KPSS Skandalı ve Eğitime “Kayırma Eksenli” Suikast
Liyakat sahibi eğitimliler, hak ettikleri yere gelemedikleri “kayırma eksenli” bir suikast düzenine mahkûm edildiler. Bu düzenden çıkmak için atacakları adımları engelleyenler de o makamlara haksız yere getirilenler ve bu kısır döngünün kırılması için büyük dönüşümlere ihtiyaç var.
Eğitim kurumları, içinde var oldukları toplumun ihtiyaçlarına göre şekillenmesi beklenen ve toplumun ihtiyaçlarına cevap verdikleri oranda yararlı olabilen kurumlardır. Bir ülkede bulunan eğitim sisteminin verimliliği, toplumsal problemlere, kamu yararını gözeten hakkaniyet odaklı çözümler sunması ile doğru orantılıdır. Eğitim, dinamik bir olgudur ve eğitim sisteminin temel özelliklerinden biri, değişen dünya ve ülke koşullarına göre kendini yenileyebilmesidir.
Ülkemizdeki eğitim sisteminin sorunlarından biri, eğitim politikasının uygulanmasında söz sahibi olan kurumlardaki sorunların tespitinin skandallar ile gündeme geldiği ve çözülmesinin çok zor olduğu gerçeğidir. İhtiyaçlar gözetilmeksizin ve genelde paydaşlara danışılmadan hantal bir bürokratik irade ile gerçekleştirilen eğitim politikalarının yararlı olması beklenemez.
Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS) gibi mesleki geçiş için girilen sınavların nitelikleri eğitim sisteminin yapısı ile doğrudan ilişkili. Bu sınavların da şartlara göre, tıpkı eğitim sisteminin kendini yenilemesi gerekliliği gibi, değişmesi hayati öneme sahip. KPSS tarzı merkezi sınavların seçme ve yerleştirmedeki ciddi kusurlarına rağmen yıllardır revize edilmediği gerçeği, eğitim sistemi ve akademik ölçme ve yerleştirme geleneğinin adil yarışma zemininden ne kadar uzak olduğunu gözler önüne sermektedir.
Bilindiği üzere, KPSS için de tıpkı üniversiteye giriş sınavları gibi ciddi hazırlık süreçleri gerekiyor. Bu anlamda, maddi olarak yeterli olan adaylar kurslara giderek bu yarışta bir adım önde olmayı başarıyorlar. Diğer taraftan, giderek büyüyen geçim sıkıntısını daha yoğun yaşayan alt ve orta gelirli ailelere mensup adaylar ise deyim yerindeyse adeta bir “yarış atı” gibi rakiplerine fark atmak için canla başla çalışarak kursa gidememenin sebep olacağı açığı kapatmak zorundalar. Bu yıl, 1 milyon 398 bin 728 adayın başvurduğu KPSS, kamuda çalışma hakkı kazanmak için geçilmesi gereken aşamalardan sadece biri, ancak bu sınav ilk adım olması açısından hayati bir öneme sahip.
Yapısal Eşitsizlik ve Eğitim
Yapısal olarak eşitsizliklerin ağır bastığı bir toplumda eğitim sisteminin adil şartlar sunabildiği söylenemez. Eşitsizliklerin adeta yapısal bir nitelik olarak var olduğu Türkiye toplumunda iyi bir üniversite bitirmek veya yabancı dil bilmek iş sahibi olmak için maalesef yeterli şartlar değil, bu yüzden her yıl yüzbinlerce kişi KPSS’ye girerek kamuda çalışmak için ter döküyor. Kamu kurumlarının belirlediği baraj puanlarını geçen adaylar ise (örneğin Hazine ve Maliye Bakanlığı geçtiğimiz yıl gerekli puanı KPSS-P48 puan grubunda asgari 75 ve üzeri olarak belirtmişti) daha sonra kurumların açtığı yazılı sınavı ve sözlü mülakatı geçerek kamuda çalışmaya olmaya hak kazanıyorlar.
Mülakatlar, maalesef liyakat odaklı olmaktan ziyade biat odaklı bir yapıya sahip. Adil bir eleme usulü ile sınava giren adaylara kamuda çalışma hakkı sunması beklenen, en azından teoride hakkaniyet eksenli bir akademik yarışma zemini sunması beklenen KPSS tarzı sınavların maalesef ülkemizde hâlihazırda var olan eşitsizlikleri daha da derinleştirdiği ortada. Elbette kişiler ve kurumlar kendilerine yakın buldukları insanlar ile çalışmak isterler ve bu, mülakat sonuçlarına da yansır. Esas olan, uygun adayda o makama ehil olması şartının aranmasıdır. Ancak son yıllarda daha çok hissedilen ve giderek daha fazla sayıda gence ülkeden gitmeyi adeta bir çıkış yolu olarak gösteren bir mülakat gerçeği ile karşı karşıyayız. İktidara yakın olanlar, KPSS puanı düşük bile olsa mülakatta verilen yüksek puanlar ile elemeyi geçiyor, yüksek puan alanlar ise düşük mülakat puanları ile elenebiliyor. Bunun bir örneğini hatırlamakta fayda var: 2018 yılında yapılan KPSS’de 88.295 puanla fizik öğretmenliği alanında Türkiye birincisi olan Deniz Eren Demir, mülakatta 54 puan alarak elenmişti. Demir’in “Tüm soruları bilmeme rağmen neden elendim, hiç bilmiyorum” cümlesi olayın vahametini özetliyor.
Skandal Üstüne Skandal
KPSS mülakatlarında yaşanan adaletsizliklerin sistemin revize edilmesi için yeterli olduğu aşikâr ancak skandal üstüne skandal yaşanması bile sistemi düzeltmek için harekete geçilmesini mümkün hale getirmeye yetmiyor. 2010’da yaşanan KPSS skandalı sonrası bir skandal örneği de geçtiğimiz günlerde yaşandı. ÖSYM’nin 31 Temmuz tarihinde yaptığı Kamu Personeli Seçme Sınavı sorularının bir bölümünün özel bir hazırlık kursu tarafından basılan deneme sınavı sorularıyla birebir örtüşmesi sonucu yeni bir skandal ile yeni bir tartışmanın fitili ateşlenmiş oldu. “Soruları kim çaldı veya sızdırdı?” konusu şüphesiz sadece siyasetin değil en az bir yılını çok sıkı bir şekilde bu sınav için çalışarak geçiren yüzbinlerce öğrencinin ve ailesinin de gündem konusu.
KPSS sorularının sızdırıldığı iddiaları sonrası Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “FETÖ’cü grup mu desek; 6’lı masa mı desek; bir de masanın altı var, yedi… Şimdi dikkat ederseniz, aynı anda hepsi adeta aynı cümlelerle, aynı kelimelerle bunu tanımlamaya çalıştılar. Yani biz orada boşta bulunsak veya boşluğa düşsek bunu seçime kadar satacaklardı. Çünkü gençleri nasıl aldatırız gayreti içerisindeler…” ifadelerini kullandı. Erdoğan’ın bu skandala olan ilk tepkisinin, ÖSYM başkanını görevden almak dışında, muhalefet karşıtı bir söylem ile seçim propagandası malzemesi olarak geliştiği aşikâr ve maalesef şaşırtıcı da değil.
KPSS’deki bazı soruların sızdırıldığı iddialarının ardından, AKP MKYK Üyesi Metin Külünk, “Sızıntı ve saklanmış FETÖ unsurları, gizlendikleri yerlerde Sayın Cumhurbaşkanımıza ve Cumhur İttifakı’na karşı kirli operasyonlarına devam etme peşindeler” ifadelerini kullandı. Bu ifadeler de Erdoğan’ın tepkisine benzer türden. KPSS skandalı sonrası başkanı görevden alınan ÖSYM gibi kurumların başarısızlığını açıklamak için yönetimdekiler, çürümüş sisteme işaret etmeye cesaret edemezler, çünkü bu 20 yıldır iktidarda olan kendilerine seçimlerde daha fazla kan kaybettirir. İktidar en kolay ve pragmatik yol olarak muhalefeti suçlamayı seçiyor. İktidar cenahında “FETÖ” söylemi ile mağduriyet devşirmek de hâlâ çok popüler.
“Sınav sorularının çalınması” skandalı her ne kadar 15 Temmuz 2016’daki darbe girişimi sonrası “FETÖ” grubuna atfedildiyse de ülkemizde bu tarz kilit öneme sahip kamuya giriş sınavlarının sorularının sızdırıldığı örnekler daha önceki yıllara dayanıyor ve suçluları hâlâ yargılanmış değil. 2010 yılında yapılan KPSS’de yüzlerce kişi 120 netle veya bir veya iki yanlışla sınavı tamamlamıştı. Bu sınavda, 1.200 kişinin 98 üstü puan aldığını ve bunların önceki sınavda 40 puanı bile geçemediği saptanmıştı. Gökçer Tahincioğlu’nun hazırladığı özel dosyada yer alan bilgilere göre 2010’da yaşanan skandalda “savcılık boyutunda yaşananlar, soruları çalan cemaatçi şebekenin nasıl korunduğunu ortaya koyuyordu. Ancak, iktidar, skandala el atmak için, cemaat savcılarının, rüşvet ve yolsuzluk görüntüleri eşliğinde harekete geçmesini bekleyecekti.”
Suikastın Faili Şimdilik “Dokunulmaz”
KPSS skandalı vesilesiyle üzerinde durulması gereken bir diğer husus da “kurumların toplum için mi iktidar için mi var olduğu” tartışması ile ilgili. İşlevini ciddi anlamda yitiren milli eğitim sistemini ve haksızlıklar üreten bir mülakat süreci ile malul merkezi seçme ve yerleştirme sistemini düzeltmesi beklenen kişi ve kurumların, kamu yararı sunmaktan aciz oldukları aşikâr, zira ortada bir fasit daire işleyişi var. Liyakat sahibi eğitimliler, hak ettikleri yere gelemedikleri “kayırma eksenli” bir suikast düzenine mahkûm edildiler. Bu düzenden çıkmak için atacakları adımları engelleyenler de o makamlara haksız yere getirilenler ve bu kısır döngünün kırılması için büyük dönüşümlere ihtiyaç var. ‘Mülakat’ adı altında devam eden ve soruların sızdırılması skandalı ile ayyuka çıkan bu suikastın faili meçhul değil ancak şimdilik “dokunulmaz”. Bu dokunulmazlığı kaldırmak da ülkede gerçek anlamda demokrasinin kazanması ile yaşanacak kritik dönüşüm ile mümkün.