Macron Ne İstiyor?

Avrupa Birliği, bir taraftan Rusya’nın askeri meydan okumasına maruz kalırken, diğer taraftan da Fransa ve Almanya’nın rekabetine sahne oluyor. Avrupa Birliği’nin liderliğine soyunan Macron, nasıl bir Avrupa vizyonuna sahip? İnisiyatifi ele geçirmiş gözüken Paris, AB dönem başkanlığında ağırlığını pekiştirip birliğin yeni güç merkezi olabilecek mi?

Macron Ne İstiyor?

Fransa’nın Avrupa Birliği (AB) dönem başkanlığı için daha uygunsuz bir zaman dilimi olamazdı: Nisan’da başkanlık seçimleri yapılacak ve Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron enerji ve mesaisinin büyük bir bölümünü buna hasredecek. AB ayrıca tarihinin en derin siyasi krizlerinden biriyle karşı karşıya. Rusya’nın Ukrayna üzerindeki baskısı Avrupa barış düzenini tehdit etmekle kalmıyor, AB’nin zaaflarını ve aczini de gözler önüne seriyor.

 

Ülkesinin dönem başkanı olması vesilesiyle Avrupa Parlamentosu’nda ilk konuşmasını gerçekleştiren Macron, demokrasi ve hukuk devletinin, barışın ve güvenliğin önemini vurgulayarak ve iktisadi gelişmeyle sosyal tekamülün ayrılmaz ikili olduğuna dikkat çekti. Konuşmasının merkezinde ise “geleceğin gücü” olarak tanımladığı AB vardı. Macron’un tasavvurundaki “geleceğin gücü” Avrupa Birliği, iklim değişikliği, dijital dönüşüm ve jeopolitik zorlukların üstesinden gelebilen, küresel düzlemde bağımsız bir “güç merkezi”. Avrupa için yeni bir “güvenlik mimarisi” çağrısında bulunması başlı başına iddialı, buna Rusya’yı da dahil etmek istemesi, Amerika Birleşik Devletleri’nden (ABD) özerkleşerek “bloklar arası” –ABD ile Çin arasında – bir “denge unsuru” oluşturma hedefinin de olduğuna işaret ediyor.[1]

 

Mevcut durumda, bağımsız, küresel siyaset kabiliyeti olan “geleceğin gücü” projesi uzak bir ütopya gibi. AB’nin ABD ile Rusya arasındaki görüşmelere dahil olmaması, Macron’un tasavvurundaki egemen ve etkili bir Avrupa vizyonu için adeta bir gerçeklik testi.

 

AB’nin Rusya Karşısındaki Aczi

 

Ukrayna sınırında 100.000 mekanize askeri birliği her an harekete geçmeye hazır biçimde konuşlandırmış olan Rusya, ABD ve NATO’dan karşılaması güç taleplerde bulunuyor: ABD’nin nükleer başlıklı füzelerini Avrupa dışına çıkarmasını, NATO’nun ise genişleme politikasına son vererek bunu yazılı olarak teyit etmesini talep ediyor. Ukrayna’nın bağımsızlığına ve dolayısıyla istediği devletle ittifak kurma hakkına riayet etmeyen Rusya’nın amacının sadece Ukrayna ile sınırlı olmadığı anlaşılıyor. Gerek Başkan Vladimir Putin’in söylemlerinden gerekse Rusya’nın, “Rus dünyası” ve “yakın yurtdışı” gibi kavramlarda ifadesini bulan jeostratejik yönelimlerinden Kremlin’in bir Yalta 2.0[2] hedeflediğini söyleyebiliriz.

 

Rusya krizi, Macron’un Rusya destekli Avrupa güvenlik mimarisi için ikinci bir gerçeklik ve içsel tutarlılık testi oldu adeta. Rusya’nın bağımsızlık ve güç kullanmama ilkesini hiçe sayan, nüfuz alanı oluşturma politikası ile Macron’un savunduğu değer temelli, sınırların dokunulmazlığı ve güç kullanımının savunma dışında reddi ilkesine dayanan politikası nasıl uyuşacak? Rusya’nın yeni “güvenlik mimarisine” katılımı hangi siyasi, iktisadi ve jeopolitik teşviklerle sağlanacak? Ayrıca Rusya’nın da dahil olduğu yeni bir Avrupa güvenlik mimarisi fikri hem Doğu Avrupa ülkelerinde hem de Almanya’da şüpheyle karşılanıyor. Fransa ve Almanya, “Avrupa entegrasyonunun motoru” olarak tanımlansalar da aralarındaki ilişkiler her daim uzlaşıya dayalı olmamıştır. Hatta son dönemde uzlaşının yerini farklılık ve anlaşmazlıklara bıraktığını da söyleyebiliriz.

 

Gerçekte Ukrayna üzerinden yaşanan ABD–Rusya rekabeti, daha düşük yoğunlukta ilerleyen bir başka güç mücadelesinin dikkatlerden kaçmasına neden oldu: AB, son yıllarda iki güçlü ülkesi Almanya ve Fransa’nın rekabetine sahne oluyor. İki ülke arasındaki ihtilaflı konular neler ve rekabet hangi alanlarda yaşanıyor?

 

Fransa-Almanya Rekabeti ve İhtilaflar

 

Fransa, AB’nin siyasi ve askeri olarak en güçlü ülkesi. Birleşik Milletler Güvenlik Kurulu (BMGK) daimî üyesi, veto hakkına sahip, nükleer silahları var ve güçlü-deneyimli bir orduya sahip. Ancak ekonomik olarak Almanya’nın bir hayli gerisinde. Almanya ise AB’nin en büyük ekonomisine sahip olmakla birlikte ne BMGK üyesi ne nükleer silahlara sahip ne de güçlü ve deneyimli bir ordusu var. 1990 yılında Demokratik Alman Cumhuriyeti ile birleşerek ulusal birliğini tamamlayan Almanya, önce artan nüfusu ve coğrafi konumuyla ve Doğu Avrupa ülkelerinin de AB’ye alınmasıyla birliğin “merkez ülkesi” konumunu elde etti.[3] 2000’li yıllarda gerçekleştirdiği ekonomik ve sosyal reformlarla ekonomisini güçlendiren Almanya, 2009 finans ve sonrasındaki Euro-krizinde AB içinde siyasi ağırlığını tahkim etti.

 

Tablo: Fransa–Almanya Demografik, Ekonomik ve Askeri Veriler*

Gösterge/Ülke (2020)

Fransa

Almanya

GSYH (milyar €)

2.303

3.336

GSYH (kişi başına, €)

31.091

35.951

Nüfus

67.390.000

83.240.000

İşsizlik oranı, %

7,7

3,7

İhracat (milyon €)

426.994,20

1.207.544,90

İthalat (milyon €)

509.629,70

1.024.335,10

Ticaret dengesi

82.635,50

183.209,80

Askeri harcamalar (milyar, $)

52,70

52,80

Askeri Güç Sıralaması

7

16

Aktif Askeri İnsan Gücü, sayı ve sıralama

205.000 (21)

184.000 (26)

 

Almanya, Türkiye’de de geniş kabul gören görüşün aksine, AB içinde hiçbir zaman – buna zaman zaman yaklaşmış görünse de – hegemonya kuramadı. İhracat odaklı, düşük ücret politikasına dayalı ve bütçe fazlası hedefli bir ekonomik model uygulayan Almanya, ne bu modeli AB’nin geneline yayabildi ne de Güney Avrupa ülkelerini yapısal reformlara ve sosyal düzenlemelere ikna edebildi. Ancak AB politikalarının belirlenmesinde son derece etkin olan Berlin, krizden çıkışın çaresi olarak katı tasarruf politikalarının zorunlu kılınmasını üye ülkelere kabul ettirdi.

 

Hegemon güç olmasa da birliğin en etkili ülkesi olan Almanya, son yıllarda siyasi inisiyatifi Fransa’ya kaptırmış gözüküyor. Üç gelişme, gücün Berlin’den Paris’e kaydığını gösteriyor:

 

Birincisi, birlik içindeki siyasi ve iktisadi tartışmalarda Paris’in savunageldiği yaklaşımların öne çıktığını gözlemliyoruz. Örneğin neo-liberal, radikal piyasacı politikalar yerini devletçi ve müdahaleci yaklaşımlara bırakırken, AB’nin “istikrar ve büyüme paktı” da tartışmaya açılıyor. Birlik ülkelerinin bütçe açığının gayri safi yurtiçi hasılanın yüzde 3’ünü, toplam ülke borcunun ise gayri safi yurtiçi hasılanın yüzde 60’ını geçmemesini öngören ahit, COVID-19 salgınıyla mücadele sürecinde – Fransa’nın da aralarında olduğu bir dizi ülkenin ısrarıyla – askıya alındı. Fransa, 2023 yılında yeniden devreye girecek olan paktın borç ve bütçe açığı sınırını genişletmekten yana. Bu konuyu önümüzdeki mart ayında planlanan bir AB zirvesinde tartışmaya açmayı hedefleyen Macron’a birçok kurumdan, örneğin Ekonomi ve Para İşleri Yüksek Komiseri Paolo Gentiloni, Uluslararası Para Fonu, Avrupa Merkez Bankası ve Avrupa İstikrar Mekanizması Başkanı Klaus Regling’den destek gelmesi, AB kurumlarında esen rüzgarlar hakkında fikir veriyor. Almanya, “istikrar ve büyüme paktının” 1997’de yürürlüğe konmasında ve 2005 yılında revize edilmesinde belirleyici ülke idi.

 

İkincisi, 2021 baharında Fransa Cumhurbaşkanı Macron, Almanya’yı, AB’nin 750 milyar avroluk korona teşvik paketi için ortak borçlanmaya ikna ediyordu. Avrupa Birliği Komisyonu, teşvik paketiyle üye devletleri sera gazı salımını azaltmaya ve iklim nötr üretime yönlendirmeyi de hedefliyor. Macron’un gündeminde AB için ortak bir sanayi stratejisi, “Ajanda 2030” var. Bununla AB ülkelerinin gelecek vaat eden ekonomik branşlarını dünyada lider konuma getirmeyi ve bunun üzerinden AB ekonomilerini daha bağımsız ve rekabetçi kılmayı amaçlıyor. Bu bağlamda anılması gereken bir başka proje ise “İç Pazar ve Hizmetlerden Sorumlu Komiser” Thiery Breton’un hazırlamakta olduğu, yarı iletken çip üreten şirketlerin sübvansiyonunu kolaylaştırmayı amaçlayan “Avrupa Çip Yasası”.[5] Bütün bunlardan çıkarılacak sonuç şudur: Özellikle Brexit’ten sonra birçok ekonomik karar ve yönelim Fransa’nın imzasını taşıyor ve Brüksel’de hâkim olan eğilimin daha fazla devlet, daha az piyasa olduğunu söyleyebiliriz.

 

Üçüncü ihtilaf konusu ise nükleer enerjinin geleceği ile ilgili. Almanya nükleer enerjiyi tasfiye ederken, Fransa nükleer santrallere 1 milyarlık yatırım yapmaya hazırlanıyor. Paris, nükleer enerjiyi elektrik ihtiyacının karşılanmasını güvence altına almaya yarayacak ve düşük emisyonlu olması sebebiyle de iklim değişikliğine karşı mücadeleye katkı sağlayacak bir enerji türü olarak görüyor. Bu varsayımlardan hareketle Fransız diplomasisi, nükleer enerjiyi AB’nin yeni yatırım müktesebatında sürdürülebilir enerji kaynağı olarak sınıflandırmak için – Almanya’nın hilafına – adeta tüm gücünü seferber etmiş durumda.

 

Dördüncü çatışma potansiyeli taşıyan konu ise askeri alanda: Macron, savunma politikası konusunda güçlü bir iş birliğinden yana. Silahlanma yatırımları için bir AB fonu kuruldu ve güvenlik politikası risklerinin ortak bir değerlendirmesini içeren yeni bir “güvenlik belgesi” (beyaz kitap) üzerinde çalışılıyor. Macron, silahlanma projelerinde ortak manevraları ve daha fazla iş birliğini savunuyor. Doğru Avrupa ülkeleri ve Almanya’daki Transatlantikçi çevreler buna NATO’yu ikincil konuma düşüreceği gerekçesiyle soğuk bakıyor.

 

Paris-Berlin Rekabetinin Ekonomi Politiği

 

Toparlayacak olursak: Paris’in liderlik iddiası askeri gerçeklerden kaynaklanıyor. Brexit’ten sonra Fransa, AB’de ciddiye alınabilecek tek askeri güç. Bu saydığımız ihtilafların arka planına da kısaca değinmekte fayda var. Örneğin Fransa’nın savunduğu gevşek mali politikalar Almanya’da birçok çevrede kuşkuyla karşılanıyor ve Almanya’nın ekonomik modeliyle birebir örtüşmüyor. Almanya’da fiyatlar sürekli artıyor. Aralık 2021’de enflasyon yüzde 5,3; 2021 ortalaması ise yüzde 3,1 oldu. Commerzbank baş ekonomisti Jörg Krämer’e göre, enflasyon riskleri yukarı yönlü, Avrupa Merkez Bankası’nın gazdan ayağını çekmesi gerekiyor.

 

Fransa’nın talep ettiği devasa teşvik paketleri ise sıkı mali politikalarla uyuşmuyor. Ayrıca uzmanlar, piyasalara para enjekte etmenin de çözüm olmadığı görüşünde. Nobel ödüllü iktisatçı Robert Schiller’in belirttiği gibi; ekonominin tam kapasite çalıştığından ve neredeyse tam istihdamdan dolayı büyük teşvik paketlerinin etkisi artık sınırlı. Her şeyden önce, pandeminin neden olduğu ürün ve ara ürün sıkıntısına çare olamıyorlar. Tedarik zincirlerini aksatan para sıkıntısı değil, virüse karşı verilen mücadele ve onunla gelen sokağa çıkma yasakları sonucu üretimin, ulaşımın ve nakliyatın sekteye uğramış olması.[6]

 

Sonuç olarak, Fransa’nın stratejik olarak özerk, yani dünya siyasetinde etkin hareket kabiliyeti olan, askeri bakımdan kendine yeterli bir Avrupa hedefi, özünde olmasa da Paris’in bu hedefe bağlı olarak liderlik iddiasından dolayı, Almanya’nın Avrupa tasavvuruyla çelişiyor. Almanya da – Fransa gibi – dünya siyasetinde bağımsız bir “güç merkezi” olarak hareket edebilecek bir Avrupa’dan yana – ancak Almanya’nın merkezinde ve öncülüğünde.

 

__

*Tabloda kullanılan veriler için bkz. DeStatis, „Frankreich”, 23.07.2021, https://www.destatis.de/Europa/DE/Staat/EU-Staaten/Frankreich.html, 24.01.2022 ve “2022 Military Strength Ranking”, Global Fire Power internet sayfası, https://www.globalfirepower.com/countries-listing.php#google_vignette, 24.01.2022.

[1] Emmanuel Macron’un konuşmasının çözümlenmesinde Fransa Dışişleri Bakanlığı sitesinde yayınlanan konuşma transkripsiyonu temel alınmıştır, bkz. https://www.diplomatie.gouv.fr/IMG/pdf/macron_sorbonne_europe_integral_cle4e8d46.pdf, 19.01.2022.

[2] İkinci Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru, Şubat 1945’te Yalta Konferansı’nda “üç büyükler” savaş sonrası Avrupa’sını bir tarafta ABD ve Birleşik Krallık, diğer tarafta Sovyetler Birliği olmak üzere iki etki alanına ayırmışlardı. Ayrıca farklı kamplarda yer alan ülkelerin kamp değiştirmemeleri konusunda mutabakata varılmıştı. Rusya günümüzde benzer şekilde eski Sovyetler Birliği’ne dahil ülkeleri önemli bir Rus nüfusu bulundurmalarından dolayı “Rus dünyası” ve “yakın yurtdışı” olarak değerlendiriyor ve bu ülkelerin NATO’ya dahil olmalarını savunuyor.

[3] Avrupa’nın “merkez gücü”, “merkez güç” kavramları için bkz. Hans-Peter Schwarz, Die Zentralmacht Europa – Deutschlands Rückkehr auf die Weltbühne, Berlin: Siedler Verlag, 1994 ve Herfried Münkler, Macht der Mitte, Hamburg: Edition Körber-Stiftung, 2015.

[4] Tabloda kullanılan veriler için bkz. DeStatis, „Frankreich”, 23.07.2021, https://www.destatis.de/Europa/DE/Staat/EU-Staaten/Frankreich.html, 24.01.2022 ve “2022 Military Strength Ranking”, Global Fire Power internet sayfası, https://www.globalfirepower.com/countries-listing.php#google_vignette, 24.01.2022.

[5] Bkz. Thierry Breton, «How a European Chips Act will put Europe back in the tech race», European Commission sayfası, 15.9.2021, https://ec.europa.eu/commission/commissioners/2019-2024/breton/blog/how-european-chips-act-will-put-europe-back-tech-race_en, 19.1.2022.

[6] «Die Märkte könnten bis zu 50 Prozent einbrechen» (Türkçesi: Piyasalar yüzde 50’ye kadar çökebilir), Robert Schiller ile mülakat (Jens Münchrat), Handelsblatt, 14.1.2022.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.