Kılıçdaroğlu’nun Vizyon Belgesi’nin Şifreleri
CHP’nin 3 Aralık’ta açıkladığı “İkinci Yüzyıla Çağrı” Vizyon Belgesi’nin iki anahtar kavramı “dışa açılmak” (küresel ekonomiye entegre olmak) ve “geleceğe açılmak” (geleceğin bilgi ekonomisini kurmak ve kullanmak) şeklinde özetlenebilir. Ancak toplantının sadece ekonomi ile sınırlı kalması bir eksiklikti. Oysa Türkiye’nin başka birçok büyük sorunu var, yüzyıl düşünülerek yapılacak çalışmalar bu sorunlar es geçerek başarılamaz.
Bir süredir Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanı adayı olacağına ya da olmak istediğine dair niyetini konuşmalarında şu ya da bu şekilde dile getiriyor. Ancak buna karşılık Altılı Masa’da kendisine bazı partiler tarafından bir direnç olduğu da gözleniyor. Hatta İYİ Parti’nin bazı vekilleri açıktan açığa Kılıçdaroğlu’nun aday olmaması gerektiğini, aday olursa kazanmayacağını söylemekten çekinmiyorlar. Bu da toplumda acaba tek adam otoriteryanizminden kurtulalım derken her kafadan ayrı bir sesin çıktığı altılı bir karmaşaya mı tutuluyoruz endişesi yaratıyor. Dolaysıyla sorun sadece Kılıçdaroğlu sorunu olmanın ötesinde, Altılı Masa, hatta daha da ötesinde kazanıp kazanmama sorununa dönüşmüş durumda.
Vizyon Çıkışı
İşte böyle bir ortamda, yaklaşık altı aydır yüksek bir performansla çalışan Kılıçdaroğlu ve Altılı Masa’nın trendi son iki aydır düşmeye başladı ve psikolojik üstünlük karşı tarafa geçti, Tabii bunda iktidarın son iki aydır kendine göre içerde ve dışarda yaptığı atakların da payı yok değil.
Kılıçdaroğlu böyle bir süreçte önce Amerika ardından Londra’ya gitti. Başta bilim insanları olmak üzere, çeşitli finans ve iş çevreleri ile görüştü. Bilgi ekonomisi, yüksek katma değerli teknoloji, yapay zekâ, Endüstri 4.0 gibi gelişmiş ülkelerin ekonomik kavramlarının altını Türkiye bakımından doldurmaya ve iktidara geldiklerinde yapmaları gerekenler konusunda bazı hazırlıklar yapmaya çalıştı. Ortaya koyduğu ekonomik kadroyu yetkinliğini, liderliğini pekiştirmek için sergiledi.
Sorulması Gereken Sorular
Ardından ‘Kasım sonunu bekleyin’ diyerek toplumu gizemli bir bekleyişe soktu, sonra bu tarihi 3 Aralık olarak ilan etti ve çıtayı çok yükseltti, nihayet o gün gelip çattı ve beklenen “İkinci Yüzyıla Çağrı” Vizyon Belgesi’ni açıklandı. Bu noktada birkaç soru öne çıkıyor:
1- Sunumun içeriği ve muhtemel sonuçları nelerdi, neyi hedefliyordu ve hedeflediği nokta açısından hangi sonuçlara ulaştı?
2- Halk ne anladı, nasıl etkilendi? Diğer bir deyişle seçmende bir heyecan yarattı mı?
3- Ve daha da önemlisi amaçlanan maksat, her neyse, hasıl oldu mu?
Vizyonun Amaçladıkları
1- Kılıçdaroğlu bu çıkışı ile son defa Altılı Masa’ya adaylık mesajı verdi. Altılı Masa bunu nasıl algıladı ve nasıl etkilendi; daha doğrusu bu, onlarda Kılıçdaroğlu lehine bir etki yarattı mı yaratmadı mı sorusunun cevabını önümüzdeki zaman gösterecek. Hatırlayın, ABD ve İngiltere gezileri çeşitli çevreler tarafından eleştirilmişti. Kılıçdaroğlu bu Vizyon Belgesi ile Amerika ve İngiltere gezilerinin bir çeşit sonuçlarını sunarak bu gezilerin gerekliliğini anlatmak istedi. Nitekim Vizyon Belgesi’nin iki anahtar kavramı “dışa açılmak” (küresel ekonomiye entegre olmak) ve “geleceğe açılmak” (geleceğin bilgi ekonomisini kurmak ve kullanmak) şeklinde özetlenebilir. Diğer bir deyişle vizyon temelde dışa ve geleceğe açılmak üzere kurgulanmıştı, isteyen böyle okuyabilir. Nitekim bu sunumlarla dünyadaki yeni gelişmelerin ışığında yeni zenginleşme yollarının olduğunu ve kendilerinin de bu yolu bildiği ve kullanacağının mesajını vererek kendisine/kendilerine güvenilmesi gerektiği mesajını vermek istedi.
2- Kılıçdaroğlu, bu vizyon belgesi ile ekonomide sadece DEVA, İYİ Parti, Gelecek Partisi’nin iddialı olmadığını, en iddialı partinin CHP olduğunu göstermek, ekonomi alanında donanımlı bir kadroya sahip olduğunu sergilemek istedi. Aslında bu bağlamda dünyadaki şöhretli isimlerin şöhretlerinden faydalanmak, onlar üzerinden kendine bir güven devşirmek istedi. Bu çıkışı ile topluma bu işe hazır olduğunu, sorunları bildiğini ve bilen bir kadroyla gelmekte olduğunu söylemek istedi ya da söylemiş oldu. Nitekim maksadı hasıl etmesi için uluslararası üne sahip kişilerin ününden kendi açısından faydalanmak istedi, tabiri caizse onların şöhretini kullandı.
3- Önceden topluma sürekli çağrıda bulunarak yapacağı işin büyüklüğünü ve önemini empoze etti. 2.000 kişilik bir salonda, uzun süren bir toplantı ile gövde gösterisi yaptı, muhataplarının bu PR’ı satın almalarını istedi. Kendi partisine hazır olduğunu ve kendilerinin de hazır olmaları startını verdi.
4- Aynı anda çok kesime seslenen ve etrafında bir koalisyon yaratmaya çalışan bir strateji izlendi. Kurucu lider ve birliği kuran lider iddiasını ortaya koymaya çalıştı.
Peki bu toplantının artıları yanında eksileri neydi?
1- Bir kere adı “İkinci Yüzyıla Çağrı” olmasına rağmen toplantının sadece ekonomi ile sınırlı kalması bir eksiklikti. Oysa Türkiye’nin başka birçok büyük sorunu var, yüzyıl düşünülerek yapılacak çalışmalar bu sorunlar es geçerek başarılamaz. Kaldı ki ekonomik sorunlar da bunlardan vareste değil. Bu anlamda etnik, inançsal, hukuksal, sınıfsal meselelere ya hiç dokunulmadı ya da bunlardan çok az bahsedildi. Bunlar yokmuş gibi davranılması büyük bir eksiklikti.
2- Toplantı ile ilgili günlerce yapılan anonslarla beklenti ve çıta çok yükseltildi. Beklentinin yükseltilmesi bazı hayal kırıklıklarını da doğal olarak berberinde getirdi. Toplumun ve siyasetin lisanına tercüme edilmeyen konuşmalar salonu ve toplumu sıktı. Oysa bu toplantı akademik bir toplantı değildi, genele şamildi, siyasetin diline uyarlanması gerekirdi.
3- Örneğin Selin Sayek Böke’nin üniversiteleri özgürleştirme söylemi; Faik Öztrak’ın önce ferah sonra refah geleceğini söylemesi, kral değil kural istediklerinin altını çizmesi; Hacer Foggo’nun yoksullukla mücadele çağrıları anlaşıldı ve alkış aldı. Kılıçdaroğlu’nun kapanış konuşması iyi hazırlanmıştı ve etkiliydi. ‘Hiçbir çocuk yatağa aç girmeyecek’ vurgusu ile hak- hukuk-adaletin geleceğini müjdelemesi ve ‘zorba gidecek yaşam sevinci geri gelecek’ sözleri de coşku yaratı. Toplumun ve geçtiğimiz sürecin dili budur. Çünkü yapılan bir ekonomik uzmanlar tartışması değildi, toplumun sabırsızlıkla beklediği değişimin nasıl gerçekleşeceği meselesiydi.
4- Bazı konuşmacıların ekonomiye dair söylemleri, Kılıçdaroğlu’nun son zamanlarda dile getirdiği anti neo-liberal söylemlere ters düştü. Bu da tutarlılık ve güvenirliği zedeleyen bir etki yapıyor. AKP medyasının eleştirilerini saymıyor ve dikkate almıyorum bile, ama sol çevrelerin bu tespiti seçimde de kullanılabilir. Bir şeyi ya demeyeceksiniz ya da dediğinizle tutarlı davranacaksınız. Vizyon (özellikle dışardan katılanların iddiası) liberal düzenin dışına çıkmış olan yapıyı rayına koymayı öngörüyor. Bu noktada vizyonun sınıfsal ve toplumsal sahibi kim diye sorulabilir. Sermayeye, yoksullara, tarıma, tüccara vb. vurgu olduğu halde özel olarak emek yoktu. Bu da soruyu meşru kılıyor. Çünkü vizyon programında sendikalar yoktu, emek yoktu.
5- Ankara’da olan konuşmacıların şahsen toplantıya katılıp sunum yapmaları yerine bu kadar ciddi bir toplantıya online katılmaları eleştirildi. Toplum bu eksikliği (bilinçli yapılmış olsa bile) yadırgadı. Konuşmalar çok uzundu, kamuya açık TV’lerde canlı yayınlanan böyle bir toplantının dört saatten fazla sürmesi iletişim tekniği açısından sorunluydu.
6- Beş akademisyenin konuşmaları teknik ve akademik kaldı, oysa bu siyasi bir toplantıydı, topluma hitap ediyordu, o yüzden konuşmaların siyasi dile çevrilerek sunulması daha yerinde ve etkili olurdu, bu yapılamadı.
Bu kadar önemli bir toplantıda bu eksikliklerin göz önüne alınmadan yapılması, bugün bunu yapamayanlar yarın Türkiye’yi nasıl etkili yönetecekler tartışmalarına ve eleştirilerine yol açtı.
Sunumun Üç Ana Konusu
Kılıçdaroğlu kapanış konuşmasında ekonomiyi üç hedef ve beş kolon şeklinde özetledi.
Hedefler:
1- ‘Güven ortamı yaratarak yatırımı çekeceğiz’ dedi. Bu tespit ile mefhumu muhalifinden mevcut iktidarın güvensiz olduğunu ve artık güvenirliğini tükettiğini ileri sürmüş oldu.
2- Temiz yatırmalarla halktan çalınanı halka iade edeceğini söyledi. Burada da iktidarın yolsuzluklarına, türedi zenginlerine dikkat çekti ve halktan çalınan 418 milyar doların geri alınacağını ileri sürdü. Bu büyük bir iddia. Çünkü ‘beşli çete’ diye tabir ettiği kişi ve firmalara mesaj vererek aldıkları/çaldıkları kaynakları yasal yollardan geri alacağını söyledi ama bunu nasıl yapacağını açıklamadı.
3- ‘Akılcı yönetimle Türkiye’yi krizden çıkaracağız’ dedi. Bu yüksek enflasyon, pahalılık, işsizlik ve yoksullukla cebelleşen kitlelerin en temel beklentisiydi.
Toplantının Özü: Kalkınmanın Beş Kolonu
Halkı kalıcı zenginliğe ulaştırmak için beş temel kolon üstünde yükselecek ekonomik modelin kolonları ise şöyle:
- Endüstriyel dönüşümü gerçekleştirme. Bu, üretim-ticaret ve finans üçlüsüne dayanarak geliştirilecek. En önemli vaat ise 50 ili kapsayacak sekiz özel bölgenin inşa edilmesi. Dolayısıyla üretim ve ihracat hareketi başlatılacağını ileri sürdü. AKP iktidarının 2023 hedefi için ileri sürdüğü ve gerçekleştirmediği 500 milyar ihracat çıtasını 2030 yılı için 600 milyara yükseltti. Özel bölgelerdeki çalışmaların yaratacağı kalkınmanın gereksinim duyacağı işgücü ihtiyacının Marmara ve İstanbul’dan tersine göç başlatacağı belirtildi ki bu da kıyı şeridindeki büyük kentleri her bakımdan rahatlatacak bir proje olacak.
- İşgücü dönüşümü. Bu kolon büyük oranda yeni bir eğitimi, eğitimde fırsat eşitliğini, iyi yetişmiş nitelikli işgücünü ortaya çıkarmayı hedefliyor. Bunun da mihenk taşı üniversite dönüşümü olacak tabii. YÖK’ün kaldırılacağı bu sistemde bilim özgür, yönetim ise özerk olacak ve KHK’lılar işlerine geri döndürülecek.
- Yeşil enerji. Tabii burada iddialı bir çıkış söz konusu, o da enerjide bağımsız olmaktır. Yanı sıra temiz enerjiye yatırım yapmak söz konusu olacak ve coğrafyanın avantajları kullanılacak. Çağımızda kalkınmanın derecesi artık enerjinin niteliği ve kişi başına tüketilen enerji ile ölçülüyor. Türkiye’nin enerji depolama, iletim ve dağıtım merkezi yapılması hedefi var. Ve enerji ile teknoloji bağını kurarak şu anahtar cümleyi söyledi Kılıçdaroğlu, “Petrolün nerede olacağını tayin edemeyiz ama çipin nerede üretileceğine biz karar verebiliriz” dedi. Çağımızda zenginleşmenin yolunun bilgi ve teknoloji ikilisinden geçtiğini belirterek temel zenginlik kaynağının 21’inci yüzyılda çip üretimi olacağının altını çizdi.
- Gıda bolluğu ve bereketi. Eğitim, enerji ve teknoloji gibi gıda, gıda üretimi ve güvenliği de stratejik bir alan. Türkiye’yi tarım ve hayvancılıkta bölgenin en güçlü ülkesi haline getireceğini söylen Kılıçdaroğlu, maliyet artı kâr eşittir taban fiyatı oluşturacağını belirterek çiftçinin zarar etmeyeceğinin altını çizmiş oldu.
- Hızlı istihdam artışı. Tabii burada yatırım ve üretime iş düşüyor. Yapacakları yatırımlarla ilk etapta 3,5 milyon insanın istihdam edileceğini, daha sonra 13,5 milyon insanın iş edinme programlarına dahil edileceğini belirtti. Türkiye’nin kısa sürede krizden çıkacağını, zenginleşeceğini ve 2030’da kişi başına düşen gelirin 20 bin doları geçeceğini belirtti. (AKP’nin 2023 hedefi 25 bin dolardı, 8 bin dolar civarında kaldı) Bu meyanda emeğin değeri artacak, güçlü sosyal devlet ortaya çıkacak.
Görüşler ve Eleştiriler
1- Vizyon Belgesi’ni sunanlar, “Türkiye bu hale nasıl geldi” sorusuna “Türkiye girdiği yoldan saptığı için bu hale geldi” şeklinde yanıt verdiler. Burada denmek istenen şu sanırım: 2002-2007 arasında Türkiye ekonomisini, (dünyadaki büyük ülkelerin ekonomi kuralları doğrultusunda ve onlarla uyumlu bir biçimde) küresel ekonomiye eklemleme çabası ve programı doğruydu. Ancak iktidar daha sonra bu raydan çıktı, kamu kaynaklarını kendi kişisel, ailesel ve yandaş çıkarları doğrultusunda kullanmaya başladı, yani programdan sapıldı. İhale Kanunu defalarca değiştirildi, yolsuzluk üreten inşaat ekonomisine hız verildi, bu yolsuzluklar beraberinde yoksulluğu, işsizliği ortaya çıkardı, böylece orta sınıf eridi, gelir dağılımı iyice bozuldu. Şimdi bu raydan çıkan treni benzer metotlarla rayına sokacağız, deniyor. İşin bir bakıma (özellikle dışardan katılan ekonomistler açısından) özü ve özeti bu.
2- Tabii bu arada sosyal dengeler çok bozuldu, Selin Sayek Böke ve Hacer Foggo’nun ileri sürdüğü sosyal desteklerin güçlü biçimde devreye sokulması için kamucu politikalara ihtiyaç var; özellikle de gıda ve enerji alanında. AKP iktidarının yaptığı sosyal yardımların biraz daha artırılması ve kurumsallaştırılması için, (özellikle gıda ve enerji konularında) devletin devreye girebileceği kamucu bir politika öngörülüyor.
3- Peki burada yeni olan ne diye bakılırsa, şu söylenebilir. Bu programa temelde bir tür yeniden yapılanma programı denebilir. Programın ekonomik şiarı; dışa(rıya) ve geleceğe açılma olarak özetlenebilir. Bu minvalde ekonomik olarak dışlanmış sermayenin ve bazı kesimlerin sürece yeniden dahil edilmesi söz konusu. Programın siyasi şiarı ise: Tek adamla değil tek programla ülkeyi ayağa kaldırma siyasal girişimi olarak okunabilir. Tek adam ve onun etrafında kümelenmiş çıkar kliklerine karşı tek programı çıkarma girişimi. Öztrak, bunu “Bize kral değil, kural gerek” diye özetledi. Bu durumda ekonominin kişilerle değil kurallarla, kurumlarla yönetilmesi ve liyakatin öne çıkarılması gerekecek.
Ancak burada bir sorun var; yaklaşık çeyrek yüzyıl önceki dünyanın, kapitalizmin ve küreselleşmenin koşulları ile bugünkü koşullar çok farklı. O yıllarda uygulandığında (1999-2007) sonuç alınan benzer bir program, bugün değişen ve Türkiye açısından ağırlaşan koşullarda uygulandığında sonuç alabilir mi? Aslında yeşil dönüşüm, dijital dönüşüm, gıda güvenliği programları henüz yaratıcıları tarafından da başarıya ulaştırılmış değil. Sürecin nasıl sonlanacağı belirsiz ve merakla bekleniyor.
4- İkinci önemli siyasi hedef, demokrasi içinde kalkınmayı tabana yayarak büyüme olarak belirleniyor. Demokratik açıdan AB standartlarını hedeflemesi (insan haklarına saygı, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve azınlık hakları vb.) önemli. Böyle bir program ekonomik açıdan da ister istemez küresel gelişmelere entegrasyon (yeşil dönüşüm, dijital dönüşüm gibi hedefleri) amaçlayacaktır. Bu arada Vizyon Belgesi’nin toplumsal dönüşüm boyutu zayıf kaldı. Göç, kentleşme, kentlileşme gibi (özellikle büyük şehirlerde yaşanan) sorunlar demokratikleşme ve kalkınmadan azade değil. Hatta bunlar (özellikle göç ve sığınmacılar meselesi) yoluna koyulmadan zenginleşme olsa da kalkınma olmaz.
5- Siyaseten üstülük vurgusu, yanlış anlaşılmaya müsait bir vurguydu. Esas itibarıyla siyaset çözüm gücü olmalı, siyaset dışı ya da üstü kişi ve kurumlar değil; çünkü böyle bir söylem (ki Kılıçdaroğlu’nun söyleminde vardı) demokrasi vurgusu ile çelişir. Çünkü önümüzdeki süreçte var olan sorunlar daha da derinleşecek beklentisi var ve bunun yükü ve sorumluluğu teknokratlara (ya da böyle bir hükûmete) yüklenemez. Bu, siyasetin yetki ile birlikte sorumluluk üstleneceği bir alandır. Sorumsuz yetki kral, yetkisiz sorumluluk ise köle yaratır. O nedenle yetki de sorumluk da siyasette olmalı.
Sonuç
Siyasetin temel işlevi 1) pastayı büyütmek (üretimi artırmak), 2) bölüşümün adil olmasına öncülük etmek ve 3) bunun barış ve huzur ortamında gerçekleşmesini sağlamaktır. Bunun başarılı olması için de 1) hedeflerin cesurca, net olarak ortaya konulması, 2) program ve projelerin halkı önceleyen bir mantaliteye sahip olması ve 3) bunları uygulayacak kadroların liyakat ve ehliyet sahibi olması gerekir. Kılıçdaroğlu, İkinci Yüzyıla Çağrı Vizyon Belgesi ile bunu ortaya koymaya çalıştı.
Bu sunum kararsız seçmende bir etki yarattı mı bilemiyorum. Altılı Masa’daki bazı görüşleri değiştirdi mi, onu da bekleyip göreceğiz.
Önümüzdeki son iki ayda bu ve benzeri sorunlar Masa içinde ve dışında hararetle tartışılacak. Burada mesele şu; objektif gerçekler dile gelecek mi? Endişeler ve huzursuzluklar seçim sürecine ve seçimden sonraya bırakılmadan lisanımünasiple söylenecek mi, söylenmeyecek mi? Gidişatı biraz da bu belirleyecek gibi.