Kürt Seçmen Kimdir?
Yekpare bir Türk seçmeninden bahsetmenin rasyonel olmadığı gibi, yekpare bir Kürt seçmeninden bahsetmek de irrasyoneldir. İnşa edilen tekil Kürt seçmen algısı esasında farklı Kürt ve Türk politik grupların kendi perspektiflerinden oluşturdukları mitlere dayanmaktadır.
- ROJ GİRASUN
- 12 Şubat 2020

ABD’de Güney Karolina 5. bölgeden senatör seçilen Demokrat Partili Frank Underwood’un başkanlığa giden süreçte eşi Claire Underwood’la birlikte giriştiği son derece hırslı, ilke ve değerlerden yoksun, makyavelist hikâyesini konu alan House of Cards dizisinde şöyle bir sahne bulunur: 2016 Başkanlık Seçimlerinde Demokratlara karşı Cumhuriyetçilerin genç ve kozmopolit adayı Will Conway, siyahi parlamenterler ile çok kritik bir toplantı gerçekleştirmektedir. Conway, bu toplantıdaki konuşmasına klişe bir ‘siyahi meselesi’ olarak yargıda siyahilere ayrımcılık yapıldığından bahsederek başlar. Bunun üzerine sözünü kesen bir siyahi parlamenter ona: “Biz siyahiler tek meseleye göre oy veren seçmenler değiliz.” der.
Bu yaklaşım, Amerikan medyası ve popüler kültüründeki katı “siyahi seçmen” algısıyla birlikte, siyahileri de beyaz demokratlara kıyasla daha yakın oldukları partilerinden uzak tutan algıların pek de kurgusal olmayan bir göstergesidir. Amerika’daki siyahi seçmen Demokrat Parti seçmenidir, bu da onları Amerikan siyasetinin liberal kanadının bir parçası yapar. Liberal olarak görünen siyahi seçmenin sosyal meselelerde yenilikçi, iktisadi olarak da bölüşümcü ve sosyal adaletten yana politikaları ve adayları desteklemeleri beklenir. Hâlbuki durum böyle değildir. Bir Demokrat Parti ön seçiminden diğerine, siyahi seçmenin genelde merkez adayları liberal kanadın adaylarına tercih ettiği görülmektedir. Değerlerin çatıştığı birçok durumda da siyahiler, onlarla aynı partiyi destekleyen beyazlara göre muhafazakâr değerlere daha fazla sahip çıkar. Peki neden muhafazakârlığıyla bilinen Cumhuriyetçi Parti’ye siyahi oyları gitmez? Çünkü Cumhuriyetçiler siyahiler hakkında onları küçümseyen yekpare algılara sahiptir.
Kürt Seçmen Algısındaki Yekparelik
Bugün Türkiye’de de farklı ideolojik kesimlerin Kürt seçmen algısı Amerika’daki siyahi seçmen algısına benzer yekpare bir tahayyüle sahiptir. Seçim dönemlerinde çoğunlukla tekil bir Kürt seçmen kitlesi varmış gibi değerlendirmeler yapılır ve tartışmalar bu minvalde yürütülür. Oysaki milyonlarca nüfusu olan Kürtlerin yekpare bir kitle olarak ele alınması gerçekçi ve doğru değildir. Yekpare bir Türk seçmeninden bahsetmenin rasyonel olmaması gibi yekpare bir Kürt seçmeninden bahsetmek de irrasyoneldir. İnşa edilen tekil Kürt seçmen algısı esasında farklı Kürt ve Türk politik gruplarının kendi perspektiflerinden oluşturdukları mitlere dayanmaktadır. Genel itibarıyla bu farklı politik grupların yarattığı mitler dört başlık altında kategorize edilebilir.
İdeolojik Kürt Seçmen Miti
İlk mite göre; Kürt seçmen profili, “tek sorunu Kürt meselesi olan, Kürt meselesini sadece etnik konsolidasyon üzerinden tanımlayan” ideolojik bir gruptur. Bu grup genelde HDP’nin kemik seçmen kitlesi olarak görülür ve 1991’den beri HDP’nin geldiği geleneğin öncülü olan partileri desteklemiştir. Örneğin, beyaz tülbentli Kürt kadınları bu seçmen kitlesinin simgesi olarak görülür; bu seçmen profilinin genç üyeleri ise sınıfsal ve etnik motivasyon ile politize olan bir grup olarak sembolize edilir. Bu profil, HDP’nin kemik seçmeni olarak nitelendirilebilecek, Kürt sorunundan birincil derecede etkilenen kişilerdir. Fakat aslında bu grubun belli bir oya tekabül etmesiyle beraber; Kürt seçmenin duyarlılık ve hassasiyetlerini tamamen bu grup üzerinden okumak ve Kürt meselesini de bu dinamik üzerinden kurgulamak, yakın döneme kadar HDP’nin düştüğü yanlışların başlıcasıydı. Bu mitin Türk seçmenler arasındaki taşıyıcıları ise ekseriyetle sol kesimin içinde yer almakla birlikte, kısmen liberallerdir.
Dindar Kürt Seçmen Miti
İkinci mit ise “dindar Kürt seçmen” profilidir. Bu mite göre, ortalama bir Kürt’ün ortalama bir Türk’ten daha dindar olduğuna inanılır ve Kürtlerin çoğunluğunun mensup olduğu Şafii mezhebinin Türklerin neredeyse tamamına yakınının mensup olduğu Hanefi mezhebine göre daha katı olduğu vurgulanır. Bu bağlamda Kürtler sofuluk, dindarlık ve medrese geleneği ile de anılır. Bu düşüncenin dayandığı tarihsel referans ise simgesel boyutta Selahaddin Eyyubi ve Said-i Nursi’ye yaslanır, HDP’ye oy veren seçmenlerin HDP ile duygusal ve ideolojik bir bağının olmadığına inanılır ve İslami siyasetin kendisini doğru anlatmasıyla beraber kavmiyetçiliğe teslim edilmeye çalışılan bu kitlenin kendilerine eklemleneceği kurgusu ile hareket edilir. Özellikle Bingöl, Urfa, Adıyaman gibi Kürt illerinde önemli bir karşılığı olan bu tezin genele şamil kurgulanışı muhafazakâr siyaset için her defasında başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Bu tezin savunucuları da Millî Görüş ve HüdaPar geleneğidir.
Aşiret Hegemonyası Miti
Üçüncü mit ise “aşiretlerin tercihi belirlediği Kürt seçmen” profilidir. Bu tezin başlangıç noktasını, 1960’lı yıllarda Demokrat Parti’nin seçimlere katılmasıyla büyük Kürt aşiretlerinin ve ailelerinin önde gelenlerinin DP’de siyaset yapması teşkil etmektedir. 1990’lı yılların ikinci yarısına ve kısmen 2007 seçimlerine kadar etkisini gösteren bu tez, son on üç yıllık dönemde Kürt siyasetinin sol paradigmayla geriletilmesine ek olarak, son yirmi yılda bölge siyasetine damgasını vuran Adalet ve Kalkınma Partisi’nin, büyük ailelerden isimlere çok az yer vermesi ile zayıflatılmıştır. Bucak, İzol, Ensarioğlu gibi bölgenin büyük aşiretlerinden gerçekleşen bağımsız adaylıklar hüsranla sonuçlanmıştır. Yakın döneme dair bu tezin dayanak sağlayabileceği tek isim 2011 seçimlerinde Seydi Eyyüboğlu olmuştur. Daha önce Ağrı’da Öztürkler, Urfa’da Bucaklar, Hakkâri’de Zeydanlar, Van’da Brukiler (Kartal), Şırnak’ta Tatarlar, Mardin’de Karamanlar, Adıyaman’da Fıratlar üzerinden aşiret seçmeni tahakkümü sağlayan bu mit çökmüştür.
Geri Kalmışlık Miti
Dördüncü mit “Kürt seçmenlerin tercihlerini ekonomi ve eğitim sorunlarına indirgeyen, kalkınmacı yaklaşım” tezidir. Bu, Kürtlerin Türkiye’nin diğer bölgelerine göre ekonomik refahın altlarda seyrettiği ve okuryazarlık ile eğitim indeksinin düşük olduğu illerde yaşamaları sebebi ile kabaca asıl ve temel sorunlarının bu iki mesele üzerinden zuhur ettiğini iddia eden bir tezdir. Bu tez, asıl olan bu iki sorunun çözülmesini esas alan siyasal söylemin etnik ve muhafazakâr aidiyetlere bulaşmadan da başarı sağlayabileceğini düşünme yanılgısına kapılmıştır. Turgut Özal’ın 1980 sonrası kalkınmacılığıyla henüz Kürt meselesi ve dinî kimliklere dair olumlu söylemlerde bulunmaya başlamadığı 1990 öncesi dönemde de ciddi oy almış olması, bu iddianın sahiplerinin motivasyonunu güçlendirmiştir. Bununla beraber, bölgede kimlik siyasetinin taşıyıcısı HDP’nin ve uzun dönem ciddi bir ekonomik söylem üretememesine rağmen muhafazakâr siyasetin taşıyıcısı olan Millî Görüş geleneğinden siyasi partilerin ve HüdaPar’ın kaim olması ve merkez sağ siyasetin silinmesi bu mitin tek başına sürdürülebilirliğinin imkânının kalmadığını göstermektedir.
Toplumsal Değişimi Dikkate Almak
Kürt seçmeni sadece bölgede yaşayanlar olarak algılamak beşinci mit denilemese de önemli bir yanılgıdır. Çünkü batıda yaşayan Kürtler artık orada bir hayat kurmuş, siyasi konumlarını Kürtlüğün yanı sıra içinde bulundukları toplumsallığın şartları da önemli derecede etkiler hale gelmiştir.
Özetle, farklı siyasal kimlik, düşünce ve aidiyetlerden oluşan heterojen bir Kürt seçmen olduğu kabul edilmelidir. Etnik kimlik hassasiyetleri, politik ve ideolojik hassasiyetleri farklı olan heterojen bir Kürt seçmen profili vardır. Kürt meselesini önceleyen profilde Kürt seçmenler Diyarbakır, Mardin, Van, Şırnak, Hakkâri ve genel olarak HDP’nin geleneksel olarak güçlü olduğu kentlerde baskındır.
Bunun yanı sıra, Kürt meselesini önemseyen ve Kürt meselesine duyarlı olmakla beraber güvenlik, istikrar ve ekonomi merkezli kaygıları da aynı oranda taşıyan, bu kaygıların Kürt meselesinin önünde nüksettiği dönemlerde oy tercihini bölgede HDP’ye rakip olan siyasal gücün lehine değiştirebilen ikinci bir seçmen profili mevcuttur.
Bir diğer seçmen de muhafazakâr kimliğini Kürt meselesinin önünde konumlandıran, Millî Görüş geleneğinden gelen siyasi partilere oy verme davranışını sadakatle sürdürmekle beraber, zaman zaman bu siyasi hareketlerin çözüm üretemeyişi durumunda ya da Kürt meselesinin yakıcılığının daha yoğun hissedildiği dönemlerde HDP çizgisindeki siyasi harekete oy vermektedir.
Tüm bu ideolojik kıskaçların dışında kalan ise ortalama Türk seçmenle benzer refleksler gösteren, ekonomik refah politikalarını hem muhafazakâr hem de Kürt kimliğinin önünde kurgulayan ve daha çok bunun üzerinden kaygılanan bir seçmen profilinin varlığıdır. Bu seçmen grubunu önemli oranda siyasal sebepler dışında daha önce Batı’ya göç etmiş, burada belli bir ekonomik güce ulaşmış ve popüler trend içinde statü kazanmış Kürtler oluşturmaktadır.
1991 seçimlerinden günümüze Kürt seçmen yoğunluklu illerde seçimlerin kazananlarını gösteren aşağıdaki tablo bu yazıda savunulan tezi iyi bir şekilde özetlemektedir.
Sonuç olarak, 1950’li yıllardan bu yana hızla dönüşen seçmen sosyolojisi Kürtlerde diğer kimliklere nazaran şehirleşme, göç ve nüfus artış hızının daha yüksek oranlarda seyrediyor olması sebebi ile önümüzdeki dönemde ezberleri bozmaya açık olacaktır. Diyarbakır dışında 1991’den beri yapılan tüm seçimlerde kazananın değişmediği tek bir Kürt ilinin dahi kalmaması, değişen vaatlerin ve dönüşen hassasiyetlerin oy değişiminde nasıl etkili olduğunun somut bir göstergesidir.
*1995 yerel seçimlerine HADEP boykot kararı sebebiyle katılmamıştı.
En son çıkan yazılardan anında haberdar olmak için bizi @PerspektifOn twitter hesabımızdan takip edebilirsiniz.

ROJ GİRASUN
