ısrarlı takip sonucu öldürülmesine yol açabiliyor. Çünkü bu ülkede kadının canını koruması ve riskler karşısında önlem alması için karşısına ya doğru hukukçuların çıkması gerekiyor ya da karşısındaki erkeğin yeterince güçlü olmaması…

 

Düşük benlik saygısıyla sessizlik zırhına bürünenler, bu şiddet karşısında yetersizlik duygusuyla sesini çıkarmayanlar ise trajedinin içinde giderek daha çok boğuluyor, bazen peşinden gelen gölge tarafından balkondan atılıyor, bazen köşe başında bıçaklanıyor, bazen de özgür bir hayat yaşamaktan mahrum bırakılıyor. Ta ki görünmez olana kadar…

 

Israrlı takip mağduru kadınların ünlü isimler arasından olması konunun gündeme gelmesini sağlasa da, mesele sadece hayranların takibi değil, bunun toplumun genelinde normalleştirilmiş bir suç olmasıdır. Türkiye’de kadınların yüzde 8’i, erkeklerin de yüzde 2’si hayatlarının bir döneminde ısrarlı takibe maruz kalmış. Takipçilerin çoğu ise erkek.

 

Kimine göre “musallat olmak”, kimine göre ise “takıntılı âşık”… Ama özünde hangi düzeyde yapılırsa yapılsın kadına yönelik psikolojik şiddetin bir türü olarak ısrarlı takip, onunla mücadele edilmediği sürece kadının insan hakkının ihlali anlamına geliyor. Çünkü tanımı gereği bir kişinin başka bir kişiyi belirli bir süre boyunca kasıtlı olarak tekrarlanan şekilde rahatsız etmesi, sözleri ve eylemleriyle takip ve taciz etmesi ile mağdurda korku, tedirginlik ve endişe yaratması, ısrarlı takip kapsamına giriyor. Bu sadece kişinin mahremiyetini ihlal de değil. Zamanında önlem alınmadığı durumlarda fiziksel şiddete ve hatta ölüme giden bir ihmal zincirine yol açıyor.

 

Hukuki dayanağını Amerika Birleşik Devletleri’nden alan, birçok Avrupa ülkesinde de özel düzenlemelere konu olan, hatta Almanya’da 10 yıla kadar hapis cezasının bile öngörüldüğü ısrarlı takip henüz Türk Ceza Kanunu’nda açık bir hüküm olarak düzenlenmedi. Bu konu, dördüncü yargı paketi kapsamına girmiş olsa da, henüz meclis gündeminde yer almadı ve bir yasal girişime konu olmadı.

 

Bu konu özelinde mağdurların haklarını savunan avukatlar ise ağırlıklı olarak Türk Ceza Kanunu’nun kişilerin huzur ve sükununu bozma ve kişiye eziyette bulunma başlıklarına dayanarak yıllar süren bir mücadeleyi sürdürüyorlar. Zor da olsa faile elektronik kepçe takılmasını, mağdura da panik butonu verilmesini sağlıyorlar. Ancak sürecin yıllar alması failde bir cezasızlık algısı yaratırken, mağdurda da güvercin tedirginliğinin sürmesine ve hayat standartlarının düşmesine yol açıyor. Bazen takip sosyal medya üzerinden de devam ediyor, kişinin sosyal medyadaki izlerini silmesine yol açarak haberleşme özgürlüğünü baltalıyor.

 

Öte yandan, ısrarlı takibin sırf bir madde olarak düzenlenmesi de yeterli değil. Örneğin, eşinden boşanma aşamasında olan veya şiddet gören bir kadının can tehlikesiyle yaşadığı sığınma evinin adresi köşedeki çiçekçiden taksi durağına kadar herkesin malumu ise, MOBESE kayıtları istendiği anda istendiği şekilde servis edilebiliyorsa, ısrarlı takibe dair çıkarılan yasa maddesinin kişisel hakların korunmasına dair ek önlemlerle de güçlendirilmesi gerekiyor. Öte yandan, karakola başvuran ısrarlı takip mağduru kadının adres bilgilerinin açık dosya konusu olması ise failin kadına erişimini kolaylaştırıyor.

 

Hepimiz anayasa ile zaten koruma altına alınmış olan ve insan olmaktan ileri gelen temel hak ve özgürlüklerimizi korumak için her gün canhıraş bir mücadele vermek zorunda değiliz. Farklı şiddet türlerine maruz kaldığımız gündelik yaşantımızda, eğer ısrarlı takibe maruz kaldığını söyleyen ünlü isimler sayesinde bu konu gündeme geliyorsa burada bir hata var demektir. Sıradan insanların da işinden evine gelirken peşine takıntılı bir eski sevgilisinin veya ilkokul arkadaşının takılıp takılmadığını kontrol ederek yürümesi, o kişi için en büyük şiddettir.

 

Her şiddet türü, yasal düzlemde ve sahada önüne geçilecek mekanizmalarla vaktinde önlenmez ve kontrol altına alınmazsa, erkeğin kadın üzerinde hegemonya kurma çabası politik güç de bulur ve “sen benim kim olduğumu biliyor musun” şeklindeki büyüklenme gösterileri içselleştirilir. Bu da kadınların haklarını savunma cesaretini, dayanışma gücünü örseler.

 

Yeni mağduriyetlerin kar topu etkisiyle büyümemesi, ısrarlı takip bağımlılarının ise cesaret bulmaması için hem yasal düzenlemelerin acilen yapılması hem de sahada uygulama ve takibin etkinleştirilmesi için kolluk kuvvetlerine yönelik kapasite güçlendirme eğitimleri verilmesi ivedi bir gereklilik haline gelmiş durumda. Israrlı takibin bir sevgi gösterisi olmadığının, bir platonik aşk biçimi ise asla olmadığının toplumun tüm kesimleri tarafından anlaşılması, kapsamlı bir bilinçlendirme kampanyasıyla, bu konunun medyada hassas ve etik bir şekilde işlenmesiyle olanaklı.

 

Bir erkeğin köyde veya şehirde onunla evlenmeyi reddeden bir kadını iş yerine kadar takip edip kaçırması, bir sevgi biçimi değil, psikolojik ve fiziksel şiddet türüdür ve bunun normalleştirilmesi kadının hiçleştirilmesiyle, metalaştırılmasıyla eşdeğerdir. Toplumda kadın ve erkeğin eşit olmadığının altı sık sık çizilirse, “bir kereden bir şey olmaz” diyerek eşini veya partnerini döven erkek evine geri gönderilirse, erkek de kaybettiği iktidar alanını yeniden kazanabilmek için ısrarlı takibi cinayete dek vardıran bir zincirin obsesif yönetmeni olur.

 

Şiddetin her türlüsü ile, şiddetler arasında bir hiyerarşi kurmaksızın, kadının “insan” olma hakkını önemseyen, amasız, fakatsız bir mücadele şart. Toplumsal tepkilerin ve farkındalığın şekillendirilmesi ancak toplumsal normlardaki deformasyonun gözler önüne serilmesiyle, flört, sevgi, aşk gibi kavramların içinin medeni şekilde yeniden doldurulmasıyla olanaklı. Kadınları izleyen gölge figürlere değil, onların insanca, özgürce yaşaması için yeniden dizayn edilmiş sağlıklı bir topluma ihtiyacımız var.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.