Libya’da Kırılgan Yerel Dinamikler ve Büyük Güçlerin Varlığı
Son dönemde yaşanan gelişmeler, Libya’da demokratik süreçlerin ve siyasi müzakerelerin ikinci plana atılacağı sinyallerini veriyor. Yerel figürler arasında ortak bir yolun bulunamayışı ve uluslararası arabuluculuk hamlelerine rağmen belirsizliğin sürmesi, tansiyonun artarak askeri alternatiflerin tercih edilebilir hale gelmesine zemin hazırlıyor.
Muammer Kaddafi rejiminin devrildiği 2011 yılından itibaren farklı toplumsal ve askeri fraksiyonların güç mücadelesine tanıklık eden Libya’da kalıcı barış halen sağlanamadı. BM destekli kurulan siyasi yapılar, şehir, eyalet ve bölge bazlı milis grupların birer güç paylaşımı olmaktan öteye gidemedi. Günümüzde devam eden siyasi belirsizlik, yarattığı otorite ve güç boşluğu nedeniyle Trablus ve Bingazi merkezli silahlı grupların askeri angajmanları artırmasına neden oluyor. Bu noktada ülkenin batısında, milis güçlerin lideri Halife Hafter ve kendisine müzahir sözde Libya Ulusal Ordusu (LUO), alan kontrolü, militan sayısı ve sahip olduğu kaynakların çeşitliliği bakımından bir devlet dışı silahlı aktör (DDSA) olarak ön plana çıkıyor. Buna karşın ülkenin batısında, Başbakan Abdulhamid Dibeybe’ye bağlı ya da kendisine muhalif silahlı gruplar, ciddi bir rekabet içinde gözüküyor. Kaddafi döneminin bıraktığı zayıf ordu mirası, iktidarın korunmasında ve sürdürülmesinde ya da siyasi yapının dışında kalanlar için iktidarın ele geçirilmesinde bu silahlı milis grupları kritik konuma taşıyor.
Bu tablonun yanında Libya’daki askeri rekabetin uluslararası boyutuna da dikkat çekmek gerekiyor. Öyle ki 2019 yılında patlak veren ikinci iç savaş dönemi, Rus Özel Askeri Şirket (ÖAŞ) Wagner’in çatışma dinamiklerine dahil olmasına zemin hazırlamıştı. Önemli petrol tesislerinin güvenliğini sağlayan, cephe önünde ve gerisinde LUO milisleriyle koordineli hareket eden Wagner ÖAŞ, Rusya’nın dış politika öncelikleri doğrultusunda Libya’da faaliyet gösterdi. Bir diğer önemli uluslararası aktör ABD ise hem BM Libya Destek Misyonu (UNSMIL) hem de ABD Afrika Komutanlığı (AFRICOM) aracılığıyla Libya’daki askeri ve siyasi yapıyı ‘uzaktan dengeleme’ yoluna gitti. Nitekim, 2023 yılının Ocak ve Eylül aylarında gerçekleşen ziyaretler, ABD’nin yeni dönemde daha etkin bir rol üstlenebileceğini işaret etmesi bakımından önemliydi. CIA Başkanı William Burns ve AFRICOM Komutanı Michael Langley’in temasları, Rusya’nın Afrika Lejyonu (African Corps) adı altında yeni bir askeri yapılanmanın tohumlarını attığı bir dönemde geldi. Aynı süreçte Rusya Savunma Bakan Yardımcısı Yunusbek Yevkurov’un Bingazi’de Hafter ile yaptığı görüşmeler ve son olarak Rusya’nın 1.800 militanı Libya’nın doğusuna sevk ettiği yönündeki iddialar, ABD-Rusya rekabetinin Akdeniz’e kıyıya sahip Kuzey Afrika ülkesinde yeniden canlandığını gösteriyor.
Bu doğrultuda her iki ülkenin de Libya’da belli motivasyon ve bölgesel çıkarlara sahip olduğu söylenebilir. Ancak farklı ajanda ve çıkarlara rağmen bugüne kadar statükonun bozulmasına ve Libya’nın bir ‘donmuş çatışma’ (başka bir deyişle negatif barış ortamının hâkim olduğu) bölgesi olarak devamına rıza gösteren iki güç, bu dengenin tek taraflı olarak bozulmaması adına bir ortak noktada buluşuyor. Bu ortak nokta, hiç kuşkusuz iki ülkenin de örtülü ya da açık bir şekilde, hafif ya da orta ölçekli bir çatışma ortamına hazırlandığı ve buna göre bir hazırlık yaptığıdır. Bu bağlamda, belli ajandalara paralel olarak geliştirilen güvenlik aygıtlarına, bağlantılara ve uygulamaya alınan güvenlik stratejilerinin arkasında yatan motivasyona ayrı ayrı değinmek gerekir.
Rus Askeri Varlığı: ‘İnkâr Edilebilirlik’ten Yarı Meşru Kuvvetlere
İlk olarak, Moskova nezdinde Libya’daki kazanımların yalnızca ülke sınırları içindeki politik hedeflere hizmet ettiği argümanı, belirli yanılsamalara yol açabilir. Bunun aksine Libya, Moskova açısından Sahra Altı’nda, özellikle Sahel Bölgesi’ndeki genişleme stratejileri için kilit bir konumdadır. Son üç yıl içinde Sahel ülkelerinin önemli bir kısmında (Mali, Nijer, Burkina Faso) gerçekleşen askeri darbeler ve yükselen Batı karşıtlığı, Rusya için bir fırsat penceresi olarak görüldü. Fransa ve ABD’den boşalan ‘uluslararası güvenlik sağlayıcı’ rolü için 2023 Haziran öncesi Evgeny Prigozhin liderliğindeki Wagner, en güçlü adaydı. İlerleyen süreç, bu beklentiyi haklı çıkararak kısa zaman içinde Wagner ÖAŞ birliklerinin askeri hükümetler lehine ilgili ülkelere konuşlanmasına ön ayak oldu. Ancak bu bölgelerdeki Rus askeri varlığı, halen gerek operasyonel esneklik gerekse askeri bürokrasi içindeki kontrolü noktasında Libya’daki varlığı kadar konsolide değil. Dolayısıyla Libya’daki kazanımlar ve LUO ile geliştirilen güçlü ilişkiler, Sahel’deki aktivitelerin korunmasında, desteklenmesinde ve planlanmasında oldukça önemli bir tutuyor.
Buna ek olarak Rusya’nın NATO’nun güney kanadı olarak ifade edilebilecek Kuzey Afrika ülkelerinde bir askeri üs edinme amacını taktik değil stratejik manada her zaman öncelikli sırada tuttuğu ifade edilebilir. Bu durum hem jeopolitik (göç yollarının ve petrol hatlarının kontrolü) hem de algısal (NATO’ya karşı ‘büyük güç’ algısının korunması) olarak Rusya’nın Ukrayna Savaşı’nda kaybettiği prestiji yeniden dengelemek adına giriştiği bir hamle gibi de yorumlanabilir.
Nihayetinde Rusya, Libya’daki kazanımlarını kontrol altında tutmak adına Prigozhin’in ölümünün ardından Wagner’in görev ve yetki alanını daha resmî bir zemine kaydırma gereği duydu. Öyle ki 2023’ün sonlarına doğru teşkil edilen Afrika Lejyonu, Savunma Bakanlığı komutasında faaliyetlerine devam edecek. Wagner’e benzer şekilde Lejyon’un amaçları arasında; güvenlik hizmetleri sağlamak, doğal kaynaklara erişim imkânları oluşturmak ve Rusya’nın askeri edinimlerini sürdürülebilir hale getirmek gibi alt başlıklar bulunuyor. Nitekim bu hamle, bir başka yönüyle de Moskova’nın “makul inkâr edilebilirlik” (plausible deniability) politikasını daha fazla sürdürmeyeceği anlamına geliyor. Daha genel bir perspektiften ise bu hamle, özellikle Batı etkisinin azaldığı bir dönemde, Moskova’nın Soğuk Savaş döneminden kalma nüfuzunu canlandırma ve bölgedeki stratejik derinliğini artırma girişimi olarak görülebilir.
Geçtiğimiz hafta, Lejyon’a bağlı birliklerin Libya’da LUO kontrolündeki bölgelere gönderildiği ortaya çıktı. Buna göre Libya’ya gönderilen militanların bir kısmının daha sonrasında Nijer’e nakledildiği, ancak önemli bir kısmının Libya’nın doğusunda kaldığı aktarıldı. Daha önemlisi, son üç ay içinde Libya’ya sevk edilen yaklaşık 1.800 militanın arasında Rus Özel Kuvvetler mensuplarının da olduğu yönündeki iddialardı. Bu durum, Rusya’nın meşru varlık ve ‘aktif angajman’ politikası izlediği yönündeki argümanları güçlendiriyor.
ABD Askeri Varlığı: Yeni Aktörler, Yeni Oyun, Yeni Strateji
Diğer taraftan ABD, 2012 yılında Bingazi’deki Konsolosluğa yönelik gerçekleşen ve Büyükelçi Chris Stevens’ın hayatını kaybettiği saldırıların ardından Libya’daki askeri varlığını AFRICOM’a devrederek hem siyasi hem de askeri etkileşimlerini asgariye indirdi. Öte yandan ABD’nin Libya’ya yönelik ilgi ve yönelimini negatif manada etkileyen bir diğer gelişme, ülkedeki IŞİD tehdidinin 2016 yılı itibarıyla son bulmasıyla iç kamuoyu ve Pentagon’un odağını Sahel Bölgesi’nde gelişmekte olan sözde cihatçı terör örgütlerine ve kıtanın doğusunda bir proto-devlet haline gelen Eş-Şebab’a kaydırmasıydı.
2019 yılında Hafter’in darbe girişiminden kaynaklı başlayan iç savaş ve bu kırılgan güvenlik ortamını fırsat gören Rusya’nın giderek güç kazanması, ABD’nin mevcut politikalarını gözden geçirmesi bakımından bir uyarı niteliğindeydi. Bardağın taştığı zaman aralığı, 2021 yılının Aralık ayında ertelenen seçimlerle başlayıp Libya’nın çeşitli noktalarında patlak veren petrol blokajlarıyla devam eden dönem oldu. Aynı zamanda bu dönem, ABD karar vericilerinin Ukrayna Savaşı’nın küresel petrol arz-talep dengesinde yarattığı istikrarsızlığı çözmek adına alternatif arayışlar içine girdiği bir döneme karşılık gelmekteydi.
2022 yılının Haziran ayında Libya Ulusal Petrol Şirketi’nde gerçekleşen atamalar ve 2023 yılının Ocak ayında CIA Başkanı Burns ile başlayan ziyaretler, bu keskin politika değişikliğinin bir habercisiydi.
Daha yakın tarihlere gelindiğinde, bu değişimin somut çıktılarını görmek mümkün. Bu kapsamda, Afrika Lejyonu oluşumunun yoğun bir şekilde gündeme geldiği Mayıs ayı içinde ABD’li şirket Amentum, ülkenin batısında bulunan bazı silahlı grup liderlerini bir araya getirdi. Görüşmelerin öne çıkan başlığı, Rusya’nın Afrika Lejyonu’na benzer bir birliğin kurulmasıydı. Buna göre toplantılarda, kurulacak yeni askeri yapıya dair son düzenlemeler ve tedarik edilecek ekipmanlar masaya yatırıldı. Yeni kurulacak yapının ‘Libya-Avrupa Lejyonu’ adını alması bekleniyor. Bu yapının Afrika Lejyonu’yla ayrıştığı ve benzerlik gösterdiği bazı noktalar var. ABD öncülüğünde kurulacak silahlı oluşumun komuta ve koordinasyonu ABD’li ya da Batılı resmî askeri unsurlara bırakılacak. İki oluşumun ayrıştığı husus, Libya-Avrupa Lejyonu’nun yalnızca Libyalı silahlı gruplardan oluşacak olması.
Kurulacak bu rakip lejyonun, Libya İçişleri ve Savunma Bakanlığı’na bağlı altı farklı milis gruptan oluşması planlandı. Batıdaki milis gruplardan öne çıkanlar arasında Trablus’un önemli bir bölümünü kontrol eden 444. Tugay bulunuyor. Bir diğer dikkat edilmesi gereken husus, ABD öncülüğünde kurulacak bu lejyonun ne şekilde fonlanacağı konusu. Bu noktada BM Güvenlik Konseyi’nin 2011 yılındaki 1973 sayılı Kararı uyarınca dondurulan ve el koyulan Libya’nın yurt dışındaki fonları, özel bütçe şeklinde kurulan yeni lejyona aktarılacak.
ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından Terörle Mücadele Yardım Programları Uygulama Partneri olarak lanse edilen Amentum, esas itibarıyla askeri entegrasyon programları kapsamında milis grupların orduya entegre edilmesini amaçlıyor. Taktik ve uygulama seviyesinde farklı eğitim programları, Nisan ayıyla birlikte, 444. Tugay ve Mısrata merkezli Halbus Tugayı (111. Tugay) başta olmak üzere lejyon kapsamına dahil edilecek gruplara sunulmaya başlandı.
Özetle son dönemde yaşanan gelişmeler, Libya’da demokratik süreçlerin ve siyasi müzakerelerin ikinci plana atılacağı sinyallerini veriyor. Yerel figürler arasında ortak bir yolun bulunamayışı ve uluslararası arabuluculuk hamlelerine rağmen belirsizliğin sürmesi, tansiyonun artarak askeri alternatiflerin tercih edilebilir hale gelmesine zemin hazırlıyor. Reelpolitik hedefler dahilinde ABD ve Rusya gibi Libya krizinin başlangıcından itibaren sürece müdahil aktörler ise olası bir yeniden iç savaş ortamına karşı belli bir mobilizasyon içindedir. Nitekim pek çok örnekte olduğu gibi Libya özelinde de bu kamplaşma, ileriye dönük çözüm ve uzlaşı seçeneklerini askıya alacak ve erteleyecektir.