Kimlik Siyasetinin Hipnotize Üstünlüğü
2023 Genel Seçimlerinin sonuçları göstermektedir ki demokrasi savunması ve ekonomik tablodan ziyade kimlik siyaseti söylemi daha ağır basmış, hatta ülkenin içinde bulunduğu ve giderek kötüleşen sosyo-ekonomik şartlar karşısında seçmeni hipnotize etmiştir.
Türkiye’de siyasetin gündemini uzun zamandır meşgul eden ve merakla beklenen 14 Mayıs 2023 seçimlerinin birinci turunda 13’üncü Cumhurbaşkanının adı belirlenemese de siyasi partilerin parlamento içerisindeki dağılımı belirlenmiştir. Buna göre parlamentodaki çoğunluk avantajını Cumhur İttifakı yakalarken; Millet İttifakı, Türkiye genelinde beklenilen oy potansiyelini yakalayamamıştır. 28 Mayıs 2023 tarihinde gerçekleştirilen ikinci turdaki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ise Recep Tayyip Erdoğan’ın yeniden cumhurbaşkanı seçilmesi, muhalefet adına tam bir yıkım oluşturmuştur. Nihayetinde 2023 seçimleri, iktidar kanadı ve Cumhur İttifakı’nın hem Meclis çoğunluğu hem de Cumhurbaşkanlığı zaferiyle sonuçlanmıştır.
2023 seçimlerinin sonuçları, çeşitli faktörlerin bir araya gelerek doğurduğu neticeleri itibarıyla ilginç parametreleri de beraberinde getirmiştir. Ancak en son söylenecek sözü başta söylemek gerekirse 2023 seçimlerinin “en büyük kaybedeni”, seçim sonuçlarını tahmin etmek hususunda ciddi bir yanılgıya düşen anket şirketlerinin çoğunluğu olmuştur. Zira seçimler öncesinde pek çok anket firması, seçimlerin -üstelik birinci turda- Kemal Kılıçdaroğlu’nun lehine biteceğini işaret ederken resmî sonuçlarla aralarında oluşan dağlar kadar fark, anket firmalarının güvenirliğini zedelemiştir.
Kimlik Siyaseti, Dezenformasyon ve Karalama
Seçim sonuçlarının, anket firmalarının öngörüsü ve kamuoyunun genel kanısının aksine bir tablo resmetmesinin çeşitli siyasal ve sosyal etkenleri bulunurken, 2023 seçimlerinin Cumhur İttifakı lehine sonuçlanmasını sağlayan bu etkenlerin en önemli momentlerinden birisini; Türk siyasetinde uzun soluklu bir patolojiyi temsil eden kimlik siyaseti ve onun doğurduğu kontrast bir aktivite olan dezenformasyon ve karalama politikası oluşturmuştur.
Etnisite ve din temelli hareketler, kendi inançları çerçevesinde bir siyasi ve sosyal düzen tahayyülüyle kendi ideolojilerini savunarak mevcut sisteme karşı alternatif bir zemin arayışını desteklemektedir. Kimlikler üzerinden yükselen siyaset yapma biçimi; etnisite, din, cinsiyet ve yaşam tarzı özelinde Türkiye sosyo-politiğindeki en büyük sorunlardan birini oluşturmuştur.
Cumhur İttifakı’nın 2023 seçimlerinde başvurduğu retoriğin başında milliyetçilik ve mezhepçiliğe dayalı bir kimlik siyaseti gelmiştir. Kendisini “milli ve yerli” addeden Cumhur İttifakı, Millet İttifakı’nı gayri millî olmakla itham eden bir söylem zemini geliştirmiştir. Türk sağının karakteristik özelliklerinden birini yansıtan bu söylemler, esasında siyaset üretilirken muhalefete karşı yöneltilen ithamların özeti mahiyetindedir. Türk siyasal hayatında Türk sağı ittifaklarının ilk bileşenini teşkil eden Vatan Cephesi’nin, dönemin muhalefetine yönelttiği “Ehl-i Salip Cephesi” (Haçlılar Cephesi) tarzındaki söylemler, günümüzde de Millet İttifakı için iktidar tarafından kullanılan “Zillet İttifakı” ithamlarıyla aynı tutumla varlığını devam ettirdiğini göstermektedir.
Genel itibarıyla kendisini “yerli ve millî” şeklinde konumlandıran Türk sağı ittifakları, bir taraftan ABD ve Avrupa ile siyasi ve ticari ilişkiler geliştirerek uyum anlaşmaları imzalarken, bir taraftan da karşısında bulunan muhalefet cephesine karşı “dış güçler” ile iş birliği yapmak suçlamasında bulunmaktadır. Bir taraftan demokrasiyi savunarak geçmiş dönemlerdeki anti-demokratik uygulamaları eleştiren Türk sağı ittifakları, bir yandan da demokrasinin olmazsa olmazı olan muhalefeti, kendi iktidarının tehlikesi gerçeğini perdeleyerek “devletin bekası” için bir tehdit olarak göstermektedir.
Türk sağı ittifaklarında en çok görülen retoriklerden birisi de ekonomik alanda yaşanan sıkıntılar karşısında yürütülen yanlış ekonomi politikalarını kabul etmek ya da düzeltmek yerine, ekonominin dışarıdan bir saldırıya uğradığı ve dolayısıyla geçmişe atıfla bir “Ekonomik Kurtuluş Savaşı” içerisinde olunduğu söylemi olmuştur. Bozulan ekonomik denge ve yükselen enflasyonun sorumluluğunu üstlenmekten kaçınan bu anlayış, “dış güçleri” mevcut tablonun müsebbibi olarak belirlerken, ekonomi politikalarını eleştirenleri de dış güçlerin “maşası” olmakla suçlamaktadır.
2023 Genel Seçimlerinin sonuçları göstermektedir ki demokrasi savunması ve ekonomik tablodan ziyade kimlik siyaseti söylemi daha ağır basmış, hatta ülkenin içinde bulunduğu ve giderek kötüleşen sosyo-ekonomik şartlar karşısında seçmeni hipnotize etmiştir. Muhafazakârlar, Türk Milliyetçileri, Atatürkçüler/Sekülerler, Kürtler, Sünniler, Aleviler gibi farklı kesimlerden oluşan Türkiye toplumu üzerinde bilinçli bir şekilde yükseltilen kimlik siyaseti, seçmen nazarında baskın bir algı yaratırken, seçimlerin ikinci turundaki ittifakların genişlemesi sürecinde; Türk milliyetçileri ve Kürt seçmenin yan yana gelmesini dahi “imkânsız” bir tabloymuşçasına resmetmiştir. Halbuki demokrasi ve özgürlükler savunusuyla tek adam rejimine karşı ilkelerin buluşması ve amacın birliği kadar doğal bir süreç olmadığı gibi, mevcut konjonktürde bu uğurda mücadele vermek Türkiye demokrasisinin geleceği adına önemli bir vazifeyi temsil etmektedir.
2023 seçimleri boyunca pompalanan kimlik siyaseti söylemi, seçmen nazarındaki tercihlerin gelecek inşasındaki düzen tahayyülünden ziyade geçmiş travmalar kaynaklı siyasi fobilerin altında sıkıştırılmasına neden olmuştur.
Yaratılan anksiyete durumundan doğan histeri; kararsız, kızgın, küskün ya da kopmuş seçmenin karar verme motivasyonuna set çekmiş, mevcut tabloyu yaşananlarla beraber değerlendirerek ona göre bir pay biçecek olan seçmenin kantarını bozmuştur. Bu doğrultuda seçmenin odağı, birlik ve beraberlik, çözüm ve yapıcılık minvalinden öteki ve aitlik, yıkım ve karşıtlık çizgisine kaymıştır. Tüm bunlarla birlikte kara propaganda ve dezenformasyonla yürütülen seçim kampanyası, seçmen zihnini iyiden iyiye bunaltırken güven ve güvensizlik sahaları arasında sıkışan tercihi bir duruma dönüştürülmüştür.
Seçmenin zihin ve vicdanına seslenmesi gereken retorik; kimliğine, inancına, köklerine ve tabularına dokunmuştur. Zira Mercer’in de belirttiği üzere (Mercer, 1998); kimliğin yoğun biçimde siyasal söyleme baskıda bulunması, ayrışmaların derinleştiği koşulları da beraberinde getirmektedir.
Kamusallığın Yok Olması
Siyasi sahadaki kimlik kavramının yurttaşlık kavramını kuşatması, özel alanın kamusal alanı işgal etmesine zemin yaratırken, kamusallığın yok olması ise nihayetinde tek tip bir totalitarizmin inşasına temel atmaktadır. Sadece kimliğe sarılmak yalnızlıktan başka bir şey getirmediği gibi, kimlik ve totalitarizm arasında yalnızlıktan kaynaklı simbiyotik bir bağ bulunmaktadır. Zira kimlikler üzerinden yükselen vurgular, ayrışımı beslemektedir.
Unutulmamalıdır ki sahip olunan kimliklerin geneli üzerinde öznel tercihlerde bulunulmamaktadır. Kimliklerin en baskın özelliklerinden biri de varlığa karşı dışsal bir mahiyet taşımasıdır. Dolayısıyla öznenin nesnellik karşısındaki çaresizliğini temsil etmektedir. Çoğunlukla din, mutlak bir unsurla ise etnisite ve aile kökenleri üzerinde bir tercih yapma şansı mevcut değildir.
Kimlik, farklılığın sembolüdür. Esasında ne olunduğundan ziyade ne olunmadığını tanımlamaktadır. 2023 seçim sonuçlarındaki ikiye bölünmüş bir Türkiye göstergesiyle bugün gelinen nokta, politik kutuplaşmanın zirve yaptığı ve her zamankinden daha çok demokrasiye ihtiyaç duyan Türkiye’nin karşı karşıya kalacağı en büyük sosyo-politik tehdidin; ayrıştırıcı ve cinsiyetçi temeller üzerine kurulu kimlik siyaseti tehlikesi olduğunu göstermiştir.
2023 seçim sonuçlarının en önemli çıkarımlarından birisi de bundan sonraki süreç için muhalefet adına esmesi kaçınılmaz olan değişim rüzgârları olmuştur. Muhalefetin 2023 seçim sonuçlarından çıkaracağı dersler, 2024 yerel seçim sonuçlarını şekillendireceği gibi Türkiye’nin geleceği adına da belirleyici etkiye sahip olacaktır. 2023 seçim sonuçları göstermiştir ki kimin kazandığından ziyade kimin ve neden kaybettiğine bakılarak seçim sonuçlarının siyasi ve sosyolojik derinliklerine inilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla muhalefetin ezber bozan bir değişime ihtiyaç duyduğu aşikârdır.