Merkez Bankası Krizi Libya’yı Kaosa Sürüklüyor
Libya’daki Merkez Bankası krizi, ülkenin yakın geleceği açısından büyük önem taşıyor. Bu anlamda Banka’nın farklı dinamiklerden bağımsız olarak özerkliğini koruması ve kriz ortamının yatıştırılması için atılacak adımlar, yalnız Libya’nın ekonomik ve siyasi istikrarı için değil aynı zamanda uluslararası enerji piyasası içinde kilit bir rol oynayabilir.
2014 yılındaki birinci iç savaş sürecinden itibaren Libya’da devam eden çift başlılık ve kurumlar arası rekabet, günümüzde yaşanan krizler üzerinden yeniden kendini gösteriyor. Ağustos ayının başında Halife Hafter’e bağlı birliklerin başkent Trablus sınırına yönelik konuşlanma girişimiyle başlayan gerilim, Merkez Bankası Başkanı Sadık Kebir’in Libya Başkanlık Konseyi tarafından görevden alınmasıyla derinleşerek devam ediyor.
Ülkedeki petrol gelirlerinin kontrol edilmesinde ve bu gelirlerin kamu bütçesi kapsamında hükümete aktarılmasında tek yetkili kurum olarak öne çıkan Libya Merkez Bankası, aynı zamanda 50 milyar varil ile Afrika kıtasının en yüksek ham petrol rezervine sahip OPEC ülkesi Libya’nın uluslararası alanda tanınan tek yetkili organı konumunda. Öte yandan Libya’nın tüm kamu ödemelerinin, maaşların ve ithalatının yüzde 90’ı Merkez Bankası tarafından transfer edilen petrol gelirleri sayesinde karşılanıyor. Yine 2023 verilerine göre yaklaşık 8 milyonluk Libya nüfusunun yüzde 80’i Merkez Bankası’nın aylık destek ve sübvansiyonlarından yararlanıyor. Dolayısıyla bu tablonun, kurumu oldukça stratejik bir konuma, doğu ve batıdaki siyasi güç merkezlerinin yanı sıra ülkenin farklı bölgelerinde faaliyet gösteren milis grupların temel hedefi haline getirdiği söylenebilir.
Krizin Arka Planı
Bu bilgiler ışığında Merkez Bankası özelindeki krizin çıkış noktası, Kebir’in daha önce yakın ilişkiler içinde olduğu Milli Birlik Hükümeti (MBH) Başbakanı Abdulhamid Dibeybe ile petrol gelirlerinin kullanılması noktasında yaşadığı tartışmalara ve 2023 yılının Ekim ayına dayanıyor. Bu anlamda Merkez ofisi Trablus’ta bulunan Banka, Libya’nın geri kalan resmî kurumları gibi MBH ve Başbakan Dibeybe ile güçlü bir iletişim ve işbirliği içinde hareket ediyordu. Nitekim Kebir, Ekim 2023’te yüksek kamu harcamalarını gerekçe göstererek maaşlar dışında kalan ödemelerin askıya alınması gerektiğini beyan ettikten ve yetkilerini bu yönde kullanma kararı aldıktan sonra taraflar arasındaki yol ayrımının fitili ateşlendi.
Kabir’in takip eden süreçte Usame Hamid liderliğinde, Bingazi merkezli (Hafter tarafından desteklenen) hükümet ile geliştirdiği temasların da bu yol ayrımında etkili olduğunu söylemek gerekir. 2022 yılında Libya Ulusal Petrol Şirketi’nde (NOC) yaşanan atama krizinde olduğu gibi Dibeybe, Merkez Bankası üzerindeki gücünü kaybetti ve bu durum beraberinde Hafter ailesinin belli kurumlar üzerindeki etkinliğini pekiştirmesine yol açtı. Ayrıca ülkedeki petrol üretim tesislerinin pek çoğunun Hafter ailesi tarafından kontrol edilen bölgelerde oluşu, Dibeybe ve Kebir’in elini zayıflatan ve yetki mekanizmasını daraltan hususların başında geliyor.
Buna paralel olarak Kebir’in Libya ekonomisinde karşı karşıya kaldığı daha genel bir sorun, ülkedeki petrol sübvansiyonlarının yarattığı kaçakçılık ağı. Bu noktada, SWP Araştırmacısı Wolfram Lacher’e göre aralarında Hafter ailesi ile NOC’nin olduğu bir denklem ortaya çıkıyor. Öyle ki Libya’daki sınırlı petrol depolama alanı, üretilen petrolün önemli bir kısmının ihracatına ve geri kalan kısmının NOC tarafından uluslararası piyasa fiyatından satın alınmasına neden oluyor. Ancak ülkedeki petrol sübvansiyonlarından ötürü NOC, yakıtı yerel tüketicilere piyasa fiyatının oldukça altında satıyor. Ortaya çıkan fiyat farkının ise yasa dışı petrol ticareti için ciddi fırsatlar sunduğu söylenebilir. Başta Hafter kanadı olmak üzere batıdaki belli milis grupların özellikle komşu ülkelere yönelik petrol ticaretinden önemli bir finansman sağladığı iddiaları, bu kaçakçılık ağının somut bir göstergesi şeklinde görülebilir.
Bu yerel dinamiklerin gölgesinde Başkanlık Konseyi tarafından yayınlanan bir kararname ile Kebir’in 25 Ağustos tarihinde görevden alındığı ve yerine eski Başkan Yardımcısı Muhammed Abdul Şükrü’nün getirildiği duyuruldu. Bu açıklamanın öncesinde Banka’nın çevresini abluka altına alarak Kebir üzerindeki baskıları artıran Başbakan Dibeybe’ye müzahir milis gruplar, kararın ardından benzer faaliyetlere devam etti. Kebir’in görevden alınmasına yönelik tartışmaların sürdüğü bir dönemde ise Libya’daki çift başlılık siyasi aktörlerin reaksiyonları ile farklı bir boyut kazandı. İlk olarak Tobruk merkezli Parlamento Başkanı Akile Salih’in, Kebir’in görevden alınması halinde petrol üretiminin durdurulacağını ve akabinde Bingazi merkezli hükümetin Başbakanı Usame Hamid’in petrol ihracatının askıya alındığını açıklaması, ülke ekonomisinin ne boyutta bir çıkmaza sürüklendiğini göstermesi bakımından kayda değer.
Bununla beraber ABD’nin Libya Büyükelçisi Richard Norland ve pek çok Batılı diplomatın Kebir’in “zorla görevden alınmasını” kınayan ifadeleri, Merkez Bankası krizinin bir uluslararası krize dönüşmek üzere olduğunun habercisi. Çünkü Ukrayna Savaşı’nın patlak vermesiyle enerji piyasasındaki dalgalanmalara karşı Libya gibi üretici ülkeler, özellikle ABD ve Avrupalı ülkeler nezdinde hem piyasanın kontrolü hem de petrol/doğalgaz tedariki noktasında kritik önem arz ediyor.
Meşruiyet Sorunu
Gelinen noktada Libya’daki tablo, yeniden kurumlar arası meşruiyet krizini gündeme getiriyor. Öyle ki 10 yıldır devam eden statüko, yalnız siyasi değil askeri ve ekonomik alanlarda da alarm veriyor. Güç paylaşımına dayalı kurulan ve toplumsal tabanı temsil anlamında eksiklik yaşayan siyasi hükümetler, bu siyasi oluşuma görece onay vermiş ya da rıza göstermiş rakipleriyle herhangi bir çıkar ayrılığına düştüğünde teori ve pratikte sahip olduğu yetkileri kaybetme riskiyle karşı karşıya kalıyor. Bu argümanı biraz daha açmak gerekirse, 2021 yılının Mart ayında BM destekli Siyasi Diyalog Forumu kapsamında seçilen Dibeybe hükümeti, ülkeyi Aralık 2021’de planlanan seçimlere götürmek üzere göreve gelmişti. Bu tarihlerde Parlamento ve Hafter ailesinin dolaylı desteğini arkasına alan Başbakan Dibeybe, Aralık seçimlerinin iptal edilmesiyle beraber kendisini askeri ve siyasi yönden bir güç mücadelesinin içinde buldu.
Bu aşamada, daha önce görevlerini MBH’ye devreden doğu merkezli paralel hükümet, 2022 yılında bu kez batının önemli figürlerinden eski İçişleri Bakanı Fethi Başağa ile yeniden kuruldu. Başağa’nın batıdaki milis gruplar üzerindeki nüfuzu, Trablus’u ‘içten fethetmeye’ yönelik çeşitli stratejilere zemin hazırladı. Sistemin dışında kalan gruplar bu kez petrol blokajları ile Libya ekonomisinin büyük kayıplar vermesine yol açarken, bu manevralar sayesinde askeri ve siyasi birtakım imtiyazlar kazandı. Ancak Merkez Bankası krizinde olduğu gibi ülkedeki herhangi bir sorunlu başlık, ister istemez doğu ve batı arasındaki rekabete tanıklık ediyor. Geçtiğimiz yıl yaşanan Derne Felaketi, NOC atamaları ve benzer hadiselerle bu örnekleri genişletmek mümkün. Bir tarafın itibar ve güç kaybı, mevcut dengelerde diğerinin aynı oranda güç kazanmasının anahtarı olarak görülüyor.
Sonuç olarak Merkez Bankası krizi, ülkenin yakın geleceği açısından büyük önem taşıyor. Bu anlamda Banka’nın farklı dinamiklerden bağımsız olarak özerkliğini koruması ve kriz ortamının yatıştırılması için atılacak adımlar, yalnız Libya’nın ekonomik ve siyasi istikrarı için değil aynı zamanda uluslararası enerji piyasası içinde kilit bir rol oynayabilir. Aksine, krizin tırmanması ve tarafların daha agresif hamlelerle birbirine cevap vermesi geçtiğimiz hafta kıyısından dönülen geniş çaplı çatışmaları tetikleyebilir. Böyle bir senaryonun, hâlihazırda kırılgan olan güvenlik ortamını oldukça olumsuz yönde etkilemesi beklenebilirken, uzun vadede demokratik geçiş ve seçimlerin gerçekleşmesi ile ilgili beklentilerin tamamıyla rafa kalkması oldukça olası hale gelir.