Kutlamalar Bitti Şimdi Muhasebe Zamanı

Cumhuriyet’in artık asırlık bir çınara dönüşmesi vesilesiyle bir nefis muhasebesi veya özeleştiri yapmanın tam zamanı. Türkiye’nin, ekonomik ve siyasi anlamda 10 yıl önceki küresel prestijinin oldukça gerisinde olduğu aşikâr.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 29 Ekim 2023 tarihinde saat 22:00’de sosyal medya platformu X hesabından yaptığı; 

 

“Cumhuriyet Bayramımızı Cumhuriyetimizin 100. yılına yaraşır bir coşkuyla kutladık. Bu coşkuyu paylaşan milletime teşekkür ediyorum. Bu vesileyle, 30 Ekim Pazartesi okul öncesi, ilkokul, ortaokul ve liselerimizin 1 günlüğüne tatil edilmesi kararı aldığımızı bildirmek isterim”

 

açıklamasını müteakiben Millî Eğitim Bakanı da beş dakika sonra, 22:05’te aynı sosyal medya platformundaki kendi hesabından Cumhurbaşkanı’nın mesajını alıntılayarak paylaştığı mesajında; 

 

“Sevgili Öğrencilerimiz! Tüm ülkemiz, binlerce yıllık tarihimizden ilhamla Cumhuriyetimizin 100. yılı kutlamalarını, şanımıza yakışır şekilde gururla kutlamaya devam ediyor. Bu kapsamda, 30 Ekim Pazartesi günü güzel ülkemizin Türkiye Yüzyılı’ndaki teminatı olan siz çocuklarımız için okullarımızı bütün kademelerde bir gün tatil ediyoruz. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a, sizlere sunduğu bu 100. yıl armağanı için teşekkürlerimi sunarım. Bugün sizlerden tek isteğim, bu güzel Cumhuriyetimizin 100. yılı coşkusunu daha da fazla ve içtenlikle yaşamanız. Yarın ise, Türkiye Yüzyılı’nın ilk sabahında aileniz ve sevdiklerinizle beraber uzunca bir zaman geçirerek, sizlere armağan ve emanet edilen bu şanlı Cumhuriyetin değerini ve önemini onlardan bir daha dinlemenizi istiyorum” 

 

ifadelerini kullandı. Haberi öğretmen olan eşimden öğrendiğim sırada, aynı akşam verdiği 1 ABD dolarının 24 Türk lirasına gerilediği müjdesi birkaç kaynaktan teyit etme çabamın ardından elimde patladığı için, bu haberi de yine birkaç kaç farklı internet sitesinden teyit etme ihtiyacı hissettim. Malum sosyal medya hepimizi cep telefonları ve tabletler sayesinde acar muhabirler haline getirdiği için iş başa düşünce haber atlamamak için bir de editörlük yapıyoruz. Neyse ki bu sefer doğruydu ve evdeki bir lise ve bir de ortaokul öğrencisi doğrulanan bu haberi “Ankara’dan abim gelmiş/Evde bir bayram havası/Annem babam beni çok severmiş” tadında karşıladılar. Belki bazı evlerde bu muştuyu vermek için ebeveynlerin bazıları çocuklarını uykudan uyandırdılar ve yine belki de bazıları çocukları bir günlüğüne bırakacakları bakıcı telaşına düştüler. Artık kutlamalar ve akabindeki bütün kademelerdeki okullarda tatil de bittiğine göre şimdi muhasebe zamanı. Öte yandan, yüzyıllık bir muhasebeyi bir köşe yazısına sığdırmanın mümkün olmadığının farkında olduğumdan temel bazı konulara değinmekle yetineceğim. 

 

Mustafa Kemal’in (Devrim Kanunlarından 21 Haziran 1934’te kabul edilip 2 Temmuz 1934’te Resmî Gazete’de yayımlanarak 2 Ocak 1935’te yürürlüğe giren 2525 sayılı Soyadı Kanunu ile Atatürk soyadını alması henüz gerçekleşmemiştir) Cumhuriyet’in 10’uncu yılı vesilesiyle irad ettiği 10. Yıl Nutku’nda ifade ettiği üzere “Az zamanda çok ve büyük işler yaptık” ifadesinden hareketle yüzyıllık bir muhasebeye ışık tutmanın isabetli ama bunun bir köşe yazısının limitlerinin fevkinde olacağı kanaatindeyim. Elbette bu muhasebe iktidardaki AK Parti’nin 2011 genel seçimleri öncesinde -31 alt başlıkta 161 projeden oluşan- “Hedef 2023” olarak duyurduğu veya Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 18 Ocak 2023 tarihli Cumhurbaşkanlığı internet sitesinde yayımlanan haberdeki “Cumhurbaşkanı Erdoğan, AK Parti TBMM Grup Toplantısı’nda yaptığı konuşmada 2023, bizim için hem 20 yıllık eser ve hizmet siyasetimizin sembolüdür hem de yeni vizyonumuz Türkiye Yüzyılı’nın başlangıcıdır” ifadesinin muhasebesi değil. Zira ilkine dair “AK Parti’nin 2023 hedeflerinde hangi vaatler vardı? Gelinen noktada son durum ne?” ve “AKP’nin 12 yıl önce ‘Hedef 2023’ başlığıyla duyurduğu 30 vaat ne durumda?” başlıklı yazılar oldukça çarpıcı analizler içeriyor.  

 

Rakamlar Ne Söylüyor?

 

Bu yazıyı istatistiklere boğmak istemiyorum lakin “Rakamlar yalan söylemez ama yalancılar rakam söyler” deyiminden hareketle yalancı durumuna düşmemek için bırakın rakamlar konuşsun biz susalım. Bu bağlamda Resul Kunt’un 27 Ekim 2023 tarihli “Cumhuriyetin 100 Yılı: Kalkınma Serüveni” başlıklı yazısı oldukça iyi bir giriş fırsatı sunuyor.  

 

“Savaş yorgunu genç Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yılında kişi başına düşen gelir sadece 45 ABD dolarıydı. ABD doları enflasyonunu dikkate aldığımızda da bu miktar alım gücü olarak 2022 fiyatlarıyla 784 dolara karşılık geliyor… 2013 yılında ise 12.582 dolar ile Cumhuriyet tarihinin en yüksek seviyesine ulaştı. 100’üncü yıla girerken Türkiye ekonomisi kişi başına 10.659 dolarlık bir büyüklüğe erişmiş durumda. Bu da 100 yılda ABD doları bazında 2022 fiyatlarıyla 12,6 katlık bir artışa tekabül ediyor. IMF’nin 1980 yılından itibaren hesapladığı, ülkelerin dünya ekonomisinden aldığı pay verileri incelendiğinde Türkiye’nin aldığı pay 1980’den 2005’e kadar dalgalı bir seyirle yüzde 1 seviyesinin altında kaldı. 2001 krizinden sonra istikrarlı yükseliş yakalayan Türkiye, 2013’te yüzde 1,24 ile Cumhuriyet tarihinde dünya ekonomisinden en yüksek payı aldı. Ancak bu istikrarlı yükseliş yerini istikrarlı bir düşüşe bırakarak 2021 yılında 1980 seviyesine [0,9] geriledi… 2022 yılında Türkiye’nin dış ticaret hacmi 618 milyar dolara yaklaşarak Cumhuriyet tarihinin en üst seviyesinde, ihracatının ithalatını karşılama oranı yüzde 70 seviyesinde. Dış ticaret dengesi ise ithalat lehine 109 milyar dolara ulaştı.”

 

Kunt’un faydalandığı istatistiklerden hareketle 1923’ten 2022’ye sırasıyla tarım, sanayi ve hizmet sektörünün payları yüzde 39,6, 13,2 ve 47,2 iken 2022 verileriyle yüzde 6,5, 31,3 ve 62,2. Kısacası Türkiye bir tarım ülkesinden bir hizmet ve sanayi ülkesine dönüşmüş. Elbette dünyada benzer bir yöneliş söz konusuyken Türkiye’nin de bunun dışında kalması söz konusu olamazdı. 1970’lerden itibaren hizmet sektörü bilgi çağına geçişle hızla yükselirken; endüstri, başta istihdam olmak üzere göreceli olarak irtifa kaybediyordu. Kunt’un aynı tarihli “Muasır Medeniyetler Seviyesinde Neredeyiz?” başlıklı analizinde “Ar-Ge harcamalarına en çok pay ayıran ilk 10 ülke; İsrail, Güney Kore, İsveç, ABD, Tayvan, Belçika, İsviçre, Japonya, Avusturya ve Almanya” şeklinde sıralarken kullandığı 2021 verileri itibarıyla -Türkiye’nin de üyesi olduğu- OECD ülkelerinin Ar-Ge harcamalarının GSYİH’daki payı yüzde 2,72 iken Türkiye’ninki yüzde 1,4 olduğundan, Türkiye’nin bu alandaki OECD ortalamasını bile düşürdüğü ortaya çıkıyor. Benzer bir durum kişi başına düşen milli gelirde 2022 verileriyle dünya ortalaması 16.736 ABD doları iken aynı yıl Türkiye’ninki dünya ortalamasının altında kalarak 10.622 ABD doları olarak gerçekleşmiş. Kısacası, Türkiye orta gelir tuzağından çıkamadığı gibi dolar enflasyonunu hesaba kattığımızda bunun gerisine bile düşmüş. Dahası, kişi başına düşen milli gelirin az olması bir yana gelir eşitsizliği söz konusu olduğundan en güncel veri yılı itibarıyla Türkiye’nin Gini katsayısı 0,41 iken OECD üyeleri ortalaması 0,32 ki bu da yine kötü bir performans sergilendiğini gösteriyor. 

 

Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) tarafından yıllık bazda hesaplanan İnsani Gelişmişlik Endeksi çerçevesinde ise Türkiye 2021 verilerine göre 48’inci sırada ve dünya ortalamasının 0,1 puan üzerinde 0,838 puan tutturmuş. Dünya Adalet Projesi’nin (World Justice Project) yıllık yayımladığı Hukukun Üstünlüğü (Rule of Law Index) Endeksi’nde dünya ortalaması 0,41 iken 0,55’lik skoruyla ortalamanın üstünde bir yer edinen Türkiye, Özgürlük Evi (Freedom House) tarafından 1973’ten beri hazırlanan 195 ülke ve 15 bölgeyi kapsayan 2023 Dünya Özgürlükler Endeksi’nde ise dünya ortalaması 55,5 iken, Türkiye 2018’de düştüğü 32 puanı günümüze kadar çıpalayarak  “özgür olmayan ülke” kategorisinde sınıflandırılmaya devam ediyor. Simge Akkaş’ın 27 Ekim tarihli “Cumhuriyetin 100 Yılı: Toplumsal Dönüşüm ve Eğitim” başlıklı analizinde ise “1923’te nüfusun yüzde 76’sı köy/beldelerde yaşarken yalnızca yüzde 24’ü il/ilçe merkezlerinde yaşıyordu. Bugün, nüfusun yüzde 93’ü kentlerde, yüzde 7’si köy ya da beldelerde yaşıyor” denilirken, mahalli idareler yapısındaki değişikliğe gönderme yapılsa da bir asırdaki kentleşme deneyiminin toptan bir değişim vurgusu ön plana çıkıyor. 

 

Sonuç olarak, Cumhuriyet’in artık asırlık bir çınara dönüşmesi vesilesiyle bir nefis muhasebesi -ya da siz gençler nasıl diyor?- veya özeleştiri yapmanın tam zamanı. Türkiye’nin, ekonomik ve siyasi anlamda 10 yıl önceki küresel prestijinin oldukça gerisinde olduğu aşikâr. Bu durumu, her şeyin günah keçisi haline gelen COVID-19 pandemisi ve o dönemde kırılan küresel lojistik zincirine bağlamak ya da küresel enflasyonu suçlamak pek tabii mümkün. Elbette her dem olağan şüpheli dış mihraklar ve içimizdeki İrlandalılar siyaseten alıcısını bulur, lakin 26 aydır küresel gıda fiyatları düşerken Türkiye’de yükselmek ne kelime adeta zıplıyorsa ve bunun da sorumlusu henüz hiçbir din ve/ya öğretinin ıslah edemediği açgözlülük veya üç harfli market zincirleriyse, bu dönem belirgin şekilde düşen soğan fiyatlarında kendilerini zabıta ekiplerince baskınlar sonrası maddi cezalarla tedip etmek yerine üstün hizmet madalyalarıyla mı şereflendireceğiz? Cumhuriyet herhalde sadece öğretmenlerinden “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller” istemez, hepimizin öyle olması murat ediliyorsa varlığımızı küresel rekabet ölçeğinde sigaya çekmemiz ve bu kantarda kaç okka çektiğimizi gözden geçirmemiz elzemdir. Nihayetinde Ziya Paşa’nın dediği gibi “Ayînesi iştir kişinin lafa bakılmaz/Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde”, zira gerisi lafügüzaf.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.