Karantinadaki Çin Ekonomisi

2022 Kış Olimpiyat Oyunları’na ev sahipliği yapan Çin’de ihracatın zayıflaması ve borcun azaltılması, ülkenin bir durgunluk sürecine girmeye başladığını gösteriyor. Dünya Bankası, 2021’de yüzde 8 büyüyen Çin’in, 2022’de yüzde 5’in biraz üzerinde büyüyeceğini tahmin ediyor.

Karantinadaki Çin Ekonomisi

Pekin Kış Olimpiyat Oyunları başlarken tüm gözler Çin’e çevrildi. Çin’in Batı’yla pek de hoş olmayan ilişkisine, Uygurlara ve diğer azınlıklara zulmetmesine dair bir dolu şey yazıldı ve yayınlandıysa da Çin ekonomisi hakkında söylenecek çok şey var.

 

Çin’in birkaç on yıldan uzun bir zamandır gösterdiği büyük yükseliş, zamanımızın önemli ekonomik başarılarından biri; yüz milyonlarca insanı yoksulluktan kurtardı ve 2007-2009 mali krizini izleyen yıllarda küresel ekonominin kendini sürdürmesini sağladı.

 

Fakat son 10 yılda büyümenin kademeli olarak yavaşlamasıyla bu mucize biraz sıradan bir hale geldi. Özellikle ABD ile arasındaki ticaret savaşı nedeniyle Çin ürünlerine uluslararası rağbetin azalmasıyla Çin’in ihracat artış hızını aynı seviyede tutması yıldan yıla zorlaştı. Diğer sorunlardan bazıları da nüfusun yaşlanması ve büyümenin sürdürülebilir olmayan bir biçimde giderek borca bağlı hale gelmesiydi.

 

Çin, virüsü oldukça sert önlemlerle kontrol altına aldığı için pandemiyi önemli ekonomilerin çoğundan çok daha iyi atlatmış gibi görünüyordu. Tablo bir süre böyle devam ettiyse de Omicron varyantı da dahil, yerel yeni COVID salgınlarının neden olduğu yeni ekonomik sıkıntılarla bu görünüm bozuldu.

 

Omicron’un diğer önemli ekonomileri etkilemesi de Çin ihracatı için iyi değil. Birçok ülkede görülen, ABD Merkez Bankası ve diğer merkez bankalarını daha yüksek faiz oranlarına ve faiz düşürmenin mümkün olmadığı durumlarda parasal genişleme yoluyla piyasaya sürülen para miktarının artırılmasına son vermeye sevk eden enflasyon hareketliliği de Çin ihracatı için iyi değil. Bu hareketlenme muhtemelen Çin mallarına talebi daha da azaltacak.

 

Çin’in borçları da bir o kadar önemli bir sorun halini aldı. Çin’in en büyük gayrimenkul şirketlerinden Evergrande’in 2021 yılında karşı karşıya kaldığı mali sıkıntılar manşetlerden düşmediyse de gayrimenkul sektöründe ve diğer sektörlerde aşırı borçlanma oldukça yaygın. Eğer bu balon patlarsa, aşırı borçlanma ekonomiye önemli ölçüde zarar verecek uzun bir sıkıntılı dönemi beraberinde getirebilir.

 

Hükümet, emlak sektöründe borçlanmayı sınırlandırarak ve ülkedeki düzensiz borçlara son vermeye yönelik sert önlemler alarak, büyük şirketlere borçlarını azaltmaları konusunda baskı yapıyor. Ayrıca Çin, Evergrande’i temerrütten kurtarmaya istekliliği ile de aşırı borçlanan şirketlere bir uyarıda bulunmuş oldu.

 

İhracatın zayıflaması ve borcun azaltılması Çin’in bir durgunluk sürecine girmeye başladığı anlamına geliyor: Dünya Bankası, 2021’de yüzde 8 büyüyen Çin’in, 2022’de yüzde 5’in biraz üzerinde büyüyeceğini tahmin ediyor.

 

Çin’in Karşı Karşıya Olduğu Zorluklar

 

Çok daha genel olarak değerlendirildiğinde, Çin’in ihracata, altyapı ve gayrimenkul yatırımlarına dayanan geleneksel büyüme modeli yolunda gidiyor görünüyor. Ülke, hane halkının Çin ağırlıklı mal ve hizmet tüketimine dayanan bir modele geçmeye niyetlendiğinden ve aynı zamanda çok daha az karbon salımlı bir ekonomiye yönelmiş olduğundan, zor bir yeniden dengeleme işiyle karşı karşıya.

 

Ancak maalesef, iktidardaki Komünist Parti’nin bu yeniden dengelemeyi başarmasının en iyi yolu tartışılır bir biçimde hükümetin Çinlilerin yaşamına etkisini sınırlandıracak reformları hayata geçirmesinden geçiyor. Örneğin Dünya Bankası, şirketlerin iflas etmesini ve verimi hızla artırmanın bir yolu olarak, Çin’in eğitim ve sağlık gibi sektörlerde daha fazla özel rekabete imkân sağlamasını kolaylaştırması gerektiği görüşünde. Kentlerde, bir kişinin daimî olarak oturma izni olan yerde çalışmasını şart koştuğu hane kayıt sistemini (hukou) kaldırarak işçilerin ülkede dolaşabilmesine imkân sağlamasını da öneriyor.

 

Dünya Bankası’nın tavsiyeleri, tüketicileri daha fazla harcama yapmaya teşvik etmek için vergi sistemini daha kademeli hale getirmek, devletin sağlık ve eğitim harcamalarını artırması ve bu yolla da insanların bu kadar tasarruf yapmaya gerek duymamasını sağlamak gibi daha fazla devlet müdahalesi gerektiren bazı öneriler içeriyor. Genel anlamdaysa gündem daha fazla liberalleşme ki bence doğru gibi görünen de bu.

 

Çin, Şi döneminde daha müdahaleci hale geldi; teknoloji milyarderlerinden çocukların günde kaç saat bilgisayar oyunu oynayabileceğine kadar her şeye kesin sınırlar koyuyor. Bu arada Çin’in sıfır COVID stratejisi sınırların sıkı sıkı kapatılmasını, kentlerin tümden, hızlıca karantinaya alınmasını ve yaygın test uygulamasını gerektiriyor.

 

Çin, kısmen yetersiz olan sağlık sisteminin COVID ile tümden alt üst olabileceği endişesiyle ve yakın zamanda da Kış Olimpiyatları’nın sorunsuz bir biçimde sürmesini garantilemenin yolu olarak böyle bir strateji benimsedi. Yine de Çin’deki bu hava nedeniyle bazı yorumcular Çin’in tekrar açılmayacağından, sağlık krizinin daha kararlı bir izolasyonla siyasi bir krize dönüşmesinden endişe ediyor.

 

Dolayısıyla Çin kendini bir yol ayrımında buluyor. Bir yandan da Bir Kuşak, Bir Yol girişiminden de anlaşılabileceği gibi, Pekin’le yakın ilişkiler karşılığında dünyadaki altyapı gelişimini yönlendirmeye yönelik küresel ekonomide daha büyük bir rolü olsun istiyor.

 

Ancak, küresel ticaretle yakından ilgilenmeyi sürdürmekle Çin hükümetinin teknoloji alanında kendi kendine yeterliliğe ve yerli inovasyona yönelik dürtüsü arasında bir tutarsızlık söz konusu. Ticaretin serbestleşmesi aynı zamanda, söz gelimi, bankacılık sektörünün dış alıcılara açılmasını gerektirir ki daha verimli olsun. Ama bu Pekin’in müdahaleci yaklaşımının çok uzağına düşüyor. İşin aslı, borç sorunlarının çoğunun nedeni kısmen devletin olan bankalara, mali durumu kötü olan devlet kurumlarına borç verme direktifi verilmiş olması zaten.

 

Ne yazık ki göstergelere göre Çin’in kendini Batı’dan daha da soyutlamaya yönelmesi daha muhtemel. Bu da insanların ülkeye gelmesinin kısıtlanması ve küresel ticaretten ziyade yurt içi tüketime ağırlık verilmesi anlamına gelebilir. Çin’i, bir yandan ticaret savaşları yoluyla küreselleşmeden daha da uzaklaşırken, diğer taraftan paranın ülkeye giriş çıkışını zorlaştıracak daha büyük sermaye kısıtlamaları uygularken görebiliriz. Açıkçası Çin kısmen Batı’nın kışkırtmaları doğrultusunda hareket ediyor ama genel politika değişikliği büyük ölçüde kendinden kaynaklanıyor.

 

Çin’in dışında kalan dünyaya ilişkin tavrı, sporcuları halkından ayrı tutmaya çalıştığı kış olimpiyat oyunlarındaki tavrına benziyor. Uluslararası işbirliği kutlaması olması gereken bir olay, bunun tam tersinin gerçekleştiği bir zamanda vuku buluyor.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.