Kürt Sorununda, Siyaset Kurumuna On Adım
Çözüm odaklı ve sonuç alıcı olmayan her hamle; tartışmayı kısır döngüye hapsedecek ve sadece siyasal elitleri değil toplumu da yoracaktır. Bu yüzden icraat odaklı, çözüm merkezli ve sonuç alıcı hamleler için Kürt sorununa dair tüm siyasi parti, lider ve teşkilatlardan gereken adımları hayata geçirmelerini beklemek insani ve vicdani olduğu kadar İslami, hukuki ve ahlaki bir gerekliliktir.
Cumhuriyetle beraber son bir asırdır bizler, öncesinde de yüzyıllardır dedelerimiz ve ninelerimiz tarafından konuşulup tartışılan Kürt Sorununa dair gökkubbenin altında neredeyse söylenmedik tespit veya çözüm kalmadı denilse abartı sayılmaz. Akademisyeninden simit satıcısına, Cumhurbaşkanından hemşiresine, Türk’ünden Kürd’üne, milletvekilinden belediye başkanına kadar toplumun her kesiminden birçok aktörün dillendirdiği bu soruna dair sözün bittiği, icraatın ise başladığı yerde olmak gerekir(di).
İcraatın, siyaset bilimi terminolojisindeki ifadesiyle, siyasal karar ve tutumların alınması gerektiği bir zaman diliminde Kürt sorunun çözülüp çözülmediği şeklindeki siyasi bagajlı çıkışlara, “var mı yok mu” şeklindeki işlevsiz tartışmaya ya da sorunun kaynağına, nedenlerine ve aktörlerine odaklanan “suçun şu kadarı bu dönemde, şu kadarı o dönemde” gibi oldukça gereksiz, yersiz ve siyasi hesaplarla dolu söylemlerin akıntısına kapılmadan icraat, çözüm ve sonuç alıcı hamlelerin zamanının gelip hatta geçtiği idrak edilmelidir. Aksi hali; patinajdır, sorunu belki de 22.yüzyıla taşımaktır.
Çözüm ve sonuç alıcı olmayan her hamle mezkûr tartışmayı kısır döngüye hapsedecek ve sadece siyasal elitleri değil toplumu da yoracaktır. Bu yüzden icraat odaklı, çözüm merkezli ve sonuç alıcı hamleler için Kürt sorununa dair tüm siyasi parti, lider ve teşkilatlara (dikkat edilirse burada medyaya, sivil topluma, orduya, sanat ve spor camiasına değil de siyaset kurumuna öneriler sunulacak) gereken adımları hayata geçirmelerini beklemek insani ve vicdani olduğu kadar İslami, hukuki ve ahlaki bir gerekliliktir hatta daha da ileri gidilecek olunursa bu bir zorunluluktur.
Son günlerde gerek Kılıçdaroğlu ve Babacan’dan gerekse de Davutoğlu’ndan Kürt sorununun çözümüne yönelik kimi hamleler gelmektedir. Davutoğlu’nun en son Van’da katıldığı Kürt Sorunu Çalıştayı’ndaki: “Güvenlikçi politikalarla bütünlük sağlama ve şiddet ile Kürtlerin haklarını savunma paradigmalarının her ikisi de çöktü. Bizim paradigmamız insan hak ve özgürlüklerine dayalı kapsayıcı demokrasi” çıkışı çok önemli olmakla beraber, güçlendirilmiş parlamenter sistem için bir araya gelmeyi başarmış muhalefet partileri, daha ileri bir adım atarak, Kürt Sorununun çözümüne ilişkin ülkeye sunacakları ortak deklarasyonla bunu neden gerçekleştiremesinler ki? Bu reel siyasetten kopuk afaki önermeler şeklinde bir yaklaşımla geçiştirilmemelidir. Türkiye’nin diğer tüm yapısal sorunları gibi Kürt sorunu da sonraki yüzyıllara taşınarak değil, adım adım atılacak kimi hamlelerle çözüm sathi mahalline doğru bu ortak deklarasyonla yaklaşabilir. Ülkenin demokratik ve huzurlu bir iklime evrilmesinin başlangıcı bu şekilde gerçekleşebilir. Siyaset kurumunun bu dönüşümü gerçekleştirmeye yönelik siyasal hamleleri için şayet birtakım adımlar sunulacak olunursa, ortak aklın gereği olduğunu düşündüğümüz bu adımları şöyle sıralamak mümkün:
1. Siyaset kurumu; Anayasadaki milliyetçi, ideolojik, ırkçı ve ötekileştirici tüm imge, simge, metafor, kavram, ibare ve kavramları ya değiştirmeli ya da kaldırmalıdır.
2. Siyaset kurumu, Anayasada vatandaşlığın Türklük temelli ruhu yerine etnik/ırkı ifade veya göndermeleri barındırmayan mümkünse de çağrıştırmayan ya da Türk dışındaki diğer etnik grupların isimlerini zikrederek kucaklayıcı, kuşatıcı, bütünlüklü ve tutarlı bir anayasal metni hazırlamalıdır.
3. Anadilde eğitim başta olmak üzere anadilde ibadet, anadilde yayıncılık vs gibi gündelik hayatın her alanında Kürtçe serbest olmalı, resmi dil statüsüne kavuşturulması için anayasal ve pedagojik çalışmalar geciktirilmemelidir.
4. HDP, Kürt sorununun çözüm sathına girmesi için tarihi bir rol üstlenmeli ve üzerinde dolaşan PKK heyulasına, vesayetine, baskısına, iradesine, yönlendirmesine, telkinine… nasıl adlandırırsak adlandıralım her neyse bu şey arasına mesafe koymalı. PKK’ya şiddet, silah ve terörle hak arama yöntemini bırakma çağrısını ister naif ister cesurane ister direkt ister dolaylı hangi dili ve stratejiyi kullanacaksa şayet bunu söylemekten siyaseten geri durmamalıdır.
5. Tarihsel öneme sahip; kilit açıcı bir adımı atacak olan HDP’nin bu çıkışına, parlamenter sisteme dönüş için bir araya gelen altı muhalefet partisinin ortaklaşması gibi bu altı veya daha fazla siyasi aktör bir metin ile HDP’nin bu tarihi çıkışını desteklemeli ve bunu kamuoyuna deklare etmelidir. Bu siyasal konsensüs, toplumsal konsensüse giden huzur yolunun startı demektir.
6. Devlet, güvenlikçi politika ve stratejiyle, siyaset arenasında HDP’ye yönelik sürdürdüğü baskıcı, hukuk dışı ve zalimane uygulamalarına son vermelidir.
7. Selahattin Demirtaş’ın Eylül ayının sonlarında attığı twette geçtiği gibi:
“Evet, birlikte yaşamalıyız. Evet, Türkiye ve Cumhuriyet hepimizindir” duruşundaki, birlikte yaşama iradesine başta HDP olmak üzere MHP, AKPARTİ, CHP, İYİ Parti vs. dillendirmeli (ki kimileri zaten dillendiriyor) ortak akıl ve sağduyu söylemini öne geçirecek mesajlar paylaşılmalıdır. Mümkünse Cumhur İttifakıyla, değilse altı muhalefet partisinin ortaklaşması gibi bu retorikte de ortaklaşılmalıdır.
8. Başta Lübnan, Irak ve Suriye’deki kaos devlet görüntüsü, kurumların çöküşü ve bitmek bilmeyen etnik ve dini çatışmalardan dolayı İster HDP olsun ister Kürt sorunu eksenli diğer siyasal yapılar olsun; özerklik, otonom, kanton, federasyon, eyalet gibi birlikten uzak çözüm modellerinin realist olmadığını hem coğrafyanın ve tarihin hem de demografinin kaldırmadığını görmelidirler. Uzun yıllara belki yüzyıllara yayılacak çatışma, ölüm, kan ve acıyı tekrar bizlere yaşatıp önümüze getirecek olmasından dolayı bu tip modellerden uzak durulmalıdır. Duyguların ibresi belki bu yönde akmayabilir ama aklın ibresi bu yönde akmalı ya da işlemelidir.
9. Siyaset kurumu, Kürt sorunun çözümünde muhataplık meselesini, 2012-2015 dönemli Çözüm süreci ya da Oslo görüşmelerinde olduğu gibi tek kanaldan müzakerelerle sürdürmemelidir. Çoklu, bütünlüklü ve ritmik muhataplık adresine odaklanmalıdır. “Muhatap Kürt halkıdır” gibi özneyi belirsizleştirici çıkışların, sorunu çözmekten çok öteleyen, popülizme yelken açan bir durum olduğu unutulmamalıdır.
10. Siyasi parti liderleri ve kurmayları kendi aralarında bir iş bölümü ve görevlendirmeyle ülkenin yedi bölgesine çapraz yöntemle giderek, halkla salonlarda değil meydanlarda, pazarda, spor müsabakalarında, müzik konserlerinde, kahvelerde, evlerde, düğünlerde buluşmalar gerçekleştirmelidir. Türk kamuoyunun “çakıl taşı vermeyiz” veya “bölücülük” kaygısını, bu kaygının ete kemiğe bürünmüş hali olan milliyetçilik dalgasını minimize edecek, toplumsal barışı ilmek ilmek dokuyacak bir siyasal iletişim stratejisi gütmekle kalmamalı, bunu kuvveden fiile dökmelidir. Zira sorunun muzdaripleri belirsizlik ve çözümsüzlük sarmalından çıkar(t)acak karizmatik liderler görmek istemektedirler. Toplumsal barışı ilmek ilmek dokumanın örgüsünü, siyasal iletişim ve güvenlik uzmanları ya da siyasi stratejistlerle yapmaktan çok yani havasla değil avamla daha çok içiçe temas ederek gerçekleştirilmelidir. Zira pratik yani sahadaki gerçekler ve aktörler teoriyi her zaman belirler.