Karantina, Feminist İktisat ve Akademi: Derinleşen Eşitsizlikler

Karantinayla birlikte ortaya çıkan tablo pandemi sırasında kadınların kendi araştırmalarını yazıp yayına hazırlama konusunda erkekler kadar zamanının ya da imkanının olmadığına işaret etmektedir ve giderek derinleşen bir eşitsizliğin habercisi olmaktadır.

Karantina, Feminist İktisat ve Akademi: Derinleşen Eşitsizlikler

Covid-19 salgının baş göstermesinin ardından, her bir ülkenin zamanla sokağa çıkma yasağı getirmesi ve okulların kapatılarak uzaktan veya evde öğretime geçilmesi gibi gelişmelerden en çok etkilenen kesimlerden birisinin kadınlar olacağı aşikardı. Bu durum ilk başta bedensel emek gerektiren sektörlerde çalışan kadınlar olmak üzere kadın akademisyenlerin hayatlarına da zorlu değişiklikler getirdi.

 

Geçtiğimiz günlerde British Journal for the Philosophy of Science dergisinin editörü Elizabeth Hanon twitter hesabından yaptığı açıklamada derginin kadın yazarlardan yok denecek kadar az sayıda makale aldığını ve daha önce hiç böyle bir durumla karşılaşmadığını belirtmesiyle İngiliz akademisinde toplumsal cinsiyet, sınıf ve ırk kaynaklı eşitsizlikler tekrar gündeme geldi. Aynı şekilde Comparative Political Studies dergisinin editörlerinden David Samuels de Covid-19 sürecinde geçen yılın Nisan ayına kıyasla dergiye yüzde 25 oranında daha fazla makale gönderildiğini ama kadın yazarların makale gönderim sayılarında bir artış gözlemlenmezken erkek yazarların makale gönderimlerinde yüzde 50’lik bir artışın olduğunu vurguladı. American Journal of Political Science editörlerinin yayınladığı analizde 15 Mart ve 19 Nisan arasında 108 makale aldıkları ve bunlardan 54’ünün kadın yazar içerdiği belirtildi. Editörler, bu rakamın önceki yıllara oranla bir artış gösterdiğini ifade etse de, kadınların tek yazar olarak yer aldığı çalışma sayısının yalnızca sekiz makale ile sınırlandığını ve erkeklerin tek yazar olduğu makale sayısının 46 olduğunu vurguladı. Aslında, analize göre bu durum, kadınların tek yazar olduğu makale sayılarında bir önceki yıla göre düşüş olduğunu gösteriyordu.

 

Pandeminin akademiyi ve makale üretim süreçlerini gerçek anlamda nasıl etkilediğini önümüzdeki yıllarda birbirinden farklı pek çok dergide kapsamlı analizler ışında göreceğiz. Anılan beyanlar ve ifadeler bize bir genelleme yapma imkanı vermese bile karantinayla birlikte ortaya çıkan tablo pandemi sırasında kadınların kendi araştırmalarını yazıp yayına hazırlama konusunda erkekler kadar zamanının ya da imkanının olmadığına işaret etmektedir ve giderek derinleşen bir eşitsizliğin habercisi olmaktadır. Karantina sürecinde evde kalan akademisyenler için ‘üretim’ devam etse de bunun kimler tarafından, nasıl ve hangi şartlarda yapıldığı gibi soruların cevabı da bu eşitsizliği anlamada oldukça önemlidir.

 

Geçtiğimiz ay ABD, İngiltere ve Almanya’da yapılan bazı çalışmalar (bkz. Alon et al, 2020 ve Adams-Prassl et al., 2020), Covid-19 krizi sırasında kadınların üretkenliğinin daha olumsuz etkilendiğini ve kadınların erkeklere oranla çocuk/yaşlı bakımı ve çocukların eğitimi gibi sorumlulukları daha çok üstlendiklerini göstermiştir. Allesendor Minello Mayıs başında Nature dergisindeki makalesinde bakım işinin en eğitimli çiftler arasında bile dengeli bir şekilde paylaşılmadığına ve hatta toplumsal cinsiyet eşitliğinin diğer ülkelere nazaran daha fazla görüldüğü Kuzey Avrupa ülkelerinde bile hala ev içi üretim ve bakım emeğinin kadınlara yüklendiğine dikkat çekilmiştir. Buna ek olarak, bu sürecin kadın akademisyenler için daha olumsuz sonuçlar doğuracağının da altı çizilmiştir.

 

Kadınların Ücretsiz Emeği

 

Yıllardır, feminist felsefe ve toplumsal cinsiyet üzerine çalışan bir feminist araştırmacı olarak bu araştırma sonuçları şüphesiz benim için ve eminim bir çok okuyucu için şaşırtıcı olmamıştır. Zira, OECD 2019 istatistiklerine göre, toplumsal cinsiyete dayalı iş bölümünün bir sonucu olarak, kadınlar erkeklerden daha fazla ücretsiz emek sunumunda bulunmaktadır. Bu eşitsizliğin en çok görüldüğü ülkelerin başında Türkiye gelmektedir. Türkiye’de erkekler günde 67.6 dakika (yaklaşık 1 saat) ücretsiz emek sunarken bu rakam kadınlar da 305 dakikadır (yaklaşık 5 saat). Bu eşitsizlikte Türkiye’ye Japonya, Kore, Yunanistan ve Portekiz gibi diğer OECD ülkeleri de eşlik ediyor. Çalışmalarımda ev işleri, çocuk ve yaşlı bakımı gibi hem duygusal hem de bedensel emek gerektiren işlerden dolayı çalışma hayatında olan kadınların, özellikle eğitim sektöründe yer alan kadınların deneyimlerine ulaşma fırsatı edindim. Elbette ki ev içi iktisadi faaliyetler eşitsizliklerin tek sebebi değil, ancak bu faaliyetlerin kadının yapması gereken zorunlu işler olarak görülmesi toplumda kadının zamanının ve emeğinin değersiz olduğu algısını yaratmaktadır. Bu durumun doğal bir sonucu olarak da toplumsal cinsiyete dayalı ücret eşitsizliği ve kadınların mesleklerinde üst kademelere yükselmelerini engelleyen cam tavan sendromu gibi kadınları ikinci plana iten birçok pratikle karşı karşıya kalıyoruz. Örneğin, şu an İngiltere’nin Resmi İstatistik Kurumu’na göre kadın akademisyenler üniversitelerdeki pozisyonların yaklaşık olarak yüzde 40’ında istihdam edilmektedir ve erkeklerden yüzde 8.4 oranında daha az kazanmaktadır. Genel olarak eğitim sektörü düşünüldüğünde ise bu fark yüzde 25.9’a çıkmaktadır. Etnik yapı ve ırk gibi faktörler de değerlendirildiğinde karşımızda daha da karamsar bir tablo belirmektedir.

 

İngiltere’de kadınların iş hayatında yaşadıkları toplumsal cinsiyete dayalı bu ücret eşitsizliğine dikkat çekmek için her yıl Eşit Ücret Günü hesaplanmaktadır. Bu sembolik bir gündür ve yukarıdaki veriler ışığında deneyim ve yapılan işten bağımsız olarak, bir erkeğin aldığı maaşı kazanabilmek için kadınların ortalama ne kadar süre çalışması gerektiğini sembolize eder. Bahsi geçen gün, geçtiğimiz yıl 14 Kasım 2019 olarak hesaplanmıştır. Bunun anlamı şudur: İngiltere’de çalışan kadın bir akademisyen olarak erkek meslektaşımla aramda olan ücret eşitsizliğinden ve farkından dolayı 14 Kasım 2019’dan sonra çalıştığım her gün benim ücretsiz emeğimi ifade etmekteydi.

 

Aslı Vatansever ve Meral Gezici Yalçın’ın 2016 yılında yayınladıkları kitap bu eşitsizliğin Türkiye içinde geçerli olduğunu çok net bir şekilde ortaya koyuyor. Araştırma, Türkiye’deki akademisyenlerin nasıl vasıfsız bir işçiye dönüştüklerini gözler önüne sermekle birlikte özel üniversitelerde çok düşük ücretlerle prekarya olarak çalışan ve mobbing (taciz) gören bir çok kadın akademisyenin yaşadıklarını da özetliyor. Kaldı ki bu durum, henüz akademik kariyerinin başında olan sözleşmeli, yarı-zamanlı ve ders başı saatlik ücret alarak çalışan birçok genç meslektaşımız için çok daha zor süreçler içeriyor.

 

Karantina sürecinde özellikle İngiltere ve ABD üniversitelerinde sözleşmelerin fesh edilmesiyle ve üretim eşitsizliklerinin baş göstermesiyle, zaten süregelen eşitsizliklerin daha da derinleşeceği ve bundan en çok etkilenen grupların başında kadınların geleceği neredeyse normal bir olgu olarak öngörülmüştür. Bu durum kısa süre önce İngiltere’nin Guardian Gazetesi’nde çıkan bir yazıda bir çok akademisyenin verdiği ortak beyanlar ile de vurgulandı. Hatta bu süreçte üniversitelerde korona krizinin nasıl yönetileceğine ilişkin planlar kapsamında ileriye dönük finansal istikrar raporları hazırlanırken ve olası bir krizde öncelikli olarak kimlerin işten çıkarılacağı hesaplanırken kadınların erkeklere oranla daha fazla sıfır saat sözleşmeli (zero hours contract) olarak çalıştığı gözardı edilmektedir. Örneğin, İngiltere’de her 1000 kadından 560’ı bu şekilde, yani sözleşmesiz ve sadece çalıştıkları saat üzerinden ücretlendirilirken, bu rakam erkekler için 414’dür. Bu durumdan kaynaklı olarak bir çok kadının doğum izni, süt izni gibi özlük haklarını kullanmadıkları gibi, tek kazanç kaynakları olan ders saat ücretlerini de kaybetmektedirler. Günün sonunda yine en ağır bedeli kadınlar ödemektedir.

 

Feminist Bir Toplum İdeali

 

Covid-19 sürecinde karşımıza çıkan ve kadınları derinden etkileyen bu durum, Carol Pateman’ın (1988) ifade ettiği gibi demokrasilerde kadınların her zaman erkeklerle eşit olarak görülmemesinden kaynaklanmaktadır. Üniversitelerin eşit sayıda kadın ve erkek akademisyeni çalıştırmasıyla hatta bazen kadın akademisyenlerin çok olmasıyla övünmesi sadece rakamsal ve sembolik bir eşitliği ifade etmektedir. Tam anlamıyla toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması ise kadın ve erkek arasındaki güç ve iktidar ilişkilerinin yıkılmasına, karar verme süreçlerinde alınan kararların her iki cins için de nasıl sonuçlar ortaya koyacağının tartışılmasına ve eğer kadınları (her ne sebeple olursa olsun, görünmeyen emek, ırk, sosyal sınıf ya da engellilik hali gibi kesişimsellikleri de göz ardı etmeden) etkileyecek olumsuz sonuçlar doğuruyorsa bunların tekrardan gözden geçirilmesine bağlıdır.

 

Nitekim eşitliği, sunulan şartlarda ya da fırsatlarda değil, o fırsatların ne ölçüde kullanılabilir olduğuna ve ortaya koyduğu sonuçlara odaklanarak anlayabiliriz. 1998 yılının Ekonomi Nobel Ödüllü Amartya Sen’in insan refahına ve kalkınma yaklaşımlarına alternatif normatif bir teori olarak geliştirdiği insan onuru ve sosyal adalet fikirlerine dayanan Yapabilirlik Yaklaşımı’nda sorduğu “Neyin eşitliği?” sorusunu Martha Nussbaum’ın (2000) çizdiği feminist çerçeveden düşünürsek, esas tartışılması gereken hak eşitliği anlayışının ötesinde, imkanların ve özgürlük alanlarının ne derecede toplumsal cinsiyet eşitliğine hizmet edeceği hususudur.

 

Bu tartışmayı Rahime Süleymanoğlu-Kürüm ile basım aşamasında olan toplumsal cinsiyet politikalarını irdelediğimiz kitabımızda (Feminist Framing of Europeanisation: Gender Equality Policies in Turkey and the EU, Palgrave Macmillan, 2020) şöyle özetliyoruz: Kadına emek gücü piyasasında daha fazla iş fırsatı sağlamak veya karar verme pozisyonlarındaki kotalarını artırmak, kadının toplumsal algı nezdinde bakım ve ev işleri gibi ücretsiz emeğini tanıyan uygulamalar ve düzenlemelerle desteklenmediği sürece yeterli olmayacaktır. Kadın, toplumsal olarak yeniden üretim gerektiren emek için kendisini iş gücü piyasasından alıkoyduğunda veya çektiğinde, “kadın tarafından doldurulmayan” pozisyonlara erkek girmektedir. Aslında birçok eşitsizliğin sebebi kadına sunulan ‘eşit’ fırsatları kadının değerlendir(e)memesinden değil, bu fırsatların kadın ve erkek için farklı sonuçlar getireceğinin hesaplanmaması ve kadının kendisine atfedilen görünmeyen rollerden bağımsız olarak düşünülmesinden kaynaklanmaktadır.

 

Son olarak, karantina sürecinde ortaya çıkan ‘üretim’ eşitsizliği aslında feminist iktisatçıların yıllardır vurguladığı anaakım iktisat anlayışlarında çok da tanınmayan yeniden üretim faaliyetleri ve görünmeyen kadın emeğinin yarattığı bir sosyal adalet sorunudur. Sağ populist iktidarların söylem ve politikalarıyla toplumsal cinsiyet karşıtı hareketin (anti-gender movement) yükseldiği Avrupa’da, kadına eşit saygı ve haysiyet kazandırabilecek özgürlükler feminist hareketin yanı sıra toplumları en iyi şekilde kalkındırmayı, demokratik ve temel insani değerleri kazandırmayı amaçlayan üniversitelerin de sorumluluğundadır. Fakat görüyoruz ki, kadınların yaşadıkları eşitsizliklere sessiz kalan ve bunları farklı şekilde üretilmesine katkıda bulunan yükseköğretim kurumlarının gerçek anlamda kamu yararına çalışabilmeleri için feminist kuramsalcılık ekseninde yeniden inşa edilmeleri hiç olmadığı kadar elzem bir hale gelmiştir.

 

_____

Adams-Prassl, A., Boneva, T., Golin, M., & Rauh, C. (2020). Inequality in the Impact of the Coronavirus Shock: Evidence from Real Time Surveys (No. 13183). IZA Discussion Papers. https://www.iza.org/publications/dp/13183/inequality-in-the-impact-of-the-coronavirus-shock-evidence-from-real-time-surveys

Alon, T. M., Doepke, M., Olmstead-Rumsey, J., & Tertilt, M. (2020). The impact of COVID-19 on gender equality (No. w26947). National Bureau of Economic Research.

Nussbaum, M. (2000). Women and human development: The capabilities approach. Cambridge University Press.

Pateman, C. (1988). The sexual contract. Stanford University Press.

Sen, A. (1980). Equality of what?. The Tanner lecture on human values1, 197-220.

Vatansever, A., & Yalçın, M. G. (2016). Ne ders olsa veririz: Akademisyenin vasıfsız işçiye dönüşümü. İletişim Yayınları.

En son çıkan yazılardan anında haberdar olmak için bizi @PerspektifOn twitter hesabımızdan takip edebilirsiniz.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.