Liyakatsiz Kanaat Önderleri ve Körelmiş Türkçe
Bundan 30 sene “öncesinde” halkın sahip olduğu dil yetisi oldukça dikkat çekicidir. Bugünün röportajlarında karşılaşılan Türkçe ise yıllar öncesinin Türkçesinden çok daha dar bir kelime dağarcığı ve çok daha savruk bir anlatımı teşkil etmektedir. Kanaat önderlerinin çoğunluğunun kullandığı dil de sokak röportajlarında kullanılan dilden çok az farklılık göstermektedir.

İnsan, konumlandığı ortamın gereksinim ve alışkanlıklarına süreç içerisinde istemsiz adapte olabilen sosyal bir varlıktır. Farklı durumlara adapte olma yeteneği ise onun entelektüel anlamda en gelişmiş varlık olmasının bir ayağıdır. Netice itibarıyla insanın düşünsel anlamdaki esnekliği onun yararlı etkiler tarafından şekillendirilebileceği anlamına gelmektedir. Bununla beraber insanı diğer canlılardan ayrı kılan yegâne unsurlardan biri de sosyalliğinin bir gereksinimi olarak donanmış olduğu konuşabilme yetisidir. Keza zihinsel ve fiziksel anlamda gelişimini belirli bir noktada tamamlayan insan, yalnızca somut kavramlar üzerinde değil aynı zamanda soyut olgular üzerinde de fikir yürütüp zihninde tasarladığı düşünceleri sözlü veya yazılı anlatım yoluyla ifade edebilmektedir. Girift bir muhakeme yeteneğine sahip olan insanın konuşma becerisi yalnızca somut ve soyut olaylar üzerinde yorum yapabilmesiyle sınırlı olmamakla birlikte, zamansal olarak da geçmiş zaman ve şu an ile sınırlı olmayan, hâlihazırda görünür olmayıp yaşanmamış olan muhtemel ya da hiçbir zaman muhtemel olmayacak hayali bir zamanı resmetme noktasında da etkilidir. Dolayısıyla bireylerin sahip olduğu en etkili silah şüphesiz ki kendilerini ifade etme yeteneğidir.
Aynı zamanda konuşma eylemi salt bir aktarım aracı olmaktan öte söz sahibinin düşüncelerine ve zihnine ulaşabilmeyi mümkün kılan, dinleyicinin konuşan kişiyi daha derin bir şekilde yorumlayabilmesinin önünü açan bir unsurdur. Dolayısıyla dil, yalnızca hitap edenin işine yarayan bir hitabet aracı değil aynı zamanda dinleyicinin elindeki en önemli kozdur. Keza hatibin söylemlerinde bir yüzeysellik sezilmesi ve fark edilen yüzeyselliğin derinlemesine yorumlanarak samimiyetsizliğe kanaat getirebilen çıkarımlara ulaşılması hiç de zor değildir. Dil mucizesinin mümkün kıldığı bir başka olanak ise kişinin söylemlerinden yola çıkılarak hatibin entelektüel birikimine dair varsayımlara varılabilmesidir. Kültürümüzde önemli bir yere sahip olan üslupla birlikte kelime dağarcığı, telaffuz ve kelime seçimleri kişinin kültürel kapitaline dair ipuçları verebilmektedir.
Dilin Bulaşıcılığı
Ancak dilin belki de en çarpıcı özelliklerinden biri de bulaşıcılığıdır. Toplumu oluşturan her bireyin eşit düzeyde bir eğitim ve entelektüel kapasiteye sahip olması ne yazık ki oluşturulmuş ve alışılagelmiş güncel dünya düzeninde pek mümkün değildir. Fakat bu durum gerekli donanımlara sahip olmayan insanların kendilerini kabul görmemiş temayüller içerisinde ifade etmeye mahkûm oldukları anlamına gelmemektedir. Keza etkili ve standart kabul edilen bir dil düzeyine sahip olan insanlar “normal şartlarda” halka mal olan pozisyonlarda yer alarak onlara ilk elden hitap edebilme şansına erişirler. Toplum üzerinde geniş etki alanını haiz bu insanlara ise kanaat önderleri denmektedir. Televizyonda, radyoda, mitinglerde, gazetelerde ve dergilerde kendilerine sözlü veya yazılı şekilde hitap eden; kimi zaman spiker, köşe yazarı ve kimi zaman da siyasi figürler olarak karşımıza çıkan bu kanaat önderleri en geniş kitle iletişim araçları sayesinde halka fikirlerini ve görüşlerini beyan etmektedirler. Tüm bu süreçte ise kanaat önderi olan ve bu nedenle de etkili ve düzgün dil kullanan kişiler yalnızca fikirleriyle değil, fikirlerini yayarken kullandıkları dil ile de halkı iyi ya da kötü doğrultuda şekillendirme imkânına sahiptir. Keza kitle iletişim araçlarından kendilerini izleyen/dinleyen milyonlarca kişi, günün birçok saati maruz kaldıkları kişilerden alışkanlıklar edinecektir. Bu alışkanlıklar iyi şeyler olabileceği gibi pek tabii kötü durumlar da olabilmektedir.
TRT, 2017 yılında dev arşivini halka açtı. Öyle ki yıllar öncesinde gerçekleşen sokak röportajları, anlatılar ve programların birçoğuna ulaşmak artık mümkün. Yine aynı arşivde yer alan ve halkla çeşitli konulara ilişkin gerçekleştirilen röportajlarda kullanılan dil oldukça çarpıcıdır. Meslekleri, sahip oldukları entelektüel birikim ve eğitim seviyeleri fark etmeksizin halkın TRT muhabirlerine verdikleri mülakatlarda kullandıkları dilin ekseriyetle temiz ve düzgün bir Türkçe olduğunu söylemek mümkün. İronik bir şekilde, yakalanan suçluların muhabirlere verdiği beyanatlarda bile kullandıkları Türkçenin düzgünlüğü gözle görülebilir seviyededir. İyi ayarlanan ses tonları, bugünün Türkçesi için ağdalı zikredilebilecek kelime seçimleri ve söylemlerinin bütüncül olarak derli toplu olmasıyla bundan 30 sene “öncesinde” halkın sahip olduğu dil yetisi oldukça dikkat çekicidir. Lakin halkın düzgün bir hitabete sahip olması, günlük olarak maruz kaldıkları halka mal olmuş kişilerin kullandıkları dile de teşmil edilebilmektedir. Keza milenyum öncesindeki görsel-işitsel yayın araçlarında halka hitap eden medyatik ve siyasi figürlerin kullandığı Türkçe de o dönemde halkın kullandığı Türkçeden farksızdır. Bu noktada, halkın kanaat önderlerini takip ederek informel öğrenme yollarıyla olumlu yönde etkilendiği söylenebilir. Kanaat önderleri kavramı ise bize yalnızca siyasi figürleri düşündürmemelidir. Haber sunucusundan sanatçısına kadar halkın üzerinde geniş bir etkiye sahip herkes esasında kanaat önderi mahiyetindedir.
Ne var ki TRT arşivden çıkıp YouTube, Twitter, Instagram gibi sosyal medya platformlarına veya televizyon, radyo gibi daha konvansiyonel kitle iletişim araçlarına girince karşılaşılan manzara milenyum öncesinden çok farklıdır.
31 Mart yerel seçimlerine istinaden günlük olarak gerek sosyal medya üzerinden gerek konvansiyonel kitle iletişim araçlarından sayısız sokak röportajı servis edilmektedir. Ülke ve dünya gündeminin halka sirayet eden gerginliği konuşma biçimlerine yansımakta, küfürsüz ve arbedesiz nihayete eren röportajlar insanı adeta mutlu etmektedir. Lakin konuşmalara sirayet eden gerginliğe eşlik eden bir başka unsur da TRT arşivde karşımıza çıkan, güzel bir dil ile meramını anlatan halkın sanki kendilerine taban tabana zıt bir toplumla yer değiştirilmiş olduğu düşüncesidir. Keza bugünün röportajlarında karşılaşılan Türkçe, yıllar öncesinin Türkçesinden çok daha dar bir kelime dağarcığı, daha aksak bir cümle akışı ve çok daha savruk bir anlatımı teşkil etmektedir. İnsanların düşüncelerini izah ederken çektikleri zorluk yüzlerine, aklındakileri layıkıyla dışa vurmadaki yetersizliği kurulan cümlelere yansımaktadır.
Söz konusu videoların hemen ardından gözümüz aynı halka hitap eden kanaat önderlerine çarpıyor. Siyasi figürler, yayın organlarında görevlerini ifa eden muhabirler, sunucular, çeşitli programlarda boy gösteren sanatçılar… Farklı fikirlerin ve düşüncelerin yayım merkezini teşkil eden bu kişilerin çoğunluğunun kullandığı dil ise sokak röportajlarında kullanılan dilden çok az farklılık göstermekte. Hatta bazen farklılık bile göstermemektedir. Bu durum ise bize eskileri tekrardan hatırlatmaktadır. Yalnızca halkın değil aynı zamanda kanaat önderlerinin kullandıkları Türkçede de bir körelme söz konusudur.
Halk, fikir önderlerinin dilini benimsemekte, fikir önderleri ise halkın diliyle konuşuyor olmanın gururunu yaşamakta. Sahi, halkın dili bu muydu? Yoksa yeni bir “halk dili” yaratan kanaat önderlerinin dili mi bu?
Ve bir diğer soru: Hangi dil gelişim ve ilerleme çağı olan milenyum çağının dili? Milenyum öncesi mi yoksa milenyum sonrası mı?

YAŞAR AKGÜN
