Makul ve Değil

Ortak adaylıkla, siyasi atmosferle ve devlet aklının Türkiye siyasetindeki nüfuzuyla ilgili faktörler, CHP’nin ve Kılıçdaroğlu’nun öngördüğü 2023 seçimlerine “seçmen desteği 40 puana inmiş iktidar karşısında Kılıçdaroğlu’nun adaylığında ortaklaşmış 60 puanlık muhalefet” senaryosuyla girmenin kolay olmayacağını gösteriyor.

CHP ve Kılıçdaroğlu gidişatı belli ki şöyle okuyor: Muhalefetin en büyük partisinin genel başkanı olduğundan Kılıçdaroğlu 2023 seçimlerinde ortak aday olur ve seçmen desteği 40 puana çekilen Erdoğan karşısında seçimleri kazanır. CHP’nin ve Kılıçdaroğlu’nun gidişat okumasının makul olduğuna şüphe yok. Muhalefetin seçmen desteğinin iktidara verilen desteği epey geride bıraktığı ortada ve hem muhalefetin en büyük partisi CHP’nin genel başkanı olduğundan hem de 2018’den beri gösterdiği siyasi performanstan ötürü Kılıçdaroğlu’nun ortak aday olması tabii.

 

Makul olmakla beraber fazla iyimser bir okuma bu. Bir dolu faktörü hafife almasından ötürü. Gördüğüm şu: Ortak adaylıkla, siyasi atmosferle ve devlet aklının siyasi aktörlerde kökleşmiş oluşuyla ilgili pek çok faktör, söz konusu okumayı ve bu okumanın öngördüğü “Kılıçdaroğlu aday olur, Erdoğan kaybeder” senaryosunu geçersizleştirebilecek potansiyele sahip. CHP ve Kılıçdaroğlu yaratıcılık gösterip bütün bu faktörleri etkisizleştirebilir tabii ki, lakin bu faktörlerin çıplak varlığı bile şunu kestirmeye yetiyor: 2023 seçimlerine CHP ve Kılıçdaroğlu’nun öngördüğü “seçmen desteği 40 puana inmiş iktidar karşısında Kılıçdaroğlu’nun adaylığında ortaklaşmış 60 puanlık muhalefet” senaryosuyla girmek en azından kolay olmayacak.

 

Ortak Adaylık

 

CHP’nin makul senaryosunu fazla iyimser kılan ilk grup faktör Kılıçdaroğlu’nun adaylığıyla ilgili. 6’lı Masa son toplantısında ortak aday çıkarmak yolunda kararlı olduğunu duyurduysa da bir yığın belirsizliğin yol verdiği çok sayıda ihtimal CHP senaryosunu şüpheli kılıyor. İlk belirsizlik 6’lı Masa’nın ortak aday çıkarmak yolundaki mutabakatının sürdürülüp sürdürülemeyeceğiyle ilgili. Bu konuda epey yol alınmış olmakla beraber muhalefetin ortak adayda anlaşamayıp, çok adayla seçime girmesi halen muhtemel.

 

İkinci belirsizlik ortak adayın Kılıçdaroğlu olup olmayacağıyla ilgili. Malum, zayıflamakla beraber daha ziyade Kılıçdaroğlu’na atıfla sorulan adayın seçilebilirliği sorusu 6’lı Masa’yı meşgul etmeye devam ediyor. Bu belirsizlik, ortak adayın Kılıçdaroğlu’ndan başka birisi olabilme ihtimaline işaret ediyor.

 

Üçüncü belirsizlik, 6’lı Masa’nın ortak adayı Kılıçdaroğlu olsa bile HDP’nin desteği olmadan seçilip seçilemeyeceğiyle ve HDP’nin cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk ya da ikinci turunda Kılıçdaroğlu’nu destekleyip desteklemeyeceğiyle ilgili. Kılıçdaroğlu muhalefetin ortak adayı olsa bile HDP’nin kendi adayıyla seçimlere girmesi ve muhtemel bir ikinci turda da Kılıçdaroğlu’nu kazanmaktan mahrum edecek kadar Kürt seçmenin sandıktan uzak durması mümkün.

 

Son belirsizlik, HDP’nin ‘bedeli mukabil’ Kılıçdaroğlu’nu desteklemeyi kabul etmesi durumunda İYİ Parti’nin tutumunun ne olacağıyla ilgili. Akşener’in şu ana kadar verdiği izlenim, ortak adayın 6’lı Masa’dan bağımsız olarak HDP’yle ilişki kurmasına itiraz etmeyebileceği yönünde. Ne var ki, Buğra Kavuncu’nun Mansur Yavaş’la ilgili son açıklaması, buna benzer bir durumda ya da ‘şartlar değiştiğinde’ İYİ Parti’nin yeni bir muhalefet dizilimini zorlamasının ihtimal dışı olmadığını gösteriyor. Bu da HDP’yle kurulacak ilişkiyle ilgili ihtilafın ya da değişen şartların muhalefeti ilk kareye, çoklu adaylık seçeneğine döndürebileceğine işaret ediyor. Hülasa, ortak adaylık meselesi etrafındaki belirsizlikler Kılıçdaroğlu’nun adaylığının ve aday olup kazanmasının garanti olmadığına işaret ediyor. CHP’nin makul senaryosunu fazla iyimser kılan ilk faktör bu.

 

Siyasi Atmosfer

 

CHP senaryosunu fazla iyimser kılan ikinci faktör siyasi atmosferle ilgili. Ekonomik vaziyet daha da ağırlaşırsa seçime kadar işler değişebilir ama şurası aşağı yukarı belli olmuş durumda: Feci bir otoriterleşmeye ve adaletsizliğe, bundan çok daha önemlisi derin bir yoksullaşmaya rağmen muhalefet partileri ne tek tek ne de birlikte Erdoğan’ı ve Cumhur İttifakı’nı seçmen nazarında geçerli bir seçenek olmaktan çıkarabilecek bir Türkiye hayali yaratabilmiş değil. Bu, 2023 seçimlerine “geçersizleşmiş Erdoğan seçeneğine karşı çekim merkezi olmuş muhalefet” seçeneğiyle girilmeyecek demek. Aksine, seçim atmosferinin önemli motiflerinden biri belli ki “yaparsa yine Erdoğan yapar” olacak. Nitekim, Erdoğan ve propaganda makinası bu motifi kuvvetlendirmek için çalışmaya başladı bile.

 

Seçimlere “Erdoğan gitsin, muhalefet gelsin” atmosferinde gitmiyor olmak, 2023 seçimlerinin galibini ve mağlubunu siyasi yaratıcılıktan çok mekanik ittifaklar ve siyasi manipülasyonlar tayin edecek demek. Burada da ilk bakışta 60 puana yakın desteğe sahip görünen muhalefetin vaziyeti o kadar da parlak değil. Erdoğan ve Cumhur İttifakı’nın yekpare 40 puanına karşı muhalefetin 60 puanının bir arada tutulabilmesi için sekülerlerle muhafazakârların, milliyetçilerle Kürtlerin ve bunları temsil eden yedi partinin aynı yerde, aynı aday etrafında durması gerekiyor. Ne var ki, Kürtler olursa ne kadar milliyetçinin, Kürtler olmazsa Kürtlerle beraber ne kadar muhafazakârın muhalefet cephesinde kalmaya devam edeceği muamma. “Yaparsa yine Erdoğan yapar” fikrinin süregiden kuvvetiyle beraber bu muamma hali şunu gösteriyor: Ortada, “Erdoğan kesinkes yeniliyor” türünden bir vaziyet yok. Erdoğan’a oy vermeyecek görünen 60 puanlık muhalefet cephesinden net bir 50+1 çıkarmak o kadar kolay olacağa benzemiyor. Hülasa, siyasi atmosfer CHP senaryosunda öngörülen türden kemiksiz bir “Erdoğan kaybediyor” atmosferi değil. CHP senaryosunu fazla iyimser kılan diğer bir faktör de bu atmosfer.

 

Devlet Aklı

 

Ama galiba CHP’nin ve Kılıçdaroğlu’nun makul görünen senaryosunu fazlasıyla iyimser kılan daha temel faktör devlet aklıyla, devlet aklının Türkiye siyasetindeki nüfuzuyla ilgili. Türkiye’de devlet aklının neredeyse 100 senelik ana önermesi malum: “Kürtlere hak vermek olmaz”. 2016’da kurulan yerli ve milli rejimle beraber devlet aklının bir de Türkiye siyasetini 2015 öncesinde çekimine kapıldığı “Kürtlere hak versek” fikrinden, Kürtleri de haklarının peşine düşecek kuvvete erişmekten uzak tutabilmek derdi var. Üstelik bu sadece bürokrasinin değil devleti yönetmeye aday olanların ve milletin kayda değer bir kısmının da derdi. Demek istediğim şu: “Kürtleri ve Kürtlere hak verelim fikrini zayıf tutmak lazım”, siyasi aktörlerin ve vatandaşların epey bir kısmınca paylaşılan, nüfuzlu bir önerme. Nitekim, Türkiye siyaseti bugün itibarıyla iki ana arzu etrafında şekilleniyor olmakla beraber rakip iki arzuyu bir diğerinden daha fazla uzaklaşmaktan alıkoyan, yeri geldiğinde yaklaştıran bir üçüncü, bir tür üst-arzu var. Rakip iki arzu malum: “Bu iktidarla devam edelim” diyen muhafazakâr-milliyetçi arzunun karşısında “iktidardan kurtulalım” diyen seküler-milliyetçi arzu. Ne var ki, bu iki arzuyu kesen, ortaklaştıran bir üçüncü arzu da iktidar gidecekse de kalacaksa da Kürtler Türkiye siyasetinde zayıf kalsın ya da iktidarın değişmesi Kürtler sayesinde olmasın, Kürtleri güçlendirmesin arzusu.

 

Bu arzular haritası Kılıçdaroğlu’nun adaylığında ortaklaşmış 60 puanlık muhalefetle 40 puanlık Erdoğan’ı geride bırakmak senaryosunu çalışmaz kılabilecek görünüyor. Şöyle ki: HDP’yi de muhalefet cephesinin parçası kılan ve iktidar değiştiğinde Kürt meselesi etrafındaki bugünkü statükonun kayda değer bir şekilde değişebileceğini ima eden bir siyasi senaryoya, bugünkü Erdoğan karşıtı muhalefetin bütün unsurlarının ortak olması zor. Dolayısıyla, Kılıçdaroğlu ya da başka bir isim bu türden bir senaryonun taşıyıcısı olarak aday olursa ya da Kılıçdaroğlu veya başka birinin adaylığı bu türden bir senaryoyu ima ederse Erdoğan karşıtı muhalefet bir arada duramayabilir. Hem muhalefet içinden hem de iktidar kanadından gelebilecek hamlelerden ötürü. Muhtemelen kendisinden bağımsız olarak Mansur Yavaş ismi etrafında yapılanlar ve yapılmayanlar, söylenenler ve söylenmeyenler her iki taraftan gelebilecek hamlelerin müjdecileri olarak görülebilir.

 

Hülasa, devlet aklının Türkiye siyasetindeki nüfuzu, Kılıçdaroğlu’nu ve diğer potansiyel adayları Kürtleri Türkiye siyasetinde yeniden güçlendirebilecek bir siyasi senaryoya kapı aralamadan muhalefetin ortak adayı olmaya ya da çok adayla yarışmaya zorlayacak, görünen bu. İlk seçenek HDP’nin kendi adayını çıkarması ve Kılıçdaroğlu’nun ya da müstakbel ortak aday kim olacaksa onun Kürtlerin desteğinden mahrum kalması, ikinci seçenekse muhalefetin HDP’nin adayının haricinde en az iki adayla cumhurbaşkanlığı seçimlerine girmesi demek. Her iki seçeneğin de Erdoğan’ın 40 puanla 50+1’i bulabilmesine kapı araladığını söylemeye gerek yok. Uzun lafın kısası, devlet aklının Türkiye siyasetindeki nüfuzu “herkesin cumhurbaşkanı olarak Kılıçdaroğlu” senaryosunun karşısına, her ikisi de Erdoğan’ı iktidarda tutabilecek iki senaryonun dikilebileceğini gösteriyor.

 

Ortak adaylıkla, siyasi atmosferle ve devlet aklının Türkiye siyasetindeki nüfuzuyla ilgili faktörler, CHP’nin ve Kılıçdaroğlu’nun öngördüğü 2023 seçimlerine “seçmen desteği 40 puana inmiş iktidar karşısında Kılıçdaroğlu’nun adaylığında ortaklaşmış 60 puanlık muhalefet” senaryosuyla girmenin kolay olmayacağını gösteriyor. “Bu faktörler siyaset yoluyla etkisizleştirilebilir mi, etkisizleştirilebilirse nasıl” sorusunu sonraki yazıda cevaplamaya çalışayım.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.