Mayıs 2023 Sonrası Muhalif Seçmen Radikalleşebilir mi?

Demokratik seçim rekabetinde seçimi kaybeden tarafta belirli bir süre moral bozukluğunun olması oldukça doğal; ancak Türkiye özelinde seçim kaybetme sürecinin 21 yılı bulması, seçim sonrası muhalif bloku oluşturan siyasi parti liderlerinin sorumluluk almaktan kaçınması, istifa mekanizmasını işleterek değişimin önü açmaması, özeleştiri yapmak yerine birbirlerini suçlaması, muhalif seçmen kümesinin önemli bir kısmında hayal kırıklığının küskünlüğe dönüşmesine sebep oldu.

muhalif seçmen

Kasım 2002 parlamento seçimiyle iktidara gelen Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti), Kasım 2015 seçimlerine kadar olan dönemde yapılan beş parlamento seçiminden, ikinci sırada yer alan Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) oy oranının yüzde 10 üzerinde seçmen desteğiyle birinci parti olarak çıktı. Kasım 2002-Kasım 2015 arası dönemde yapılan üç yerel seçim, iki referandum ve bir Cumhurbaşkanlığı seçimi de AK Parti’nin zaferiyle sonuçlandı. Bununla beraber AK Parti, söz konusu dönemde yapılan parlamento ve mahalli idareler seçimlerinin hiçbirinde resmî sonuçlara göre yüzde 50’nin üzerinde seçmen desteği kazanamadı. (Nitekim, 1960-2015 arası dönemde yapılan toplam 15 parlamento seçiminde bu orana ulaşabilen tek parti 1965 seçiminde yüzde 52,9 oy oranına ulaşan Adalet Partisi olmuştu.) 

 

AK Parti’nin tek başına yüzde 50 seçmen desteğine ulaşamaması, Nisan 2017 referandumuyla kabul edilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Modeli’nin seçim rekabetine olan etkisinin anlaşılması açısından önemli. Yeni hükümet modeliyle cumhurbaşkanı seçilmek için seçimlerin ilk ya da ikinci turunda geçerli oyların yüzde 50+1’ni alma zorunluluğu getirildi. Bir partinin tek başına yüzde 50 oranına ulaşmasındaki zorluk sebebiyle Mart 2018’de Seçim Kanunu’nda değişiklik yapıldı ve siyasi partiler arasında seçim ittifakı kurulması mümkün oldu (Önceki yıllarda seçim ittifakı tek bir parti çatısı altında seçime girmekle mümkün oluyordu. 1991 seçiminde Refah Partisi bünyesinde kurulan RP-MHP, 1995 seçiminde Anavatan Partisi bünyesinde kurulan ANAP-BBP, 2007 seçiminde CHP bünyesinde kurulan CHP-DSP örnekleri mevcut). Bu değişiklik, seçim rekabetinde tek partinin egemen olduğu bir parti sistemi yerine ittifak siyasetinin öne çıkmasına neden oldu. Haziran 2018 seçiminde ilk kez deneyimlenen ittifaklar arası rekabet, Cumhur İttifakı lehine yüzde 52’ye karşı yüzde 48’le sonuçlandı. 2014 cumhurbaşkanlığı seçimi ve 2017 referandum sonuçlarına oldukça yakın olan bu sonuç, seçmen tercihlerindeki donmaya, ittifaklar arası oy geçişindeki düşük seviyeye işaret ediyor.  

 

Mayıs 2023 Öncesi Muhalif Seçmenin Beklentisi 

 

Mayıs 2023 seçimi öncesi muhalif seçmende 2014’ten bu yana oluşan dengenin Millet İttifakı yönünde değişeceğine; böylece yaklaşık 21 yıl sonra iktidar değişikliği olacağına dair beklenti oldukça güçlenmişti. Seçim öncesi açıklanan kimi anket sonuçları da bu beklentiyi doğruluyordu. Muhalif seçmende bu beklentinin oluşmasına neden olan en az beş gelişme şöyleydi: 2018 yılından bu yana devam eden ekonomik kötüleşme, 2019 yerel seçiminde İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediyelerinin Millet İttifakı adayları tarafından kazanılması, AK Parti’nin 21 yıldır iktidar olmasının getirdiği yorgunluk, iki partiden müteşekkil Millet İttifakı’nın dört partiyi daha kapsayacak şekilde genişlemesi ve bu dört partiden ikisinin (Demokrasi ve Atılım Partisi ve Gelecek Partisi) AK Parti’den kopan kadrolar tarafından kurulması ve Şubat 2023 yaşanan deprem felaketi. 

 

Mayıs 2023 seçiminin sonucu, bu beklentinin gerçekleşmediğini gösterdi. Muhalefet partileri hem Cumhurbaşkanlığı hem de parlamento seçiminde beklenen performansı gösteremedi ve Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turunda ortaya çıkan sonuç, yüzde 52-yüzde 48 dengesini bir kez daha onayladı. Millet İttifakı bir önceki seçimde 189 olan milletvekili sayısını sadece 23 sandalye artırarak 212’ye yükseltti ve parlamento çoğunluğu olan 301’in oldukça altında kaldı. Belirtmek gerekir ki, 1982 Anayasası’nın 104’üncü maddesinde geçen “TBMM’nin aynı konuda kanun çıkarması halinde Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz hale gelir” ifadesiyle yasama organına veto yetkisi veren düzenleme sebebiyle parlamento çoğunluğunun kazanılması da en az Cumhurbaşkanlığı seçiminin kazanılması kadar önemli bir hedefti. 

 

Muhalif Seçmende Hayal Kırıklığının Küskünlüğe Dönüşmesi 

 

Her ne kadar ekonomik kriz dönemlerinde iktidar partisinin oy kaybı yaşayacağına işaret eden akademik çalışmalara paralel olarak AK Parti’nin seçmen desteğinde azalma olsa da Cumhur İttifakı bir kez daha hem Cumhurbaşkanlığı hem parlamento çoğunluğunu kazanmayı başardı. İktidarın aleyhine olduğu düşünülen tüm gelişmelere rağmen muhalif blokun seçimi kaybetmesi, muhalif seçmende büyük bir hayal kırıklığına sebep oldu. Demokratik seçim rekabetinde seçimi kaybeden tarafta belirli bir süre moral bozukluğunun olması oldukça doğal; ancak Türkiye özelinde seçim kaybetme sürecinin 21 yılı bulması, seçim sonrası muhalif bloku oluşturan siyasi parti liderlerinin sorumluluk almaktan kaçınması, istifa mekanizmasını işleterek değişimin önü açmaması, özeleştiri yapmak yerine birbirlerini suçlaması, muhalif seçmen kümesinin önemli bir kısmında hayal kırıklığının küskünlüğe dönüşmesine sebep oldu. Dahası, anaakım muhalefet partilerine karşı artan güvensizlik, ekonomik kriz ve göçmen nüfustaki artışla birlikte düşünüldüğünde -tıpkı 1990’lı yıllarda Batı Avrupa ülkelerinde görüldüğü gibi- muhalif seçmenin tepkisini ifade etmek için radikal söyleme sahip partilere yönelmesi ya da sandığa gitmemesi güçlü bir olasılık haline geldi.  

 

2018’den bu yana yaşanan ve normal şartlarda iktidar partisi (bloku) aleyhine olması gereken gelişmelere rağmen iktidarın seçimi bir kez daha kazanması, iktidarın başarısı olarak değil muhalefetin başarısızlığı olarak değerlendirilmeli. Bir başka deyişle, Mayıs 2023’te muhalefetin iktidara seçim kazandırdığını söylemek çok iddialı bir yorum olmayacak. Muhalif seçmende oluşan bu hayal kırıklığına ise Millet İttifakı’nın kurumsal düzenlemesinin yol açtığı güvensizlik, muhalif propagandanın Erdoğan ismi üzerinde gelişen toplumsal ayrışmanın ötesine geçememesi ve deprem bölgesinde yaşayan seçmenin iyi analiz edilememesi gibi üç temel hatanın yol açtığı söylenebilir.

 

Millet İttifakı’nın Kurumsal Zafiyeti ve Güvensizlik

 

2023 seçimi öncesi CHP ve İYİ Parti’den oluşan Millet İttifakı, Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA), Demokrat Parti (DP), Gelecek Partisi (Gelecek) ve Saadet Partisi’nin (SP) katılımıyla genişletildi. Bileşenlerin seçmen desteklerindeki büyük farklılıklara rağmen ittifak kararlarının oy birliğiyle alacağına dair alınan ilke kararı, çok sayıda siyaset bilimci tarafından eleştirildi. Buradaki temel sorun, oy birliği ilkesinin her bir karar alma sürecinde kriz çıkarabilme olasılığındaydı. Dahası, Millet İttifakı, iktidara seçilmesi halinde yönetim krizi çıkmayacağına dair güçlü bir teminat verememişti. Aksine, ittifak bileşenlerinin (örneğin Ahmet Davutoğlu) “oy birliği olmazsa kriz çıkar” söylemleri, koalisyon hükümetlerine karşı olumsuz düşünce taşıyan ve geçmiş seçimlerde ağırlıklı olarak Cumhur İttifakı bileşenlerine destek veren seçmenin Millet İttifakı partilerine ve adayına yönelmesini etkiledi. Cumhurbaşkanı adayının belirlenmesindeki anlaşmazlık sebebiyle, 2-6 Mart 2023 tarihinde İYİ Parti’nin altılı ittifaktan ayrılması ve geri dönmesi de Millet İttifakı’nın olası iktidarında siyasi istikrarın korunamayacağına; var olan ekonomik krize siyasi istikrarsızlığın da ekleneceğine dair görüşlerin güçlenmesine yol açtı. Unutulmamalıdır ki, seçmenin büyük kısmında koalisyon hükümetleri döneminde siyasi ve ekonomik krizlerin yaşanacağına dair güçlü bir algı -her ne kadar geçmiş veriler bu algıyı doğrulamasa da- bulunuyor. (1945 sonrası tamamen koalisyon hükümetleriyle yönetilen Almanya’nın II. Dünya Savaşı’nın yıkıcılığı sonrasında günümüzde en büyük 10 ekonomiden birisi olduğunu hatırlamalıyız). AK Parti’nin 2002 seçiminde iktidara seçilmesindeki başat faktörün 2001 ekonomik krizi olduğunu ve bu krizin arkasındaki nedenlerden birinin 1991-2002 arası dönemde kurulan koalisyon hükümetleri olduğu düşüncesi göz ardı edilmemeliydi. 

 

Erdoğan İsmi Üzerine Ayrışma

 

Millet İttifakı bileşenleri, kendi aralarında yaptıkları toplantılar sonucunda yazılan “Ortak Politikalar Metni”ni Ocak 2023’te kamuoyuyla paylaştı. Metnin geniş içeriğine rağmen, Mayıs 2023 seçimi propaganda sürecinde muhalif partiler, metinde yer alan çözüm önerilerini yeterince öne çıkarmadı ve söylemler Erdoğan ismi üzerinde gelişen toplumsal ayrışmayla sınırlı kaldı. Seçim propaganda içeriğinin Erdoğan destekçileri ve karşıtları denklemine sıkışması ve olası Millet İttifakı iktidarında siyasi krizin ortaya çıkabileceği düşüncesi, geçmişte Cumhur İttifakı’na destek olan seçmenin Millet İttifakı’na yönelmesini engelledi. Halbuki, özellikle 2018 sonrası derinleşen ekonomik kötüleşmeyle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi arasındaki ilişkinin vurgulanması, rasyonel ekonomi politikalarının desteklenmesi amacıyla gündeme alınması gerekli yapısal reformların parçası olarak hukukun üstünlüğü ilkesinin çalışır hale getirilmesi gerekliliğinin vurgulanması; Erdoğan eleştirisi yerine sistem eleştirisinin yapılmasıyla geçmişte Cumhur İttifakı partilerine destek olan kimi seçmene hitap edilmesi mümkün olabilirdi.  

 

Deprem Bölgesi Seçmeninin İyi Analiz Edilememesi 

 

Şubat 2023’te yaşanan ve 50 binden fazla insanımızı kaybettiğimiz depremin sonuçları da yeterince okunamadı. Seçim sonrasında “depreme rağmen AK Parti’ye oy verdiler” söyleminin sosyal medyada dolaşması da yapılan eksik okumanın açık göstergesi. Burada, seçmen tercihlerinin belirlenmesinde etkin olan iki yaklaşım üzerine durulmalı. Birinci yaklaşıma göre seçmen tercihleri ideolojik bağla belirlenmektedir. İkinci yaklaşım ise “rasyonel tercih yaklaşımı” olarak bilinir ve seçmen için en önemli konuların hangi siyasi parti (ittifak) tarafından çözüleceği meselesi tercihin yönünü belirler. “Laiklik-dindarlık” düzlemindeki toplumsal ayrışmayı dikkate alırsak; bir felaket sonrası insanlarda mistik duyguların güçlenebileceği ihtimali Millet İttifakı tarafından yeterince dikkate alınmadı ve buna göre söylem geliştirilmedi. İkinci yaklaşımı merkeze aldığımız zaman, deprem bölgesinde yaşayanlar için en önemli sorunun yıkılan bölgelerin yeniden inşası ve ekonomik kayıpların giderilmesi için destek programları olduğunu söylemek mümkün. 20 yılı aşkın süredir devam eden AK Parti iktidarının en başarılı olarak algılandığı alanlardan birinin inşaat olduğu ve deprem zamanı iktidarda olmanın avantajıyla başlattığı ekonomik destek programlarının devam edeceği inancına verilen önem, Millet İttifakı bileşenleri tarafından anlaşılamadı. Millet İttifakı bileşenleri gerek yeniden inşa gerek ekonomik destek politikalarına vurgu yapmadı ve gerçekçi/uygulanabilir politikaları gündeme getirmedi. Aksine “popülist sözler” olarak değerlendirilen “evi yıkılanlara bedava ev” gibi “kim ne veriyorsa ben iki katını veriyorum” tarzı seçim vaatleri dile getirildi.

Hayal Kırıklığının Küskünlüğe Dönüşmesi: Seçim Sonrası Muhalif Partilerin Tavrı

 

Seçim öncesinde Mayıs 2023 seçiminin son seçim olabileceği; dolayısıyla mutlaka kazanılması gerektiğine işaret eden söylemlere rağmen seçimin kazanılmaması sonrasında Millet İttifakı bileşenlerinin kendilerine dönük eleştiri yapmamaları; aksine birbirlerini suçlayarak parti içi sorunları ve hataları görmezden gelme ve değişimi önleme tavrı, muhalif seçmendeki hayal kırıklığını küskünlüğe dönüştürdü. İktidar bloku karşısında muhalefetin ittifak oluşturması, -örneğin 2022 yılında Macaristan’da Fidesz karşısında- uzun süredir iktidar değişikliğinin olmadığı rejimlerde olağandır. Ancak, seçimin kaybedilmesi sonrasında muhalif liderlerin sorumluluk almaları ve istifa mekanizmasını çalıştırarak partilerinde değişim sürecini başlatmaları da demokratik rejimlerin olağanı. Macaristan’da Orban’a karşı seçimi kaybeden altı muhalefet partisi liderinin de istifa etmesi, Yunanistan seçiminde Syriza lideri Çipras’ın istifası, bu olağan durumun yakın zamandaki örnekleri arasında gösterilebilir. Millet İttifakı’nı oluşturan partilerde ise seçimin kaybedilmesine rağmen değişim sürecinin engellenmesi, partilerin özeleştiri yapmak yerine birbirlerini suçlamaları, Millet İttifakı’na destek veren seçmendeki hayal kırıklığının derin bir küskünlüğe dönüşmesine neden oldu.  Seçim sonrasında, propaganda dönemindeki söylemin tam aksine “hayat devam ediyor” anlayışı ve sorumluluk üstlenmeme eğilimi, özellikle muhalif seçmen arasında siyaset alanına dair düşük seviyede olan güvensizliğin ve kaybedenler topluluğu üyesi olma hissiyatının daha da olumsuz yönde seyretmesine neden oldu.  

 

Millet İttifakı’nın en büyük iki partisi CHP ve İYİ Parti özelindeki sorunlar ve her iki partinin de iç sorunlarını görmezden gelmesi, bu iki partiye destek olan küskün seçmenin radikalleşmesi ihtimalini güçlendiriyor. CHP özelinde, “Altılı Masa” görüşmeleri sonunda geçmişte AK Parti ile organik bağı olan isimleri kapsayan DEVA ve Gelecek Partisi’ne toplamda 25 milletvekilliği verilmesi, AK Parti ile ideolojik yakınlığı olan Saadet Partisi’ne 10 milletvekilliği verilmesi ve bu isimlerin olası bir Anayasa değişikliği için Cumhur İttifakı bileşenleriyle birlikte hareket edebileceğine dair özellikle CHP seçmeninde yaygın olan görüş sebebiyle, -CHP’de liderlik değişimi olmaması durumunda- bu seçmen grubunun radikal partilere yönelmesi ya da sandığa gitmeme tercihinde bulunması ihtimali güçleniyor. İYİ Parti özelinde ise partinin kurumsal kapasitesinin zayıflığı ve girdiği ikinci seçimde de oy oranını artıramaması, bazı milletvekillerinin söylemleriyle Cumhur İttifakı’yla yakınlık içinde oldukları düşüncesinin ortaya çıkması, özellikle Batı Anadolu seçim bölgesinde İYİ Parti’ye destek veren seçmen grubunun da benzer bir eğilim içine girmesine zemin hazırlayan etkenler olarak değerlendirilebilir.

Küskün Seçmenin Radikalleşme İhtimali ve Sandığa Gitmeme Eğilimi

 

Mayıs 2023 seçimi öncesinde seçmen nezdindeki en önemli sorun ekonomi olmasına rağmen, Millet İttifakı partileri muhalefette olmanın avantajını kullanarak bu sorunu oy tercihlerini belirleyecek bir faktör haline getiremedi. Seçim sonrası Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in deyimiyle rasyonel politikalara geçiş yapıldı ve enflasyonun düşürülmesi için gerekli olan acı reçetenin uygulanmasına başlandı. Sonuçta, ekonomik sorunlar derinleşerek ve her geçen gün daha fazla kesimi etkileyerek varlığını devam ettiriyor. G20 ülkeleri arasında en yüksek enflasyona sahip olan Türkiye, Eylül ayında açıklanan enflasyon oranıyla birlikte ulaşılan yıllık yüzde 61,53 enflasyon oranıyla en yüksek enflasyona sahip beş ülke arasına girdi. Enflasyonun düşürülmesi için uygulanan acı reçete sonucu -her ne kadar orta vadeli program bunu öngörmese de- 2024’te işsizlik oranında artışın görülmesi güçlü bir olasılık. Ekonomik kriz sebebiyle işsizliğin artması, patronların işten çıkarılan vatandaşların yerine “koruma altındaki yabancıları” kaçak olarak çok daha az maliyetle istihdam etme ihtimaline dikkat çekmek gerekli. Bu ihtimalin gerçekleşmesi ve yaygınlaşması muhalif seçmendeki küskünlüğün radikalleşmeye dönüşme ihtimali güçlendirebilir. 

 

Bu olasılığın gerçekleştiği Batı Avrupa ülkelerinden kısaca bahsedebiliriz. Bu ülkelerde, “göçmen-karşıtı” kavramıyla da tanımlanan radikal sağ partilere 1980 sonrasında seçmen desteğinin yükselmesi tesadüf değil. Savaş sonrası dönemde rekor büyüme oranlarının yaşandığı iyileşme döneminde Avrupa ülkelerinin ihtiyaç duyduğu iş gücü, Birleşik Krallık ve Fransa gibi ülkelerde ağırlıklı olarak koloni ülkelerden, Almanya ve Belçika gibi kolonisi olmayan ülkelerde ise Türkiye, Yunanistan ve İtalya ile yapılan ikili anlaşmalar sayesinde karşılanmıştı. 1960’lı yıllarda göçmenlere karşı belirgin bir tepki yokken, 1960’ların sonu ve 1970’lerin başında etkisi giderek artan ekonomik kriz sebebiyle artan işsizlik sorunu, göçmenlerin hedef tahtasına oturtulmasına ve göçmen karşıtı radikal sağ partilerin dışlayıcı politikalarına yönelik toplumsal talebin artmasına sebep oldu. “Etnik rekabet yaklaşımı” çerçevesinde geliştirilen açıklamalara göre, göçmenler ile niteliksiz işçilerin girdiği iş gücü rekabeti sebebiyle geçmişte sol partilere oy veren seçmen grubu radikal sağ partilere yöneldiler. 1980 sonrasının çok-kültürlü toplumuna tepki duyan, geleneksel değerlere önem atfeden seçmen de kültürel sebeplerden dolayı radikal sağ partilere yöneldi.

 

Ekonomik Kriz, “Göçmen” Sorunu, Siyasete Duyulan Güvensizlik ve Olası Radikalleşme

 

Cumhuriyet tarihinde yaşanan önceki ekonomik krizlerle bu ekonomik kriz arasındaki en önemli fark Türkiye’de bulunan göçmen nüfustur. “Arap Baharı” ile başlayan göçmen akımı sonrasında Türkiye, dünyada en fazla mülteciyi barındıran ülke konumuna geldi. Ekonomik kriz ve göçmen nüfusu etkenlerinin aynı olması, 1990’lı yıllarda Batı Avrupa’da olduğu gibi anaakım partilerden memnun olmayan, göçmen nüfusla iş gücü rekabetine girmek zorunda kalan özellikle niteliksiz iş gücü grubundaki seçmen kitlesinin ekonomik sebeplerle göçmen karşıtı partilere yönelmesine, bu partilerin radikal söylemlerini desteklemesine neden olabilir. Mevcut parti sisteminde bu konumda sadece Zafer Partisi bulunmaktadır. Bu sebeple, yerel seçimlerde bu partinin kendi oy oranı ölçeğine göre önemli bir yükseliş göstermesi için uygun toplumsal zeminin oluşmakta olduğu söylenebilir. Daha önce belirtildiği gibi, etnik rekabet yaklaşımına göre radikal söylemlere kayış, sadece niteliksiz iş gücü grubundaki seçmenle sınırlı kalmayabilir. Özellikle kültürel uyumsuzluk sebebiyle eğitimli-nitelikli iş gücü grubuna giren orta sınıfın da radikal söylemlere kayması bir olasılık. Türkiye özelinde son beş yıldır ısrarla izlenen irrasyonel ekonomi politikalarının bir sonucu olan orta sınıfın erimesi, anaakım muhalefet partilerinin güvenilir ve uygulanabilir alternatif ortaya koymaması, bu seçmen grubunun da radikal söylemlere sahip partilere yönelmesine ya da yerel seçimlerde sandığa gitmemesine sebep olabilir. Diğer yandan, Mayıs 2023’te Cumhur İttifakı’na destek olan seçmen kümesinde de, belirli bir oranda, yaşanılan ekonomik zorluklara tepki göstermek amacıyla sandığa gitmeme eğilimi güçlenebilir. Sonuç olarak, 1980 sonrası yapılan seçimler arasında en düşük katılım Mart 2024 yerel seçimlerinde görülebilir.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.