İttifak Siyaseti

Her ne kadar seçim kazanma ve “%50+1”e ulaşma amacı ve isteği ittifak siyasetinin alanını seçim aritmetiğine indirgeme riski taşısa da, farklı siyasi ideolojilere, siyasi kimliklere ve seçmen tabanına sahip partilerin bir araya gelip birlikte çalışmaları, Türkiye’ye büyük zarar veren yıkıcı kutuplaşma sorununu çözme olanağını da güçlendiriyor.

Sosyal Bilimler alanında yöntem (metodoloji) üzerine yapılan çalışmalarda kullanılan bir terim vardır: “Beklenmedik sonuçlar”.

 

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçişle birlikte seçim kazanmak için uygulanan “%50+1 kuralı”nın beklenmeyen sonucu siyasi alana ve siyasete “İttifak Siyaseti” kavramını sokması oldu.

 

 “%50+1”e çok zor ulaşılması gerçeği, dahası 2018’den bugüne tek bir adayın bu oya ulaşmasının neredeyse imkânsızlaşması, ittifak siyasetini ilk önce bir gereklilik, sonra da siyaseti belirleyen unsurlardan biri olma konumuna getirdi.

 

AK Parti ve MHP arasında kurulan, sonra BBP’yi içine alan Cumhur İttifakı; CHP, İYİ Parti, SAADET ve DP’den oluşan Millet İttifakı, hem iktidar alanını hem de muhalefet alanını genişletmiş oldu.

 

2022 ya da 2023 Haziran ayında yapılacak seçimlere de ittifak siyaseti içinde gidilecek.

 

Gerek AK Parti’den ayrılan Ali Babacan liderliğinde kurulan DEVA ve Ahmet Davutoğlu liderliğinde kurulan Gelecek partileri, gerekse HDP ve sol partiler, bir taraftan ittifak siyasetinin belirleyici konumunu pekiştirirken, diğer taraftan yeni ittifaklar sorusunu da siyasi gündeme taşıdılar.

 

Millet İttifakı’nın, DEVA ve Gelecek partileriyle birlikte yaptığı “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Çalışması”; bu çalışmayı “Ekonomik Reform Çalışması”nın takip edeceği; son dönemde Kemal Kılıçdaroğlu-Meral Akşener-Ahmet Davutoğlu arasında yapılan toplantılar; bu toplantıların Ali Babacan ile de devam edeceği, hepsi bize Millet İttifakı’nın genişleyeceğini ya da yeni baştan bu altı parti tarafından kurulacağını gösteriyor.

 

Liderler arası müzakereler, muhalefetin seçimlere altı partiden oluşan Millet İttifakı (ya da başka bir isim altında) ile hazırlanacağını işaret ediyor.

 

Diğer taraftan, bir süre önce HDP’nin çağrısıyla yapılan önemli bir toplantıya Türkiye İşçi Partisi, Türkiye Komünist Partisi, Emek Partisi, Toplumsal Özgürlük Partisi, Emekçi Hareket Partisi, Halkevleri ve Sosyalist Meclisler Federasyonu’nun genel başkanlarının katılması, Cumhur ve Millet İttifaklarından sonra üçüncü bir ittifak daha mı oluşuyor görüşünü ortaya çıkardı.

 

Hatta, bu ittifakın “Demokrasi İttifakı” olarak hareket edeceği de söylendi.

 

Her ne kadar toplantıya katılanlar ittifak içinde hareket etme konusunun toplantıda konuşulmadığını söyleseler de, yeni ve üçüncü bir ittifakın kurulması sürpriz olmayacaktır.

 

Zaten, HDP’nin daha önceki seçimlerde ittifak kurduğu Azadî Hareketi, DBP, DTK, DDKD ve ÖSP gibi siyasi yapıların da bu ittifak içinde olmasını istediğini biliyoruz. Hatta, özellikle emek, çevre ve kadın sorunlarını çalışan sivil toplum aktörlerinin davet edilerek, ittifak mekânının genişletilmesi de isteniyor.

 

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun, üçüncü ittifakı siyasi açıdan olumlu, HDP’nin konumu açısından önemli ve Millet İttifakı için yararlı görmesi de ittifak siyasetinin önemini artırdı.

 

İttifak Siyasetini Nasıl Düşünmeliyiz?

 

2018’den beri takip etmeye çalıştığım tüm bu gelişmeler ışığında, özellikle de muhalefet ekosisteminde yer alan partiler arasında oluşan ve Millet İttifakı ile başlayıp diğer ittifakları da ortaya çıkaracak ittifak siyaseti üzerine aşağıdaki saptamaları yapmak istiyorum:

 

Birincisi, ittifak siyaseti bir taraftan siyasi alanda güçlü iktidar-zayıf muhalefet denklemini bozan, muhalefeti canlandıran ve seçim kazanma noktasına getiren bir dönüşüme yol açarken; diğer taraftan, Türkiye=AK Parti ya da Türkiye=Erdoğan algısını da hem yurt içinde hem de yurt dışında bozdu. Millet İttifakı ve diğer ittifaklarla oluşan muhalefet ekosistemi yaklaşan seçimleri kazanma şansına sahip olduğu gibi, farklı bir Türkiye de yaratabilir.

 

İkincisi, özellikle muhalefet ekosistemi içinde gelişen Millet İttifakı ve diğerleri, 1990’ların parlamenter sisteminin içinde yer alan koalisyon ve koalisyon hükümeti kavramlarından niteliksel farklılık gösteriyor.

 

İttifak, koalisyon demek değil.

 

İttifaklar, sadece çıkar ve sonuç temelli bir araya gelmeyi değil, aksine, farklı aktörlerin birbirleriyle işbirliği yapması, birlikte çalışması, müzakere etmesi, birbirine etki etmesi, hatta değişmesi ilişkisini içeriyor.

 

Üçüncüsü, her ne kadar seçim kazanma ve “%50+1”e ulaşma amacı ve isteği ittifak siyasetinin alanını seçim aritmetiğine indirgeme riski taşısa da, farklı siyasi ideolojilere, siyasi kimliklere ve seçmen tabanına sahip partilerin bir araya gelip birlikte çalışmaları, Türkiye’ye büyük zarar veren yıkıcı kutuplaşma sorununu çözme olanağını da güçlendiriyor.

 

Koalisyonlar, ilkelerde anlaşma ve birlikte çalışma isteği olmadan yan yana durmak ve seçim aritmetiğini bu yolla değiştirme temelinde hareket ettiği için hem zayıf koalisyonları oluşturdular hem de kutuplaşmayı körüklediler.

 

İttifaklar ise yıkıcı kutuplaşamaya alternatif, belli ilkeler üzerine kurulmuş bir siyaset anlayışını yaşama geçirebilirler.

 

Bu bağlamda, şu noktanın da altını çizmeliyiz: Cumhur İttifakı, yıkıcı kutuplaşmadan beslenen ama kendi içinde ve toplumla ilişkisinde güçlü koalisyon kurma niteliği taşıyan bir yapıda.

 

Cumhur İttifakı, Cumhurbaşkanı adayı belli, devlet merkezci, güvenlikçi, lidere sadakat ve dost-düşman ayrımı temelinde siyaset anlayışını benimseyen bir tarzda hareket ediyor.

 

Buna karşın, muhalefet alanında hareket eden Millet İttifakı ya da kurulacak diğer ittifaklar, Cumhurbaşkanı adaylarının belirlenmesinde muğlaklık yaşamakla birlikte, demokrasi-ekonomi-güvenlik-iklim alanlarında birlikte çalışmak ve farklı bir Türkiye yaratmak istiyorlar.

 

Muhalefet aktörlerinin belli bir vizyon ve ilkeler etrafında birlikte çalışma kararı ve bu kararı sürdürülebilir kılma iradesi ve çabası, yıkıcı kutuplaşma sorununun çözümünde ittifak siyasetinin etkili olabileceğini gösteriyor.

 

Dördüncüsü, hem Millet İttifakı içinde hem de bu ittifakın diğer muhalefet partileriyle kurduğu ilişki biçiminde, yeni bir liderlik anlayışı ortaya çıkıyor. İttifak siyaseti ve Millet İttifakı, özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın mutlak güç-mutlak sadakat-mutlak doğru ekseninde ve dost-düşman ayrımına dayanan siyasetle sergilediği liderlik anlayışına karşı, hatta tam aksi yönde, gücü paylaşan, müzakere eden, ortak aklı ön plana çıkaran ve ülke için iyi olana dayanan siyaset anlayışını benimseyen bir liderlik anlayışını ortaya çıkartıyor.

 

Öğreten ve hükmeden değil, aksine öğrenen ve güç paylaşan; tek ve mutlak gücü benimseyen değil, aksine paylaşımcı ve takım yönetimini önemseyen ve mutlak sadakati değil, aksine liyakati karar verme ve iş yapma sürecinin merkezine koyan bir liderlik ve yönetim anlayışı, ittifak siyasetinin bir sonucu oldu.

 

Cumhur İttifakı ile Millet İttifakı, daha genelde de iktidar ile muhalefet arasındaki temel farkların başında, farklı liderlik anlayışı geliyor.

 

Bu, liderliğin öneminin azaldığı anlamına gelmiyor; ama 20 yıllık bir AK Parti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan yönetiminden sonra, “Nasıl bir Türkiye yönetimi” kadar, “Nasıl bir liderlik” de hem seçimlerin hem de geleceğin önemli bir sorusu olarak siyasi ve kamusal tartışmada yerini aldı, ki bunun ittifak siyasetinin bir sonucu olduğunu söylemeliyiz.

 

Beşincisi, ittifak siyasetinin bugüne kadar taşıdığı temel sorun olarak, bu siyasetin hâlâ liderler düzeyinde ve arasında yapılmasını söyleyebiliriz.

 

Bu, Cumhur İttifakı için çok önemli bir sorun değil, çünkü hem AK Parti hem de MHP, lider-temelli ve liderin mutlak gücüne ve ona mutlak sadakate dayalı partiler. Erdoğan ve Bahçeli ne derse onun olduğu partiler. Lider partiden önce geliyor. Yürütmeci başkanlık sistemi de bu durumu ciddi boyutta pekiştiriyor. Her iki parti de liderlerinin emrinde örgütler olarak hareket ediyorlar. Bununla birlikte, bunun siyasette bir tercih olduğunu unutmayalım.

 

Fakat, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem isteyen, demokrasiyi, denge ve denetlemeyi, paylaşan-takım liderliğini ve farklılıklar arası müzakere ile oluşmuş ortak aklı benimseyen Millet İttifakı ve diğer muhalefet partileri için, sadece liderler-arası müzakerenin, işbirliğinin ve birlikte hareket etmenin sorunlu bir yapısı var.

 

Üç sorunu şöyle sıralayabiliriz:

 

  • Lider ve partisi arasında kopukluk olduğunu gözlüyoruz. Millet İttifakı, hâlâ liderler arası bir ittifak görüntüsünde. Liderlerin söyledikleri ve hamleleri ile partilerinin tavrı arasında bu kopukluğu görüyoruz. Her ne kadar parti liderleri bu kopukluğun ciddi anlamda olmadığını söyleseler de bir kopukluk var ve bu durum bu sorunu yaşamayan Cumhur İttifakı’nın yararına işliyor;

  • Daha önemlisi, lider ve seçmeni, ittifak ile toplum arasında kopukluk ve farklılık olma riski yükseliyor. Liderlerin toplumla bağlarının ne derecede olduğunu ve toplumun nereye kadar liderlerin hamlelerini benimsediğini hâlâ bilmiyoruz;

  • İttifakın toplumlu yönlendirme ve kendisine bağlamasında kopukluk olabilir. Liderlerin yıkıcı kutuplaşmaya karşı tutumu olumluyken, bu tutum ne derecede toplumda karşılığını buluyor, bilmiyoruz. Ankara Enstitüsü’nün ve diğer ciddi araştırma kuruluşlarının yaptığı araştırmalar toplum düzeyinde kutuplaşmanın ciddi bir sorun olduğunu gösteriyor.

 

Tüm bu noktaların ışığında, ittifak siyasetinin hem yaklaşan seçimlerde hem de bugün olduğu gibi gelecekte de siyaseti ve siyasi alanı belirleyeceğini ve şekillendireceğini öngörebiliriz.

 

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin beklenmedik sonucu olan bu siyasetin içinin ve içeriğinin, “ilkeler, vizyon ve strateji” temelinde doldurulmasının en başta muhalefete önemli bir yararı olacaktır.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.