Kemalizm, Yeşil Kemalizm ve Altılı Masa

Altılı Masa dediğimiz koalisyonun büyük bir tarihi sorumluluk taşıdığı izahtan vareste. Ayrıca 2023 seçimlerinin Türkiye demokrasisinin ‘aleyhine’ bir milat olabileceği, iktidar blokunun kazanması durumunda mevcut otoriter rejimin giderek koyulaşacağı da keza öyle…

Kemalizm, Yeşil Kemalizm

Kemalizm, belirli bir coğrafyaya özgü bir kavram olmaktan çıkarak genişlemekte, giderek yeni anlam katmanlarına kavuşmaktadır. Anadolu coğrafyası için yıkıcı, tepeden inmeci, sekülerist (seküler değil), jakoben, toplumsal mühendislikçi bir tecrübeyi anlatan bu kavram, son zamanlarda başka başka tecrübeleri tesmiye etmek için de kullanılmaya başlanmıştır.

 

Esasında bir kavramı belirli bir yere tahsis eden, belirli bir durumla takyit eden söylemleri -cazip görünseler de- peşinen kabul etmemekte fayda var. Kavramı ortaya çıkaran bağlam (ve tecrübe) özgün olabilir (olmak da zorundadır) ancak; başka toplumlarda ve başka coğrafyalarda benzer (veya ilişkili) olguları anlatmak için oldukça işlevsel olabilir. Sözgelimi, Max Weber’e ait ‘karizma’ kavramının gelişiminde, onun içinde yaşadığı Alman toplumunu paranteze almak mümkün müdür? Giddens’a göre Weber’in daha sonra genel soyutlamalar yoluyla kavramsallaştırdığı bütün terimlerin özünde Alman toplumunun karşı karşıya kaldığı özgün problemleri tespit etme gayreti bulunmaktadır.

 

Şu hâlde kavrama karakterini veren coğrafya veya tecrübenin kendisi değil; tutum ve davranışlar kompozisyonudur. Bu kompozisyon nerede ortaya çıkıyorsa orada kullanılabilir.

 

Kemalizm’e böyle yaklaşan entelektüellerden biri olan İngiliz akademisyen Salman Sayyid, kavramı, ait olduğu(nu sandığımız) coğrafya haricinde kullanabilmenin güzel bir örneğini vermektedir. Ona göre Kemalizm, Islamicate (veya Islamdom) coğrafyalarda İslam karşıtı, radikal ve otoriter sekülerist, Batıcı yönetimlerin tümü için bir şemsiye kavram olarak kullanılabilir (Islamicate veya Islamdom, Müslümanların ve İslam’ın kültürel olarak domine ettiği, İslam inancının baskın olduğu yer anlamına gelmektedir.)

 

Nitekim Emmanuel Szurek’in Kemalizm’i bir çeşit ‘oryantalizm’ olarak tanımlaması, Kemalizm’in, ‘tersine oryantalizm’ uygulanan bütün coğrafyalar için (bilhassa Islamicate bölgeler) kullanılabilirliğine işaret eder.

 

Gelgelelim Kemalizm’i, karakteristik ‘siyasal tutum ve davranışlardan’ oluşmasından dolayı Türkiye haricindeki coğrafyalara ihraç ediyor olsak da, onu Mustafa Kemal’den ayırmak oldukça güç. Her ne kadar merhum Mehmet Şevket Eygi, yıllarca Millî Gazete’de, ‘Kemalizm, M. Kemal Paşa’nın ölümünden sonra oluşturulmuş bir ideolojidir’ dese de, Mustafa Kemal, ölmeden önce de tersine oryantalist rejimin en önemli referansıdır.

 

Kendi ismine nisbet edilen bir ideolojinin kurucusu olsa da Mustafa Kemal’in dönemin ideolojik eğilimlerinden etkilendiği bilinen bir gerçek. Mustafa Kemal’in entelektüel arka planı 19’uncu yüzyıl bilimciliği, materyalizm, ilerlemecilik ve milliyetçilik gibi tamamı Avrupa’dan ithal fikirlerle mâlâmâldir. Sadece M. Kemal değil tabii ki…. Cumhuriyet’in kurucu elitlerinin neredeyse tamamı Üçüncü Fransız Cumhuriyeti’nin ideolojik şablonunu kopyala-yapıştır yapmak istemişlerdir.

 

Mustafa Kemal ve Kemalizm, bittabi içinde oluştuğu dünyanın ürünüdür. Bununla beraber eklektik de olsa entelektüel birikimi, bu birikim üzerine kurguladığı otoriter siyaseti ve bu siyaseti uygularken kullandığı araçlar onu bir kilometre taşı haline getirmiştir.

 

Başlıkta Erdoğanizm değil de Yeşil Kemalizm dememin nedeni biraz da budur. Erken Cumhuriyet’in otoriter siyasetinin en önemli figürü ve ideolojisine karşılık bugün tecrübe ettiğimiz otoriter siyasallık için ‘versusa girecek’ bir ideolojiden bahsedebilir miyiz? Bence bahsedemeyiz…

 

O yüzden Yeşil Kemalizm, otoriterizm biçimlerinden biri olan Kemalist siyaset pratiğinin dini pigmentlerinden dolayı farklı bir renk almış hâlidir.

 

Siyaset vs. Savaş

 

Esasen ne Kemalizm bu coğrafyanın tecrübe ettiği ilk otoriterlik biçimidir ne de Yeşil Kemalizm son otoriterlik biçimi olacaktır. Siyasetimizin ayrılmaz bir parçasıymış gibi duran otoriter eğilim, Şükrü Hanioğlu’nun ifadesiyle ‘baskıcı iktidar-komplocu muhalefet’ sarmalında Kemalizm’den önce de bizimleydi, bundan sonra da bizimle olacak gibi gözüküyor.

 

“Tanzimat ricâli ile Yeni Osmanlılar, Sultan Abdülaziz ile anayasacı hareket, Sultan II. Abdülhamid ile Jön Türkler, İttihat ve Terakki ile muhalifleri, Erken Cumhuriyet rejimi ile karşıtları, Demokrat Parti ile CHP” ve bugün AK Parti iktidarı ile Altılı Masa arasında yaşanan bu ilişki biçimi, siyaset yapma tarzımızın öteden beri gücü elinde tutanın muhalefeti ortadan kaldırmaya çalıştığı, muhalif olanınsa muktedir olduğunda aynısını yaptığı bir ‘savaş’ görünümü veriyor.

 

Vaziyetin bu olması Altılı Masa dediğimiz koalisyonun yaptığı şeyin ne kadar değerli olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Büyük bir tarihi sorumluluk taşıdıkları izahtan vareste. Ayrıca 2023 seçimlerinin Türkiye demokrasisinin ‘aleyhine’ bir milat olabileceği, iktidar blokunun kazanması durumunda mevcut otoriter rejimin giderek koyulaşacağı da keza öyle…

 

Bu yüzden ‘Altılı Masa’ siyasetin mahza çatışma değil, birbirlerine ‘düşman’ addedilen siyasi tarafların, sağduyu ve kolektif vicdanın emrettiği zamanlarda, ideolojik rezervleri bir kenara bırakarak uzlaşabilmesini sağlayan kovalent bir mekanizma olduğunu hatırlatması açısından son derece hayati öneme sahip.

 

Esasen siyaseti savaştan ayıran şey de tam olarak budur. Savaş berikini yok etmeyi amaçlayan yıkıcı bir süreçken, siyaset rakipler arasındaki mutabakattır. Bu mutabakat asgari düzeyde, bütün ötekilerin birbirlerinin varlığını ‘tanıdığı’, bürokratik, hukuki veya militer bir yolla ortadan kaldırmaya teşebbüs etmediği bir düzlemde meydana gelir.

 

Siyasetin heterojen doğası, toplumun heterojen yapısından kaynaklanır. Birbirine rakip tarafların varlığı, siyasetin ortaya çıkmasını sağlayan koşulları oluşturur ve bu görünümü homojenize etmek isteyen yapı, siyaseti, toplumu ve bütün doğayı ihlal eder. Siyaseti ihlal etmek isteyen bu yapı bugün iktidardaki partidir.

 

Bütün rakiplerin ‘yerli’ olduğu bir vasatta, yerli (ve milli) olanı kendisi belirleyerek, muhalifini ‘yabancı ve işgalci’ statüsüne yerleştiren, dolayısıyla yok edilmesi gereken bir ‘savaş ötekisi’ haline getiren bu yapı, siyasetin doğası olan ‘kesreti’ imha ederek, kendisi ve kendisine benzeyenlerden ibaret homojen bir yapı tesis etmek istemektedir.

 

Medyayı, hukuku, bürokrasiyi ve bütün yönetim erklerini homojenize eden ve tekelleştiren Yeşil Kemalizm, şurayı esas alan meclisin kurduğu Cumhuriyet’i, homojen diktatörlüğe çeviren birinci Kemalist yapının negatif görünümüdür. Resim aynıdır ancak; renkleri farklıdır. Ötekini yok etmeyi görev edinen, rekabeti siyah ve beyaz karşıtlığına endeksleyerek parlamentonun yerine savaş arenasını koyan homojenist kötülüğün, farklı renklerden oluşan siyaset kartelasına karşı tehditleri, defaatle vakidir.

 

‘Savaşla’ ihlal edilerek paralize olmuş ülke siyaseti, bu haliyle yukarıda bahsedilen en temel mutabakatın dahi aşınmaya yüz tuttuğu bir başka sürece tanıklık etmektedir. Yenilenen İstanbul seçimleri, Gelecek Partisi vd. muhalif partilere uygulanan medya ambargosu, belediye yetkilerinin bakanlıklara devredilmesi gibi birçok olay, iktidar partisinin, bürokrasi, hukuk ve medyadaki gücüyle muhalifinin siyaset yapma imkânlarını yok ederek, siyasi rekabetin ciddi bir tehlike altında olduğunu göstermektedir.

 

Altılı Masa Kazanırsa Demokrasi de Kazanır mı?

 

Bu açıdan farklı taraflardaki siyasi liderlerin bir masa etrafında bir araya gelmesi, bahusus mezkûr mutabakat uğruna ideolojik çizgisinden en çok taviz veren Kemal Kılıçdaroğlu’nun değil Masa’nın kurucusu olması, orada bulunması bile oldukça önemli ve takdire şayandır.

 

Evet, mevcut muhalif koalisyonun yaptığı şeyin değeri çok yüksek, fakat Altılı Masa’nın kazanması durumunda demokrasi de kazanacak mı; Türkiye’de otoriterlik ortadan kalkma potansiyeli mi taşıyor yoksa sürekli nöbet değişimi mi yapıyor, açıkçası emin değilim…

 

Haliyle, 1908’deki ‘hürriyet, müsavat, uhuvvet, adalet’ sloganlarının yerini İttihat ve Terakki diktatörlüğünün almasında olduğu gibi, bugünkü muhalefetin demokrasi çığlıklarının da yerini -seçimi kazanmaları durumunda- başka bir otoriter siyasallığa bırakmasından endişeliyim.

 

Umalım ki Islamicate dünyaya ihraç ettiğimiz tek şey Kemalizm değil, otoriter sarmalı kırıp hukuk devleti haline gelen kurumsal bir siyaset anlayışı da olur…

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.