İttifak Senaryoları
Altı muhalefet partisi arasındaki görüş birliği, sadece hükümet sistemi konusuyla da sınırlı değildir. Onun yanında, tam bağımsız yargı, hukuk devleti, temel hakların güçlendirilmesi, sosyal devlet politikalarına öncelik verilmesi, çevre hassasiyeti, kamu görevlerinde kayırmacılık ve nepotizmin kaldırılması, liyakat kriterine önem verilmesi; siyasetteki kavgacı, ötekileştirici, kutuplaştırıcı, düşmanlaştırıcı üslubun fark edilerek, kucaklayıcı, eşitlikçi bir siyasi üslubun benimsenmesi gibi pek çok hayatî konuda da görüş birliği mevcuttur.
Kanımca son günlerin, hatta haftaların en önemli siyasal olay(lar)ı, Millet İttifakı’nın (ya da daha kapsayıcı bir deyimle Muhalefet Cephesinin) kaydettiği başarıdır. Bu başarının iki ayağı vardır. Biri, altı muhalefet partisinin 20 Eylül tarihinde yaptıkları ortak toplantıdır. Diğeri Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun Kürt sorununun çözümünde HDP’yi meşru muhatap olarak gördüğünü açıklaması ve bu beyanın (Sezai Temelli’nin sözleri istisna edilirse) HDP yönetimi tarafından olumlu karşılanmasıdır.
Altı muhalefet partisinin toplantısına Millet İttifakının dört partisi (CHP, İP, SP ve DP) ile bu ittifaka (henüz) dâhil olmayan Gelecek ve DEVA partileri katılmışlardır. Toplantının konusu, mevcut ucube hükümet sisteminin yerine, güçlendirilmiş ya da iyileştirilmiş parlamenter sistemin getirilmesidir. Bence bu görüşme sürpriz değildir. Çünkü bu altı partinin hepsi, ya hazırladıkları metinlerle ya da liderlerinin beyanlarıyla böyle bir değişikliğe taraftar olduklarını aylardır ifade etmekteydiler. Nitekim Gelecek Partisi, “Tam Demokrasi İçin Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” başlıklı ayrıntılı çalışmasını 9 Kasım 2020 tarihinde kamuoyuna sunmuştur.
Güçlendirilmiş parlamenter rejimi deyimi, anlamı üzerinde tereddüt yaşanabilecek muğlak bir deyim değildir. Parlamenter rejimin ne olduğu, ne olmadığı bütün dünyaca malumdur. Bu rejimin iki aslî unsuru vardır. Biri, yürütme gücünü kullanan başbakan ve bakanların parlamentoya karşı kolektif ve bireysel olarak siyasal sorumluluğu, yani ancak parlamentonun güvenini haiz oldukları sürece görevde kalabilmeleridir.
İkinci unsur, yürütmenin düalist (ikili) yapıda olmasıdır. Bunlardan biri, yürütme gücünü fiilen kullanan ve bunun sorumluluğunu taşıyan başbakan ve bakanlar kurulu; diğeri ancak temsilî ve sembolik yetkilere sahip bir devlet başkanıdır (Cumhurbaşkanı veya monark). Muhalefet partilerinin güçlendirilmiş veya iyileştirilmiş sıfatlarını kullanmalarının nedeni, kastettikleri şeyin, 1982 Anayasa sistemine aynen dönüş olmadığını vurgulamaktır. Çünkü 1982 Anayasası, Cumhurbaşkanlarına tanıdığı aşırı yetkiler nedeniyle gerçek bir parlamenter model yaratmamıştır. Bu tip bir rejimin milletlerarası literatürdeki adı, “zayıflatılmış parlamenter rejim”dir (parlementarisme attenué).
Dolayısıyla altı muhalefet partisi arasında önerdikleri hükümet sisteminin niteliği üzerinde hiçbir görüş farkı yoktur. Hepsi, güçlü denetim yetkilerine sahip bir parlamento, düalist bir yürütme organı; parlamento tarafından seçilmiş tarafsız ve yetkisiz sembolik bir Cumhurbaşkanından yana olduklarını defalarca açıklamışlardır. Altı muhalefet partisi arasındaki görüş birliği, sadece hükümet sistemi konusuyla da sınırlı değildir.
Onun yanında, tam bağımsız yargı, hukuk devleti, temel hakların güçlendirilmesi, sosyal devlet politikalarına öncelik verilmesi, çevre hassasiyeti, kamu görevlerinde kayırmacılık ve nepotizmin kaldırılması, liyakat kriterine önem verilmesi; siyasetteki kavgacı, ötekileştirici, kutuplaştırıcı, düşmanlaştırıcı üslubun fark edilerek, kucaklayıcı, eşitlikçi bir siyasi üslubun benimsenmesi gibi pek çok hayatî konuda da görüş birliği mevcuttur. Dolayısıyla bu altı partinin çok daha sıkı bir işbirliği içine girmeleri, Millet İttifakı’na sayısal, moral ve inandırıcılık açılarından büyük güç kazandıracaktır.
Öte yandan bu gelişme, Cumhur İttifakı açısından önemli bir yenilgi oluşturmaktadır. Cumhur İttifakı partileri uzun bir süredir, Millet İttifakı içinde bir çatlak yaratmaya veya daha muhafazakâr eğilimli üç veya dört muhalefet partisini bu bloktan koparıp üçüncü bir blok oluşturmaya çalışmaktaydılar. Son gelişmeler, bunun bir hayal olduğunu açıkça ortaya koymuştur.
Ülkemizde bazı aşırı kuşkucu çevreler, Millet İttifakı partileri arasında derin görüş ihtilaflarının mevcut olduğunu, dolayısıyla bu ittifak seçimlerde Meclis çoğunluğunu ele geçirse bile başarılı bir icraat ortaya koyamayacağını ileri sürmektedir. Elbette her partinin kendisine özgü değerleri ve öncelikleri vardır. Ama bu kadar çok temel konuda görüş birliği içinde olan bu partilerin iktidarda anlaşamayacaklarını ve başarısız olacaklarını düşünmek, son derece yanlıştır. Demokratik ülkelerdeki koalisyonlarda dahi bu kadar güçlü bir görüş birliğine dayananı fevkalade nadirdir.
Millet İttifakı adına ikinci bir kazanım, Cumhur İttifakı adına da ikinci bir yenilgi, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun Kürt sorununun çözümünde HDP’yi meşru bir muhatap olarak gördüğünü açıklaması, HDP’nin bu çağrıyı olumlu karşılamasıdır. İyi Parti de bu gelişmeden memnun olduğunu ifade etmiştir. Bütün seçim araştırmaları, önümüzdeki seçimlerde HDP’nin kilit rol oynayacağını göstermektedir. Millet İttifakı ile HDP arasında, biçimsel niteliği ne olursa olsun bir işbirliği, seçimlerle bir iktidar değişiminin gerçekleşmesi ihtimalini çok daha kuvvetlendirmektedir. Buna karşı Sayın Erdoğan’ın Kürt seçmenlerin desteğini kazanabilmek için bazı jestlerde bulunabileceği konuşulmaktadır. Ancak AKP’nin MHP ile ortaklığı devam ettiği sürece, bu jestler göstermelik olmaktan öteye gidemez. Muhafazakâr Kürt seçmenin buna aldanması ihtimali son derece düşüktür.