Korona Virüsünden Çıkarılabilecek İlk Yedi Ders
Covid-19 pandemisinin (küresel salgınının) ne zaman ve nasıl biteceğini bilmiyoruz ve hâlihazırda uzun vadeli siyasi ve ekonomik etkisi hakkında yalnızca spekülasyon yapabiliriz. Kriz zamanında belirsizlikle boğuşuyoruz. Fakat bu krizi öncekilerden çok farklı kılan en az yedi şey var.
Covid-19 krizi AB’nin son on yılda karşılaştığı diğer tüm krizlere müdahalesini çarpıcı bir biçimde şekillendirecek.
Dün İspanyol bir arkadaşım bana “ne tuhaf günlerden geçiyoruz” dedi, gerçekten de öyle. Covid-19 pandemisinin (küresel salgınının) ne zaman ve nasıl biteceğini bilmiyoruz ve hâlihazırda uzun vadeli siyasi ve ekonomik etkisi hakkında yalnızca spekülasyon yapabiliriz. Kriz zamanında belirsizlikle boğuşuyoruz. Fakat bu krizi öncekilerden çok farklı kılan en az yedi şey var.
İlk ders, 2008-2009 finans krizinin aksine, korona virüsü büyük devleti geri gelmeye zorlayacak. Lehman Brothers’ın iflasından sonra birçok gözlemci piyasalara yönelik kriz kaynaklı güvensizliğin hükümete duyulan inancın büyümesine neden olacağına inanıyordu. Bu kavram yeni değildi: 1929’da Büyük Buhran’ın başlamasından sonra insanlar piyasanın başarısızlıklarını gidermek için daha güçlü devlet müdahalesi istemeye başladı. 1970’lerde ise tam tersi oldu: Devlet müdahalesi insanları hayal kırıklığına uğratmıştı, bu yüzden de insanlar tekrar piyasaya güvenmeye başladı. 2008-2009 krizinin paradoksu, piyasaya duyulan güvensizliğin daha fazla devlet müdahalesi istemeye neden olmamasıydı. Şimdi korona virüsü, hükümeti denkleme daha büyük şekilde geri getirecek. İnsanlar pandemiye karşı ortak savunmayı örgütlemesi ve küçülen ekonomiyi kurtarması için hükümete bel bağlıyor. Hükümetin etkinliği artık insanların gündelik hayatlarını değiştirme kapasitesiyle ölçülüyor.
İkinci ders, korona virüsü sınırların bir gizemini daha gösteriyor ve Avrupa Birliği içerisinde ulus devletin rolünü yeniden tesis etmesine yardımcı olacağını. Bunu ülkeler arasındaki birçok sınırın zaten kapatılmış olduğu ve Avrupa’daki her hükümetin kendi halkına odaklandığı örneklerinde görebiliriz. Normal şartlarda üye devletler sağlık sistemlerinde hastaların uyruğu üzerinden hiçbir ayrım yapmazdı ama bu krizde muhtemelen kendi vatandaşlarına diğerlerine karşı öncelik tanıyacaklar (burada yapılan atıf başka bölgelerden gelen göçmenlerle değil, AB pasaportu taşıyan Avrupalılarla ilgili). Dolayısıyla korona virüsü, etnik milliyetçiliği değilse de [vatandaşlık esaslı, ç.n.] milliyetçiliği güçlendirecek. Hayatta kalmak için hükümet vatandaşlarından sadece devletler arasında değil, bireyler arasında duvarlar örmelerini isteyecek. Çünkü enfeksiyon tehlikesi en sık görüştükleri insanlardan geliyor. Size en büyük risk oluşturanlar yabancılar değil en yakınlarınız.
Korona virüsünün üçüncü dersi uzmanlığa güvenle ilgili. Finans ve 2015 mülteci krizleri halk arasında uzmanlara yönelik büyük bir rahatsızlık oluşturdu. Popülist siyasetçilerin son on yıldaki büyük başarılarından biri olan bu değişim korona virüsü ile tersine çevrilecek. Çoğu insan hayatları söz konusu olduğunda uzmanlara güvenme ve bilime kulak vermeye çok açık. Virüsle mücadeleye öncülük eden profesyonellere verilen meşruiyetin giderek artmasında bunu görebiliriz. Profesyonellik yeniden moda oldu.
Dördüncü ders, yoruma açık olsa da çok önemli. Maalesef korona virüsü Çin hükümetinin uyguladığı “büyük veri otoriteryenizminin” cazibesini artırabilir. Çin liderlerini virüsün yayılmasına yavaş tepki vermelerine neden olan şeffaflık eksikliği yüzünden suçlayabiliriz ama müdahalelerinin etkinliği ve Çin devletinin insanların hareket ve davranışlarını kontrol etme gücü etkileyici. Mevcut krizde vatandaşlar sürekli kendi hükümetlerinin müdahale ve etkinliğini diğer hükümetlerinkiyle kıyaslıyor. Ve krizden sonraki gün Çin kazanan, ABD ise kaybeden olarak görünürse şaşırmamalıyız.
Beşinci ders, kriz yönetimiyle ilgili. Hükümetler ekonomik krizler, mülteci krizi ve terör saldırılarıyla uğraşırken en büyük düşmanlarının panik olduğunu öğrendi. Bir terör saldırısından sonra insanlar aylarca gündelik davranışlarını değiştirip evlerinden çıkmayı bırakırsa, bu teröristlerin hedeflerine ulaşmasına yardımcı olacaktı. Aynı şey 2008-2009’da da geçerliydi: Davranışlardaki değişiklik çoğu zaman krizin maliyetlerini artırdı. Bu yüzden liderler ve vatandaşlar “sakin ol,” “hayatına devam et,” “riske aldırma” ve “abartma” gibi mesajlarla karşılık verdi. Şimdi hükümetler vatandaşlarına evde kalarak davranışlarını değiştirmelerini söylemek zorunda. Ve hükümetlerin bu konudaki başarısı büyük ölçüde insanları talimatlara uymaları yönünde korkutma güçlerine bağlı. Covid-19 krizi için “panik yapma” yanlış mesaj. Pandemiyi kontrol altına almak için insanların panik yapıp yaşam tarzlarında ciddi değişiklikler yapması gerekiyor.
Altıncı ders, Covid-19 krizinin kuşaklar arası dinamikler üzerinde güçlü bir etkisinin olacağı. İklim değişikliği ve arz ettiği riskler hakkındaki tartışmalar bağlamında genç kuşaklar bencilce davranıp, geleceği ciddiyetle düşünmediklerine inandıkları yaşlılarına karşı oldukça eleştireldi. Korona virüsü bu dinamikleri tersine çeviriyor: Şimdi toplumun yaşlı üyeleri çok daha savunmasız iken, gençlerin yaşam tarzlarını değiştirme konusundaki görünür isteksizliklerini tehdit olarak algılıyor. Bu kuşaklar arası çatışma kriz uzun sürerse yoğunlaşabilir.
Yedinci ders ise şu: Bir noktada hükümetler pandeminin yayılmasını kontrol altına alarak ekonomiyi çökertmekle ekonomiyi kurtarmak için daha yüksek insan kaybına müsamaha göstermek arasında seçim yapmak zorunda kalacak.
Covid-19’un siyasi etkileri hakkında spekülasyonlarda bulunmak için henüz çok erken. Bu kriz küreselleşme karşıtlarının korkularını meşrulaştırdı: Kapatılan hava alanları ve kendini izole etmiş bireyler küreselleşmenin sıfır noktası olarak görünüyor. Ama paradoksal olarak yeni küreselleşme karşıtı hava haklı olduklarında bile bir çözüm sunamayan popülist siyasi aktörleri zayıflatabilir. Covid-19 krizi AB’nin son on yılda karşılaştığı diğer tüm krizlere müdahalesini de çarpıcı bir biçimde şekillendirecek. Mali disiplin Berlin’de bile artık ekonomik reçete değil ve mevcut durumda mültecilere sınırların açılmasını savunacak hiçbir Avrupa devleti yok.
Krizin Avrupa projesinin geleceğini tam olarak nasıl etkileyeceğini henüz kestiremiyoruz. Ancak şurası açık ki; genel itibarıyla korona virüsü AB’nin üzerine inşa edildiği temel varsayımlardan bazılarını sorgulamaya açacak.
Bu yazı 18 Mart 2020 tarihinde European Council on Foreign Relations sitesinde yayınlanmış olup, Mustafa Kaymaz tarafından Perspektif için çevrilmiştir. Yazının orijinal linki için burayı tıklayınız.
En son çıkan yazılardan anında haberdar olmak için bizi @PerspektifOn twitter hesabımızdan takip edebilirsiniz.