İyi Bir Lider Nerede Bırakacağını Bilir
Uganda’da Yoweri Museveni’nin ve Cameroon’da Paul Biya’nın Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern’den öğrenmesi gereken çok şey var.
Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern 19 Ocak’ta, seçimlere girmeyeceğini ve en geç 7 Şubat’a kadar da başbakanlık görevini bırakacağını duyurdu.
Ardern, “Sahip olunabilecek en ayrıcalıklı bu işi” hakkıyla yerine getirmeye “yeterli gücünün kalmadığını” söyledi.
Bu düşünceyle, başardıklarını sıraladı ve “Yeni Zelanda için çalışmayı sürdürmenin yollarını arayıp bulma” sözü verdi.
Kimileri Ardern’in seçimi kazanamayacağını bildiği için görevi bıraktığını iddia ederken, pek çok kişi sınırlılıklarının farkında olduğu için Adern’i takdir etti ve ülkesinin menfaatini kendi menfaatinin üstünde tutabilmesini hayranlık verici buldu.
Adern’in istifa konuşmasını televizyonda izlerken sergilediği bu yüce gönüllüğü ve diğerkâmlığı ben de etkileyici buldum.
Maalesef Ardern bir istisna. Liderlerin oldukça emek istediği şüphe götürmeyen bu zorlu işin hakkını vermek için artık “yeterli güç” bulamayabileceklerini itiraf etmesi bir yana, kendi istekleriyle görevi bırakmaları bile pek karşılaşılan bir durum değil.
Son derece yetersiz ve siyasi olarak bitmiş olanlar dahi görevi bırakma zamanının geldiğini nadiren kabul ediyor. Halklarına sunacak hiçbir şeyleri kalmadığı, bir daha özgür ve adil bir seçimle başa gelmelerinin mümkün olmadığı belli olduktan sonra bile iktidarı bırakmıyorlar.
Genellikle bencillik, büyüklük sanrısı ve doymak bilmez bir güç açlığıyla beslenen böylesi bir öz farkındalık eksikliği, siyasetin dokusuna her yerde iyice işlemiş durumda.
Ne pahasına olursa olsun iktidardan vazgeçmeyen siyasetçiler aslında belirli bir coğrafyanın ürünü değil. Küçük düşürücü birçok skandala ve halkın güvenini zedelemiş olmasına rağmen görevden ayrılmayı reddeden Britanya Başbakanı Boris Johnson’ı ya da Beyaz Saray’ı Joe Biden’a kaptırdıktan sonra umutsuzca iktidarda kalmaya çalışan Donald Trump’ı hatırlayın.
Yine de Ardern’i zarifçe ve alnının akıyla siyasete veda ederken izlemek aklıma öncelikle Afrika’yı, içinde bulunduğumuz modern çağda dünyanın koltuğa en sıkı “yapışan” (ifade edecek daha iyi bir kelime olmadığı için) liderlerinin bazılarını üreten kıtamı getirdi.
Uganda’da Nüfusun Yarısı Yoksullaştı
Uganda’nın 78 yaşındaki Devlet Başkanı Yoweri Museveni’ye bakalım.
Museveni, altı başkanlık dönemi ya da iktidarda 37 yılın ardından, işi daha yetkin birine devretmesinin daha iyi olabileceği yönündeki önerilere kayıtsız kalıyor.
İktidarında 45 milyonluk Uganda nüfusunun yarısından fazlası yoksullaştı. Bugün Ugandalıların yaklaşık yüzde 60’ı ayda yalnızca 200.000 Uganda şilini (54,74 dolar) kazanıyor, yüzde 42,1’iyse çok boyutlu yoksulluk çekiyor.
Museveni Aralık 2022’de Al Jazeera’ye verdiği bir röportajda “halkın beş yılda bir desteklediği bir hükümetin başında” olduğunu iddia ederek, başkanlık görevini uzun zamandır sürdürüyor olmasını savunmaya çalışmıştı.
Elbette Uganda’da 20 yıldan uzun zamandır barışçıl ve güvenilir bir seçim yapılmadığı için bu sözde demokratik yetki gayet sorgulanabilir. 2001, 2006, 2012, 2016 ve 2021’de yapılan Uganda devlet başkanlığı seçimleri devletin titizlikle planladığı baskı ve şiddetin yanı sıra ciddi seçim usulsüzlükleriyle lekelendi.
Museveni Uganda’yı, bu iş için en uygun kişi olduğundan ya da hâlâ ülkeye sunacağı bir şeyler var diye “yönetmeye” devam etmiyor. Başkanlığı işgal etmeyi sürdürüyor, çünkü sınırlılıklarını kabul etmekten aciz.
Ne yazık ki Museveni, Afrikalı liderler arasında halkına ağır bir bedel ödeterek iktidarı bırakmama konusunda yalnız değil.
Kamerun’da 41 Yıllık İktidar
Kamerun’da 1982’den beri iktidarda olan 89 yaşındaki Devlet Başkanı Paul Biya’yı ele alalım.
20 Ocak’ta Washington’da düzenlenen Amerika Birleşik Devletleri-Afrika Liderler Zirvesi’nde konuşma yapmaya başlamadan önce kafası son derece karışmış görünen yaşlı liderin videosu sosyal medyada viral oldu.
Bu videoda neden kürsüde olduğunu hatırlamaya çalıştığı açıkça görülen Biya “Vay be. Demek ünlü oldum” diyor ve “Bu insanlar da kim?” diye soruyor. Yardımcılarından biri ona, insanların konuşma yapmasını beklediğini söylüyor. Biya’nın yanıtı “Aralarında önemli şahıslar var mı?” diye sormak oluyor. Seyirciler şaşkın bir sessizlik içinde beklerken, kafasını toplaması epey zaman alıyor.
Bu sarsıcı ve utanç verici olay 41 yıldır Kamerun’a başkanlık eden Biya’nın artık göreve uygun olmadığı bir kez daha teyit etmiş oldu.
Biya, yedi başkanlık dönemi boyunca Kamerun’u demir yumrukla yönetti ve kendi yönetimine yönelik herhangi bir muhalefeti suç saydı. Bugün herhangi bir şeye hükmedecek durumda olmadığı açıksa da görevden ayrılmayı reddediyor. Ülkesi aşırı yoksulluk, yaygın yolsuzluk ve şiddetli çatışmalarla felç olmuş durumda, yine de devlet başkanı olarak en temel sorumlulukları yerine getirmek için “yeterli gücü kalmadığını” kabul etmeye niyetli görünmüyor.
Şubat ayında 90’ıncı doğum gününü kutlamaya hazırlanırken, Biya’nın ülkesi için daha fazla ne yapabileceğini sormak yerinde olur.
Aynı soru Ekvator Ginesi’ndeki Teodoro Obiang Nguema, Kongo Cumhuriyeti’ndeki Denis Sassou ya da Eritre’deki Isaias Afwerki için de sorulabilir: Ne kadar güçleri kaldı?
Neyse ki Afrika, ne zaman vazgeçeceğini gayet iyi bilen liderler de gördü.
Botswana’nın ikinci devlet başkanı Ketumile Masire’yi ele alalım.
Biya ve Museveni gibi Masire de, Afrika’nın çoğu kendini seçim siyasetinin üstünde gören “güçlü adamlar” denilenlerce yönetildiği 1980’lerde iktidara geldi. O dönemde aynı mevkide bulunan diğer liderlerden farklı olarak, iktidarda bulunduğu 18 yıl boyunca oldukça etkili bir lider olduğunu ispatladı. Masire yönetiminde Botswana, dünyanın en istikrarlı demokrasilerinden ve en iyi performans gösteren ekonomilerinden birini kurdu.
Birçok başarısına rağmen Masire hiçbir zaman iktidarı süresiz olarak elinde tutmaya çalışmadı. 1988’de, üçüncü başkanlık döneminin sonunda, siyasetten emekli oldu ve ülkenin yönetimini Festus Mogae’ye devretti. Botswana bugün büyük ölçüde Masire’nin ülke tarihinin çok önemli bir dönemindeki olağanüstü liderliği sayesinde hâlâ iktisadi ve demokratik gelişimin esin kaynağı olarak görülüyor.
Ne zaman ayrılması gerektiğini bilen liderlerin faydasını gören tek Afrika ülkesi Botswana değil elbette. Diğerlerinin yanı sıra Gana, Mauritius, Cape Verde ve Namibya’da da istikrarlı demokrasinin güvence altına alınmasına yardımcı olan düzenli ve sorunsuz lider değişimleri oldu.
Ancak bu örneklerin hiçbiri, hayatlarının alacakaranlığında bile kendi istekleriyle iktidardan vazgeçmeye yanaşmayan Afrika’nın diğer diktatörlerince anlaşılmış görünmüyor.
Uluslararası toplum Ardern’in başarılarını takdir eder ve onu sınırlılıklarını bildiği için tebrik ederken, Biya, Moseveni ve benzerlerine de dikkat kesilmeli.
Bu kadar yeter diyecek zamanı bilmek iyi bir lider olmanın önemli bir parçası. Ardern bunu net ve takdire şayan bir biçimde biliyor. Bazı Afrikalı mevkidaşlarının da öğrenmesinin zamanı geldi.
Bu yazı Al Jazeera tarafından yayınlanmış olup, Evrim Yaban Güçtürk tarafından Perspektif için çevrilmiştir. Yazının orijinal linki için buraya tıklayınız.