Macron’un Kazanması Aşırı Sağın Yenildiği Anlamına Gelmeyecek

Macron’un, verilecek stratejik oylar sayesinde yeniden seçilmesi muhtemelse de şu ezici gerçek göz ardı edilmemeli: Bir Batı Avrupa ülkesinde aşırı sağ iktidara gelmeye 1945’ten bu yana olmadığı kadar yaklaşmış olacak.

Macron’un Kazanması Aşırı Sağın Yenildiği Anlamına Gelmeyecek

Emmanuel Macron’un cumhurbaşkanlığı vaadi açıktı: Sol ve sağ kavramlarını aşacak ve Fransa siyasetinde popülizmin marjinalleşmesini sağlayacaktı. 2017 baharında iktidara gelmesi, Brexit ve Donald Trump’la sarsılan liberaller için bir cankurtaran botuydu: Orada suyun üzerinde “merkezci” bir prens, iyi yönetime giden yolu işaretleyen ve yetişkinlerin döndüğünü teyit eden bir deniz feneri vardı.

 

Pek öyle olmadı. Merkezci denilenleri destekleyenler, Macron’un siyasi kutuplaşma derdine deva olacağına inanmışlardı. Macronculuksa bu süreci sonlandırmaya değil, ülkenin, bu eski yatırım bankacısının göreve geldiği zamandan daha sorunlu, daha bölünmüş ve daha fazla hayal kırıklığına uğramış bir hale gelmesini sağlayan süreci hızlandırmaya yaradı. Macron’un, verilecek stratejik oylar sayesinde yeniden seçilmesi muhtemelse de şu ezici gerçek göz ardı edilmemeli: Bir Batı Avrupa ülkesinde aşırı sağ iktidara gelmeye 1945’ten bu yana olmadığı kadar yaklaşmış olacak.

 

Seçimlerin ilk turunun sonuçlanmasına birkaç saat kala Paris’e vardığımda, bir taksi şoförü oldukça bilindik bir nakarat haline gelen şu cümleyi söyledi: “Macron zenginler için.” Genellikle “zenginlerin başkanı” olarak tanınan Macron’un görevi devralmasından birkaç ay sonra, 10 Fransız vatandaşından 8’i Macron’un vergi politikalarının zenginlere ayrıcalık sağladığına inanır olmuştu. Macron’un emeklilik yaşını yükseltmeye yönelmesi de bir sınıf meselesiydi: Neticede, en zengin Fransız erkeklerinin yaşam beklentisi, en yoksul kesiminkinden 13 yıl daha uzun ve yoksul vatandaşların iple çekecekleri sağlıklı yılları da daha az. “Karbon vergisi” uygulması, iklim krizinin nasıl çözülemeyeceğine örnekti: Macron, daha çok hali vakti yerinde olmayan kesimleri hedef alarak, adil geçişin temel ilkesini (uygarlığı felaketten korumanın bedelini yoksulların yüklenmemesi gerektiği ilkesini) ihlal etti. Böyle bir yaklaşım, kamuoyunun gerekli tedbirlere göstereceği rızayı yerle bir eder.

 

İlk turun seçim sonrası anketlerinin açık ettiği gibi, solun adayı Jean-Luc Mélenchon cumhurbaşkanlığı yarışının ikinci aşamasına katılabilmeyi kıl payı kaçırdı. Destekçilerinin yüzlerindeki keder ve öfke, Bernie Sanders ve Jeremy Corbyn’in hezimetine tanık olanlarınkiyle fevkalade benziyordu. Bunlar, umutlarının eski nesiller tarafından ellerinden alınmasına üzülen gençlerdi.

 

Macron, seçilmesiyle Fransa tarihinin en genç cumhurbaşkanı oldu. Ancak desteğinin tabanını yaşlı seçmenler (bilhassa 70 yaş üzeri) oluşturuyor. 35 yaşın altıdaki seçmenlerinse kendilerine uzak buldukları üçüncü aday. Çoğu ikinci turda oy kullanmayabileceğini söyleyen gençler arasında en popüler isim Mélenchon. Genç bir kadın, Macron’un kamu sektörüne karşı savaş açarak bir dahaki sefere aşırı sağın zaferine zemin hazırlayan “bir canavar yaratmakta” olduğunu öne sürüyor ve “Oy vermeye korkuyorum, oy vermemeye de korkuyorum” diyordu. Bunu sık sık duyuyorum.

 

Bu gençleri azarlamak kolay. Macron’a kızgınlıkları ne kadar büyük olursa olsun, aşırı sağın, Marine Le Pen’in zaferi son derece kötü olacağı için şikâyet etmeyi bir yana bırakmalarını söylemek kolay. Ne var ki, olan bitenin farkında olanlara çatmak pek ikna edici olmayacak. Bu seçmenlere aşırı sağın neden olduğu ırkçı tehditten bahsettiğimde, Macron’un İçişleri Bakanı Gérald Darmanin’ın Le Pen’i “göç konusunda çok yumuşak” olmakla suçladığını söylüyorlar.

 

Macron, Nazi işbirlikçisi Mareşal Pétain’den “büyük bir asker” olarak övgüyle söz etti ve mültecilerin çadırlarını yıktığı için İnsan Hakları İzleme Örgütü tarafından kınandı. Macron, 2017 seçim kampanyasında, polisin ölçüsüzlüklerini engelleme vaadinde bulunmuş, koyduğu karbon vergisi, Sarı Yelekliler Hareketi’ni ortaya çıkardığında protestolar zalimane bir biçimde bastırılmıştı. Solcu genç bir entelektüel olan Édouard Louis, “Bir şeyleri protesto etmekten Emmanuel Macron döneminde korktuğum kadar korkmamıştım hiç” diyor. Macroncu “merkezcilik”, sağ aşırılıkçılığa karşı bir güvenlik duvarı işlevi görmekten çok, aşırı sağın ırkçılığını ve otoriteryanizmini içine çekiyor ve bu süreçte onu daha da meşrulaştırıyor.

 

Mélenchon destekçilerinin küçük bir grubunun Le Pen safına geçeceğine şüphe yok. Bu grup “sol” ya da “sağ” kavramlarıyla düşünmeyen, ancak anlaşılır bir biçimde kendilerine yalan söylediğine inandıkları sisteme kızan ve radikal solun ilk turdaki yanıtlarına en ikna olmuş seçmenler. Kuzeydeki şehirlerden Douai’deki yaşlı bir Mélenchon destekçisi, “Macron sadece zenginleri düşünüyor. İşi gücü para olan bir adam” diyor.

 

Solun Başarısızlığı

 

Tüm bunlar solun bunlarda hiçbir sorumluluğu olmadığı anlamına gelmiyor. Hénin-Beaumont kasabası civarı eskiden sosyalistlerin ve komünistlerin kalesiydi, şimdiyse sağlam bir Le Pen diyarı ve aynı zamanda Le Pen’in oy kullandığı yer. İşçi sınıfından seçmenlerin pek çoğu, sosyalistlerin kendilerini küçük görmekten başka bir şey yapmadığına inanır oldular. Kemer sıkma politikalarına karşı duracağını vaat eden, sonra da vaadini yerine getirmemiş olan François Hollande’ın cumhurbaşkanlığı döneminde parti tüm gücünü kaybetti. Dahası, bu seçimde merkez solun lideri olan Anne Hidalgo yüzde 1,74 gibi önemsiz bir oranda oy alarak, belediye başkanı olduğu kent olan Paris’te seçimden yedinci çıktı. Mélenchon umulmadık bir biçimde seçimi iyi götürdüyse de, İspanya ve İskandinav ülkelerinde küçük ortak olarak yönetimde oldukları yerlerin dışında, diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi radikal sol henüz enkazdan çıkmadı.

 

Macron kazanırsa, 2017’de olduğundan daha küçük bir farkla da kazansa, merkezcilerin rahatlama ve zafer gösterisi karışımı tepkilerine hazır olunmalı. Böylesi bir ders almama büyük bir hata olur. ABD’de Joe Biden’ın akıbetine de bizzat tanık olduk: Burada verilen söz de, “yetişkinler”in yeniden iktidara gelmesiyle, çalkantılı yılların sona ereceği ve siyasetin yeniden sıkıcı hale geleceğiydi. Böyle bir şey olmadı: Aslını isterseniz Biden’ın popülaritesi çöktü (üstelik sadece Donald Trump destekçisi diye adlandıramayacağımız gençler arasında da değil). Başkan’ın selefinin ABD demokrasisi için potansiyel olarak ölümcül sonuçlarla dirilmesi de çok mümkün.

 

Hiç ilerlemeyen yaşam koşullarının ve haklı bir karamsarlığın yön verdiği bir şikâyet ve kızgınlık zamanı bu dönem. Ancak büyük çoğunlukla hali vakti yerinde olan merkezciler seçim sonuçlarını kitlesel bir şuursuzluk olarak görüp önemsemiyor. Macron destekçilerinden biri aşırı sağın başarısının nedeninin komplo teorileri ve “Fransız halkının pek çoğunun oldukça şanslı olduklarını unutmuşluğu” olduğunu söylüyor. Merkezciler ılımlılık ve devlet adamlığı imajıyla tüm bunların üstesinden gelebileceklerine inanıyorlardı. Yanıldılar.

 

Bu yazı The Guardian sitesinde yayınlanmış olup, Evrim Yaban Güçtürk tarafından Perspektif için çevrilmiştir. Yazının orijinal linki için burayı tıklayınız.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.